19 Mayıs 2014 Pazartesi

Michael Hardt’ın Don Kişot’taki Toplantısının Düşündürdükleri

Antonio Negri ile birlikte İmparatorluk ve Çokluk kitaplarının yazarı Michael Hardt, başka bir davetle ilgili olarak Türkiye’ye gelmiş ve bu vesileyle Gezi hareketi ve onun kalıntılarıyla daha doğrudan tanışıp bir izlenim edinebilmek için Yeldeğirmeni’ndeki “Don Kişot İşgal Evi”ne gelipbir sohbet toplantısı yapmak istemiş. Elbette bu memnuniyetle karşılandı ve duyurusu yapıldı.
Teorik öngörüler, varsayımlar ve açıklama denemeleri ile var olan (olgular) arasındaki ilişkiyi sürekli kontrol etmek, gözden geçirmek her ciddi teorisyenin sürekli yapacağı ve yapması gereken bir iştir. Dünyanın durumu (İmparatorluk), güçler (Çokluk) gibi temel sorunları açıklama ve yön verme; bunun için bir kavramsal sistem geliştirme iddiasındaki Hardt’ın ziyareti de kendisi açısından muhtemelen böyle bir anlama sahipti ve daha sonra ele alacağımız soruları da böyle olduğunuima ediyordu.
Doğrusu, bir zamanlar Türkiye’de yayınlandığında epey gürültü koparan “İmparatorluk” ve daha sonra da Türkçe’ye “Çokluk” diye çevrilen ve daha az gürültü koparan; hem de Dünya çapında gelişmeleri ve mücadeleninin sorunlarını açıklamaya yönelik bir sistemli çaba olan iki kitabın iki yazarından birinin, katıldığı böyle bir toplantıya yüzlerce kişi geleceğini ve bizim köhne ve küçük Don Kişot’un gelenleri almayacağını düşünüyordum.

“İşçi Sınıfı Cennete Gider”

Dün İstanbul Forumları’nın Yoğurtçu Parkı’nda Soma’daki katliamı ele alan ortak forumu vardı. Bu vesileyle parklara dönüş yapılmış olacaktı.
Dün sabah, erken kalkıp “Parklara Dönerken – Forumlar ve Soma” yazısını bitirdikten sonra Forum’un yapılacağı Yoğurtçu Parkı’na gittim. Forum bir saat geç, 14.00’te başladı.
Sanki bunca eleştiri ve öneri yapılmamış gibi birileri bir yerlerde karar verip “Ağlama duvarı” yöntemiyle forum yaptı. Hiç olmazsa forumu hangi yöntemle yapalım deyip bizzat foruma gelenlere sorabilirlerdi. Böylesine en basit ve sıradan bir demokratik geleneğin bile olmadığı yerde ne olabilirdi ki? Gelenlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü bir “Hazırlık Komitesi” veya “Gezi Forumları Dayanışması”nın böyle belirlemesine olanak tanıyordu. Eğer bu dağınıklığı gidermek gibi bir amaç olsa, gündemimizin ilk maddesi nasıl bir yöntemle tartışacağımız ve forum yapacağımız olsun denebilirdi mesela.
“Ağlama Duvarı” yöntemi, insanların sırayla söz alıp iki veya üç dakika içinde kafalarındakini anlatmalarıdır. Bir karar, farklı görüş ve alternatiflerin tartışması, tezlerin veya önerilerin birbiriyle çoğunluğu kazanmak için mücadelesi gibi hiçbir şey yoktur. Bunların olmadığı yerde her zaman olan olur: örgütlü ve küçük gruplar yönü belirler.

18 Mayıs 2014 Pazar

Parklara Dönerken - Forumlar ve Soma

Bugün aslında (“Forumlar Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları” başlıklı yazımızla gündemlerinin hazırlanmasının yanlışlarına değindiğimiz) “İstanbul Forumlar Buluşması” yapılması ve aynı zamanda Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’na dönüş planlanıyordu.
Ancak Soma’daki maden katliamı nedeniyle “İstanbul Forumlar Buluşması” ve diğer müzik vs. etkinlikleri ertelendi, onun yerine "İstanbul Gezi Forumları 'Soma' İçin Buluşuyor, Soma'yı Tartışıyor" başlıklı uzunca bir forum yapılmasında anlaşıldı.
Yayınlanan afişte şunlar okunuyor:
“Gezi Forumları Dayanışması, Soma'daki işçi katliamının ardında yatan tüm gerçeklerin ve sorumluların ortaya çıkarılmasının sonuna dek takipçisi olmaya kararlı herkesi, tüm forumları ve Gezi bileşenlerini, Soma gündemiyle toplanmak üzere 18 Mayıs Pazar günü saat 13.00’da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda ortak foruma çağırıyor. Yaşanan vahşete kayıtsız kalmıyor, ‪#‎SomayaSahipCikiyoruz”
Bugün ayrıca 19’dan sonra Kadıköy’deki forumlar, bulundukları mahallelerden çıkarak 21.00’de Kadıköy İskelesi’de buluşacaklar ve orada da Soma’dan gelenler bilgi aktarımında bulunacak.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Kaynağından Bilgiler

Soma’da gerçek durum nedir? Kaç kişi öldü, kaç kayıp var? Ölenler hangi köyler ve kasabalardandı. Her biri kaç kişiye bakıyordu. Yaşları neydi? Toplumsal konumları nelerdi? Gibi daha yüzlerce soru var ve bizler bunların hiç birini bilmiyoruz?  Ne devletten, ne sermayeden böyle şeyler beklenemez. Yine de bir parça bilgi kırıntısına bağımsız örgüt veya grupların veya kişisel sorumluluk ve girişimle gelmiş olanların yazdıklarından ulaşabiliyoruz. Ebset bunlar dra bir izlenim olmanın ötesine geçmezler ama gerçek durum hakkında daha doğruya yakın bir resim sunma ihtimalleri her zaman daha fazladır. Çünkü genellikle iktidanr ve parayla ilişki dışından bilgilerdir. Bu gibi bilgileri paylaşmak gerekiyor.
Böylece alternatif bir haberleşmenin tohumları atılabilir belki.
Aşağıda Kıvılcımlı sempozyumu Grubuna bir üye tarafından yollanmış izlenimleri aktarıyorum. Okunuşu kolaylaştırmak için, maillerde en altta ve en eski olan burada en üste alındı. Herkesin böyle bilgiler göndermesi; özellikle madende çalışanlardan ve uzman mühendis ve personelden kaynak bilgiler alınması dileğiyle.
Gerçek devrimcidir, Gerçek bizi rahatsız ediyorsa sorun bizdedir.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma, “İş Kazaları”, Mutlak Devlet ve Kapitalizm

Soma çocukluğumun geçtiği, kişiliğimin şekillendiği yerdir. Çocukluğum bu madenci kasabasında, maden işçileri arasında geçmişti. Biz işçi çocukları, kömür kamyonlarının seslerinden hangi marka olduğunu bilme ve kimin olduğunu çıkarma oyunları oynardık. Yıllar sonra Emil Zola’nın Germinal romanını okuduğumda çocukluğumun dünyasına geri dönmüş gibi olmuştum.
Maden İşçileri ocakta kafalarındaki kasklarının önüne bir lamba takarlar. O lambanın enerjisi bellerindeki aküden gelir. İşçi ocağa girmeden önce, kendi markasını verip bir lamba alır. İşten çıktığında da teslim eder markasını alır. Bu akülerin her gün bakımı ve yeniden şarj edilmesi gerekir. Babam bu işin yapıldığı lambahanede ustabaşıydı.
Önceleri maden ocaklarında (benim çocukluğumda özel ocaklarda da) karpit lambası kullanılırdı. Bir devlet işletmesi olan o zamanın Garp Linyitleri İşletmesi’nde ise elektrikle çalışan modern lambalar.
Lambalarda yansıyan fark aslında iş koşullarının tümünde görülebilirdi.