Marks, “Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i”nde artık dillere pelesenk olmuş şu sözleri yazar:
“Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde
bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez
yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.”
Yaklaşan
seçimlerden sonra bunu belki şöyle yerlileştirmek gerekecektir:
“Türkiye gibi şark ülkelerinde komedi ve
trajedinin öncelik sırası değişir, birincisinde komedi, ikincisinde trajedi
olarak”.
Neden böyle bir “yerli ve milli” versiyon gerekecek gibi görünüyor? Bu Sunuş’ta biraz bunu açıklayalım. Zaten bu derlemeyi aceleyle yapmamızın nedeni de bu.
*
Elinizdeki
derleme, komediyle sonuçlanan birincisinin bir protokolü gibi de okunabilir.
“Adalet Yürüyüşü”nün daha başından sonuna
kadar, tarafımızdan HDP’ye yapılan eleştiri ve önerilerin, hiçbir şekilde kaale
alınmamasının nasıl utanç verici bir hezimetle sonuçlandığını aşağıdaki resim
gösterir. HDP’nin bütün kocabaşları Kılıçdaroğlu’nun ardında kolkola girip saf
tutmuşlardır ve sanki bir zafer kazanmış gibi gururla yürümektedirler.
HDP, başından itibaren tıpkı şimdi, yani
Başkanlık Seçimi öncesinde, yaptığı gibi, “bizi muhatap alın”, “Edirne’ye de
uğrayın”, “Kandıra’ya da uğrayın” diyerek, ucuz “at pazarlıkları” ile günleri
geçirdi ve sonunda hiçbir sonuca ulaşamadan, Kılıçdaroğlu’nun istediği
koşullarda, onun arkasında kol kola girerek saf tuttu.
Hem
de artık, sıradan vatandaşlar sıfatıyla “Adalet” parolasıyla yapılan bir
yürüyüşün yerini, CHP ve ulusalcıların ve de ırkçı Türkçülerin, Türk ve Atatürk
bayrakları aldıktan, yürüyüş bir CHP yürüyüş ve mitingine dönüştükten sonra.
Bir
resim bin sözden iyidir derler.
Bu
utanç verici sonucu ve de komediyi, bu resimden daha açık hiçbir söz anlatamaz.
*
Bugün
belki de Türkiye tarihindeki en önemli seçimin arifesinde HDP’nin izlediği
çizgi, tıpı tıpına, kelimesi kelimesine “Adalet Yürüyüşü”nde izlenen
politikanın tekrarıdır.
Yine,
“niye bize danışmıyorsunuz”, “bizi niye muhatap almıyorsunuz”, “biz cepte
keklik değiliz”, “size mecbur değiliz” diyerek, kendine güvenden yoksun,
kendisini bir nesne yerine koyan, kompleksli bir kişiliğin “at pazarlıkları”
çizgisi sürdürülmektedir.
Sonucun
hiç de farklı olmayacağı şimdiden öngörülebilir.
O
zaman var olandan, yani sıradan yurttaşlar olarak bir Adalet yürüyüşüne
katılarak onu sıradan yurttaşların bir adalet yürüyüşü olmasını ve kalmasını
sağlayacak yerde, çok daha kötüsüne Türk ve Atatürk bayraklarıyla yapılan bir
CHP’li ve ulusalcılar yürüyüşüne katılmak durumunda kaldılar.
Şimdi
de, karşı taraf için de kabul
edilebilir ve desteklemekten kaçamayacakları bir adayı önerip, hem
“Altılı Masa”nın hem de kendisinin yenilgisini engelleme olanağını kullanarak,
tüm topluma bir çıkış olanağı sunarak, Erdoğan’ın yenilgisini yakalanacak ana
halka olarak kavrayıp, ve bunu kendi çıkarlarının önünde tutarak, kelimenin
gerçek anlamıyla bir “Türkiye Partisi” olma olanağını elinin tersiyle iterek,
en istemediği, en ırkçı adayı, örneğin Akşener’i desteklemek, onu
desteklememek için de tarafsız kalıp fiilen Erdoğan’ı desteklemek durumunda
kalabileceklerdir. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacaklardır.
Adalet
yürüyüşü bir komediyle sonuçlanmıştı, ama seçim yenilgisi muhtemelen böyle bir
trajedi olacaktır.
Tüm
veriler gidişin bu yönde olduğunu gösteriyor.
Bu
gidişi engellemek için tüm yazdıklarımız, yaptıklarımız ve yapamadıklarımız
hiçbir yankı uyandırmadan sağır boşluklarda kayboluyor.
Günlerdir,
tıpkı “Adalet Yürüyüşü”nde olduğu gibi, bu tehlikeyi göstererek, aslında
HDP’nin önüne hem “Türkiyelileşmek”,
hem tüm muhalefeti yenilgiden kurtarmak hem
de en istemediği adayı
desteklemektense daha ehveni şer bir adayı Muhalefete önermek hatta
onu dağılmaktan ve içinde bulunduğu çıkmazdan kurtararak kendini de kurtarmak olanağı
çıktığını, HDP önerdiğimiz gibi davranırsa her şeyi değiştirebileceğini
yazıyoruz.
Ama
tıpkı “Adalet Yürüyüşü”nde olduğu
gibi en küçük bir yankı yok.
Ve
tıpkı “Adalet Yürüyüşü”nde olduğu
gibi “Bizi muhatap alın”, “biz cepte keklik değiliz”den başka kompleksli ve
kendine güvensiz, kendini bir nesne olarak gören bir stratejisinden başka bir
strateji yok.
Ve
tıpkı o zaman olduğu gibi, HDP saflarından birbirinden farklı, birbirini
çürüten, tutarsız açıklamalar geliyor.
Tıpkı
Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi tüm davranışlar:
Selahattin Demirtaş somut bir öneri ortaya koymaktansa susuyor, önerilerimiz
yokmuş gibi davranıyor, genel olarak moral vermeye çalışıyor, mücadele ve
çalışma çağrıları yapıyor.
Her
zaman zaten yapılması gereken şeyleri özel bir momentte o momentin acil
görevleri olarak söylemek ya çıkışsızlığın ve somut bir öneri yokluğunun ya da
durumun özgül niteliğini kavramamanın işaretidirler.
Ertuğrul
Kürkçü, HDP’nin ayrı adayla girme hamlesini “HDP Altılı Masa'yı daldığı uykudan uyandırdı” diyerek takdis
ediyor. Kürtlerle dayanışma adına yanlışları okşuyor, HDP’ye ve Kürt Hareketine
kötülük ediyor .
Kimi
“Mansur Yavaş hariç herkesi konuşabiliriz” diyor, kimi “hiç kimseye rezervimiz
yok” diyor.
Kimi
“ortak adaya bakacağız” diyor, kimi “ayrı aday göstereceğiz” diyor.
Kimi
“aday göstermemizi el yükseltme olarak anlamayın” diyor, kimi el altından
“elbette aday göstereceğiz derken ciddi değiliz, el yükseltmeye çalışıyoruz”
diyor.
*
Aday
gösterme hamlesinin Kılıçdaroğlu’nun ihtiraslarını azdırarak, Akşener’in ayrı
adaylarla girelim diyerek, kendi adaylığını ortaya koyma olanağını yarattığını
görmek istemiyorlar.
Korkarız
sonu daha kötü olacak.
Adalet
Yürüyüşü’nün sunduğu muazzam devrimci olanağı görmeyip ve değerlendirmeyip,
hiçbir koşul öne sürmeden onun içinde yer alıp, örgütleyip örgütlenerek bir
kitle hareketi yaratıp, onu yurttaşların katıldığı ve kontrole aldığı gerçek
bir Adalet Yürüyüşü olarak bitmesi için hiçbir şey yapmadan, kuru pazarlık ve
tanınma, Kandıra’ya ya da Edirne’ye uğrama dayatmalarıyla günleri harcadıktan
sonra, utanç verici bir şekilde ama sanki bir zafermiş gibi Kılıçdaroğlu’nun
ardında saf tutmalarından daha kötü duruma düşeceklerdir.
Tarihin
önlerine koyduğu olanağı görmek istemeyip, öneri ve eleştirilerimize
kulaklarını tıkayarak, sonunda hiç istemediklerine (Örneğin ikinci tura kalacak
bir Akşener’e) oy verme veya iki hiç istenmeyen karşısında (Akşener ve Erdoğan)
boykot etme ve sonra da nesnel olarak Erdoğan’ın zaferine destek olma
suçlamasıyla bir yenilgi yaşayacaklardır.
Bu
kör parmağım gözüne gidişi durdurmak için çırpınıyoruz.
Ama
HDP’li yöneticilerini, Emek ve Özgürlük Bloğu’nun sosyalistlerini “anaları
büyük işler için doğurdu”. Onlar böyle adı bilinmez bir devrimcinin öneri ve
eleştirileriyle mi uğraşacaklar?
*
Bu
korkunç sonuçları olacak gidişten kurtulmak nasıl olabilir?
Şu
an tek ihtimal Altılı Masa’nın Mansur Yavaş’ı ortak aday göstermesidir.
Ne
var ki, HDP’nin Yavaş’a oy vermeyeceğiz demesi, Mansur Yavaş’ın aday olmasını
istemeyen Kılıçdaroğlu ve Akşener’e onun adaylığını önermemek ve reddetmek için
bahane vermektedir.
Çünkü
ne Akşener ne de Kılıçdaroğlu Yavaş’ın adaylığını istemiyor.
Yavaş
da Kılıçdaroğlu’na rağmen, Altılı Masa kendisini aday göstermedikçe, aday
olarak çıkmaz.
Ama
varsayalım ki, bir mucize oldu ve Altılı Masa Mansur Yavaş’ı aday gösterdi.
Bunun
sonucu ne olur?
HDP birinci turda aday göstermekten vaz geçmeyip aday gösterdiği takdirde,
birinci turda Erdoğan’ın ortak adayla yenilmesi olanağını ortadan
kaldırdığından, ikinci tura kalmasının esas müsebbibi olarak görülecek kredisi
iyice düşecektir.
Sadece
bu kadar değil. Kürtlerin hiç küçümsenmeyecek bir bölümü, HDP’ye rağmen Yavaş’a
oy vererek onun ilk turda seçilmesini sağlayabilir. Bu da yine Akşener’in işine
gelecektir. Çünkü o “HDP’nin desteği olmadan da kazanabiliriz” diyerek HDP’nin
dışta bırakılmasını savunmuştur ve bu durumda haklı çıkmış olacağı için kredisi
iyice yükselecektir.
Ve
Yavaş ilk turda seçilmediği, ikinci tura kaldığı takdirde, HDP ister istemez
ona oy verecektir.
Uzuk
görüylülüğü ve “at pazarlığı yapma” politikasının sonuçları görülüyor mu? Yavaş
Altılı Masa trafından aday gösterildiği takdirde, HDP de kendi adayını
gösterdiğinde, Yavaş Kazansa da kaybetse de bir tek kaybeden olacaktır: HDP
*
Peki
HDP, Yavaş Altılı Masa tarafından aday gösterildiği takdirde, “ilk turda
Erdoğan’ın yenilmesi daha önemlidir” diyerek aday göstermekten vaz geçerse ne
olur?
O
zaman “biz bu boku niye yedik” hikayesi olur. Oy vermeyiz dediğine oy verin
çağrısı yapmış olur. Yani tükürdüğünü yalamış olur.
“Madem
Yavaşı destekleyecektin niye bunca sorun çıkardın, naz yaptın da kendin
önermedin ve öncülük etmedin” denecektir.
Evet bu durumda Yavaş ilk turda seçilir ve HDP en azından engelleyici olmadığından
nispeten olumlu yankılar alır.
Ama
bu olumluluk, Yavaş’ı kendisinin önermesi halinde kazanacaklarının yanında
sıfır olacaktır.
Halbuki
baştan kendisi önerse, tüm Türkiye politikasını alt üst eder, yenilgiyi
engelleyen gerçek öncü olur, oyunu ikiye katlar, ağırlığı aldığı oyla
ölçülmeyecek kadar artardı.
Yani
Altılı Masa’nın Yavaş’ı aday göstermesi halinde, tüm opsiyonlarda ve
olasılıklarda HDP bir kaybeden olacaktır.
Ama
bunlar güzel ve iyi senaryolar. Muhtemelen “gerçek olamayacak kadar iyi” senaryolar.
*
Maalesef
gerçekleşme olasılığı olanlar çok daha kötü senaryolardır. HDP nasıl bir kötü
senaryoyu tetikledi ona bakalım.
Çünkü:
· HDP “aday göstereceğiz”
diyerek, HDP’siz ortak adayın seçilmesi olanaksız görüldüğünden, Altılı Masa
içindeki Kılıçdaroğlu ve Akşener’in, hesaplarının tutacağına dair, umutlarının
güçlenmesine yol açmış olacaktır. HDP’nin aday göstereceğim demesi, ilk turda
kazanma olasılığını yok ettiğinden, Altılı Masa’da “Ortak Aday” zorunluluğunu
ortadan kaldırıp, herkesin kendi adayıyla girmesi yönünde bir olanak
yaratmıştır.
· HDP’nin ayrı aday
göstereceğini söylemesi, aslında Kılıçdaroğlu’nun adaylığına cesaret verme ve
onu destekleme anlamı taşımaktadır ve ifde edilmese de bu amaçla yapılmıştır.
Elbette bu mesajı alan Kılıçdaroğlu, bunun sonucu olarak kendi adaylığını
dayatacaktır. Buna karşılık Akşener de nihayet kendisini aday göstermek için
bahaneyi, HDP’nin bu hamlesiyle bulduğundan, bu fırsatı kaçırmayacak ve
Kılıçdaroğlu'nun adaylığı karşısında, kendi adaylığını ortaya koyabilmek için,
çoklu adaylığı önerecektir ve fiilen “Altılı Masa” dağılmış olacaktır.
· Altılı Masa’nın bu
dağılışının muazzam moral bozucu bir etkisi olacak ve bu da muhtemelen seçimin
daha ilk turda bir yenilgiyle sonuçlanması olasılığını ortaya çıkaracaktır.
· Bu olmasa bile, Erdoğan
Kürtlerin Akşener’e oy vermeyecekleri verisinden yola çıkarak, çoklu adayda,
ikinci turda seçilmeyi garantilemek amacıyla, Akşener’in ikinci tura kalması
için her yolu deneyecektir. Bir yandan sadece Akşener’e saldırarak, sadece onu
muhatap alarak, Akşener’i gündemde tutarak oylarını yükselterek, diğer yandan
de el altında uygun yerlerde ona oy verilmesini sağlayarak.
· Bu durumda ikinci tura
Akşener ve Erdoğan ikilisi kalabilecektir. HDP kendi kurduğu tuzağa kendi
düşmüş olacaktır.
· Bu durumda HDP ya
“Akşener’e oy verin” ya da “hiçbirine” diyecektir. Akşener’e oy verin diyemez,
derse çok kötü duruma düşecektir. Bunu demezse boykot diyecektir. Ama boykot
fiilen Erdoğan’ın desteklenmesi anlamına gelecektir. Yani Erdoğan’ı yenebilecek
tek güç olan Kürt oyları, tarafsız kalarak veya Akşener’e gitmektense Erdoğan’a
giderek, Erdoğan’ın zaferini sağlamış olacaktır.
· Ama olumsuz sonuçlar
burada bitmiyor. Erdoğan tekrar seçildiğinde, Akşener ona MHP’nin rehinesi
olmaktan kurtulmasını sağlayacak tam ağzına layık bir partner veya koalisyon
ortağı olacaktır. Ortak olmasa bile, Erdoğan, İyi Parti tehdidi ile bu sefer
MHP’yi rehin alacaktır. Tam anlamıyla köpeksiz köyde değneksiz gezebilecektir.
Böylece Erdoğan-Ergenekon ittifakı, İyi Parti taze kanıyla daha da güçlenmiş
olacaktır.
· Tabii bu yenilgi bütün
diğer muhalefet partilerinin de yenilginin altında kalıp iç çelişkiler içinde
boğulmalarına, moral çöküşlerine, örgütsel olarak dağılmalarına da yol
açacaktır. Bu da Kürt hareketinin ve demokratik hareketin üzerine daha da
fütursuzca saldırılara yol açacaktır.
· HDP’nin bu duruma düşmesi
gerek HDP’de gerek Kürt hareketinde tam bir yenilgi ve çöküş ortaya
çıkaracaktır.
Gerisine
devam etmeyelim.
Bir
olasılık daha var:
Belki
bu halkın her şeye rağmen, eğer kalmışsa bir parça tarihsel deneylerden çıkmış,
yazılmamış hafızasında kazılı olan sezişler ve ekonomik krizin sonuçları ve hiç
hesaplanmayan bir gelişme Erdoğan’ın kazanmasını engelleyebilir.
Yani
örneğin her şeye rağmen Kılıçdaroğlu ikinci tura kalır, HDP’nin desteğine
rağmen kazanacak çoğunluğu sağlayamayacakken canı burnundaki halk, bir mucize
gerçekleştirip, HDP’nin ve Kemalistlerin desteklediği Kılıçdaroğlu’na oy verir.
Yoksa
korkunç sonuçları olacak bir yenilgiye doğru adım adım gidiliyor.
Bu
gidişi ancak HDP engelleyebilir ve bunu da ancak önerilerimizi uygulayarak
yapabilir:
Yani daha şimdiden, “Mansur Yavaş’ı aday gösterdiğiniz takdirde aday
göstermeyeceğiz ve sizin bu ortak adayınızı destekleyeceğiz” diyerek.
Bunu
yaparsa, kendini de, muhalefeti de, ülkenin geleceğini de, Kürtleri de,
Türkleri de korkunç bir yenilgi ve çöküşten kurtarabilir.
Demokrasi
falan gelmez, Kürt Sorunu falan çözülmez ama bir bozgun, bir çöküş
engellenebilir.
Dileriz
yanılıyoruzdur.
Bu
derleme bu gidişi durdurmak için son çırpınışlarımızdan biridir.
15
Ocak 2023 Pazar
Demir
Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder