erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2016 Perşembe

ABD Fethullah Güleni Türkiye’ye Vermemelidir

Evet, ABD Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermemelidir.
Bunu başta HDP olmak üzere bütün muhalefet partileri açıktan bir talep ve tavır olarak ortaya koymalıdır.
Erdoğan’ın ABD’den Gülen’i talep etmesi karşısında tarafsız bir bekle gör tavrı fiilen Erdoğan’ın diktatörlüğüne ve darbesine hizmet etmektedir.
Maalesef şu ana kadar muhalefetin bütün tavrı bu oldu. Başta HDP, hiçbiri bu konuda bir tavır açıklamadı. Sanki bir maçın seyircileri gibi davranıyorlar. Bunun derhal değişmesi gerekiyor.
Erdoğan’ın yasa, hak ve hukuk dışı darbe rejimine karşı açık ve net bir duruş hayati önemdedir.
Erdoğan ancak böyle bir tavırla köşeye sıkıştırılıp onun elinden hücum önceliği alınabilir.
Tabii bunun için Erdoğan rejiminin yasa ve hukuk dışı olduğunun ön kabulü gerekir.
Muhalefet ya da muhalif olan herkes, başta HDP olmak üzere, Erdoğan’ın meşru kabul edildiğine dair en küçük bir izlenim verecek her türlü tavırdan kaçınmalıdır.
Erdoğan hiçbir şekilde muhatap alınmamalı; eline geçirdiği yetkileri hak ve hukuku ortadan kaldırıp kendi kişi diktatörlüğünü meşrulaştırmaya çalışan bir darbeci olarak tanımlanıp ona öyle muamele edilmelidir. Politika bu ön kabullerden hareketle yapılmalıdır. Ancak bu takdirde Türkiye’deki gerçek duruma uygun bir politik duruş sergilenebilir. Gerçek durum budur çünkü. Böyle bir durum yokmuş gibi har davranış, duruş ve politika olayların duvarına çarpacaktır ve çarpmaktadır.
Böyle yapılmadığı takdirde, eninde sonunda herkes bu noktaya yine gelecektir ama iyice köşeye sıkışmış; savunulacak hiçbir alan kalmamış, demoralize olunmuş bir şekilde. O zaman ise artık çok geç olacaktır.
Başta HDP olmak üzere muhalif olan herkes her yerde ve her biçimde tavrıyla “alan savunması” ve “pres” uygulamalıdır.
Örneğin hükümetten hala müzakere masasına dönmeyi talep etmek fiilen bu hükümeti ve Erdoğan’ı sanki meşru ve demokratik bir yönetimmiş gibi ele almak anlamına gelmektedir.
Yapılması gereken, Erdoğan mahkemeye çıkmadıkça ve kendini tüm delil, iddia ve savunmaların herkesin erişimine açık; tüm mahkeme safahatının canlı olarak tümüyle yayınlanacağı bağımsız bir mahkeme huzurunda aklamadıkça, Erdoğan’ın tanınmayacağı açıkça ilen etmektir.
Erdoğan orada durdukça, Türkiye’de barışın hayal olacağı; savaşın sürmesinin gerçek nedeninin Erdoğan’ın suçları ve ihtirasları olduğunu söylemek ve buna uygun tavırlar koymaktır.
*
Eğer bu satırların yazarını adam yerine koymuyorsanız, düşmanınızdan öğreniniz. Bakın Erdoğan’a o tam da sizlere ve muhalefete karşı böyle davranıyor.  Tam da böyle davrandığı için sizleri ve tüm muhalefeti hallaç pamuğu gibi atıyor.
Bugün izlenen politik çizginin yanlışlığının nasıl bir şey olduğunu ve ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için örneğin 7 Haziran sonrasında HDP’nin seçim hükümetine bakan verme politikasına bakılabilir.
HDP başlangıçta açık ve net bir tavırla, seçimlerin sonuçlarını tanımayarak bir darbe yaptığını; böyle bir hükümete katılarak oyuna ortak olmayacağını söyleyecek ve inisiyatifi ele alıp Erdoğan’ı ve CHP’yi baskı altına alacak yerde hükümete katıldı ve birbiri ardınca aşağılamalara maruz kaldı; sonunda başlangıçta durması gereken noktaya geldi ve hükümetten çekildi ama bu artık köşeye sıkışmışlık içinde hiçbir etkisi olmayan, moral bozucu bir yenilgiden başka bir şey değildi.
15 Temmuz darbesinden beri bu politikaların ve yeni yenilgilerin tekrarından başka bir şey görmüyoruz. Örneğin Kılıçdaroğlu da Yenikapı’ya gitti ve orada Erdoğan’ın kitlesi tarafından yuhalanıp aşağıladı. Çıkmam dediği saraya çıktı.
HDP’nin bizim önerdiğimiz gibi sıkı bir tavrının olmaması da CHP’nin böyle tuzaklara düşmesini kolaylaştırmaktadır. Çünkü solundan böyle bir baskı yoktur.
Hâlbuki CHP’nin tabanı hiçbir zaman olmadığı kadar, Erdoğan’a karşı açık ve radikal politikaların özlemini duymaktadır ve böyle bir politik çizgiyi desteklemeye hazırdır.
Uzlaşmaz ve radikal bir tavır, CHP’nin tabanında bulacağı yankılar üzerinden, CHP yönetimi ve dolayısıyla da Erdoğan’ın üzerinde bir baskı oluşturur.
Erdoğan aslında yeteneksiz ve çapsız bir politikacıdır. Onun böyle çok yetenekli gibi görünmesinin nedeni karşısındakilerin ondan da daha kötü politikacılar olmasıdır.
*
ABD’nin Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermesine karşı çıkmak ve bunu örneğin Erdoğan’ın da mahkemeye çıkıp yargılanması koşuluna bağlamak, şu anlama gelir: Türkiye’de insan hakları, hukuk vs. geçersizdir; ABD mahkemeleri Fethullah Gülen’i bir darbeden suçlu olarak görse bile, bunun Türkiye’deki mahkemelerde hakka ve hukuka uygun olarak yargılanma olasılığı yoktur.
Bu da gerçek durumdur.
Politikalar gerçek durumdan hareket etmelidir.
Elbette Gülen’in, savunduğu programın Erdoğan’dan bir farkı yoktur. Ama Fethullah Gülen yargılanacaksa Erdoğan da yargılanmalıdır.
HDP’nin böyle (veya daha iyi düşünülmüş ama esası böyle olan) bir duruş sergilemesi; bir politika izlemesi gerekiyor.
HDP böyle bir politika izlemediği takdirde, böyle bir duruş sergilemediği takdirde, sonunda yine bu noktaya varacaktır ama iki seçim arasındaki hükümete katılma yanlışında olduğu gibi artık köşeye sıkışmış olarak ve moral bozucu yenilgilerin ardından.

