6 Ocak 2018 Cumartesi

Selahattin Demirtaş Tekrar Başkan Seçilmelidir

İki gün önce Selahattin Demirtaş’ın 11 Şubat’ta gerçekleşecek olan HDP kongresinde aday olmayacağına dair partiye ve kamuoyuna yazdığı mektup açıklandı.
Lafı hiç uzatmadan söyleyelim.
Demirtaş’ın bakanlığı sorunu hukuki ya da örgütsel bir sorun değil, politik bir sorundur.
Politik sorunlar da politik mücadelenin hedefleri ve yöntemleri olarak tartışılırlar ve tartışılmalıdırlar.
Aşağıda temellendirmek üzere talebimiz ve görüşümüz, bu konuda görüşünü hemen açıklayan Recep Maraşlı’nın da dediği gibi, Demirtaş’ı kongrede (kimsenin oyuna karışamayız ama mümkün ise oy birliğiyle) tekrar başkan seçip, ayakta alkışlamak gerekir.
Doğru politik tavır bu olabilir.

Demirtaş’ın gerekçelerine ve Demirtaş’ın mektubu karşısında söylenenlerin eleştirilerine gelince.
*
Birincisi, Demirtaş elbette kendisi açısından doğru olanı yapmıştır.
Bir devrimci, bir demokrat olmayı bir yana bırakalım, her dürüst ve sağlıklı düşünen insan hapse girdiğinde veya erken ölecekse örneğin, eşine kendisinden ayrılmasını ve kendisine bağımlı olmayan bir hayat kurmasını önerir ve de önermelidir.
Önermelidir ki diğer taraf eğer bir sorumluluk alacaksa bunu kedi özgür irade ve kararıyla yapsın.
Ulusal Sorunun klasik ayrılma hakkı tartışması da özünde aynı yaklaşıma dayanır.
Bir dille, bir dinle vs. tanımlanmış uluslar bağlamında tartışılırsa, her ulus diğerine ayrılma hakkını tanımalı, ayrılıp ayrılmamayı diğerinin özgür iradesine bırakmalıdır.
Diğeri ayrılmazsa bu onun kendi özgür iradesiyle, hiçbir baskı altında olmayan kararıyla olur ve olmalıdır.
Demirtaş da HDP’nin elini kolunu serbest bırakmak için, önümüzdeki kongrede aday olmayacağını açıklamış ve kendi açısından doğru olanı yapmış bulunuyor.
Bu doğru davranış karşısında HDP’nin doğru cevabı, Demirtaş’ı tekrar ve ayakta alkışlayarak Başkan seçmek olabilir.
*
Demirtaş’ın uzun mektubunun özü şu paragraftadır:
“11 Şubat’ta gerçekleşecek olan Olağan Kongremizde, Parti Meclisimiz, Merkez Yürütme Kurulumuz ve diğer yönetim organlarımızda güçlendirme amacıyla değişikliklere gidilecektir. Yeni siyasal mücadele dönemini daha güçlü karşılamak, demokratik siyasete demokrasi kültürünü kazandırmak, koltuk ve makam için değil halk adına siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla yola devam etmek için bu kongrede Eş Genel Başkanlığa aday olmayacağımın şimdiden bilinmesini istiyorum.”
Hemen görüleceği gibi, Demirtaş’ın gerekçeleri siyasi ya da hukuki değildir bütünüyle örgütsel, hatta örgütsel yapıya ilişkin bile değil, örgütün organlarına gelecek personel sorunlarıyla ve moralle ilgilidir.
Organlarımızı güçlendirme”, “demokrasi kültürünü kazandırmak”, “siyaset yapma bilincini geliştirmek”, “yeni bir heyecanla yola devam etmek” gibi, her biri de somut olmaktan uzak, genel ve afaki gerekçelerdir.
Bu gerekçeler kategorik olarak örgütsel çalışma başlığı altında toplanabilir.
Demirtaş doğru veya yanlış gerekçeler sunabilir. Burada aday olmamanın kendisinin bir davranış olarak doğruluğu önemlidir.
*
Demirtaş’ın başkan seçilmemesi örgütsel ya da hukuki bir sorun değil, politik bir sorundur. Politik bir sorunun hukuki veya örgütsel bir sorun gibi tartışılması yanlıştır, ama böyle tartışmamanın kendisi de aslında bir politik duruşu örgütsel veya hukuki bir sorunmuş gibi göstermenin ve gizlemenin aracıdır ve öyle olur.
Maalesef HDP çevrelerinden basının satır aralarına sızan kulisler ve bazı yöneticilerin basına yansıyan ifadeleri, sorunun politik olarak değil, örgütsel veya hukuki, hatta teknik bir sorun olarak ele alındığını göstermektedir.
Örneğin Ertuğrul kürkçü şöyle diyor:
"Biz Demirtaş’tan memnunuz. Ama Demirtaş’tan devlet memnun değil ve Demirtaş’ı hapiste tuttukça bir eş başkanı cezaevinde olan bir parti olarak HDP günlük işlerini teknik olarak yürütmekte zorluk çekiyor. HDP’nin işlerini sürdürmesi daima cezaevi yönetimlerinin gözetimine sokulmuş oluyor.
Demirtaş’ın da söylediği budur. Ne yazık ki, şartlar bizim onu oradan bir an önce çıkartmamıza el vermedi. Demirtaş da, bunun sorumluluğunu akılda tutarak, kendisinin bunun önünde bir engel olmayacağını, arzusunun partinin işlerinin görülmesi olduğunu ifade etti. Ona böyle demek düşerdi.”
Yani Ertuğrul Kürkçü aslında konuyu örgütsel işleyişe ve hukuka ilişkin bir sorunmuş gibi koyuyor ve ama başkan seçilip seçilmemesi konusunda açık bir tavır ifade etmeyerek, konuyu  hukuki ve örgütsel bir sorun olarak tanımladığından, aslında zımnen veya satır arasında bu sorunun çözümünün başkan seçilmemesinde olduğunu ifade etmiş oluyor.
Ertuğrul Kürkçü’nün tavrı kendisinden hiç beklenmeyecek ve hayal kırıklığı yaratacak biçimde yanlıştır.
Örgütsel değil politik bir sorun karşısında bulunulduğunu ve politik olarak demirtaş’ı yeniden bakan seçmek gerektiğini söyleyecek ve bunu açıkça ifade edecek yerde, suskunluğu ve koyuşuyla karşı politik olarak başkan seçmemekten yana olduğunu ifade etmiş oluyor.
Kadı ki, Demirtaş’ın gerekçeleri, Ertuğrul’un sıraladığı gerekçelerin aksine, hukuki, örgüt ilişkilerine, yani teknik değil. Belli ki böyle bir sorundan söz etmemesi bir rastlantı değildir. Çünkü böyle bir sorun yoktur aslında. Varsa da fazla sorun değildir, politikayı kurban edecek bir sorun değildir en azından.
*
Görüşleri basına yansıyan Sezai Temelli’de de aynı yaklaşımın farklı bir versiyonu görülüyor.
Şu satırlar görülüyor internetteki haberlerde:
“Temelli, Demirtaş’ın kararının “Duygusal bir kırılma yaratabilir mi” sorusuna, Demirtaş’ın ifade ettiği “Romantizme gerek yok” sözlerine işaret ederek, partinin ilke ve politikalarını hatırlattı. “
Temelli de aynı şekilde sorunun duygulara ilişkin olmadığını söyleyip buradan mantıki çıkarsama ile sorunun politik bir sorun olduğunu söyleyecek yerde, duygusal olmamayı, örgütsel bir sorun olarak ele almanın bir gerekçesi haline getiriyor.
Temelli sorunun duygusal değil, politik olduğunu söyleyip politik olarak açık bir tavır alarak Partinin doğru politik tavrının Demirtaş’ı yeniden seçmek olması gerektiğini söyleyecek yerde, bu konuda hiçbir şey söylemeyerek aslında bir şey söylemiş ve başkanlığa Demirtaş yerine başka bir ismin seçilmesi gerektiğinden yana, hem de Demirtaş’ı Demirtaş’ın “romantizme gerek yok” sözleriyle vurarak, yanlış bir politikanın izleyicisi olduğunu ifade etmiş oluyor.
Söylenenler sadece söylenenler değildir. Söylenmeyenler de söylenenlerdir. Böylesine kritik bir noktada ve anda açık ve net bir hayır cevabının verilmemesi de bir şey söylemektir.
*
Sorunu bir örgüt sorunu veya hukuki bir sorunmuş gibi ele alma bizzat Ayhan Bilgen’de de görülüyor. O da ifadelerinde Demirtaş’ın başkanlığı sorununu sanki bir personel sorunuymuş gibi ele alıyor ve önce politika tartışılacak, sonra da personel sorununa geçilecek anlamında sözler ediyor ve dolayısıyla kimin başkan olacağı sorununu personel sorunu çerçevesinde tartışılacak bir sorun olarak gördüğünü ifade etmiş oluyor.
Aşağıdaki haberde Bilgen’in bu yaklaşımı çok açıktır.
“HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, “Şu an hiçbir kurulda isim tartışması yapılmıyor” dedi. Bilgen’in verdiği bilgiye göre öncelik yeni dönem politikalarının belirleneceği Kongre öncesi toplantılarda olacak. Bölgesel konferanslar, arama toplantıları ve yuvarlak masa toplantılarında yaşanan sürecin politik değerlendirmesi, bundan sonra nasıl bir siyasi çalışma yürütüleceği, iç yapılanma gibi konular ele alınıp somutlaşacak. Bu süreç yürütülürken toplantılarda eş başkan adaylığı, MYK ve Parti Meclisi üyelikleri için de öneriler alınacak. Ancak bu öneriler ve yapılacak adaylık başvuruları tüm bu tartışmalar tamamlandıktan sonra parti genel merkezinde kurulacak komisyonda ele alınıp karara bağlanacak.”
Bilgen gibi denenmiş ve pişmiş bir politikacının bu konudaki kafa karışıklığı anlaşılır gibi değildir
*
Bir yanlış anlamaya mahal vermemek için sorunu Demirtaş’ın yetenekleri veya izlediği politika gibi bir çerçevede değerlendirmediğimin bilinmesini isterim.
Çünkü birçokları, Demirtaş’ın başkan kalmasını, onun yetenekleri ve politikası ile temellendiriyor.
Hayır, HDP’nin başkanı yeteneksiz, örgütün sırtında taşımaktan kurtulmak için vesile aradığı bir politikacı olsaydı bile yine aynı şekilde tekrar başkan olarak seçmek gerekirdi.
Burada kişilerin yetenekleri, örgütsel sorunlar vs. değildir sorun. Kişilerden bağımsız olarak Hükümetin tamamen keyfi bir kararla hapiste tuttuğu başkanının arkasında durmak, onu bırakmamak, gereğinde tüm örgütün kapatılmasını göze almak sorunudur sorun.
Amerikan ordusunda bir gelenek vardır. Yaralı ve vurulmuş arkadaşlarını düşmana teslim etmemek için gereğinde bütün birlik kendi varlığını tehlikeye atar. Aynı biçimde davranmak gerekir. HDP de gereğinde böyle davranmayı bilmelidir. Ve şimdiye kadar böyle davranmakta çok gecikmiştir.
Vekiller ilk tutuklandığında bütün vekiller istifa edebilirler ve kıran kırana bir mücadeleye girebilirlerdi. Tek politika yapma yeri meclis değildi. Zamanında böyle davranılmış olsaydı, Erdoğan rejimi şimdi zerrece meşruiyet gerekçesi bulamazdı. Bugün toplum bu çaresizlik ve çürüme içinde bulunmazdı.
HDP açık bir tavır koysaydı, CHP içindeki demokratların da daha tutarlı olmalarına yol açabilir, CHP bu durumda demokratik özlemleri olanlardan iyice tecrit olur, tecrit olmamak için bu sefer daha sert muhalefet yapmak sola kaymak zorunda olurdu. CHP’nin böyle bir tavrı AKP içindeki gayrı memnunları etkilerdi.
Böylece küçük bir gücün şöyle veya böyle duruşuyla bütün Türkiye politikasının dengeleri değişebilir, şimdiki böyle umutsuzluk yerine bir mücadele ruhu ve azmi egemen olabilirdi.
Bugün demokratik muhalefetin böyle güçsüz olmasının temel nedeni HDP’nin çok kötü politika yapmasıdır.
*
Demirtaş muhakkak ki çok yetenekli birisi.
(Zaten geçenlerde Demirtaş’ın Seher isimli hikayeler kitabıyla ilgili bir toplantıda, toplantıya gelip kısa bir konuşma yapan Demirtaş’ın küçük kardeşinin de Demirtaş’tan aşağı kalmayan bir yetenek olduğunu gördüğümüzde, moderator arkadaş adeta herkesin aklından geçeni ifade etmiş, Allah’ın bu aileye karşı cömert davranıp, kepçeyle verdiğini söylemişti. Türkiye, pek tanıma imkanı bulamadı ama, Devletin başkan olmasına müsaade etmeyip içeri tıktığı ve şimdi Gerilla olan en büyük ağabeyleri Nurettin Demirtaş’ı da başkanlığının son günlerinden birinde Hamburg’ta dinlemiş, onun da ne kadar yetenekli olduğunu görmüştüm. Yani başkanlıkta kalabilseydi Nurettin Demirtaş ta Selahattin Demirtaş gibi olabilirdi.)
Elbette bu yetenekler Kürt hareketinin ortaya çıkardığı büyük uyanışın ürünü. Türkler çürür ve kokuşurken, Kürtler sürekli yeni filizler veriyor.
Evet, Demirtaş yetenekli birisi ve gerçekten Kürt hareketinin, Öcalan’ın hep hayalini gördüğü gibi, Kürt gettosundan çıkıp ilk kez Türklerin sempatisini kazanmayı başardığı yüzü.
Ancak bu satırların yazarına göre Demirtaş, özünde Öcalan tarafından yıllardır savunulan verili bir politikayı kitlelere anlatmak bakımından başarılıdır ama, bir stratej, bir politikacı, bir örgütçü olarak çok başarısızdır.
Bizzat Demirtaş’ın başkan olmayacağını açıkladığı istifa mektubu bile, Demirtaş’ın bu niteliklerden ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Demirtaş gerçek ir önder olarak, ayrılma mektubu vesilesiyle örgütünün stratejisi, politikası, taktikleri, örgütsel yapısı üzerine somut öneriler yapacak, bir reorganizasyon önerecek yerde, örgütüne bir perspektif verecek yerde, sanki bu alanlarda bir sorun yokmuş, bütün sorun bir personel ve daha büyük bir enerji  ve moralle çalışma sorunuymuş gibi ele alıyor ve istifasını da bunlarla gerekçelendiriyor.
Elbet kendi aday olmama gerekçesi olarak afaki veya genel şeyler söyleyebilir. Bu ayrı bir konu.
Ama sadece bu mektubu değil, bütün hapishane hayatı boyunca, hep “sonunda biz kazanacağız”, “moralimizi bozmayalım” mesajları verdi. Resim yaptı, saz çaldı, hikaye kitabı yazdı. Ama örneğin Türkiye politikasının sorunlarını, demokrasi mücadelesinin sorunlarını ele alan içinde somut öneriler olan bir kitap yazmadı. Görüşmelerinde toplumun gündemine mücadelenin sorunlarını koymadı.
Bir de Öcalan’a bakalım. Öcalan her görüşmesinde en sivri oklarını lideri olduğu hareket ve örgüte atar, sürekli, taktiksel, stratejik, örgütsel öneriler yapar.
Maalesef bu kaliteler bakımından Selahattin Demirtaş çok başarısızdır ve bugün HDP’nin bu kadar başarısız olmasında Demirtaş’ın bu zayıflıklarının büyük payı vardır.
*
Ve başkanlık için adı geçen Ayhan Bilgen’e bakalım bir de.
Ayhan Bilgen tam da bu konularda üç kitap yazmıştır kısa cezaevi döneminde. Bunların biri yayınlandı. Adı: “Gereği Düşünüldü”.
Kitap baştan sona politika, program, strateji, örgütlenme sorunlarını genel ve kategorik olarak tartışıyor ve neredeyse her paragrafı bir aforizma gibi.
HDP saflarından hiç kimsenin politik sorunları tartışmadığı, politika yapmayı baskılardan şikayet ve hükümeti suçlama olarak algıladığı bir dönemde, Ayhan Bilgen’in kitabı biricik olumlu örnek olarak durmaktadır.
Ve bizim kanımız, Politik bir tavır olarak partinin başkanlığına Demirtaş’ın seçilmesiyle birlikte, bulunacak bir formülle, fiili başkanlığına ya da benzer bir konuma en uygun ismin Ayhan Bilgen olduğudur.
*
Demirtaş mektubunda şunları yazıyor:
“Kongreye doğru giderken, bütün partililerimizi ve halkımızı gerek yerel konferanslara gerekse kongre sürecinde en güçlü şekilde öneri ve eleştirileriyle tartışmalara dahil olmaya davet ediyorum.”
Benzer şekilde Ayhan Bilgen de çıkan ilk kitabında her biri bir aforizma gibi cümlelerle konuyu daha kategorik olarak ele alarak şunları yazıyor:
“siyaseti toplumsallaştırma, Toplumu Siyasallaştırma
Bu sorunun çözümünü ararken önce “neden” olmadığını, net biçimde ortaya koymak sonra “nasıl” olabileceğine dair tartışmayı heyecan ile ve en geniş biçimde , tüm kesimlerle yürütmek gerekir.”
Biz de bu öğütlere uyarak, HDP üyesi olmayan ama ona oy veren, destek veren bir insan olarak bu soruna ilişkin görüşlerimizi yazdık.
Bu vesileyle herkesi açıkça Selahattin Demirtaş’ı yeniden başkan seçmek yönünde görüş bildirmeye, bunun için internetteki sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya, HDP yönetimi ve organları üzerinde bir baskı oluşturmaya davet ediyorum.
Böylece kim bilir belki buradan alınan hızla HDP’nin programından tüzüğüne kadar yeniden örgütlenmesini aşağıdan bir basınçla canlandırmak mümkün olabilir.
HDP’nin kedisi böyle bir canlanışı yapabilecek güç, irade ve perspektiften yoksundur. Her şeyden önce örgütsel yapısı buna uygun değildir. Türkiye’de demokrasi için nasıl merkezi ve bürokratik Türklükle tanımlanmış bu devlet mekanizmasını parçalamak ve tamamen farklı bir mekanizma ve yapı kurmak gerekirse, bu yapı demokrasinin bir aracı olarak kullanılamazsa, HDP’nin bürokratik ve denge hesaplarına dayanan, örgütsel temsile dayanan yapısı da parçalanıp, tamamen bireysel hukuka dayalı, açık tartışmaya dayanan bir yapı kurulmadan HDP demokrasi mücadelesine öncülük edemez, kabızlıktan kurtulamaz. HDP bunu yapamayacağına göre ona gönül verenlerin bu yapıya karşı bir savaş başlatması gerekiyor.
HDP canlanırsa tüm muhalefet canlanır. Yakalanacak ana halka HDP’dir.
HDP’nin program, strateji, taktikler, örgüt yapısında neler, ne gibi değişiklikler yapması gerektiği konusunda herkesi görüş bildirmeye tartışmaya çağırıyorum.
Buna Selahattin Demirtaş’ın başkanlığı konusuyla başlanabilir.
6 Ocak 2018 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:

Hiç yorum yok: