4 Mayıs 2019 Cumartesi

Çarmıha Gerilmiş İsa, Harakiri Yapan Samuraylar – Öcalan ve Açlık Grevcileri


Açlık grevlerinin yol açacağı yenilgiyi engellemek, birbirine paralel ve birbirini karşılıklı olarak etkileyecek iki yol üzerinden olanaklıdır.
Birincisi demokratik kamuoyunun ve asılında onun parçası olan Kürtlerin, yanlış buldukları ama devletle paralel konuma düşmeme kaygısıyla ses çıkarmayarak, bunu açıkça ifade etmeyerek, bir tür pasif direniş sergiledikleri pozisyondan daha aktif bir tavır alan bir pozisyona geçmeleri gerekir.
Bunun ilk ifadesi en azından açılmış imza kampanyasına katılmaktır. Elbet doğrudan konuşmalar, konuyu tartışmaya açmalar vs. gibi birçok başka metot da vardır ama bunlar dağınık olduğu için isteyen etkiyi göstermez.
Şu ana kadar egemen yöntem olan pasif direniş diyebileceğimiz biçim yanlıştan dönülmesi için güç ve zaman kaybına yol açıyor.
Ama bu pasif direnişin bir nedeni, bu eylem biçimini, zamanını ve hatta hedefinin bu şekilde ifade edilişinin çok büyük bir yanlış olduğu görüşünde olanlar ezici bir çoğunlukta olmalarına rağmen, atomlarına ayrılmış bulunduğundan, yani örgütsüz ve dağınık olduğundan da aktif bir tavır gösteremiyor.

2 Mayıs 2019 Perşembe

Ahlak (Etik), Politika, Bilim ve Açlık Grevleri



Politikamız ahlakidir, ahlakımız politik;
Bilimimiz politiktir, politikamız bilimsel;
Ahlakımız bilimseldir, bilimimiz ahlaki.

Sınırsız ve dönüşümsüz açlık grevleri” yani aslında “sınırı ve dönüşümü” yoksa ve de şeyleri adıyla çağırmak gerekiyorsa aslında bir ölüm orucu olan “Açlık Grevleri”nin bitirilmesi için hem demokratlara, hem de seçmeninden, partisine, gerillasından, diplomatına kadar geniş bir nebulöz gibi olan Kürt “Özgürlük Hareketi”ne yönelik olarak, ölüm oruçlarının bitirilmesi için en son aşamada Açlık Grevcilerine de yönelen bir imza kampanyası açık.
Çünkü binlerce ve binlerce insanın imzası ve ortak isteği ve ağırlığı ile ancak bu gidiş durdurulabilirdi

30 Nisan 2019 Salı

1 Mayıs Nasıl Demokrasi Mücadelesinin Bir Aracı Olarak Değerlendirilmeyip Bir Ayine Dönüştürülür?


(Aşağıdaki yazıyı iki yıl önce 1 Mayıs vesilesiyle yazmıştık. Bu yıl Erdoğan-Ergenekon diktası İstanbul seçimlerini yenilemenin hesaplarını yaparlar, Kılıçdaroğlu "bizi sokağa çıkmaya çağırıyorlar" derken 1 Mayıs, kitlesel ve sivil bir direnişe çevrilebilir ve bütün hesaplar bozulabilirdi. Aşağıda iki yıl öncesi için yaptığımız öneri bugün için de geçerlidir. bu kadar basit mücadeleleri bile beceremeyen demokratlar, kendilerini ölüme atarak bu gibi başarısızlıkları çok daha zor yollarla (Stratejilerinin yanlışlığı ayrı konu) başarıya çevirmeye çalışıyorlar. Kürt hareketinin kitleselliğinden gelen bir aklı, bir basireti vardı. Türk sosyalistleri ve liberal aydınları o hareketi de kendilerine benzetmiş bulunuyorlar. İki yıl önce yapılmış bu öneri bugün hala geçerlidir. 30. Nisan. 2019)
Türk sosyalistlerinin temel sorunu anmalara, rozetlere, ritüellere çok düşkün olmalarıdır.
Pek bilinmez veya artık bilinmek istenmemektedir ama 1960’ların sonundaki yükselişi yaşayan devrimci gençler, yani DÖB’lüler (Devrimci Öğrenci Birliği) ve Dev-Genç’lilerin hiç öyle ritüelleri yoktu. Çünkü gerçek, canlı, dinamik bir hareketin örgütsel ifadesiydiler.
Kırk yılda bir anma falan yapılır, o da aktüel politik mücadele için bir mesaj vermeye, bunun için vesile yaratmaya yönelik olurdu.
Bizim ve özellikle de bizim Deniz’in (mare nostrum) dilimizden düşmeyen “vaktimiz yok ölenlerin matemini tutmaya, akın var güneşe akın, güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın” şiarıydı.
Bir örgüt canlı bir hareketle bağını, dinamizmini, yaratıcılığını yitirip bürokratlaşmaya, taşlaşmaya başladığında rozet sloganlar, bayraklar, semboller, ritüeller, anmalar önem kazanmaya başlar.

