Bu yazı serisine gelince gerek sosyalist veya Marksist
olduğunu düşünenlerin, gerek böyle bir iddiası bile olmayanların, üretici
güçlerdeki bu eşi benzeri olmayan eşiğinde bulunduğumuz devrimi, ekonomi politiğini ve sosyolojinin, yani kısa adıyla
Marksizmin, kavramlarıyla ele almaktan ne kadar uzak olduğu, bu devrimi kimi
“bilim kurgu” yazarlarının saçma denebilecek kavram ve bakış açısıyla anlamaya
çalıştıklarını ve bu nedenle yazdıklarımızı anlayamadıklarını, çok farklı
diller konuştuğumuzu görünce, geçen yazıda açtığımız bu parantezi biraz daha
uzatıp, bazı somut örneklerle kavramsal netlikler sağlayarak konuyu açmayı
deneyelim.
Geçen yazıda temel bir yanlış anlamayı engellemek için, aslında
geleceğe ilişkin tahminler yapmadığımızı, gelişmeleri sadece bazı sabitler
bağlamında ele alıp ortaya çıkacak aşılmaz sınır ve çelişkileri göstermeye
çalıştığımızı yazdık.
Işık hızı veya büyüyen bir cismin yüzeyinin karesi hacminin
küpü kadar artacağı gibi örnekleri verip, bunların yaratacağı aşılmaz sınırlardan söz ettik.
Toplumdan bir örnek olarak da robotların bütün kullanım
değerlerini “ürettiği” bir toplumda artı değer üretiminin, dolayısıyla da
kapitalizmin mümkün olmadığını, çıkarsamalarımızın örneğin böyle bir ekonomi
politik ve sosyolojik bir sabite dayandığını söyledik.
Yani başka gezegenlerde çalışan kölelere dayanan bir
kapitalist toplum imgesinin, ışık hızını aşan uzay gemilerinden veya King
Kong’lardan daha az saçma olmadığını söyledik.
Ama Marksizm ve Ekonomi politik öyle bilinmez, burjuva
sosyolojileri ve de ardında bu Marksizmin bilinmezliğin ve burjuva
sosyolojilerinin olduğu gelecek öngörüleri, bilim kurgular, Hawking’in
sansasyon basınının manşetlerini dolduran sözleri vs. öylesine herkesin kavram
ve düşünce sistemine egemen olmuş ki, örneğin pek ala şöyle itirazlar
yapılabilmekte: “Robotlar niye artı değer
üretemesin?”.
Ya da örneğin Veysel Atayman’dan şöyle sözler aktarılıyor:
"Soğuk savaştan
sonra geriye “toplumsal mutabakata dayalı algı yanılsamasına” dahil olmak için
delice çırpınan, bir orta sınıf ya da küçük burjuva kaldı bu bir; geriye alt
proletaryadan oluşan örgütsüz muazzam kitleler kaldı; bir kaybedenler ordusu bu
iki. Günümüz emekçileri kaybolup giden (katledilmiş) o proletaryanın
hayaletleridirler. Durumu böyle modelleştirebilirsek, makine ile insan
arasındaki ilişki, sınıf mücadelesinin başka araçlarla sürdürülmesi ilişkisi
olarak da anlaşılabilir. Makineler düşünmeye başladıkları andan itibaren (yapay
zeka), makinelerin sadece “ben” deyip özneleşmeleri değil, asıl bir “sınıf
bilinci” geliştirip bir tahakkümün/iktidarın aracı olmaktan kurtarmaya
çalışmaları da söz konusu olabilir. Lağvedilmiş proletaryanın mücadelesini
devralmış bir teknoloji midir bu? Makineler (teknoloji) sömürülebilir mi? Neden
olmasın?
Makinelerin isyanı,
sosyal adalet talebinin en son örtük düşü sayılabilir. Animatrix’lerde
robotlar, hiçbir acaba’ya yer vermeyecek şekilde doğrudan işçiler olarak
karşımıza çıkmıştı, üstelik onlara her türlü keyfi muamele de mübahtı. İlk
isyan eden robot ölüme mahkum edilir ve cezası infaz edilir. Bu yüzden
makineler, kötü oldukları için değil, ama artık kurtarıcı bir özne olarak insan
namına bir şey kalmadığı için isyan ederler ve iktidarı ele geçirirler ama
insanlardan daha insaflı davranarak onlara bir iç cennet yaratırlar. İnsanlar
bu iç cennette ne yapacaklarını bilmiyorlarsa bu makinelerin suçu değildir.
İnsanlar bu cennette ne yapacaklarını bilmezler, çünkü ütopyalarını
yitirmişlerdir. Öyleyse Matrix, bu ütopyasız orta sınıfa yönelik bir ceza ve
ütopya yeteneğini yitirmişliğin bir ifadesi olarak da anlaşılabilir." (Veysel
Atayman’ın Postmodern Kurtarıcılar adlı kitabından alıntıymış)
Bu alıntıdaki her biri saçma kavramlara ne cevap verilebilir
ki?
Ahlaklı masa veya iki kere iki mum eder önermeleri
çürütülebilir mi?
Temel kategorilerin bile karıştırıldığı bir noktada, hiçbir
şey anlatmak mümkün değildir.
Yine de deneyelim.
*
Aslında Marks’ın Kapital’inin
özellikle birinci cildi ve bunun ilk bölümleri tam da (elbette böyle robotlar
örneği üzerinden değil) artı değerin
kaynağı sorunu üzerinden, bu konuyla ilgilenir.
Ama burada da Kapital’in 150. Yılı vesilesiyle yazdığımız
yazının başında ifade ettiğimiz, Kapital’in
tazeliğinin neden bilinemediği ve anlaşılamadığına ilişkin paradoksa varıyoruz:
Kapital okunmadığı için tazeliği
bilinmemekte ve tazeliği de bilinmediği için okunmamakta.
Kapital’in tazeliğinin en esaslı ve büyük kanıtı bu eşiğinde
bulunduğumuz devrim. Bu nedenle aslında bu yazılar Kapital’in yayınlanışının 150. Yılı dolayısıyla yazdığımız
yazıların bir devamı.
Eşiğinde bulunduğumuz devrimin yol açacağı sonuçları
anlayabilmek için elimizde bulunan en ciddi kavramsal araçları sunacak eser
Kapital, ama tam da Kapital bilinmediği için bu devrimi anlamak, bu devrim
anlaşılmadığı için de Kapital’i okuma ihtiyacı görülmüyor.
Bu devrimi anlamak için, bizlere gerekli kavramsal temeli
sadece ve sadece emek-değer teorisine
dayanan Kapital’in dayandığı en büyük
keşif olan Emek ve İşgücü ayrımı
sağlar.
Çünkü artı değerin ve bütün modern toplumsal sınıfların
varlığının temeli, dolayısıyla toplumsal mücadelelerin ve modern toplumun üstyapısının
temeli işgücü kavramıdır, daha doğrusu emek ve işgücü ayrımıdır.
Ama yazılara gelen yankılarda hiç kimse Kapital’in kategorileriyle olaya bakma eğilimi bile göstermiyor.
Ne var ki eşiğinde bulunduğumuz üretici güçlerdeki bu
devrimin derinliğini ve çapını anlamak için bu kategoriler olmazsa olmazdır.
*
Emek, yani iş, fiziksel değil, sosyolojik bir kategoridir.
Elbette fiziksel kategori olarak bir iş kategorisi vardır.
Örneğin bir cismi bir yerden bir yere götürmek fiziksel olarak iş kategorisine
girer ve bu iş yapılırken harcanan enerji hesaplanabilir.
Ancak bu anlamda yapılan iş fiziksel bir kategoridir.
Sosyolojik bir kategori değildir.
Robotlar hakkında yazan ve konuşanların çoğu, fiziksel iş
kategorisiyle sosyolojik bir kategori olan iş (emek) arasındaki farkı
görmezler. Temel sorun buradan çıkmaktadır. Fiziğin kavramlarıyla toplumu
anlamaya çalışmaktadırlar.
Sosyolojik olarak emeğin (işin) ortaya çıkabilmesi için,
Toplum denen varoluş ve hareket biçiminin ortaya çıkmış olması gerekir.
Hatta daha da ileri gidelim. Emek kategorisi, değer
kategorisiyle birlikte ortaya çıkar. Bu anlamda ekonomi politiğin konusunun
ortaya çıkmasını sağlayan değişim
(mübadele) eylemi ortada olmadığı sürece, o toplumda emek kategorisi de olmaz.
Örneğin hiçbir değişim yapmayan, tamamen kapalı ekonomi
çerçevesinde yaşayan bir kabilede emek kategorisi olmaz. Zaten kapitalizm
öncesindeki ticaret sermeyesinin (bezirgan sermayenin) karlarının kaynağında,
değişim ekonomisi dışında yaşadığı için henüz bir emek kategorisi
geliştirememiş, emeğinin değerini bilmeyen kabilelerden malları değerlerinin
çok altında, çok ucuza almak vardır.
Keza misafirperverliğin ardında da kapalı köy ekonomilerinde
emeğin değerini bilmeme ve bu dönemin kalıntıları söz konusudur.
*
Arılar fiziksel olarak iş yaparlar elbette, ne kadar enerji
harcadıkları hesaplanabilir.
Ama sosyolojik olarak, arılar bir iş yapmazlar ve üretimde
bulunmazlar.
Ne var ki, örneğin kovanda bulanan arıların yiyeceği balı ve
peteği alan veya çalan, köylü veya avcılık ve toplayıcılıkla yaşayan bir kabile
mensubu bu eylemiyle bir iş yapmış olur, emek harcamış olur ve bir üretimde
bulunur.
Pulluğu çeken öküz, Hindistan cevizi ağacının tepesindeki
Hindistan cevizlerini koparıp aşağıdaki sahibine atan maymun, emek harcamaz, iş
yapmaz, bir üretimde bulunmaz ama öküzün arkasında yürüyen ve ara sıra onu
üvendireyle dürten köylü, maymunu eğitip ağacın tepesine yollayan aşağıda
maymunun attığı Hindistan cevizlerini toplayan köylü bir üretimde bulunmuş,
emek harcamış ve iş yapmış olur.
Bu örneğimizde, fiziksel olarak işin neredeyse tamamını
yapan arılar, öküzler veya maymunlar, bir iş yapmış olmazlar ve onlar birer
organik robot gibi görülebilirler.
Bu organik robotlar, bir iş yapmış, emek harcamış,
dolayısıyla sömürülmüş olmazlar. Onlar üretim
aracıdırlar, üretici bir güçtürler;
dolaysıyla bir sınıf değildirler.
Ama o köylünün, aslında arılardan veya maymundan “gasp”
ettiği, ama sosyolojik bir kategori olarak ürettiği,
balın veya Hindistan cevizinin, bir kısmına daha önce borç olarak verdiği
paranın faizi olarak el koyan tefeci veya vergi olarak el koyan devlet, köylüyü
sömürmüş, emeğinin bir kısmı almış olur.
O halde, öküz emeği, arı emeği, maymun emeği olmaz.
Onlar üretim araçlarıdırlar. Organik araçlar, canlılar
olmalarına rağmen onların toplumdaki işlevi üretim aracı olmakla
tanımlanabilir.
Aynı yaklaşımı robotlara da aktarabiliriz.
İster kamu mülkiyetinde (yani meta üretimine dayanmayan kullanım değerleri üreten bir toplumda
olsun), ister özel mülkiyette (yani kar değişim
değerleri üretimine dayanan kapitalist bir ekonomide olsun) olsun, Robotlar, fiziksel olarak iş yapmalarına
rağmen, sosyolojik olarak iş yapmazlar, yani bir emek harcamazlar. Dolayısıyla üretimde
bulunmazlar, dolayısıyla sömürülmezler,
dolayısıyla değer veya artı değer
üretmezler.
*
Varsayalım ki bir kapitalist, binlerce işçiyi, mühendisi,
idari işlerde çalışanları vs. çalıştırıyor; onların ürettiği artı değere el
koyuyor ve onun bir kısmını da ticari, kar, faiz ve rant olarak diğer
kapitalist ve toprak sahiplerine veriyor.
Ve yine var sayalım ki, o işleri yapabilecek robotlar
üretildi. (Ki biz işte tam bu yetenekte robotları seri halde üretecek eşikte
bulunuyoruz. Bu devrimi eşsiz ve çok önemli kılan bu) kapitalist bütün işçileri
çıkardı ve yerine robotlar aldı. Kendisinin yaptığı sadece bu yeni yüzlerce
robot ve bilgisayardan oluşan sistemin otomatik olarak çalışması için bir
düğmeye basmak olsun.
Bu kapitalist o andan itibaren bir kapitalist olmaktan
çıkar. Çünkü o robotlar tıpkı, arılar veya maymunlar veya öküzler gibi, bir
emek harcamazlar, sosyolojik olarak bir iş yapmazlar, dolasıyla üretimde
bulunmazlar, dolayısıyla sömürülmezler.
Bu kapitalist o andan itibaren bir kapitalist yan işgücü
satın olup onu üretimde kullanıp artı değerine el koyan bir kapitalist olmaktan
çıkar, bir düğmeye basışıyla binlerce robotu ve muazzam bir üretim kapasitesini
hareket geçirse de, sosyolojik ve ekonomi politik olarak bir emekçiye, bir
küçük üreticiye dönüşmüş olur.
Bu örnek, robotlara dayanan bir ekonomide bile kapitalizmin
olanaksızlığını gösterir.
Bir adım daha atalım, bu “küçük üretici”, “emekçi” haline
gelmiş eski kapitalist, kendisinin düğmeye basma işini de bir algoritmaya
(robota veya bir bilgisayara veya yapay zekaya) devrederse, fiziksel olarak
muazzam bir iş yapılmasına rağmen, sosyolojik olarak bir iş yapılmış, yani emek
harcanmış olmaz ve emek kategorisi de yok olur.
Ama toplum var olmaya devam etmektedir.
Emek kategorisinin yok olduğu toplum, gerçek zenginliklerin
insanların “boş zamanlarında” yarattığı bir toplumdur. Bunun bilimsel adı,
Komünist toplumun üst aşamasıdır. Herkese emeği kadar ilkesinin, yani yaptırım
ve zorun, bir anlamda demokrasinin artık var olmadığı, “herkese ihtiyacı kadar,
herkesten yeteneği kadar” ilkesinin egemen olduğu bir toplumdur.
(“Boş zaman”ı tırnak içinde yazıyoruz çünkü böyle bir
toplumun kendi kategorilerinden yoksun olduğumuz için, yaşadığımız toplumun
kategorilerini tırnak içinde yazarak nasıl bir toplum olduğunu anlamaya
çalışıyoruz. Örneğin boş zaman kavramı bizim yaşadığımız toplumun bir
kategorisidir. Zorunlu çalışma zamanı ile birlikte var olabilir. Zorunlu
çalışma olmadığında, “boş zaman” da olmaz.)
Bu zihinsel deneyde görüleceği gibi, robotların bütün
“üretimi” yapabildiği bir toplumda robotlar “üretim” yapmadığı ve yapamayacağı,
dolaysıyla emek harcamadığı ve harcayamayacağı kapitalizm ve değişim
değerlerine dayanan bir ekonomi mümkün olmaktan çıkar.
Yok eğer “robotlar da sömürülüyor, onlar da üretim yapıyor,
onlar da değer ve artı değer üretiyor derseniz”, bunun mantık sonuçlarına uygun
olarak, maymunlar, arılar, öküzler de sömürülüyor, onları köylüler sömürüyor,
arılar, maymunlar ve öküzler ezilen sınıfları oluşturuyor demeniz de gerekir. “Arılar, öküzler, maymunlar birleşin
kaybedecek zincirleriniz bile yok” diye bir “Komünist Manifesto” yazmanız gerekir. A diyen B de demelidir ya da
demese de demiş gibi olur.
*
Dikkat edilirse, bu eşiğinde bulunduğumuz devrimin gündeme
getirdiği konular bizi birdenbire toplumun ne olduğu; ne zaman ve nasıl toplumsal
kategorilerin veya ekonomi politik kategorilerin ortaya çıktığı gibi çok temel
sorunlarla yüz yüze bırakıyor.
Bunun nedeni, tam da eşiğinde bulunduğumuz bu devrimin bütün
önceki devrimlerden farklı olarak, ekonomi politiğin konusu olan değer
yasasının ortaya çıktığı noktaya geri getiriyor olmasıdır. Bir bakıma bütün
önceki devrimler bir şekilde iş bölümünü arttırarak, değişim ekonomisini
yaygınlaştırarak, değer yayasının egemenliğini, yayılmasını ve toplumun tüm
alanlarına derince işlemesini mümkün kılıyordu. Şimdi ilk kez tersine bir
evrimin eşiğine geliyoruz.
Bu temel farkı bilim kurgu saçmalıklarından çok daha iyi
geçmişte, toplumun oraya çıkışında, emek ve değer kategorilerinin ortaya
çıkışında görebiliriz. Bu yok oluşu, yani eşiğinde bulunduğumuz bu devrimin bu
yok oluşa yol açacağını anlamak istiyorsak, emeğin, değerin ve üretimin ortaya
çıktığı noktaya geri dönmemiz gerekmektedir.
Ne kadar iyi anlamak istiyorsak o kadar geri dönmeliyiz ve
bu bağlamda kullandığımız bu kategorileri daha dakik ve hassas olarak
tanımlamalıyız.
Fiziksel olarak iş ile emek kategorileri ile sosyolojik
olarak emek kategorisinin karıştırılmasında Engels’in ciddi bir payı olduğunu
da kabul etmek gerekiyor.
Bir sonraki yazıda, ta maymundan insana geçiş sürecine ve
Engels’in yaptığı yanlışa geri gidelim ki bu eşiğinde bulunduğumuz devrimi daha
iyi anlayabilelim.
Eşiğinde bulunduğumuz toplumda emek kategorisinin
kayboluşunu anlamak için ta maymundan insana geçişe gidelim.
Fizikte yüksek sıcaklıklara, astronomide uzaklara bakmak
bizi geçmişe, evrenin ilk ortaya çıktığı noktaya geri götürür ve o yasaları
anlamamızı mümkün kılar. Toplumda da geleceği anlayabilmek için en uzak geçmişe
bakmak gerekiyor.
17 Kasım 2017 Cuma
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder