Seçimlerin Hukuki-Biçimsel ve Stratejik-Politik Karakterinin Farkı
Yaklaşan
seim hukuken ve usulen Parlamento ve
Başkanlık seçimleri olsa da politik ve
stratejik olarak, gerçek anlamıyla Başkanlık
Seçimi’dir.
(Başkanlık
rejimini değiştirme arzuları seçimlerin bu karakterini değiştirmeyeceği gibi,
onu ayrıca ele alınması gereken, örneğin seçilecek başkanın kendi yetkilerini
kendi yetkilerine karşı kullanması gerektiği gibi, bir sürü paradoksla karşı
karşıya bırakır ve aslında çok zor ve karmaşık sorunları gündeme getirir.)
Neden böyledir?
Çünkü,
örneğin bir varsayım olarak, muhalefet parlamentoda çoğunluğu alsa bile,
Başkanlık Erdoğan'da kaldığı sürece bu parlamenter çoğunluğun hiçbir anlamı
olmayacak, bu çoğunluk gerçek bir güçten yoksun olacaktır.
Ama tersi
durumda, muhalefetin adayı başkan seçildiği, yani Erdoğan yenildiği takdirde,
muhalefet Meclis’te azınlıkta kalsa veya bölünmüş olsa bile, gerçek güç ve
uygulama yeteneği Erdoğan’da değil, Erdoğan karşısında çoğunluğun oyunu almış
olan muhalefetin adayında ve dolayısıyla muhalefette olacaktır.
“Altılı Masa” ve HDP Seçimlerin Bu Özgül Niteliğini Kavramış Değil
O halde
tekrar edelim ve sorunun özünü sadeleştirip öyle formüle edelim: bu seçim her
şeyden önce başkanlık seçimidir.
Bu gerçeği,
özellikle HDP’nin bıkmadan vurgulması, tüm stratejisini
ve taktiklerini bu gerçeğe göre belirlemesi gerekir.
Bu da
yetmez, duruşu ve vurgularıyla halkın ve “Altılı Masa”nın da bu özü kavramasını
sağlaması gerekir.
Ancak gerek
HDP gerek “Altılı Masa” bu gerçeği görmek istememekte, sanki ortadaki olağan
bir bir parlamento seçimiymiş gibi davranmakta ve arabayı atın önüne koymaktadır.
Bu Seçim Diğer Seçimler Gibi Olağan Bir Seçim Değildir
Bu seçim
diğer seçimler gibi bir seçim, “bu sefer olmazsa gelecek sefere” diye
düşünülecek olağan bir seçim değildir.
Bir yenilgi,
başka muhaberelerin kazanılmasıyla telafi edilebilecek, bir muharebenin kaybı değil, bir savaşın yitirilmesi, dolyısıyla
bir bozgun anlamına gelecektir.
Bu nedenle muhakkak kazanılması gereken bir
seçimidir.
Yenilgi = Bozgun’dur.
Erdoğan’ın
kazanması halinde, sadece Erdoğan’ın demokrasi, adalet ve hukuk düşmanı,
emperyaller hayaller peşinde koşan keyfi, baskı, zorbalık sistemi tamamen
yerleşip stabilize olmayacaktır, başta HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi olmak
üzere, bu büyük hareketin nişinde varolma ve soluk alma fırsatı bulabilen tüm
demokratik muhalefet, hatta sadece demokratik muhalefet değil, diğer tüm
muhalefet partileri de bu olağanüstü elverişli koşullara rağmen alınan yenilgi
sonucunun altında kalarak çökecektir.
Her şeyden
önce yenilgi korkunç bir moral bozukluğu, özele çekilme, mücadele azminin
tükenmesi gibi doğrudan sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Ancak burada
kalmayacaktır. Tüm muhalefet partileri arasında ve içinde yenilginin suçlusunu
bulma ve değiştirme mücadelelerine, halkın da bütün muhalefet partilerinden
umudunu kesip yüz çevirmesine yol açacaktır.
(Uzun vadede
bu hayırlı da olabilir. Ama yeniden bir hareketin doğması uzun zaman ve bir
kuşak değişimi gerektirir.)
Bütün bu
zamanda da Erdoğan ve müttefiklerinin elleri serbest olduğundan istediklerini yapacaklardır.
Böylece
dikensiz bir gül bahçesinde sistemini stablize ettikten sonra da kalanları da
teslim almak ve rızayı genişletmek için daha esnek tavırlar bile
koyabilecektir.
Dolayısıyla
yeniden bir demokratik hareketin doğması ve şekillenmesi belki onlarca yıl
gerektirecektir.
O halde bu
seçimi kazanmak ve Erdoğan’ı oradan uzaklaştırmak bir hayat memat meselesidir.
Bu seçim,
seçimlerden bir seçim, “bu sefer olmadı gelecek seçimde olabilir” seçimi
değildir.
Bir Yenilginin HDP ve “Altılı Masa” için Farklı Anlam ve Sonuçları
HDP seçimin
bu özgül niteliğini bıkmadan vurgulamalı, tüm strateji ve taktiklerini bu
gerçeğe göre şekillendirmelidir.