24 Nisan 2019 Çarşamba

“Soykırım” ve “Özür Dileme” Kavramlarının Sorunları Üzerine


Ermeni Katliamı üzerine sanırım Türkiye’deki sol içinde ilk yazanlardan ve en radikal tavır koyanlardan biriyimdir.
Ermeni Katliamı üzerine ilk yazıyı, 1980’lerin başında ASALA’nın Türk Diplomatlarını vurmaya başlaması; böylece konunun gündeme gelmesi ve unutulmaktan çıkması vesilesiyle hapiste yazmış, bunu gizlice dışarıya çıkarmıştım. Almanya’da çıkan Yol (Der Weg) dergisinde yayınlanmıştı[i].
Daha sonra bugünkü internet tarayıcılarının temelini oluşturan tekniğin CERN’de Tim Berners-Lee tarafından henüz  geliştirildiği; internetin çok dar bir çevre dışında bilinmediği ve kullanılamadığı dönemlerde, usenet tartışma gruplarında gündemleştirmeye çalıştım. Eğer bir yerlerde arşivleri varsa ve aranırsa oralarda yazdıklarımız bulunabilirler.
Sonra internet yaygınlaştı, henüz sosyal medya diye bir kavram yoktu, “forum”lar tartışmaların yapıldığı yerlerdi. Oralarda da gündemleştiren ve tartışanlardan biriydim.
Daha sonra yıllarca konu üzerine yazdım ve konunun gündeme gelmesine çalıştım. Şimdilerde artık epey yol kat edilmiş görünüyor.
Ama biz görünüşle değil, özle ilgiliyizdir. Öz ve görünüş çoğu kez birbirine zıttır.
Biraz derinden bakınca, giderek konunun sosyolojik kavramlarla tartışılmaktan çıkıp hukuki kavramlarla tartışılmaya hapsedildiği; böylece var olan güçlerin (Özellikle Türk ve Ermeni Devletleri, Milletleri ve Milliyetçilerinin) kendilerini reforme ederek sürdürmelerinin araçlarına dönüştüğü görülüyor.

23 Nisan 2019 Salı

Kılıçdaroğlu’na Saldırı, Açlık Grevleri ve Demokrasi Mücadelesinin Stratejisi Üzerine


Örgütsüz insan korkaktır. Türkiye’de halk örgütsüzdür dolayısıyla korkaktır.
Çünkü biricik tepeden tırnağa örgütlü biricik güç bu merkezi, bürokratik, keyfi, militer, polis devletidir.
Bu devletin temel işlevi halkı örgütsüz bırakmaktır. Halkın devletten bağımsız, onun bilgisi, kontrolü ve yönlendirmesi dışında örgütlülüğü ve bu devlet ateş ve su gibi, madde ve anti madde gibi bir arada bulunamazlar.
Bu nedenle halk korkaktır. Bu halk devletten sinyal almadan, onun desteğini hissetmeden kılını kıpırdatmaz.
Bu nedenle belli kitle hareketleri ancak bu devlet içinde çatlaklar olduğunda, bir kesim karşı tarafı geriletmek için, barajın kapaklarını biraz açtığı durumlarda ortaya çıkar.
Bizzat kendileri böyle bir iç çatışmanın ürünü olan, Birinci ve ikinci ve Üçüncü Meşrutiyet’ten bugüne kadar bu kural hiç bozulmamıştır.