15 Eylül 2016 Perşembe

17 Temmuz 2016 Pazar

Darbe İçinde Darbe İçinde Darbe

Yorum soran ve niye yazmıyorsun diyen ve çok uzun yazdığımdan yakınan okur ve arkadaşlar için kısaca yorumum: Darbe İçinde Darbe İçinde Darbe.
(Açıklaması: (1) Erdoğan'ın darbesi (halen yürürlükte); (2) Erdoğan'a karşı darbe girişimi (Akim Kaldı); (3) Akim kalan darbeyi kullanarak birinci darbenin pekişmesi veya "Update" yapması. (Şu an yaşanan).Sonuç: şu anki rejim: Darbe içinde darbe.
Yapılacak iş: Klişeleşmiş "Demokrasi Güçlerinin Birliği" değildir.
Bugünkü programları, stratejileri ve taktikleriyle; örgüt yapıları ve anlayışlarıyla ne yeni bir güç yaratabilirler; ne de sabrın derinliklerini ve coşkunun zirvelerini harekete geçirebilirler.
Demokrasi güçlerinin her birinin (Kürtler, Aleviler, laikler, inanç olarak Müslümanlar, Demokratlar ve Sosyalistler) kendini program, strateji, taktik olarak baştan yenilemesi gerekir. Bu ise bu güçlerin her birinin kendi içinde var olan yapı, program, strateji ve taktiklere karşı teorik, ideolojik ve politik bir mücadele gerektirir. Her "dış savaş" önce veya yanı sıra bir "iç savaş" gerektirir.
Bu güçlerin hiç birinde gerçekten demokratik program ve stratejiye sahip güçler akımlar ve bunların var olan yapılara karşı bir mücadelesi ve "İç savaşı" görülmüyor. bu olmadan bir şey olmaz.
Her biri içindeki demokratların neyi savunması gerektiğine ilişkin olarak yıllardır yazdıklarımız ortadadır.
Bugün Türkiye'de ve Ortadoğu'da demokratik özlemleri olan muhalefet odakları vardır ama demokratik bir programı olan, ve bu programa uygun strateji taktik ve örgüt biçimlerini hiç olmazsa taslaklaştırmış bir örgüt, yayın vs. bir yana, entelektüel akım; bir çevre bile yoktur.
Bunlar bile ortada yokken yenilgilerin birbirini izlemesi kaçınılmazdır.
Oku ne kadar uzağa atmak istiyorsanız yayı o kadar germeniz; ne kadar ileri sıçramak istiyorsanız, o kadar gerileyip hız almanız ve enerji toplamanız gerekir.

2 Nisan 2015 Perşembe

Zülfikarlı Türk Bayrağı ve Ergenekon-Erdoğan İttifakı

Erdoğan ve Ergenekon nesnel olarak bir kader ortaklığı içindedir. Bu seçimler ve HDP’nin yüzde onu aşması onların geri dönüşsüz bir biçimde düşüşlerinin başlangıcı olur.
Anayasayı değiştirecek ve başkan olacak gücü bulamayan bir Erdoğan sembolik yetkilerle donanmış Cumhurbaşkanlığında bile kalamaz.
HDP’nin yüzde onu geçmesi “Barış Süreci”nin yeni bir güç kazanması; giderek geri dönüşsüz bir noktaya doğru evrilmesi demektir ki, bu ulusalcısından Ergenekoncusuna kadar 90’ların bütün pis kokulu güçlerinin mevzilerinde çok büyük kayıplara uğramaları anlamına gelir.
Bu nedenle her ikisi de, HDP’nin yüzde on barajını aşmasını engellemek ve eğer aşacağı kesinleşirse, seçimleri bile engellemek için,  yolu denemek zorundadırlar.
Erdoğan’ın geri dönüşü yoktur, sonuna kadar gitmek zorundadır. Artık şeytanla pakt imzalamıştır.
Bu durum, Ergenekon için müthiş bir fırsat yarattı, tekrar özel savaş dönemine dönmek, değişen atmosferi tekrar doksanların başına döndürmek için.

11 Mart 2015 Çarşamba

Birleşik Haziran Hareketi ve Erdoğan’ın Ortak Kaderi: Baraj

Eski Yunan trajedileri, tanrıların çizdiği kadere trajedi kahramanın isyanı ve direnişini; ama bu direniş ve isyanın bizzat o kaderin gerçekleşmesinin aracı olduğunu anlatır.
Tanrıların çizdiği kader, son duruşmada tarihin ve toplumun gidiş yasalarıdır. O gidişe karşı durmak için yapılanlar bile onun kendini gerçekleştirmesinin bir aracı olur.
Türkiye politikasındaki seçim barajı, bir bakıma, Türk devleti ve egemen sınıflarının tarih ve toplum yasalarının çizdiği kadere bir direnişi ve karşı duruşunun bir aracıdır. Ama bu araç, buizzat o yasaların hükmünü icra etmesinin bir aracına dönüşmektedir.
2002 Seçimlerini hatırlayalım. Özel savaş döneminin bütün parti ve politikacıları, kaldırmadıkları barajın kurbanı olarak “tarihin çöp tenekesini” boyladılar. Seçim Barajı, kendisinin aracılığıyla engellenmek istenen gidişin, kendini gerçekleştirmesinin bir aracı oldu.

24 Şubat 2015 Salı

Magna Carta, Firavunlaşma, Erdoğan ve Fidan’ın İstifası Üzerine Mantıksal Çıkarsamalar

Uygarlık demek, Para, Yazı ve Devlet demektir. Ama uygarlığın gerçekten keşif beratını elinde bulundurduğu tek şey aslında devlettir. Çünkü yazı ve para henüz uygarlaşma olmadan; devletten önce bulunmuştur. Devlet demek uygarlık demektir. Uygarlık demek halkın örgütsüz ve savunmasız bırakılması; devlet denen aygıtın tepeden tırnağa örgütlü olmasıdır.
Tarih bir bakıma devletsiz toplumların, yani komünlerin, kandaş kardeşlik topluluklarının uygarlaşmalarının, yani o çürüyen uygarlığın devletini ele geçirmelerinin ve onun tarafından ele geçirilmelerinin tarihidir.
Devleti ele geçirenler, iyi kötü eşit kandaşlardır. Herkes silahlıdır. Otorite gönüllü bir kabule dayanır. Ama uygarlığı feth edenler, bir süre sonra onun kurumları tarafından feth edilirler. Eşitler arasında birinci olanlar bir süre sonra başlangıçtaki yoldaşları ve silah arkadaşları gibi eşit ve silahlı olmayan kölelerden (Örneğin Osmanlı’da Devşirmeler, Yeniçeriler) bir ordu ve iktidar aygıtı oluşturmaya başlar; buna direnen eşit kandaşlar birer birer kardeş cinayetleriyle, komplolarla tasfiye ederler.