(Aşağıdaki yazı, dört
yıl önce yazılmıştı. Hem bugünkü olayları anlayacak kapıyı açacak anahtarları
sunuyor; hem de gerek bu yeni hareketin, gerekse “barış süreci”nin ilerlemek için
ne yapması gerekitğini açıklıyor. Tarihinin eskiliğine bakmadan okuyuz lütfen. Bu
harakat bizim yıllardır hazırladığımız teori ve programla buluşamazsa,
sönümlenmekten kurtulamaz. Demir Küçükaydın,
25 Haziran 2013 Salı.)
Bir aralar Mesut Yılmaz, “Avrupa’ya giden yol Diyarbakır’dan geçer” diye bir söz etmişti.
Biz o zamanlar buna nazire olarak, “Kürt sorunu”nun
çözümünün işçi sınıfının demokratik hedeflere ve mücadeleye öncülük etmesi ve
sahiplenmesinden geçtiğini ifade edebilmek ve Türkiye’nin ekonomist ve
sendikalist sosyalistlerine temel yanlışlarını gösterebilmek için, “Diyarbakır’a giden yol İstanbul’dan geçer”
demiştik.
Bu formüller özünde çok temelden bir ilişkiyi bir paradoksla
ifade etmenin araçlarıdırlar. Örneklerde olduğu gibi, “Batı”ya ulaşmak için
Doğu’ya gitmek ve “Doğu”ya ulaşmak için de “Batı”ya, yani tam ters yola gitmek
veya onu kazanmak gerekir.
Hükümetin “Kürt Açılımı”nın yine böyle paradoksal biçimde
ifade edilebilecek bir ilişki nedeniyle fazla ileri gidemeden soluğunun
kesileceği şimdiden görülebilir.