19 Ocak 2014 Pazar

Türkler, Güvercinler ve İnsanlar

Hrant Dink’in “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların, son yazının son satırları olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunmuyor mu?.
Niçin böyle?
Çünkü bu ülke Türkiye’dir ve Burada İnsanlar değil Türkler yaşıyor.
Dink’in anlamadığı veya iyi niyetle görmek istemediği Türklerin İnsan olmadığıydı.
Dink’in zikrettiği, bir zamanlar, aralarında güvercinlerin yaşamasına müsaade eden ve “bu ülkede” yaşayan insanları, Türk değil Müslüman’dılar.

17 Ocak 2014 Cuma

İstanbul Köpek Katliamı, Ermeni Katliamı ve Holacaust

"Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar" (el-En'âm, 6/38)
Yüzyılın başında, İstanbul’un Sokak köpeklerinin Hayırsız Ada’ya sürüldüklerini; orada açlık ve susuzluk içinde inleyerek; birbirlerini yiyerek öldüklerini, yanlış hatırlamıyorsam, ilk kez, çocukluğumda her hafta evimize giren Hayat mecmuasında okumuştum.
Çırılçıplak bir kayadan ibaret hayırsız adadan, susuzluk ve açlık içinde, çaresizce İstanbul’un siületine bakan yüzlerce köpeğin imgesi[1], çocukluk yıllarımda kâbusum olmuş; aklıma geldikçe, kabuk bağlayamayan bir yara gibi, kanamıştı. Köpeklerin durumunu ve sonunu düşündükçe boğuluyor gibi olurdum.
Köpeklerle ilgili hep acılı ve korkunç imgeler kalmış aklımda. En acılı ve gariplerinden biri de çocukluğumun geçtiği Ege kasabası Soma’nın köpekleri ve büyük köpek katliamıydı.

16 Ocak 2014 Perşembe

Ermeni Katliamı Üzerine Eski Bir Yazı ve Eski Bir Özeleştiri

Hrant Dink’in ölüm yıldönümü geliyor. Bu vesileyle Ermeni Katliamı’nın gündeme gelişi ve ele alınışında nerelerden nerelere gelindiğine dair bir fikir edinilmesi için, bir belge olarak 1980’lerin başında yazdığımız bir yazıyı ve 1990’lerin sonundaki bir özeleştiriyi aşağıya aktarıyoruz.
1980’lerin başındaki yazı, solda bu konuda yazılmış en eski yazılardan biridir. Ayrıca Cezaevinde, 12 Eylül döneminde ve Türk diplomatlarına ASALA’nın saldırılar düzenlediği “zor zamanlarda” yazılmış bir yazıdır
Aşağı yukarı 30 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, kanımızca bugün bile yayınlanabilir olma özelliğini ve aktüalitesini korumaktadır.
Okunduğunda görüleceği gibi yazıda öylece geçer ayak söylenmiş görüşler şimdi birçoklarınca yeni keşfedilmektedir.
Yazı ayrıca günümüzün aktüel tartışmalarıyla da yakından ilgilidir.

15 Ocak 2014 Çarşamba

Nazım’ın Doğum Günü Vesilesiyle Değişik Bir Anma (Nazım Hikmet’in Irkçılığı - Bir Metin Analizi)

Bugün Nazım Hikmet’in değum günü. Yel değirmeni Dayanışmasındaki arkadaşlar doğum gününde Nazım Hikmet için bir anma planlıyorlardı. Ancak önce 17’si sanıyorlardı, sonra bugün, yani 15’i olduğu ortaya çıktı ve bir Nüfus Cüzdanı ile belgelendi.
Gün önemli değil. Muhakkak ki bir şekilde anılacak. Biz de bu anmaya alışılmadık bir küçük katkı sunalım. En iyi niyetli ve mücadeleci sosyalistlerin bile nasıl farkına varmadan pek ala ırkçılığı savunup dışa vurabileceklerini Nazım Hikmet’in bir şiirinin analiziyle göstermeyi deneyelim.
 Aşağıdaki metin çok başka bir bağlamda yazılmıştı. Hikmet Kıvılcımlı ile Kürt Ulusal Hareketinin karşılıklı etkilerini incelediğimiz bir yazıydı. Orada Nazım Hikmet’in hem Kıvılcımlı’dan hem de Kürtlerden söz eden bir şiiri konuyu ve yaklaşım farklılıklarını göstermek için ilginç bir örnek sunuyordu. Bu nedenle Nazım’ın yiirini analiz konusu yapmıştık.

10 Ocak 2014 Cuma

Alevilik, Aleviler ve Beşikçi

İsmail Beşikçi “Kürt Sorunu”na hangi yöntemle yaklaşıyorsa, aynı yöntemle Aleviler ve Alevilik sorununa da yaklaşmaktadır. 2004 yılında yazdığımız koca bir kitapta bunu ayrıntılı olarak analiz edip göstermiştik.
Aslında orada Beşikçi’nin bir Bilim Adamı olmadığını, bir dindar, bir Teolog ve Ahlak Zabıtası olduğunu da göstermiştik.
Ancak bu kitabı ve yazıları sadece Beşikçi değil; Kürtler değil Aleviler de görmezden geldi.
Bu görmezden gelişin ardında demokrat olmamak; Kürt ve Alevi milliyetçisi olmak vardır. (Evet “Alevi Milliyetçisi” de olur. Politik olanın Alevilikle de tanımlanmasını istemek, yani devletin Aleviliği tanımasını istemek özünde Alevi Milliyetçiliğidir. Ama milliyetçiler milliyetçiliğin ne olduğunu anlayamayacaklarından bunun da bir milliyetçilik olduğunu anlayamazlar.)