17 Ocak 2014 Cuma

İstanbul Köpek Katliamı, Ermeni Katliamı ve Holacaust

"Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar" (el-En'âm, 6/38)
Yüzyılın başında, İstanbul’un Sokak köpeklerinin Hayırsız Ada’ya sürüldüklerini; orada açlık ve susuzluk içinde inleyerek; birbirlerini yiyerek öldüklerini, yanlış hatırlamıyorsam, ilk kez, çocukluğumda her hafta evimize giren Hayat mecmuasında okumuştum.
Çırılçıplak bir kayadan ibaret hayırsız adadan, susuzluk ve açlık içinde, çaresizce İstanbul’un siületine bakan yüzlerce köpeğin imgesi[1], çocukluk yıllarımda kâbusum olmuş; aklıma geldikçe, kabuk bağlayamayan bir yara gibi, kanamıştı. Köpeklerin durumunu ve sonunu düşündükçe boğuluyor gibi olurdum.
Köpeklerle ilgili hep acılı ve korkunç imgeler kalmış aklımda. En acılı ve gariplerinden biri de çocukluğumun geçtiği Ege kasabası Soma’nın köpekleri ve büyük köpek katliamıydı.

16 Ocak 2014 Perşembe

Ermeni Katliamı Üzerine Eski Bir Yazı ve Eski Bir Özeleştiri

Hrant Dink’in ölüm yıldönümü geliyor. Bu vesileyle Ermeni Katliamı’nın gündeme gelişi ve ele alınışında nerelerden nerelere gelindiğine dair bir fikir edinilmesi için, bir belge olarak 1980’lerin başında yazdığımız bir yazıyı ve 1990’lerin sonundaki bir özeleştiriyi aşağıya aktarıyoruz.
1980’lerin başındaki yazı, solda bu konuda yazılmış en eski yazılardan biridir. Ayrıca Cezaevinde, 12 Eylül döneminde ve Türk diplomatlarına ASALA’nın saldırılar düzenlediği “zor zamanlarda” yazılmış bir yazıdır
Aşağı yukarı 30 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, kanımızca bugün bile yayınlanabilir olma özelliğini ve aktüalitesini korumaktadır.
Okunduğunda görüleceği gibi yazıda öylece geçer ayak söylenmiş görüşler şimdi birçoklarınca yeni keşfedilmektedir.
Yazı ayrıca günümüzün aktüel tartışmalarıyla da yakından ilgilidir.

15 Ocak 2014 Çarşamba

Nazım’ın Doğum Günü Vesilesiyle Değişik Bir Anma (Nazım Hikmet’in Irkçılığı - Bir Metin Analizi)

Bugün Nazım Hikmet’in değum günü. Yel değirmeni Dayanışmasındaki arkadaşlar doğum gününde Nazım Hikmet için bir anma planlıyorlardı. Ancak önce 17’si sanıyorlardı, sonra bugün, yani 15’i olduğu ortaya çıktı ve bir Nüfus Cüzdanı ile belgelendi.
Gün önemli değil. Muhakkak ki bir şekilde anılacak. Biz de bu anmaya alışılmadık bir küçük katkı sunalım. En iyi niyetli ve mücadeleci sosyalistlerin bile nasıl farkına varmadan pek ala ırkçılığı savunup dışa vurabileceklerini Nazım Hikmet’in bir şiirinin analiziyle göstermeyi deneyelim.
 Aşağıdaki metin çok başka bir bağlamda yazılmıştı. Hikmet Kıvılcımlı ile Kürt Ulusal Hareketinin karşılıklı etkilerini incelediğimiz bir yazıydı. Orada Nazım Hikmet’in hem Kıvılcımlı’dan hem de Kürtlerden söz eden bir şiiri konuyu ve yaklaşım farklılıklarını göstermek için ilginç bir örnek sunuyordu. Bu nedenle Nazım’ın yiirini analiz konusu yapmıştık.

10 Ocak 2014 Cuma

Alevilik, Aleviler ve Beşikçi

İsmail Beşikçi “Kürt Sorunu”na hangi yöntemle yaklaşıyorsa, aynı yöntemle Aleviler ve Alevilik sorununa da yaklaşmaktadır. 2004 yılında yazdığımız koca bir kitapta bunu ayrıntılı olarak analiz edip göstermiştik.
Aslında orada Beşikçi’nin bir Bilim Adamı olmadığını, bir dindar, bir Teolog ve Ahlak Zabıtası olduğunu da göstermiştik.
Ancak bu kitabı ve yazıları sadece Beşikçi değil; Kürtler değil Aleviler de görmezden geldi.
Bu görmezden gelişin ardında demokrat olmamak; Kürt ve Alevi milliyetçisi olmak vardır. (Evet “Alevi Milliyetçisi” de olur. Politik olanın Alevilikle de tanımlanmasını istemek, yani devletin Aleviliği tanımasını istemek özünde Alevi Milliyetçiliğidir. Ama milliyetçiler milliyetçiliğin ne olduğunu anlayamayacaklarından bunun da bir milliyetçilik olduğunu anlayamazlar.)

9 Ocak 2014 Perşembe

Beşikçi ile Kemalizmin veya Türk Milliyetçiliğinin Ortak Varsayımları

Bugün bilimin vardığı düzeyde, kimse kalkıp balina veya yunusların balık; yılan balıklarının ise sürüngen olduğunu söylemiyor. Bugün artık ilkokula giden çocuklar bile biliyorlar ki, balıklar soğukkanlıdır, yumurtayla ürerler; balinalar ise sıcakkanlıdır ve plasentayla ürerler, yavrularını doğururlar. Yılan balıklarının ciğerleri yoktur, görünüşleri yılana benzese de bir sürüngen değil, bir balıktırlar. Buna karşılık su yılanları suda yaşasalar ve yılan balıklarına benzeseler de ciğerleriyle solurlar; iskeletleri balık değil sürüngen iskeletidir hatta kütleşmiş görünmez olmuş ayakları bile vardır.
Yani canlıların ne olduğunu anlamak için görünüşlerine, yaşadıkları yere değil; anatomilerine, yapılarına bakmak gerekiyor. Şeylerin veya canlıların görünüş ve özleri aynı değildir, hatta tamamen zıttır.
Peki, fikirler ve görüşler söz konusu olduğunda, onların görünüşleri ve özleri aynı mıdır?