(Herhangi bir konuda
yazmayı düşündüğümde, içimden yeni yazı yazmak gelmiyor. Hep “bu konuyu yıllar
önce ele almış ve yazmıştım, aslında öngörüler de doğrulandı. Eski yazıyı
sadece olaylara ilişkin ayrıntılarda değiştirerek yazmaktansa olduğu gibi
yayınlamak daha doğru değil mi” diye düşünüyorum.
Yazılarımda yazıya
vesile olan aktüel olaylar ve olgular, sadece derinden işleyen ilişkileri,
yasaları, bağıntıları ele almanın aracı olarak işlev görürler. Yani yazılarım
aslında yazıda sözü edilen, o yazıyı yazmaya vesile olan olaylarla ilgili
değildir. Onlar birer vesile, somut örnek olmaktan öte başka bir işlev
görmezler. Bu nedenle de kolay eskimezler.
Birer cebirsel formül
gibidirler. Olguların ardındaki derin bağları ve ilişkileri formüle ederler.
Bir cebirsel formülde rakamların değişmesi bağıntının değişmesi, formülün
değişmesi anlamına gelmez.
Yine bu nedenle de
okuyucunun anlayışına ve çıkarsama gücüne güvenip, okuyucudan ele alınan
bağıntıya günün olaylarını, yani cebirsel formüle somut başka rakamları,
koyması beklenebilir. Aşağıda 2000 yılında yazılmış böyle bir yazı yer alıyor.
Kaderinizin Öcalanın’ın kaderiyle ilişkisi ele alanıyor. 17 Mayıs 2013 Cuma)