Bu da
yetmez, duruşu ve vurgularıyla halkın ve “Altılı Masa”nın da bu özü kavramasını
sağlaması gerekir.
Evet, muhalefet
(“Altılı Masa”+ HDP) bu seçimin bu özgül niteliğini kavramış değildir ve böyle
bir kavrayışa göre davranmamaktadır.
Tam da bu
özgül niteliğini kavramadığı için, sanki normal bir seçim varmış gibi,
ilkelerle, bilmem kaç maddelik, hiç kimsenin okumayacağı ve fiilen hiçbir işe
yaramayacak metinlerle topu taca atmakta, arabayı atın önüne koşmakta veya
doğmamış çocuğa don biçmektedir.
“Altılı
Masa” için bunun anlaşılır bir yanı da vardır. Onların derdi demokrasi değil, devlettir. Dolayısıyla onlar için bu
seçim öznel ve nesnel olarak seçimlerden bir seçimdir de.
Onlar yenilirse bir muharebeyi
yitirmiş olacaklardır.
Ama onlar
için bir muharebeyi yitirmek olan yenilgi, bizler (HDP ve Demokratlar) için bir savaşın yitirilmesi anlamına gelecektir.
(Ayrıca
onlar ve özellikle de İyi Parti ve Ulusalcılar, tam da bunu bildikleri için,
içten içe bir yenilgiyi de istemekte ve o yönde davranmaktadırlar ki böylece
Kürt Özgürlük Hareketi ve demokratik muhalefet diye bir şey kalmasın.)
O halde HDP
ve demokratik muhalefet için, savaşı yitirmemenin, bir bozgunu engellemenin kendisi bir zafer anlamına gelecektir.
Temel ve Doğru Hedef: Erdoğan’ı Yenmek
Bu
seçimlerin bu özgül nitelikleri nedeniyle ve bugünün verili özgül koşullarında
Erdoğan’ın yenilmesi hayati önemdedir.
Ortada bir
yangın var. Bu yangıını söndürecek su gerekiyor.
Su kirli su
mu, şehir suyu mu?
Bunların
önemi yok yeter ki su olsun ve yangının oksijenle ilişkisini kesip yangını
söndürsün.
O halde bu
acil durumda, Erdoğan karşısında başkan seçilecek olanın nitelikleri bile
ikinci plandadır. Tek bir nitelik aranmalıdır: Erdoğan'ı yenecek bir desteği
halkta bulması ve çoğunluğu sağlayabilmesi.
Çünkü
Erdoğan’ın yenilmesi güç dengelerini değiştirmenin temel şartıdır.
Bizzat bu
zaferin kendisi, psikolojik, politik, hukuki, idari sonuçlarıyla alt üst edici
bir etkide bulunacaktır.
Gerek HDP,
gerek “Altılı Masa” bu gerçeği, bu hayati sorunu kavramış değildir.
Hala “güçlendirilmiş parlamenter sistemi geri
getirmekten”, “Kürtlerin haklarının
tanınmasından”, “demokratik reformlardan”, kadınların ve başkalarının
uğradığı ayrımcılık ve baskılardan, çevreden, pahalılıktan, işsizlikten ve
saymakla bitmeyecek sorundan söz ediyorlar ama bu en temel ve en can alıcı sorundan söz etmiyorlar: Erdoğan’ın
yenilmesinin olmazsa olmaz olduğu, her şeyin başı olduğu.
Sorunları
alt alta sıralamanın bir anlamı yoktur ya da bir tek anlamı vardır: Can alıcı
sorunu görmemek, yakalanması gereken, zinciri çekmeyi sağlayacak ana halkayı
yakalayamamak veya tespit edememek.
Tekrar etmekten
ve göze batırmak için en kaba biçimde de olsa ifade etmekten korkmayalım.
Günün Acil Görevi Nedir?
Günün
acil görevi, yakalanacak
ana halka: Erdoğan’ı yenmek, Ergenekon Erdoğan itttifakının seçimle
gelmişlik meşrutiyetini elinden almaktır.
Bu olmadan
hiçbir şey olmaz.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “Parlamenter
Sistemi geri getirmek” değildir.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “Kürt sorunu” değildir.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “kadınların
hakları” değildir.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “işsizlik ve
pahalılık” değildir.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “geçmişle yüzleşme” değildir.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “hayvan
katliamları” değildir.
Acil görev,
yakalanacak ana halka “hukuksuzluklar” değildir.
Bu sıra
uzatılabilir, sorunlar ve dertler sıralamakla bitmez.
Bütün bu
yazılanların ve yazılamayanların yapılabilmesi için Erdoğan Ergenekon
ittifakının alaşağı edilmesi olmazsa olmazdır.
Bu
başarılmadan herşey havanda su dövmek, suya yazı yazmaktır.
Erdoğan’ı Yenmek Neden Zaferdir ve Neyi Sağlar?
Sadece
Erdoğan’a karşı kazanılacak zaferin kendisi bile en büyük kazanım olacaktır.
Çünkü böylece muhalefet ve demokratlar tekrar kendilerine güven kazanacaklar,
insanlar tekrar moral bulacaklardır. Demokrasi ve daha ileri haklar için
mücadele edebilmeye güç bulacaklardır.
Erdoğan'ın
kazanması, korkunç bir yenilgi ve moral çöküntüsü yaratmakla kalmayacak, bütün
muhalif partilerin, bu elverişli koşullarda bile yenilgiye neden oldukları
için, tamamen yok olmalarına, birbirleri arasında ve kendi içlerinde suçu
birbirlerine atmalarına yol açacak, muhalefet uzun yıllar tekrar
toparlanamayacak, böylece Erdoğan'a kendi egemenliğini stabilize edebilmesi
için yeterince uzun bir zaman verecektir.
Elbette İyi
Parti ve CHP açısından sorun böyle hayati değildir. Onlar nihayetinde bu
devletin partileridirler. Dolayısıyla yenilgi, fiilen onların da sonu anlamına
gelse bile, algılanışı ve sonuçları HDP'de ve demokratlarda olduğu gibi
olmayacaktır.
Ama
demokratik hareketin başlayabilmesi için muhtemelen yeni bir neslin ortaya
çıkması gerekecektir.
Ve gelecek
kuşaklar, bambaşka koşullarda bambaşka varsayımlara dayanarak, bugün yenilmiş
olanları hatırlamak bile istemeyerek, onları suçlayarak ve hor görerek,
dolayısıya onların derslerini bile küçümseyerek herşeye sıfırdan başlamak
zorunda kalacaklardır.
O halde:
Bu son
seçimdir.
Ve bir
atımlık barut vardır.
Hiçbir
şekilde karavana atmaya gelmez.
HDP’nin Özgül Görevi: Muhalefetin Yenilmesini Engellemek
Seçimlerin
bu özgül karakteri ve özgül durum, HDP’ye çok özel görevler yüklemektedir.
Çünkü
Erdoğan’ın kazanması HDP’nin dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketinin ve ne kadar
varsa o kadar tüm demokratik muhalefetin savaşı kaybetmesi ve bir bozgun
anlamına geleceğinden, HDP “Altılı Masa”
ve dolayısıyla bütün muhalefetin yenilgisini engellemek zorundadır.
HDP bu muhalefete
rağmen muhalefetin zaferini sağlamak zorundadır.
Çünkü
muhalefetin yenilgisi, dolayısıyla başkanlık seçiminin yitirilmesi, onlardan
çok HDP için sonuçları korkunç bir yenilgi olacaktır.
Özgül Görevin Somut Biçimi: Pazarlık Değil, Hata Yapmalarını Engelleme
Dolayısıyla
HDP’nin “Altılı Masa” ve diğer partilerle pazarlık
yapma gibi eski paradigma ve alışkanlıklarını bir kenara bırakarak, muhalefetin ve “Altlı Masa”nın dar görüşlülüklerini,
aptallıklarını, iç rekabetlerini, ihtiraslarını engellemek, bunların yolunu
tıkamak, tüm muhalefete ve “Altılı Masa”ya yol gösterici olmak, onlara
seçimi kazandırmak zorundadır.
Daha somut
yazalım.
HDP Altılı
Masa’nın kendisini tanımasını veya muhatap almasını beklemek, onları buna
zorlamak, onlarla pazarlık yapmak gibi klasik konum ve tutumlarını terk
etmelidir.
HDP, “Altılı
Masa”nın, dolayısıyla kendisinin, yenilgisini engellemek için inisiyatif
göstermelli, öyle önerilerle gelmelidir ki, onları yenilgiye yol açacak tutum
ve politikalarını fiilen terk etmek zorunda bırakmalıdır.
Ya da şöyle
formüle edelim, kendisi kaybetse bile muhalefetin kazanmasını sağlamalıdır.
Bu yaklaşım
bilenen bütün ezberlerin terkini gerektirmektedir.
Yani
Erdoğan'ı yenmek için, HDP’nin yapması gereken, “Altılı Masa”nın içindeki dar
görüşlülükler, parti çıkarını öne almalar, rekabetler veya ihtiraslardan ortaya
çıkacak hataları (anti demokratik ve devletçi özelliklerinini anmak bile
gereksiz, bu temel veridir zaten) ön alıcı (Preventiv) hamlelerle engellemek,
onların bilinçli ya da bilinçsiz hata yapmasına imkan vermemek onları hata
yapmamaya mecbur bırakmaktır.
Muhalefetin Yenilgisini Engelleyecek Tek Güç HDP’dir
HDP bunu
yapmadığı takdirde, sorunlara böyle yaklaşmadığı takdirde, Erdoğan karşısındaki
yenilginin gerçek müsebbibi olacaktır.
Çünkü bunu
yapabilecek, yenilgiyi engelleyebilecek tek güç HDP’dir.
Çünkü gerek gücü gerek demoratik özlemleri olan dayandığı kitle, gerek programı ve iyi kötü ideolojisi bunu yapmasını mümkün ve gerekli kılmaktadır.
Ama bunun
için temel bir koşul var: Öncelikle HDP'nin bu seçimin özgül niteliklerini
kavraması.
HDP Herşeyi Yanlış Yapıyor
Ne var ki
HDP yanlışlar yapmak bakımından, hem ana halkayı yakalamakta (Erdoğan’ın Yenilmesi
ve Seçimlerin Başkanlık Seçimi Olduğu) hem taktiklerde (hala pazarlık ve kendi
taleplerini öne sürme) “Altılı Masa” ile yarışmaktadır
HDP, hala
Kürt sorununun çözümünden, demokratik dönüşümlerden, kadın ve çevre
sorunlarının hallinden vs. söz etmektedir. (Bakınız Meral Danış Beştaş’ın
sözleri)
HDP, “günümüzde izlenmesi gereken taktik,
yakalanacak ana halka nedir?” sorusunu sormamakta ve tartışmamaktadır ki
doğru bir cevap verebilsin.
Bu sorunun
bir tek cevabı vardır: Erdoğan'ın yenilmesi.
Erdoğan'ı yenmenin
kendisi yakalanacak ana halkadır.
Diğer tüm
sorunlar ve görevler buna tabi olmalıdır.
Cevap Şu Sorudadır: Erdoğan Karşısında Kim En Çok Oyu Alabilir?
Sorun böyle
koyulunca, yapılması gerken şudur:
Erdoğan'ı
kim yenebilirse, kimin yenmesi en büyük garanti sağlıyorsa onu aday
gösterilmesini sağlamak, Altılı Masa’yı buna mecbur kılmak ve o gösterilecek
adayı desteklemek.
Bu durumda
daha somut konuşursak, şu an İmamoğlu’nun başındaki demoklesin kılıcından
sonra, Erdoğan karşısında kazanması garanti tek bir aday kalmış bulunuyor:
Mansur Yavaş.
Kılıçdaroğlu'nun
aday gösterilmesi, Erdoğan'ı yenme acil göreviyle uyuşmamaktadır. Kazanamaz ve
çok da risklidir.
Bir tek
atımlık barut varken bu risk göze alınamaz.
Altılı
Masa'da hem CHP ve Kılıçdaroğlu hem de Akşener, Mansur Yavaş'ı Erdoğan
karşısında aday olarak istememektedir.
Mansur Yavaş
da kendisi CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu çiğneyerek adaylığını ortaya koyamaz.
Akşener
ister gibi yapmaktadır ama aslında istememektedir.
Akşener, bir
ihtimal kazanamayacağını tahmin ettiği için, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını, oyun
boza durumunda kalmamak için kabul etmiş, gibi yapabilir. Böylece yenilginin
yükünü taşımaz ve partililerini tutabilir.
Bu durumda
Mansur Yavaş’a karşı olduğunu ve Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini ifade ederek,
HDP Akşener’in ekmeğine yağ sürmüş olacaktır. Tabii sadece kendisinin değil tüm
muhalefetin yenilgisinin de sorumlusu olacaktır.
Ama daha
kötüsü de var.
Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak
Daha kötü
ihtimal şudur.
Bu gidişle sonunda
Kılıçdaroğlu aday olacaktır, Kılıçdaroğlu aday olunca da muhtmelen buna Akşener
direnecek ve HDP ilk turda aday göstereceğini de ilan ettiğinden bunu da bahane
ederek, ilk tura çok adayla girilecektir.
Bu sefer İyi
Parti’den de Akşener aday olacaktır.
İş burada
kalsa gene iyi. Daha da kötüsü var.
Böylece
korkunç bir yenilginin taşları döşenecektir.
Bu durumda
Erdoğan, Akşener’in ilk turdan çıkmasını sağlamak için, sürekli ona saldırarak
onu gündemde tutarak, Kılıçdaroğlu’nu hiçbir şekilde muhatap bile almayarak,
hem Akşener’in oyunu ve popülaritesini yükseltecek, hem de el altından örneğin
MHP’lilerin ve bazı AKP’lilerin Akşener’in ilk turu geçmesi için onu
desteklemelerini sağlayacaktır.
İkinci tura
Akşener kalınca da HDP ve demokratlar Akşener mi ve Erdoğan mı açmazı
karşısında kalacak, özellikle Kürtler ve HDP ya çekimser kalacak, oy
kullanmayacak ya da aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık durumunda her iki
tarafa da oyları dağılacaktır.
Bu durumda Erdoğan
Başkan olur çünkü Erdoğan Akşener karyşısında her zaman Kürtlerden daha büyük
destek alacaktır. Akşener de “başbakan”. En azından Erdoğan’a MHP’den daha yeni
ve taze bir ortak.
Erdoğan’ın İstediği Bir Göz HDP Verecek İki Göz
Böylece HDP
Kürt sorunu diye eski ezberleri tekrarlayıp “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan” olacaktır.
Bu senaryo
sonunda Erdoğan MHP yükünden kurtulmuş, İyi Parti ve Akşener ile daha uygun ve
kamuoyunda kabul görebilecek bir koalisyon ortağı bulmuş ve de Akşener dediği
gibi Başbakan olmuş olur.
Bu en iyi
versiyon. Daha kötüleri de var.
Ama böyle
bir senaryo, bugün varolduğu biçimiyle HDP’nin ve Kürt hareketinin sonu olur.
Tabii bu
hareketin sağladığı nişte var olabilen cılız demokratik hareketin de.
O Halde Ne Yapmalı? Bir Taşta Birçok Kuş Vurmalı
HDP derhal,
Mansur Yavaş’a olan rezervini ortadan kaldırıp, en önemli sorunun Erdoğan’ı
yenmek olduğunu söyleyip, bunun için de en uygun ve garantili adayın Mansur
Yavaş olduğunu, “Altılı Masa” aday gösterirse ilk turda destekleyebileceğini
açıktan bildirmelidir.
HDP söyle bir
öneriyle çıktığında buna ne CHP karşı durabilir ne de Akşener. Böylece HDP hem
Akşener’in oyununu bozmuş hem de Muhalefetin yenilgiye yol açacak hata
yapmasını engellemiş olur hem de kendisinin tecridine rağmen kazanacak adayı
belirlemiş ve kazanmasını sağlamış olur.
Manşur
Yavaş’ın hem eski bir Ülkücü olması hem CHP’li olması, hem AKP’lilerden de oy
alabilmesi böyle bir taşta birkaç kuş vurabilme ve HDP’nin muhalefeti
yenilgiden kurtarmasını dolayısıyla kendisinin de yenilgiden kurtulmasını
sağlamasına imkan veriyor.
HDP’yi ve
“Altılı Masa”yı yenilgiden ancak böyle bir hamle kurtarabilir.
Böylece HDP
o elinde almış bir atımlık barutla, bir taşta birçok kuş vurabilir.
Önce de
belirttiğimiz gibi, HDP’nin görevi “Altılı Masa”ya rağmen “Altılı Masa”nın yenilmesini
engellemektir.
HDP ancak
böyle bir hamleyle Kılıçdaroğlu’nun yenilgiyle sonuçlanacak ihtiraslarını ve
Akşener’in lanetli planlarının akim kalmasını sağlar ve muhalefetin yenilgisine
yol açacak hatalar yapmalarını engellelyebilir.
HDP böyle
bir açıklama yaptığında ne Kılıçdaroğlu ne de Akşener artık bir engelleme
yapamazlar.
Akşener ve
Kılıçdaroğlu böyle bir açıklamadan sonra bir engelleme yaptıkları, örneğin bu
öneriyi görmedikleri takdirde, örneğin Kılıçdaroğlu aday olmakta ısrar ederse
veya Akşener çoklu adayla girelim derse kendi sonlarını getirmiş olurlar.
HDP böylece
onları Erdoğan karyşısında bir zafer kazanma zorunda bırakır, onları köşeye
sıkıştırmış olur.
Öte yandan
HDP’nin böyle bir hamlesi, bütün halk muhalefetininin HDP’nin önerisi etrafında
toplanmasına yol açar, HDP’nin tecridi son bulur.
Hatta bir
yan ürün olarak, bu artan kitle desteği, “Altılı Masa”yı, HDP’yi “Altılı
Masa”ya davet zorunda bile bırakır.
HDP hep
“Türkiye Partisi” olmaktan söz ediyor, bunu bir amaç olarak benimsediğini ifade
ediyor.
“Türkiye
Partisi” olmak böyle olur.
HDP Kendi Ayağına Kurşun Sıkıyor
Peki HDP ne
yapıyor?
HDP bir
yandan Mansur Yavaş’ı kırmızı çizgi ilan ederek, çeşitli vesilelerle
Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceği sinyallerini vererek, Kılıçdaroğlu’na cesaret ve
ihtiraslarına destek veriyor ve hatta Altılı Masa’nın çok adaylı seçiminin ve
yenilgisinin yolunu açıyor.
Bu da
yetmiyormuş gibi, son olarak Pervin Buldan da ilk turda ayrı aday
gösterileceğini açıktan söyleyerek, Altılı Masa’ya, nasıl olsa birinci turda
çoğunluk yok, o halde çok adayla seçime girin demiş oluyor. Böylece çok adayla
seçimde aday olma ve ikinci tura kalma hesabı yapan Akşener’in, açıktan
söylemediği ama adım adım ördüğü projeye destek vermiş oluyor.
HDP bu iki
beyanıyla (Mansun Yavaş’a veto, ayrı aday gösterme) intihar ediyor.
Sadece
kendinin değil, tüm muhalefetin yenilgisine giden yolun taşlarını döşüyor.
Böyle Bir Olanak Bir Daha Ortaya Çıkmaz
Halbuki
yukarıda açıkladığımız gibi bir politikayla ve hamleyle, birdenbire tüm
muhalefetin önüne geçebilir, tıkanıklığı ve umusuzluğu aşmayı sağlar ve gerçek
bir Türkiye Partisi olup büyük bir seçim zaferi de kazanabilir.
Ama HDP’nin
son günlerde peşpeşe yaptığı hamleler, sadece kendisinin yenilgisine değil,
Altılı Masa’nın fiili dağılışına bile yol açabilir.
Açık ya da
örtük Kılıçdaroğlu desteği, Kılıçdaroğlu’nun adaylıkta ısrarına bu da
Akşener’in karşı çıkmasına, dolayısıyla çoklu adaya yani “Altılı Masa”nın fiili
dağılışına yol açar.
Elbette, bu
fiyaskoyu gizlemek tam bir moral bozukluğu ve çöküşü engellemek için görünüşte
bir arada durabilirler.
Tabii bu
aynı zamanda zincirleme olarak Milletvekili seçimlerinde ayrıca büyük kayıplara
da yol açacaktır.
HDP bu
onların suçudur diyemez.
Dediğimiz
gibi, HDP sadece kendisinin değil, tüm muhalefetin de hata yapmasını
engellemek zorundadır.
Bunun için
de HDP'nin derhal bu intihar çizgisini
terk etmesi gerekiyor.
HDP derhal,
hiç kimsenin kırmızı çizgi olmadığını, tek kırmızı çizgisinin Erdoğan
karşısında bir zaferi riske etmek veya olanaksız kılmak olduğunu söylemelidir.
HDP derhal,
“Altılı Masa”, Erdoğan'ı yenebileği garanti bir aday gösterdiği takdirde onu
destekleyeceğini ilan etmelidir.
Bu da fiilen
bugünkü verili durumda Mansur Yavaş’tır.
HDP derhal
bu değişikliği yapmazsa, her şeyden önce kendisinin sonunu getirmiş olacaktır.
Ve sadece
kendisinin değil, Türkiye'deki tüm demokratik muhalefetin de sonunu getirmiş
olacaktır.
HDP taviz
koparmak, Kürt sorununun tanınmasını sağlamak vs. için at pazarlığı yapmayı
bırakmalı, Kılıçdaroğlu'nun, Akşener’in yanlış yapmasını ve yenilgiyi
engellemelidir.
Ve bunu
yapabilecek tek güç HDP'dir.
Utangaç Bir Geri Dönüş İçin de Çıkış Yolu Önerimiz
Eğer HDP’nin
böyle bir dönüş yapması zor ise, bunun için bir çıkış yolu da bulunmaktadır.
Bu muhalefetin adayını halkın seçmesidir.
Burada şöyle
diyenler olacaktır: “Seçimlerde zaten halk seçmeyecek mi?”
Hayır,
seçimlerde başkan seçilecek, muhalefetin başkan adayı değil.
Ama önerimiz
olan bu seçim başka seçim, bu yol başka bir yoldur.
Çoğunluğu
bulma değil, halkın üzerinde en büyük kabul gösterdiği kişiyi bulma seçimidir.
Yani en az
reddedileni bulma seçimidir.
Kısaca
açıklayalım.
Çoğunluk Yönteminin Yanlışlığı
Bugün bütün
dünyada seçimler baştan yanlış varsayımlar üzerinden yapılmaktadır. Bu yönteme oylarla yapılan bir savaş diyebiliriz. Çoğunluğu kazanan hepsini alır.
Savaş olunca
da savaşın kendi yasaları devreye
girer: bütün savaş hileleri, kutuplaştırma, karşı tarafı bölme, seçim
bölgelerini farklı tanımlama, barajlar koyma vs. gibi akla gelen gelmeyen bütün
herşey yapılır.
İşin ilginci
sonuçta, tarafsızlar, azınlıkta kalanlar, oy vermeyenler, çekimserler vs.’nin
oyları hesaplanmadığı için aslında çoğunluğun desteğine sahip olmayanlar,
çoğunluğu sağlamış muamelesi görürler hukuken.
Yani
Evet-Hayır’a ve çoğunluğu kazanmaya dayanan yaygın ve biricik sistem kendi
zıttına döner ve azınlığa çoğunluk payesi ve yetkileri vermekle sonuçlanır.
Demokrasinin
bütün dünyadaki krizi, bu yöntemin temel varsayımları ve yanlışlığı ile
ilgilidir ama bu sorun (Çoğunluğu kazanma yönteminin demokratik karar almanın
tek yolu olarak bilinmesi ve kabulü) klasik Aydınlanma Dönemi hariç hiçbir
şekilde gündeme gelmemektedir.
(Sadece
Almanya’da seksenlerde Pershing Füzeleri’nin yerleştirilmesi ve buna karşı
yükselen Barış Hareketi vesilesiyle bu çoğunluk sisteminin sorgulanmasına
cesaret edilmiş ve yine de çoğunluğu kazanma mantığının kendisi esastan
eleştirilmemişti.)
Aydınlanma
ve Fransız Devrimi döneminde, statü farkları kaldırılarak ve insanların birer
oyla eşitliği sağlanarak eski Yunan ve Roma kentdaşlarından gelen çoğunluk
yöntemi belki bir ilerleme anlamına geliyordu. Farklı statüleri bulunan
insanları eşit bir statüde birleştirmek ve yurttaşlara dönüştürmek için o
zamanlar bu klasik yöntemin belli bir ilerleme olduğu söylenebilir.
Aydınlanma
döneminde bile, birçok matematikçi, bu yöntemin kimi kusurları olduğunun
farkındaydı ve bu kusurları azaltmaya yönelik öneriler yapmışlardı.
Ancak kozmopolit,
öz yönetimci ve evrenselci Aydınlanma ve Fransız Devrimi’ni izleyen Milliyetçilik
ve Ulusal Devletler karşı devrimi insanların
eşitliği değil, devletlerin eşitliği paradigmasına dayandığından, demokrasi
ve eşitliği ikinci plana atıp, ulusun çıkarını öne çıkaran eğilimler bırakalım
evet ve hayıra dayanan çoğunluk sisteminin dayandığı varsayımları sorgulamayı,
az çok demokratik biçimleri bile unutturdu. Güçlü hükümet ve yürütme, güçlü “çoğunluklar”
oluşturmak için en anti demokratik düzenlemeler yapıldı.
Demokratik Hareketin Çoğunluk Yöntemini Sorgulama ve Terk Etmesi Gereği
Üzerine
Ama artık
dünyadaki ve Türkiye’deki demokratik hareketin bugünkü tekniğin sağladığı
olanak ve zorunlulukları da göz önüne alarak, ortak karar alma yöntemi olarak
çoğunluğu ve azınlığa, evet ve hayıra dayanan bu yöntemi sorgulaması gerekiyor.
Aşağıdaki öneri esas bu işleve yöneliktir ama aynı zamanda Türkiye’de yaklaşan
seçimde aday sorununu da kolaylıkla çüzebilir.
Çoğunluk
sistemi öyle yanlış varsayımlara dayanmaktadır ki, bırakalım bir ülkeyi bir
sıradan dernek bile kısa zamanda birbirine rakip hiziplerin savaşına,
azınlıkların kutuplaşan taraflarda mevzilenmesine, kariyer hırslarına,
kutuplaştırıcı tiplerin öne çıkmasına vs. yol açar.
OYDAŞMA Yöntemi
Ancak bugün
son derece gelişmiş, çoğunluğu değil çözümü bulmaya yönelik bir yöntem var. Biz
buna OYDAŞMA diyoruz.
Aslında
bütün seçimlerin bu yöntemle yapılması gerekir. Tüm demokratların bunu
öğrenmesi ve her yerde savunması gerekir. Ne var ki henüz bilinmemektedir.
Ama bu
yöntem muhalefetin adayının belirlenmesinde kullanılabilir ve kullanılmalıdır.
Bu yöntemde
adayların ya da karar tasarılarının hepsine tüm oy verenler belli bir skala
üzerinden (örneğin üçlü, beşli ya da onlu bir skala olabilir) adaya karşı oluş
derecesini bildiren bir puan verir. (Örneğin Çok karşıyım = 3 Puan, Karşıyım =
2 Puan, Az Karşıyım = 1 Puan, Karşı Değilim = 0 Puan gibi.)
Bu
puanlamayı herkes her aday ya da karar tasarısı için yapar.
Bu yöntemde amaç çoğunluğu bulmak değildir, en az karşı
olunanı, en az ret puanı alanı bulmaktır.
En az karşı
olma puanı alan, en az dirençle karşılaşan kişidir. Böylece ortak uzlaşma noktası bizzat seçim yöntemiyle
bile bulunmuş olur.
Çoğunluk
yönteminde ise, insanlar önce kutuplaştırılır, insanlar hiç istemedikleri
adayları desteklemeye zorlanır, sonra da demokrasi uzlaşma reijmidir denerek,
bu kutuplaştırılanların, birbiriyle savaşa sürülenlerin uzlaşması istenir.
Ve bu iş kişilerin
niyetine bırakılır.
Bu yöntemde
bizzat yöntemin kendisi bu uzlaşmayı sağlamaktadır.
Karar alma
yönteminin kendisi bizzat nicel olarak ve ölçülebilir biçimde seçimin
kendisinde bu uzlaşma noktasını bulmaktadır. Bu nedenle oylamadan farkını
vurgulamak için buna oydaşma diyoruz.
Aslında
demokratların bir görevi de bütün seçimlere bu yöntemle yapılmasını önermek ve
savunmak olmalıdır.
Örneğin bu
yöntemle yapılacak bir Cumhurbaşkanlığı seçimini düşünün.
Muhalefetin Adayını Belirlemede Oydaşma Yöntemi
Klasik ve
şimdiki yöntemde çoğunluğu sağlamak için çok az sayıda ve mümkünse iki aday
gerekir.
Oydaşma’da
ise ne kadar çok aday olursa o kadar hassas ve dakik bir seçim yapma (karar
verme, çözüm bulma) olanağı olur.
Şimdiki
yöntemde, insanların çoğu karşı taraf seçilmesin diye yine hiç de kendi
görüşlerine uygun olmayan adaya oy vermek zorunda kalırlar.
Oydaşma’da
ise böyle bir sorun yoktur. Tüm alternatiflere kendi karşı çıkış derecesini
yazar. Sevmediğini desteklemek zorunda değildir.
Özetle bu
yöntem çoğunluğu değil, çözümü, en az
karşı çıkılanı, dolayısıyla çözümü bulmaya yöneliktir.
Bu yöntemde
kutuplaştırıcılar değil, aksine çok farklı görüşlerden bile destek, yani en az
ret puanı, alanların kazanma şansı olacağından tamamen farklı bir atmosfer
olacaktır.
Oydaşma
yöntemiyle yapılacak bir seçimde kutuplaştırıcı Erdoğan’ın seçilme şansı
sıfırdır. Aksine en az ret puanı alanların seçilme şansı vardır.
Oydaşma Yöntemiyle Başkanlık Seçimi Yapılır Gibi Ortak Adayı Belirlemek
Bu yöntemden
söz etmemizin nedeni, muhalefetin kimi aday göstereceği sorununa bir cevap
bulmak için çok elverişli ve güçlü bir araç olması dolayısıyladır.
Elbet bu
yöntemle başkanlık seçimi yapılmayacaktır. Ama bu yöntemle başkanlık seçimi
yapılacakmış gibi muhalefetin adayı belirlenebilir.
Anket
tekniklerinin gelişmişliği ve seçimlerin sonuçlarını artı eksi yüzde bir veya
iki puan gibi tahmin edilebilmeleri göz önüne alınarak bu yöntemle seçim yapılmış olsa kimin seçileceği
bulunabilir.
Bu çıkan
kişi muhalefetin adayı olur.
Yani
toplumun en az reddettiği, dolayısıyla en geniş kabul gören kişi aday olarak
belirlenir.
Bu anket
için adı geçen bütün adaylar ve parti liderleri de listeye konur. Böylece her
adaya halkın ne kadar karşı olduğu da daha iyi görülür.
Ayrıca
Erdoğan’a ne kadar çok büyük bir direnç olduğunu göstereceği için muhalefete
büyük bir haklılık ve üstünlük sağlar.
Çünkü
muhalefet halkın en az karşı çıktığı, üzerinde en geniş mutabakat oluşturduğu
kişiyi başkan adayı olarak belirlemiş olacaktır.
Somutlarsak,
Erdoğan dahil bütün adı aday olarak geçenlerin bulunduğu bir liste yapılır ve
güvenilir birkaç anket şirketinin oydaşma yöntemiyle anket yaparak sonucu
bulmaları sağlanabilir. En az ret puanı alanların hepsinde aynı kişi çıkması
gerekir normal koşullarda. Bu kişi de Muhalefetin adayı olur.
HDP içinde
bulunduğu zor durumdan ve yanlış hamlelerden bu yöntemi önererek kurtulabilir.
HDP Oydaşma Yöntemi İle Aday belirlemeyi Önererek Kişi Önerme Sorunundan
Kurtulabilir
HDP bu
yöntemi açıktan Altılı Masa’ya ve halka önermeli ve en az reddedilen kişi kim
çıkarsa çıksın onu destekleyeceğini ilan etmelidir.
Altılı Masa
bu öneriyi duymazdan gelebilir. Çünkü bu yöntemle muhtemelen Mansur Yavaş en az
reddedilen çıkabilir. Halbuki CHP-Kılıçdaroğlu ve İyi Parti-Akşener için bu
hesaplarına uyan bir yöntem değildir.
Bu durumda
HDP kendisi Altılı Masa duymazdan geliyor diyerek kendisi güvenilir birkaç
anket şirketine bu tarz bir araştırma yaptırır, çıkanı Altılı Masa’ya aday
olarak önerir.
Adayı Halkın Belirlemesinin Avantajı
Böylece
Erdoğan'ı yenecek adayı bizzat halk belirlediğinden birçok sorun hallolacağı
gibi, aday da Erdoğan karşısında daha rahat hareket edebilir. Çünkü adayın
Halkın onayıyla belirlenmesi onun Erdoğan’ın saldırıları karşısında güçlü bir
konumda bulunmasını da sağlayacaktır. Böyle bir konum da bizzat seçimi kazanmak
için önemlidir.
Kaldı ki
aslında kendisi fiilen OYDAŞMA yöntemiyle yapılsa başkan seçilecek, toplumun
kendisine en az karşı oy verdiği, dolayısıyla en geniş ölçüde uzlaştığı insan
olduğundan, baştan galip olarak Erdoğan’ın karşısına çıkmış olacaktır.
HDP böylece
hem kendini hem de muhalefeti yenilgiden kurtarabilir.
Aksi
takdirde kendinin sonunu hazırlıyor.
Demir Küçükaydın
9 Ocak 2023
Pazartesi
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube
Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı
İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder