12 Ekim 2014 Pazar

Kobane Direnişi Hükümetin Tüm Hesaplarını Boş Çıkarabilir


Kobane savaşının ilk günlerinde (22 Eylül) yazdığımız “Kobane – Stalingrad” başlıklı yazıda, şehirleri ele geçirmeye yönelik savaşlarının zorluklarından söz ederek, Kobane’nin düşürülemeyeceğini yazıyorduk. Bunları yazarken, İnternet’e eskiden 100.000 olan Kobane’nin nüfusunun 400.000 olduğu şeklindeki İnternette her yerde rastladığımız verilere dayanıyorduk. 100.000’lik bir şehir epey büyük bir şehirdir. Böyle bir şehir iyi ve kararlı bir savunma yaparsa, ele geçirmek isteyen güçler için bu büyük kayıplar anlamına gelir. Gerçi Google Earth ve Map ile bu bilgiyi kontrol etmeyi de denemiş ve şehir bize biraz küçük görünmüştü, ama işini uzmanı olmadığımızdan, gözümüzün bizi yanıltabileceğini düşünerek bu bilgileri doğru kabul etmiş ve Kobane’nin fetih edilemeyeceğini yazmıştık.
Ancak savaş uzayıp canlı yayınlarda Kobane’yi daha yakından tanıdıkça şehrin nüfusunun önceleri 100.000 ve göçlerle de 400.000 olduğu konusundaki bilgilere iyice kuşkuyla yaklaşmaya başladık. Sonunda hatanın kaynağı anlaşıldı. Kobane Kantonu (ki geniş bir alanı ve köyleri de kapsıyordu, Türkiye’deki il ve il merkezi farkı gibi düşünelim) kastediliyormuş, şimdi kuşatma altında olan Kobane şehri değil.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Kobane, Che, Kıvılcımlı

İki gün önce, sadece Öcalan’a karşı Komplo’nun değil, aynı zamanda Che’nin (9 Ekim 1967) öldürülüşünün bir yıl dönümüydü.
Bu yıl dönümünde, epey önce, Che’nin Motosiklet Günlükleri kitabının uyarlamasından yapılmış film vesilesiyle yazdığım bir yazıyı tekrar yayınlamak ve bunun girişinde de Simurg imgesi ile anlatılanın da aslında o yazıda anlatılan olduğuna değinmek ve karınca kaderince yeni kuşaklara binlerce yıllık doğu uygarlıklarının ve devrimci geçmişin kimi kazanımlarını aktarma çabasına bir şekilde devam etmeyi düşünmüştüm.
Ancak Kobane’deki kuşatma koşullarında böyle bir yazı yazmak anlamsızdı. O nedenle bu fikrimden vazgeçip, Öcalan’ın kaçırıldığı dönemde ve sonrasında bu döneme ilişkin yazdığım yazıların bir derlemesini tekrar yayınlamakla yetindim.

10 Ekim 2014 Cuma

Taşları Bağlayıp İtleri Sokağa Salmak

Bu memlekette yaşayan herkes bilir ki, adına “Seferberlik Tetkik Kurulu” veya “Özel Savaş Dairesi” veya “Jitem” veya “Ergenekon” denen “Devrin Devlet”in avadanlığı bir oluşum vardır ve istediği an Türkiye’nin her yerinde, kimi zaman bozkurt işaretiyle, kimi zaman tekbir sesleriyle, ama her zaman örgütlü ve yedekte tuttuğu milislerini, şu birkaç gün içinde olduğu gibi, sokağa çıkarabilir. Hedef aldığı demokratik veya ezilen kesimlerin “can ve mal güvenliğini” bir anda yok edebilir.
Bir caminin bombalandığı veya bir Atatürk heykelinin yıkıldığı veya birkaç polisin kurşunlandığı rivayetleri, söylentileri (veya bizzat yine bunlarca yapılması) bir vesile olur.
Birden bire “dini” veya “milli hisleri” kabaran (Nedense hiç “demokratik hisleri” kabarmaz. Çünkü bu devletin ve itlerinin böyle hisleri yoktur) bindirilmiş kıtalar sokakları doldururlar.
Yine bakın, mesaj verilip karşı taraf geri adım atmaya zorlandıktan veya istenene ulaşıldıktan sonra, her şey tıpkı başladığı gibi bıçakla kesilmişçesine durulur.

9 Ekim 2014 Perşembe

Komplo Üzerine Yazılar



Sunuş

15 Şubat 1999’da Öcalan Kenya’da Amerikalılar tarafından Türk İstihbarat görevlilerine teslim edildi. Bundan bir kaç ay önce de Suriye’yi terk etmek zorunda kalmış ve sonu esaretle bitecek Odysseus başlamıştı.
Biz o dönemde, bütün önemli dönüm noktalarında neredeyse günü gününe, hatta bazen bir kaç saat sonra gelişmeleri değerlendirmiş ve yorumlar yapmıştık.
Ancak o zamanlar bütün bu değerlendirme ve yorumlar o sıralar çok daha sınırlı kullanılan ve çok az sayıda kişi tarafından ziyaret edilen bazı internet forumlarında yayınlanabilmişti. Çoğu bilinmeden öyle kaldı ve unutuldu gitti.
İşte bu günü gününe yazılmış yazılar elinizdeki derlemenin Birinci Bölümünü oluşturuyor.
Daha sonraki dönemde, “Bir Dönemin Eşiğinde” başlığı altında, İmralı sürecini ve oradaki politika değişikliklerini bir seri yazıda inceledik. Bu yazıları da öncelikle sayfamızda yayınladık.
Ama bununla da kalmadık ve bu yazıları o dönemde yazdığımız Özgür Politika ve onun Türkiye’de çıkan Gündem’e yolladıksa da hiç birinde basılmadı. Sadece Gecekondu semtlerinde çalışan küçük bir sosyalist grup bunları alıp Son Kavga adlı dergisinde yayınladı. Ve çoğu kez olduğu gibi bu dergi de daha sonra çıkmaz oldu.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Tarihin Dersleri ve Kobane

Bu başlıklı yazıya dün şu cümlelerle başlanmıştı:
“Çetin Altan, 1960’da 28 Nisan olaylarından sonra bir tek cümleden ibaret bir yazı yazmıştı: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor”.
Evet, bugün canım yazı yazmak istemiyor.
Aklım ve yüreğim Kobane’de.
Oradaki savaşan gencecik insanlar teker teker ölürlerken, kendilerini feda ederlerken; bir toplu katliam yaşamaları söz konusuyken yazı yazmanın bir anlamı yok.
Kendilerinden kat kat üstün güçlere kahramanca direndiler ve hala direniyorlar.
Dün gece bile sokak savaşlarında (İŞ) İslam Devleti birliklerine pusular kurarak büyük kayıplar verdirdiler.
Son savaşçı vuruluncaya kadar da böyle yapmaya devam edecekler.
Tıpkı onlar gibi davranmak gerekiyor.
Bulunduğumuz cephede, korkudan ödümüz patlasa bile; aklımız ve yüreğimiz başka yerlerde olsa bile, siperi terk etmemek gerekiyor.
Cesaret korkmamak değildir; yürekteki korkuya rağmen siperdeki yerini terk etmemektir.