4 Eylül 2015 Cuma

Uluslara Karşı Savaşmayanın Gözyaşları Timsah Gözyaşlarıdır

Küçük Aylan’ın kıyıya vurmuş cenazesinin resmi, her durumda olduğu gibi gerçek güçlerin mücadelesinin bir aracı olmuş bulunuyor.
Öte yandan Türkiye’de sorun sadece Suriyeli mülteciler sorunuymuş gibi tartışılıyor. Her Allah’ın günü Afrika Avrupa arasındaki sularda benzerlerinin çok daha büyük ölçülerde yaşandığı görmezden geliniyor.
Sorun şudur: dünya ticareti ve ekonomisi öylesine bir tek dünya olmuştur ki, yüzlerce ulus ve ulusal devlet insanlığı boğmaktadır. Kapitalizm ya da sosyalizm değildir öncelikli sorun. Öncelikle siyasidir. Bir tek Dünya Cumhuriyetidir. Zaten bir tek dünya cumhuriyeti olduğu an onu kapitalist olarak sürdürmek de mümkün olmaz ve olamayacaktır ama stratejik hedef ve acil olarak yıkılması gereken kapitalizm değil, uluslar ve ulusal devletlerdir.  Bugünün dünyasında ana sorun uluslara karşı mücadeledir. Dikkat edin ulusçuluğa bile demiyoruz, uluslara karşı.
Klasik Marksist kavramlarla ifade edersek, üretici güçlerin gelişe düzeyi, tek dünya cumhuriyetini gerekli kılmaktadır. Bu altyapıya uygun bir üstyapı kurulamazsa, tıpkı, dar bir havsalanın çocuğun doğmasını engellemesi ve ananın da çocuğun da ölmesi gibi bir sonuç ortaya çıkar.

1 Eylül 2015 Salı

Duran Kalkan’ın HDP Eleştirileri Üzerine

Dün birçok yerde Duran Kalkan’ın Adil Bayram mahlasıyla yazdığı, “Özeleştiri başarının anahtarıdır” başlıklı yazı yayınlandı ve  özellikle HDP’ye yönelik eleştirileri içeren kısımlar birçok yerde iktibas edildi.
Hamama giren terler” derler;  eleştiren de aynı şekilde eleştirilmeyi göze almış demektir. Biz Duran Kalkan’ın bu metninden yola çıkarak hem Duran Kalkan’ın bu somut eleştirisinin bir eleştirisini yapmak; hem de bu bağlamda HDP ve PKK hakkındaki eleştirilerimizi kısaca da olsa ifade etmek istiyoruz.
Ama önce eleştiri ve özeleştiri üzerine birkaç söz.
Sanılanın aksine eleştiri yapmak son derece zor bir iştir. Şurada yanlış yapılıyor demek, zikredilenler somut olgular bile olsa, kendi başına doğru bir eleştiri yapıldığı anlamına gelmez.

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Herkesin PKK’ya Tek Taraflı Ateşkes Çağrıları Yapması İçin Çağrı

Tüm Türkiye’nin aydınlarını, HDP’lilerini, sosyalistlerini, demokratlarını, hâsılı her tek bireyi PKK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı yapmaya çağırıyoruz.
Lütfen hepimiz, maillerimizle; mesajlarımızla; facebookumuzla, twitterimizle, gazeteciysek sütunumuzda yazarak, blog yazarıysak bloğumuzda, bir şekilde PKK’yı tek taraflı ateşkes yapmaya çağıralım.
Tek taraflı ateşkes somut olarak şudur: Misilleme yapmamak, mümkün olabildiğince, ta köşeye sıkışıncaya kadar çatışmadan kaçmak; ama kaçacak yer kalmayınca da kendini savunmak. Bu kadar basittir.
*
Önce PKK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı yaptığımız için bizi eleştiren ve neden hükümete çağrı yapmıyorsun da bize yapıyorsun diyenlere küçük bir cevap veya hatırlatma.
İnsan düşmanına ateşkes çağrısı yapmaz, düşmanını ateşkese zorlamaya; ateşkes yapmak zorunda bırakmaya çalışır.
Çatışan taraflar arasında, tarafsız durumda olanlar, pek ala iki tarafa da yapabilirler. Bu anlaşılır bir tutumdur.

30 Ağustos 2015 Pazar

Veriler ve Hükümetin Yapısı Erken Seçim Olmayacağını; Olursa da Olanın Seçim Olmayacağını Gösteriyor

 “Kâbus görmektense uyanık kalmak yeğdir” diye bir söz vardır. Yazının başlığında dile getirilen ve aşağıda ele alınan tahminler gerçekleşmese bile (inşallah gerçekleşmez); en azından kâbus görmekten ve daha kötü durumlarda hazırlıksız yakalanmaktan yeğdir.
Erdoğan’ın Açmazı
Erdoğan’ın şimdiye kadar yaptıklarına bakarsak, yapılanların anlamı üzerine düşünürsek, çıkan sonuç başlıktaki önermeden başka bir şey olamaz.
Çünkü Erdoğan’ın önünde iki seçenek vardır ve kendini bu iki seçeneğe mahkûm eden de bizzat kendisidir:
Ya başkanlık rejimi ile başkanlık sarayında oturmaya devam etmek; bu fiili başkanlık rejiminin olabildiğince sürdürerek aynı zamanda bu fiili başkanlık rejiminin olanaklarını kullanarak buna yasal bir çerçeve hazırlamanın yollarını bulmak ve fırsatını kollamak zorundadır;

28 Ağustos 2015 Cuma

Bağımsız Bireyler Grubu mu? Birey Hukuku Platformu mu?

Birkaç gün önce “HDP’yi Reorganize Etmek” başlıklı bir yazı yazarak orada HDP’nin örgütsel yapısının, bileşen hukukundan, birey hukukuna geçmesinin, bundan sonra başarılı olabilmesi için; bir “Türkiye Partisi” olabilmesi için; olmazsa olmaz bir örgütsel koşul olduğunu yazmıştık.
Aslında yazı sadece HDP’nin örgütsel yapısına ilişkin bir yeniden örgütlenme çağrısı değildi; aynı zamanda HDP’nin programının da yine aynı şekilde dillere ve dinlere vs. göre temsil yerine, dili, dini, cinsi, cinsel tercihi olmayan, bunların körü olan bir toplumsal yapıyı hedeflemesi gerektiğini de yazıyorduk. Ama bu programatik kısma, ilerde daha ayrıntılı ele almak üzere geçer ayak değinmiştik. Yazının ağırlığı programatikten ziyade örgütsel reorganizasyona yönelikti.
Öyle anlaşılıyor ki, yazıyı okuyanlardan birtakım HDP’li olup ta belli bir örgütten olmayan arkadaşlar, yazıdaki görüşlere paralel davrandıklarını düşünüp bize de şöyle bir davet yollamışlar: