Tüm Türkiye’nin aydınlarını, HDP’lilerini, sosyalistlerini,
demokratlarını, hâsılı her tek bireyi PKK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı
yapmaya çağırıyoruz.
Lütfen hepimiz, maillerimizle; mesajlarımızla;
facebookumuzla, twitterimizle, gazeteciysek sütunumuzda yazarak, blog
yazarıysak bloğumuzda, bir şekilde PKK’yı tek taraflı ateşkes yapmaya
çağıralım.
Tek taraflı ateşkes somut olarak şudur: Misilleme yapmamak,
mümkün olabildiğince, ta köşeye sıkışıncaya kadar çatışmadan kaçmak; ama
kaçacak yer kalmayınca da kendini savunmak. Bu kadar basittir.
*
Önce PKK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı yaptığımız için bizi
eleştiren ve neden hükümete çağrı yapmıyorsun da bize yapıyorsun diyenlere
küçük bir cevap veya hatırlatma.
İnsan düşmanına ateşkes çağrısı
yapmaz, düşmanını ateşkese zorlamaya;
ateşkes yapmak zorunda bırakmaya
çalışır.
Çatışan taraflar arasında, tarafsız durumda olanlar, pek ala
iki tarafa da yapabilirler. Bu anlaşılır bir tutumdur.
Ama biz tarafsız değiliz.
Biz bu mücadelede, Kürtlerin ve PKK’nın haklı ve ezilen,
Türklerin ve Türk devletinin ezen ve haksız taraf olduğunu düşünüyoruz.
Neden Türkler ezendir ve Türk Devleti Haksızdır?
Bugün Türkiye denen; eski Yunanlıların dilinde güneşin
doğduğu yer anlamına gelen Anadolu denen, coğrafi alandaki millet ve devlet
kendini Türklükle tanımladığı; hele de Türklüğü bir dil ve ırkla tanımladığı
sürece; resmi dili Türkçe olduğu sürece; okullarında Türkçe mecburi dil olduğu sürece;
okullarda Türk Dilli, Edebiyatı, Tarihi okutulduğu ve bu zorunlu olduğu sürece;
Türk olmayanlar veya kendini Türk kabul etmeyenlerden alınan vergilerle yapıldığı
sürece; insanların dili, dini, soyu sopu, kültürü, etnisi vs. ne olursa olsun
eşittirler ilkesi, demokrasinin, yani yurttaşların biçimsel eşitliğinin temel
ilkesi ihlal edilmiş ve ediliyor demektir. Bu insan haklarına bir saldırıdır.
Bu Türk olmayanların ezilmesidir. Ezilenlerin buna karşı mücadele etmeleri
hakları ve görevleridir de ondan.
Gerçek biçimsel eşitlik, herkesin ana dilinde veya ana dil
olarak seçtiği dilde, eğitim ve konuşma hakkının garanti altında olduğu;
okullarda Türk tarihi, edebiyatı, dili değil; tüm diller, dinler, kültürlerden
eşit sayıda temsilcilerin katılarak ortaklaşa yazdıkları tarih ve edebiyat kitaplarını
herkesin ana dilinde okuduğu koşullarda; yani dilin veya Türkçenin ulusun
tanınması bakımından hiçbir anlamının bulunmadığı; devletin dil, din, etni,
tarih körü olduğu koşullarda var olabilir.
Bugün var olan eşitsizliğin temellerine veya sonuçlarına
karşı mücadele edenler haklıdırlar. Onların mücadelelerini desteklemek gerekir.
Bu eşitsizlik sadece dil konusunda da değildir. Örneğin
Aleviler, Hıristiyanlar, dinsizler vs. de benzer biçimde, tıpkı Kürtler gibi
baskı altındadır. Bu nedenle Müslümanlar ve Türk Devleti ezen ve haksız;
Aleviler, Hıristiyanlar, Dinsizler ezilen ve haklı durumdadırlar.
Böyle düşündüğümüz için, Türk devleti veya Erdoğan bizim
dostumuz değildir; onlarla siperlerin aynı tarafında değiliz. Onlarla
siperlerin karşı tarafındayız. Kendisine karşı mücadele ettiğimiz bir özneye,
sanki kendisiyle aynı saftaymış gibi tek taraflı ateşkes önermek, kendimizi inkâr
ve saçmalık olur. Karşı tarafa öneri yapılmaz, karşı tarafa zorlama, baskı
yapılabilir.
PKK’ye tek taraflı öneri yapmamızın nedeni de Türk devletine
ve Erdoğan’a baskı yapabilmek; onu tecrit edebilmek dolayısıyla ateşkes yapmak
zorunda bırakabilmek içindir. Çünkü çatışmasızlık onların altını oymaktadır.
*
Türk Devletinin tek taraflı ateşkes yapmasını istemek, Türk devletine
PKK’ya karşı daha akıllıca nasıl mücadele edileceğine dair akıl vermekten başka
bir anlama gelmez.
Bunu liberaller yapar ve bol bol da yapıyorlar. Bütün gazetelerin
köşelerini doldurmuş liberallerin yaptığı özünde budur.
Biz Türk devletinin PKK’dan önce davranıp, tek taraflı bir
ateşkes yapması durumunda PKK’yı ve Kürt hareketini tecrit edip büyük mevziler
kazanacağını bildiğimiz için; bu Türk devletine akıl vermek anlamına gelir Kürt
hareketine karşı mücaelesinde.
PKK’nın tek taraflı ateşkes yaptığı durumda Türk devletinin
ve Erdoğan’ın saldırıları sürdürerek, çatışmalar çıkarmaya çalışarak, kendini
tecrit etmesini ve kesin yenilgisini hazırlamasını tercih ederiz.
Bu nedenle iki taraflı ateşkes çağrısı yapmıyoruz. Bu
nedenle Türk devletine tek taraflı ateşkes önermiyoruz.
Türk Devleti ne kadar
büyük akılsızlıklar yaparsa o kadar iyidir; o kadar büyük ölçüde ve hızlı
tecrit olur; dolayısıyla yenilgisini hazırlar.
*
Ayrıca biz sadece tek taraflı Ateşkes öneriyoruz. Silahları
bırak demiyoruz.
Yukarıda ifade edilen eşitsizliğe karşı barışçıl mücadele
için yollar kapalıdır. Bir İngiltere’de hiçbir özel baskıya uğramadan,
İskoçya’nın ayrılmasını savunabilirsiniz. Bu nedenle İngiltere gibi bir ülkede bu
fikri savunmak için, silaha sarılmak yanlış olabilir.
Türkiye’de basın, yayın, toplantı, fikir, örgütlenme özgürlükleri
var mı?
Yok.
Örneğin terörle mücadele yasaları var. Örneğin idari
kararlarla fikir hürriyeti ve bilgiye ulaşma hürriyeti engellenebiliyor. Yığınlarla
siteye erişilemiyor. Bir protesto yürüyüşü yapmaya kalkan, bir basın toplantısı
yapmaya kalkan, ya mülki amirin keyfi yasaklamaları, ya polis saldırısı ile
engelleniyor. Bunlar olmasa, iç Anadolu, Karadeniz veya Ege kasabalarında
olduğu gibi, gizli devlet örgütleri tarafından örgütlenmiş ve bitleri kanlandırılmış
lümpen çeteleri “milli hisleri galeyana gelerek” en küçük demokratik hakkın
kullanımını engelliyorlar.
Ve ne valisi, ne İçişleri bakamı, bu engelleyenlere çıkıp şunu
demiyor. Sizler insanların fikirlerini ifade ve fikirlerine insanları kazanma
özgürlüğüne saldırıyorsunuz. Bu suçtur. Hepiniz tutuklanacak ve bu suçtan
mahkemeye çıkarılacaksınız. Veya Polis’in hiç “milli hisleri galeyana
gelenleri” şiddet kullanarak dağıttığını gördünüz mü? Devlet şiddeti hiçbir
zaman demokrasiyi savunmanın aracı olmamıştır; aksine demokratik hakları
kullanmak isteyenlere engel olanların desteğidir. Polis, demokratik hakların
bir savunucusu; onları kullananların bir koruyucusu değil, onları engelleyenlerin
bir destekçisidir.
Sadece bunlar bile yeter Türkiye’deki rejimin bir Şark
Despotluğu’ndan başka bir şey olmadığını gösterir. Bütün şark despotluklarında
olduğu gibi, kanunlarda yazılan ve bir sonraki cümlede kullanımı merkezi
devletin memurlarının keyfi kararlarına bırakılan özgürlük ve demokrasi
maddelerinin, askerlikteki teftiş fırçalarından öte bir anlamı yoktur.
Zaten bu merkezi, bürokratik, militarist devlet cihazı orada
durdukça bu haklar hiçbir zaman garanti altına olmaz. Hak ve özgürlükleri
garantiye almanın ve dokunulmaz kılmanın tek yolu, bu merkezi, bürokratik, keyfi,
militer cihazın parçalanması; tamamen aşağıdan; mahalli birimlerin kendi özgür iradeleriyle,
ekonomik gereklilikler nedeniyle, hiçbir siyasi zorlama ve zorlama yapacak bir
mekanizma olmadan, merkezi idareye belli işleri devrettikleri ve isterlerse her
an geri alabilecekleri bir cihazın bunun yerini almasıdır.
Yani Türkiye’de fikir, örgütlenme, özgürlükleri hem yasal
olarak yoktur; hem de fiilen yoktur. Demokratik fikir ve programları özgürce (burada
kastedilen biçimsel bir eşitliktir) yurttaşlara aktarıp onları kazanmanın yolu bin
bir engelle ortadan kaldırılmıştır.
Bu durumda, silaha sarılanlara ilkesel olarak kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz.
Bu durumda, silaha sarılanlara ilkesel olarak kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz.
Türkiye’de bütün fikir, haberalma, propaganda, gösteri ve
örgütlenme özgürlüklerini engelleyen yasa ve organizasyonlar tamamen ortadan
kaldırılmadan, temelde kimseye sen niye silaha sarılıyorsun denemez.
*
Ancak bu haklar olmamasına rağmen, bu hakları elde etmek ve
eşitsizlikleri kaldırmak için ille de bu silah kullanma hakkını kullanmak
gerekmez.
Çünkü her mücadele, karşı tarafı tecrit etme, zayıf düşürme;
karşı tarafı müttefiklerinden tecrit ederken daha geniş müttefikler edinme
mücadelesidir. Ve mücadele biçimleri ile ittifaklar arasında zorunlu bir ilişki
de vardır. Keskin ve şiddete dayanan mücadele biçimleri sadece toplumun en
alttaki, en umutsuz ama yine de nüfusun küçük bir azınlığı olan kesimleri ve
genellikle gençler dışında destek bulmaz. Öte yandan nüfusun büyük kesimlerini
kazanmadan da bir değişikliği başarmak neredeyse olanaksızdır.
Ezilenlerin mücadelesi bu zorluğu aşmanın deneyleriyle
doludur. Bütün yasaklara rağmen, legal mücadelenin en küçük olanaklarından
yararlanarak; altta güreşerek; biçimsel olarak hep haklı ve yasalara uygun
durumlarda bulunarak; en geniş gayrı Memnun kesimleri en somut sorunlarında en
geniş biçimde birleştirmeyi başararak hem karşı taraf tecrit edilip geri
adımlar atmaya zorlanabilir; hem de kesin zaferler kazanılabilir.
İslam’ın güçsüz olduğu zamanlarda Mekke’de yaptığı takiye,
yani gerçek görüşlerini gizleme ve onlara uygun davranmama; ama bu arada
örgütlenmeyi sürdürme bu taktiğin İslam’daki bir örneğidir. Alevilerin Sünni
çoğunluğun baskısına karşı kendilerini gizlemeleri, bir başka pratik örnektir.
Ezilenler binlerce yıl içgüdüleriyle bu tür yöntemleri geliştirmiştir. Bütün
azınlıkların iyi insanlar olması; çok iyiliksever olmaları yine bu mücadele
biçiminden yanı kendini savunmadan başka bir şey değildir.
Aynısını sosyalistler ve 19. Yüzyılda işçiler en zor
koşullarda legaliteden yararlanma taktiği olarak başarıyla uygulamışlardır.
Örneğin 19. Yüzyılda Alman Sosyal Demokratları ve işçileri, Bismark
Almanyası’nda sosyalistlere karşı yasa zamanında; yirminci yüzyılın başında Rus
Sosyal Demokratları Çarlık Rusya’sında bu mücadele biçimlerini pek ala başarılı
bir biçimde kullanmışlardır.
Bugün Türkiye’de de bütün bunlar başarılı bir biçimde
kullanılabilir. Çünkü toplumun büyük bir bölümü ya Kürt, ya Alevi, ya HES
yapılarak yaşam alanı yok edilen bir köylü, ya en küçük bir garantisi olmadan
boğaz tokluğuna çalışan bir işçi, bir kadın, cinsel tercihi farklı olduğu için
ezilen bir LGBTİ veya kendisine hiçbir insanca gelecek vaat etmeyen, keyfiliği
ve merkeziliğiyle insanların içindeki tüm yaşam sevincini tüketen ve lümpenliği,
kabalığı, keyfiliği besleyen bu devletten nefret ettiği için memnuniyetsizdir.
Bütün bu memnuniyetsizlikler, bütün olanaksızlıklara rağmen örgütlenebilirler,
bu farklı nedenlerden kaynaklanan derecikler, genel ve sistematik bir program aracılığıyla
ortak bir mücadele ve amaçta birleştirilebilir.
Bunun başarılı bir kullanılışını da bizzat seçimlerden önce
kuruluşu ve kısacık ömrüne rağmen HDP göstermişti.
Şimdi tarihte ve işte şu seçimlere kadar böylesine başarılı
örnekler varken, tekrar silahlı mücadeleyi başlatmak; ortadaki koşullarda bir
değişme olmamışken ve aksine HDP’nin başarısıyla hareket alanı muazzam ölçüde
genişlemişken, tekrar silahlı mücadeleyi başlatmak; mücadeleye büyük zarar
vermektedir.
Bu durumda ortada bir değişiklik yapmayı gerektirecek hiçbir
önemli değişiklik yokken; legal olanaklardan yararlanmak ve ateşkesi sürdürmek
bizzat AK Parti tarafından “ateşkes bizi öldürüyor” denerek ortadan
kaldırılmışken, bu mücadele biçimini sürdürmeye çalışmakta ısrar etmek; AK Partiyi ve Erdoğan’ı daha fazla tecrit
edecekken, misilleme hakkımızı kullanıyoruz diye askeri mücadeleyi başlatmak,
kendi elverişli savaş alanını terk edip düşmanın istediği koşullarda
savaşmaktan başka bir anlama gelmez ve Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürer.
PKK şu an Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmektedir.
Kökeninde haklı bir mücadeleyi yürütüyor olması bu haklı
mücadeleye bugün yaptıklarıyla zarar verdiği gerçeğini ortadan
kaldırmamaktadır.
*
İşte bizim olaya genel yaklaşımımız budur.
Bu nedenle hemen barış yapın gibi ütopik öneriler
yapmıyoruz.
Ama ateşkes, bütün antidemokratik uygulama ve yasalara
rağmen, daha etkili mücadele olanağı sağlar.
Biz haklı bulduğumuza; kendimize yakın bulduğumuza, siperin
aynı tarafında olanlara eleştiri yaparız. Ve ne kadar yakın ise, o kadar
acımasız ve ser olmalıdır eleştiri. Eleştiri silahı dostlara karşı kullanılır;
düşmanlara karşı eleştiri silahı kullanılmaz, onlara karşı silahların
eleştirisi geçerlidir.
Aksine onların yanlışları bizim işimize gelir. Örneğin, PKK
tek taraflı ateşkes ilan etse ve Türk devleti saldırmaya devam etse bu bizim
işimize gelir, onu daha kolay tecrit edebilir; Erdoğan’ı daha kolayca yeneriz.
Bu yenilgiden aldığımız hızla da demokrasi mücadelesinde daha geniş alanlar ele
geçirebiliriz.
Bu nedenle, PKK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı yapın
çağrımız iki tarafa da ateşkes çağrısı yapan tarafsızlara değil; ya da Türk
devletine ateşkes yap böylece PKK’yı tecrit edebilirisin diye ona akıl
verenlere değil.
Bizim çağrı yapma çağrımız, Kürtlerin mücadelesini haklı bir
mücadele olarak gören; Türk devletinin her halükarda haksız olduğunu söyleyen
ve haksız bir savaş yürüttüğünü düşünenlere.
PKK’nın ilan edeceği tek taraflı ateşkes, Erdoğan’ın seçimleri
engelleme veya seçimlerde bin bir hile ve desise ile (Bu seçimler 7 Haziran’a
benzemeyecek diyor. 7 Haziran iyi kötü baskı ve hırsızlığın olmadığı bir seçim
olmuştu. Erdoğan itiraf ediyor ne yapacağını) tek parti iktidarını kurma
girişim ve niyetlerini için ciddi bir darbe olacaktır.
Böyle bir durumda çatışmalar devlet tarafından ısrarla
sürdürülmeye çalışılırsa, çatışmalarda ölenlerin yüzde yüz suçlusu Erdoğan olacaktır.
Son zamanlarda birbiri peşi sıra neredeyse her “şehit cenazesi”nde ölümlerden Erdoğan’ı
sorumlu tutan memnuniyetsiz sesler duyulmaya başlandı. Tek taraflı ateşkeste,
her cenaze Erdoğan’a karşı bir protesto mitingine bile dönüşebilir.
Eğer çatışmalar durursa bu onun seçimleri erteleme, baskıyla
manüplasyonlar yapma yollarını tıkar.
Ayrıca unutmamalı, Türk devletinin ve ordusunun belli bir
kesimi, bu izlenen politikalardan memnun değildir. Ancak çatışmalı ortam,
onların seslerini çıkarmalarının veya ağırlıklarını koymalarının önünde de bir
engel oluşturmaktadır. Tek taraflı ateşkes, bu memnuniyetsizliklerin daha güçlü
ifadelerine imkân sunar ve ağırlıklarını artırır.
*
PKK nedenini bilmediğimiz ve açıklayamadığımız bir şekilde
böyle bir cevap ya da misilleme hakkı kullanmaya başladı.
Ama PKK içinde de bir mücadele olduğu bir gerçektir.
Dikkat edilirse, Kürt Ulusalcısı denebilecek kesimler
genellikle, bu çatışmalı ortamı desteklemektedir. Çünkü bugünkü çatışmalar,
aynı zamanda “Türkiyelileşme” denen ama aslında bir Kürt hareketi olmaktan
çıkarak, tüm ezilenlerin bir ortak hareketi olma hedefinden vaz geçilmesi
anlamına da gelmektedir. Bu misilleme biçimi fiiliyatta böyle bir amaç ve
stratejinin işine gelir.
Bir yanda Abdullah Öcalan’ın, Kürt hareketinin bir Kürt
hareketi olmaktan çıkması ve tüm ezilenlerin mücadelelerinin ortaklaştığı bir
demokrasi hareketi olması projesi bulunmaktadır; diğer yanda Türk devletinin
aynadaki aksi gibi bir Kürt devleti mücadelesi ve hedefi güdenler. “Misilleme Hakkı”nın
kullanılması, hedefi bu olanların konumunu güçlendirmekte, fiilen Öcalan’ın
projesinin güç yitirmesi ve tasfiyesi anlamına gelmektedir. Yani şimdiki
çizginin aslında Öcalan’a karşı bir tasfiye denemesi olduğu söylenebilir. Bu
aynı zamanda Erdoğan’ın hedef ve çizgisiyle zımni bir işbirliği anlamına
gelmektedir; Erdoğan’a hizmet etmektedir.
Bizlerin güçlü bir şekilde yapacağımız tek taraflı ateşkes
çağrıları, PKK içindeki mücadelelerde, Apocuların konumunu güçlendirecek,
onların kendi koşullarını dikte etme olanağını ortaya çıkaracaktır.
O zaman onlar diğerlerine, Türkiye’nin bütün ilericileri,
demokratları bizden bunu istiyorlar, bunu görmezden gelemeyiz diyerek
emrivakilere direnme gücü ve olanağı bulacaklardır.
Bu nedenle bütün ezilen ve haklı olanın mücadelesini
destekleyenlere, PKK’ya tek taraflı ateşkes çağrıları yapmamızı öneriyoruz.
PKK bu seslere kulaklarını tıkayamaz, er veya geç bir cevap
verme zorunluluğu hissedecektir. Çünkü PKK her zaman demokratların ve diğer
ezilenlerin istek ve özlemlerine karşı hassas olmuştur.
*
PKK’nın tek taraflı ateşkes ilanı halinde Erdoğan’a karşı
savaş birden bire çok önemli bir ivme kazanacaktır.
Elbette Erdoğan'ın gitmesi ne “Kürt Sorunu”nun, ne de bu baskıcı
devletin sonu anlamına gelir; ama en azından ateşkesin sürdürülmesini mümkün
kılabilir.
Şu an bir ateşkes ortamına geri dönüşün önündeki en büyük
engel Erdoğan’dır.
Karşılıklı ateşkese ulaşmak için Erdoğan’ın gitmesi;
Erdoğan’ın gitmesi için de PKK’nın tek taraflı ateşkes ilan etmesi gerekiyor.
Yarın 1 Eylül Dünya Barış günü, tek taraflı ateşkes için iyi
bir vesile olarak kullanılamaz mı?
Yarın Kürtlerin mücadelesini haklı görenler, PKK’ya tek
taraflı ateşkes çağrıları yapamaz mı?
Demir Küçükaydın
31 Ağustos 2015 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder