Örneğin ilk yazıda stratejik hedef ile acil görevi, yakalanacak ana halkayı karıştırmamak gerektiği, mücadelenin yükseliş (saldırı, hücum) dönemi ile geri çekilme (yenilgi) dönemlerinin, farklı taktikler, örgüt ve mücadele biçimleri gerektiği gibi konulardan hareketle tespitler ve çıkarsamalar yaptık. Önerilerimiz bu sistematiğe göre gidiyordu.
İkinci yazıda bu seçimin özgül
niteliğinin bir yenilgiyi ve bozgunu engellemek, bunun için de vuruş yönünün Erdoğan’ı yenmek olduğu, Erdoğan’ı
ise ancak tüm muhalefetin güçlerinin yenebileceği, dolayısıyla HDP’nin
görevinin sadece kendisinin değil, tüm muhalefetin ve altılı Altılı Masa’nın
yenilgisini de engellemek olduğu, yani onların
küçük hesaplarının, dar kafalılıklarının, kendisine karşı düşmanlıklarının yol
açacağı hata ve bölünmeleri de kapatacak yollara kafa yorması gerektiği gibi
konulara yoğunlaşıp, buradan hareketle çözüm önerilerimizi gerekçelendirdik.
Üçüncü yazıda hem bu yaklaşımı desteklemek, hem de daha geniş
ve uzun vadeli perspektiften bakıp Erdoğan’ı yenme mücadelesine HDP’nin nasıl
öncülük yapabileceği ve yapması gerektiğini açıklamak için bu sefer Tarih’teki derslere
baş vurduk.
Örneğin Muhammed (Hudeybile Barışı) , Marks (Tazminat vererek
karşı tarafın korkularını gidererek direnci ve kaybı minimuma indirme), Mao
(Çan Kay Şek’i Japonlarla savaşa zorlama ve razı etmek için ona orduların
komutanlığını bile verme), Sun Tsu, Öcalan’dan örnekler verdik.
HDP’nin izlediği
politikalar ve yaklaşımlarla, bizim önerdiğimiz politika ve yaklaşımların
farkının ve sonuçlarının görülmesi için, Adalet
Yürüyüşü’nde yürüyüş boyunca HDP’ye bizim yaptığımız öneriler karşısında,
HDP’nin şimdiki çizgisine benzer ergen çocuk politikasının nasıl bir komediyle
sonuçlandığını gösteren yazılarımızı derleyip kitap yaptık. Buna da bir Sunuş yazdık ve Sunuş’u
da yazı olarak paylaşıp, kitabı emre amade kıldık.
Dikkat edilirse bu yazdıklarımızın hepsi elbet somut
çözümlere yöneliktir ve somut öneriler içerir ama, özünde hepsi sorunlara nasıl yaklaşmak gerektiği üzerine,
metot, yöntem üzerinedir.
Çünkü her şeyin başı metottur, yöntemdir.
Olgular hakkında bilginiz eksik ve yanlış olabilir.
Çıkarsamalarda, yanlış gizli varsayımlara dayanarak mantık
hataları yapmış olabilirsiniz.
Bu tür hatalar küçük hatalardır.
Ama metodoloji hataları, ya da bunların somut ifadesi olan, program
ve strateji hataları büyük hatalardır.
Ve yazılarımız aslında bugün kadar aynı zamanda gelecek
kuşaklara bir deney aktarımı için yazılmışlardır. Onlara yöntemi aktarmaya
çalışır. Okurlara bir reçete veya hap sunmaya değil, ilaç yapmanın yollarını
göstermeye, bir “altın bilezik” kazandırmaya, bir “zanaat öğretmeye” çalışır.
*
Ne var ki yazılarımızı okuyanların ezici bir bölümü, bunları yönteme
ilişkin açıklama veya vurgularıyla değil, sonuç nedir diye bakıp onları öyle anladılar
ve anlıyorlar.
Tek çıkardıkları sonuç ta: “Demir Mansur Yavaş’ın adaylığını destekliyor” oluyor. Açıktan
söylemeyenler bile söyle düşünüyor: “Devrimci
adam Ülkücüyü destekler mi? Demir her halde bunamış. Yazık bütün devrimci
geçmişini bir yana attı.”
Bunları bana ifade etmekten çekinip kötü olmak istemeyenler
de tam siper yapıyorlar ve korkunç bir sessizlik dört bir yanı kaplıyor.
*
Ortaokulda bir matematik öğretmenimiz vardı, sınavlarda, bir
problemin çözümünde, eğer gidiş yolu (yani
yöntem) doğruysa, rakamlarda, hesaplamalarda dolayısıyla sonuçta çıkan yanlış
rakama bakmaz ve “Gidiş yolu doğru” diyerek tam nottan az eksiğini verirdi.
Bir de gidiş yolu doğru
olsa bile, örneğin bir hesap hatasında sonuç yanlış mı diye bakarak tüm çözümü
yanlış kabul eden öğretmenler vardı. İşin ilginci yanlış bir gidiş yolu ve
hesap sonucu sonuç tesadüfen doğruysa (çünkü bunlar gidiş yoluna bakmazlardı
da) tam not verenler vardı.
Doğru olan birincisidir, ikincisi değil.
Ne var ki bugün gidiş
yoluna değil de hesap hatalarına
bakanlarla dolu ortalık. Kimse gidiş yoluna, izlenen yönteme bakmıyor.
Madem hesapla, rakamlarla ve sonuçla (olgular ve
çıkarsamalarla) ilgileniliyor, gidiş yolu (yöntem, metot) kimseyi
ilgilendirmiyor o zaman o sayılara, hesaplara, yani olgulara ve çıkarsamalara
girelim.
“Madem öyle işte böyle.”
Konu: Mansur Yavaş
*
Önce şu iki yaklaşımı ayırmak gerekir.
Elbette birçok insan Mansur Yavaş’ı gerçekten istiyordur,
onun taraftarıdır, bunun için gerçek veya hayali gerekçeler bulmaya çalışabilirler.
Onlarda Mansur Yavaş’ın başkan olması amaçtır, gerekçeler
bunun aracıdır.
Benim için ise, Erdoğan’ı yenmek amaç, bunun için en iyi
aracın (karşı adayın) Mansur Yavaş olduğu sonucu çıktığından bir araç olarak
onun adaylığını öneriyor ve destekliyorum.
Öte yandan, ben zaten hiçbir kişi için kefil olmamak
gerektiğini, “insan oğlunun çiğ süt
emdiğini” bilecek yaştayım.
Hayatımın önemli bir bölümü “bu dünyada kimseye güvenmeyeceksin, en iyi baban, o da ananı s-2-yor”
hayat felsefesini savunan işçilerin içinde veya hapiste lümpenlerin arasında geçti.
Hele bir burjuva politikacısı için angaje olmam, kefil olmam
düşünülemez bile.
Öte yandan Kıvılcımlı ve Troçki gibi, Marksizm içinde, var
olan pahalı, baskıcı, bürokratik, militer, kırtasiyeci, keyfi devlet cihazlarını
parçalamak gerektiğini bilen ve vurgulayan, devleti ele geçirenlerin devlet
tarafından ele geçirilmelerinin tehlikesine en çok kafa yormuş ve tarihi açıklamada
bu olgunun önemini vurgulamış ve buna karşı çarelere kafa yormuş bir geleneklerden
geliyorum.
Antik veya modern tarihteki, en “eşitler arasında birinci”lerin
bile, ele geçirdikleri uygarlık veya devletin kapısından içeri girdikten sonra,
eski yoldaşlarını binlerce yıllım kapıkullarına nasıl katlettirdiğini, örneğin
Fatih gibi Bizans’ı feth edip onun tarafından feth edilenlerin, kardeş katlini
bile kanunlaştırdıklarını, aynı şark devletinin bir temsilcisi olan Stalin’in
nasıl dünyada en çok komünist katledenlerden biri olduğunu biliyorum ve bu
hassasiyetler genlerime işlemiştir.
İnsanlarla ilişkide yaklaşımımın özü şudur: herkese güven
kimseye güvenme.
Herkesi iyi niyetli, güvenilir kabul ederek onlara öyle davran,
ama her türlü kaypaklığa veya başka şeylere de hazırlıklı ol ve hayal kırıklığı
yaşama. Sapanından taşı eksik de etme. Almanların dediği gibi, “güven iyidir
ama kontrol daha iyi”.
Hele insanlar bir devlete bulaşmış ise, bırakalım devleti en
sıradan bir derneğin bile yönetimine geçmiş ve bir güç ve yetkiye sahip olmuşsa,
onları daha baştan suç işlemeye eğilimli kabul ederim.
Çünkü bir Marksist olarak bilirim ki, insanların düşüncesini
varlıkları belirler.
Bir örgüte yönetici olmak bile kişinin konumunu değiştirir ve
bunun düşüncede sonuçları olur. En sıradan bir küçük örgüt veya dernek
yöneticiliği bile, maddi yanları bir yana, sadece sağladığı manevi tatminlerle
bile, insanı baştan çıkarıcı, konformistleştirici bir özelliktedir.
Bunlar işin alfabesidir.
Bunları niye belirtiyorum.
Benim bir insan olarak, Mansur Yavaş’ı desteklemek, ona
angaje olmak diye bir yaklaşımım ve sorunum olamaz.
O iyi ve namuslu bir insandır veya demokrasi getirecektir onun
için destekleyelim falan demiyorum. Ben Yavaş’ı politik bir durum
değerlendirmesinin sonucu olarak öneriyorum.
Kişi olarak dünyanın en namuslu, iyi niyetli, hatta en
devrimci insanı olsa bile, bu devletin başına geçtiğinde, MİT, Ordu, Polis,
Jandarma gibilerinin çekirdeğini oluşturduğu, neredeyse tüm Türkiye’deki halkı
örgütlemiş veya kontrolü altında tutan, muazzam devlet gücü karşısında pek bir
şey yapamayacağını, er veya geç teslim alınacağını veya onlarla uzlaşmak
zorunda olduğunu, aksi takdirde örneğin bir kazaya kurban gideceğini de
biliyorum.
Yukarıdaki gidiş yolu örneğin bağlı kalırsak, benim Mansur
Yavaş’ı önermem, bir problemin çözümünde ortaya çıkan sonuç rakamı gibidir.
Yani bunun “bu
koşullarda, bu verilerle günün acil görevini doğru yakalayın ve bu
seçimin özgül niteliğini göz önüne
alan akıllı bir politika şu sonuca ulaşıyor, sonuç rakamı budur” demekten
başka bir anlamı yoktur. Mansur Yavaş sonuçta çıkan bir rakamdan başka bir şey
değildir.
*
Olgulara ilişkin bilgimde ve çıkarsamalarımda (yani
hesaplamada, somut rakamlarda) yanlışlar da olabilir ve bu yanlışlar nedeniyle
Mansur Yavaş gibi bir sonuca da ulaşmış olabilirim.
Ama bu koşulda bile yazdıklarım temelde yanlış değildir. Gidiş Yolum Doğrudur. Bu sonuç yanlışsa bile küçük yanlıştır.
Ama yazdıklarımı okumadan sadece sonuca bakıp yanlış
diyenlerin yaptıkları yanlış büyük yanlıştır.
Çünkü onların gidiş
yolu yanlıştır. Yöntemlerle değil, sonuçlarla ilgilenmektedirler.
Ama onların bir de “kül yutmaz”ları vardır. Onlarınki katmerli
bir büyük yanlıştır.
Bu “kül yutmaz”ların, “sen aslında Mansur Yavaş’ı
destekliyorsun, bütün bu metodoloji falan dediklerin, bir ülkücü faşisti bize
kaskallamak için, teorik gerekçe uydurmalar veya ambalajlar” diye
düşündüklerini ve kimi yerde ifade ettiklerini de biliyorum.
Ama bunu diyenler bırakalım yöntemi ve olguları bile değil, benim niyetlerimi sorguladıklarından, ciddiye bile alınmayı hak etmezler.
Her tartışmada karşı tarafın niyetinin iyi olduğunu varsaymak
modern ve uygar bir tartışmanın ve karşı tarafı ikna çabasının temel ve gizli
varsayımıdır.
*
Bakalım rakamlarda ve hesaplamalarda, (olgularda ve
çıkarsamalarda) bir hata yapıyor muyuz, yapıyorsak nerede yapıyoruz?
Bu nedenle hiç girmek istemediğimiz halde isim konusuna
giriyoruz. Bu durumda konumuz somut olarak: Mansur Yavaş ve adaylığı.
*
Konuya girerken bazı çok temel, doğru bilinen yanlışlardan
başlamak gerekiyor.
Bunların birincisi, Akşener’in eski bir ülkücü ve sevilen bir
belediye başkanı olduğu için Mansur Yavaş’ı istediği veya isteyeceği.
İkincisi Mansur Yavaş’ın hiçbir şey söylemediği
Önümüzdeki yazılarda ilk önce bu iki konuyu ele alalım.
16 Ocak 2023 Pazartesi
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder