İki gün önce Selahattin Demirtaş’ın 11 Şubat’ta
gerçekleşecek olan HDP kongresinde aday olmayacağına dair partiye ve kamuoyuna
yazdığı mektup açıklandı.
Lafı hiç uzatmadan söyleyelim.
Demirtaş’ın bakanlığı sorunu hukuki ya da örgütsel bir sorun değil, politik bir sorundur.
Politik sorunlar da politik mücadelenin hedefleri ve
yöntemleri olarak tartışılırlar ve tartışılmalıdırlar.
Aşağıda temellendirmek üzere talebimiz ve görüşümüz, bu
konuda görüşünü hemen açıklayan Recep Maraşlı’nın da dediği gibi, Demirtaş’ı
kongrede (kimsenin oyuna karışamayız ama mümkün ise oy birliğiyle) tekrar
başkan seçip, ayakta alkışlamak gerekir.
Doğru politik tavır bu olabilir.
Demirtaş’ın gerekçelerine ve Demirtaş’ın mektubu karşısında
söylenenlerin eleştirilerine gelince.
*
Birincisi, Demirtaş elbette kendisi açısından doğru olanı
yapmıştır.
Bir devrimci, bir demokrat olmayı bir yana bırakalım, her
dürüst ve sağlıklı düşünen insan hapse girdiğinde veya erken ölecekse örneğin,
eşine kendisinden ayrılmasını ve kendisine bağımlı olmayan bir hayat kurmasını
önerir ve de önermelidir.
Önermelidir ki diğer taraf eğer bir sorumluluk alacaksa bunu
kedi özgür irade ve kararıyla yapsın.
Ulusal Sorunun klasik ayrılma hakkı tartışması da özünde
aynı yaklaşıma dayanır.
Bir dille, bir dinle vs. tanımlanmış uluslar bağlamında
tartışılırsa, her ulus diğerine ayrılma hakkını tanımalı, ayrılıp ayrılmamayı
diğerinin özgür iradesine bırakmalıdır.
Diğeri ayrılmazsa bu onun kendi özgür iradesiyle, hiçbir
baskı altında olmayan kararıyla olur ve olmalıdır.
Demirtaş da HDP’nin elini kolunu serbest bırakmak için,
önümüzdeki kongrede aday olmayacağını açıklamış ve kendi açısından doğru olanı
yapmış bulunuyor.
Bu doğru davranış karşısında HDP’nin doğru cevabı,
Demirtaş’ı tekrar ve ayakta alkışlayarak Başkan seçmek olabilir.
*
Demirtaş’ın uzun mektubunun özü şu paragraftadır:
“11 Şubat’ta
gerçekleşecek olan Olağan Kongremizde, Parti Meclisimiz, Merkez Yürütme
Kurulumuz ve diğer yönetim organlarımızda güçlendirme amacıyla değişikliklere
gidilecektir. Yeni siyasal mücadele dönemini daha güçlü karşılamak, demokratik
siyasete demokrasi kültürünü kazandırmak, koltuk ve makam için değil halk adına
siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla
yola devam etmek için bu kongrede Eş Genel Başkanlığa aday olmayacağımın
şimdiden bilinmesini istiyorum.”
Hemen görüleceği gibi, Demirtaş’ın gerekçeleri siyasi ya da
hukuki değildir bütünüyle örgütsel, hatta örgütsel yapıya ilişkin bile
değil, örgütün organlarına gelecek personel sorunlarıyla ve moralle ilgilidir.
“Organlarımızı
güçlendirme”, “demokrasi kültürünü
kazandırmak”, “siyaset yapma
bilincini geliştirmek”, “yeni bir
heyecanla yola devam etmek” gibi, her biri de somut olmaktan uzak, genel ve
afaki gerekçelerdir.
Bu gerekçeler kategorik olarak örgütsel çalışma başlığı altında toplanabilir.
Demirtaş doğru veya yanlış gerekçeler sunabilir. Burada aday
olmamanın kendisinin bir davranış olarak doğruluğu önemlidir.
*
Demirtaş’ın başkan seçilmemesi örgütsel ya da hukuki bir sorun değil, politik bir sorundur. Politik
bir sorunun hukuki veya örgütsel bir sorun gibi tartışılması yanlıştır,
ama böyle tartışmamanın kendisi de aslında bir politik duruşu örgütsel veya
hukuki bir sorunmuş gibi göstermenin ve gizlemenin aracıdır ve öyle olur.
Maalesef HDP çevrelerinden basının satır aralarına sızan
kulisler ve bazı yöneticilerin basına yansıyan ifadeleri, sorunun politik
olarak değil, örgütsel veya hukuki, hatta teknik bir sorun olarak ele
alındığını göstermektedir.
Örneğin Ertuğrul kürkçü şöyle diyor:
"Biz Demirtaş’tan
memnunuz. Ama Demirtaş’tan devlet memnun değil ve Demirtaş’ı hapiste tuttukça
bir eş başkanı cezaevinde olan bir parti olarak HDP günlük işlerini teknik
olarak yürütmekte zorluk çekiyor. HDP’nin işlerini sürdürmesi daima cezaevi
yönetimlerinin gözetimine sokulmuş oluyor.
Demirtaş’ın da
söylediği budur. Ne yazık ki, şartlar bizim onu oradan bir an önce çıkartmamıza
el vermedi. Demirtaş da, bunun sorumluluğunu akılda tutarak, kendisinin bunun
önünde bir engel olmayacağını, arzusunun partinin işlerinin görülmesi olduğunu
ifade etti. Ona böyle demek düşerdi.”
Yani Ertuğrul Kürkçü aslında konuyu örgütsel işleyişe ve
hukuka ilişkin bir sorunmuş gibi koyuyor ve ama başkan seçilip seçilmemesi
konusunda açık bir tavır ifade etmeyerek, konuyu hukuki ve örgütsel bir sorun olarak
tanımladığından, aslında zımnen veya satır arasında bu sorunun çözümünün başkan
seçilmemesinde olduğunu ifade etmiş oluyor.
Ertuğrul Kürkçü’nün tavrı kendisinden hiç beklenmeyecek ve
hayal kırıklığı yaratacak biçimde yanlıştır.
Örgütsel değil politik bir sorun karşısında bulunulduğunu ve
politik olarak demirtaş’ı yeniden bakan seçmek gerektiğini söyleyecek ve bunu
açıkça ifade edecek yerde, suskunluğu ve koyuşuyla karşı politik olarak başkan
seçmemekten yana olduğunu ifade etmiş oluyor.
Kadı ki, Demirtaş’ın gerekçeleri, Ertuğrul’un sıraladığı
gerekçelerin aksine, hukuki, örgüt ilişkilerine, yani teknik değil. Belli ki
böyle bir sorundan söz etmemesi bir rastlantı değildir. Çünkü böyle bir sorun
yoktur aslında. Varsa da fazla sorun değildir, politikayı kurban edecek bir
sorun değildir en azından.
*
Görüşleri basına yansıyan Sezai Temelli’de de aynı
yaklaşımın farklı bir versiyonu görülüyor.
Şu satırlar görülüyor internetteki haberlerde:
“Temelli, Demirtaş’ın
kararının “Duygusal bir kırılma yaratabilir mi” sorusuna, Demirtaş’ın ifade
ettiği “Romantizme gerek yok” sözlerine işaret ederek, partinin ilke ve
politikalarını hatırlattı. “
Temelli de aynı şekilde sorunun duygulara ilişkin olmadığını
söyleyip buradan mantıki çıkarsama ile sorunun politik bir sorun olduğunu
söyleyecek yerde, duygusal olmamayı, örgütsel bir sorun olarak ele almanın bir
gerekçesi haline getiriyor.
Temelli sorunun duygusal değil, politik olduğunu söyleyip
politik olarak açık bir tavır alarak Partinin doğru politik tavrının Demirtaş’ı
yeniden seçmek olması gerektiğini söyleyecek yerde, bu konuda hiçbir şey
söylemeyerek aslında bir şey söylemiş ve başkanlığa Demirtaş yerine başka bir
ismin seçilmesi gerektiğinden yana, hem de Demirtaş’ı Demirtaş’ın “romantizme gerek yok” sözleriyle vurarak,
yanlış bir politikanın izleyicisi olduğunu ifade etmiş oluyor.
Söylenenler sadece söylenenler değildir. Söylenmeyenler de
söylenenlerdir. Böylesine kritik bir noktada ve anda açık ve net bir hayır cevabının
verilmemesi de bir şey söylemektir.
*
Sorunu bir örgüt sorunu veya hukuki bir sorunmuş gibi ele
alma bizzat Ayhan Bilgen’de de görülüyor. O da ifadelerinde Demirtaş’ın
başkanlığı sorununu sanki bir personel sorunuymuş gibi ele alıyor ve önce
politika tartışılacak, sonra da personel sorununa geçilecek anlamında sözler
ediyor ve dolayısıyla kimin başkan olacağı sorununu personel sorunu
çerçevesinde tartışılacak bir sorun olarak gördüğünü ifade etmiş oluyor.
Aşağıdaki haberde Bilgen’in bu yaklaşımı çok açıktır.
“HDP Sözcüsü Ayhan
Bilgen, “Şu an hiçbir kurulda isim tartışması
yapılmıyor” dedi. Bilgen’in verdiği bilgiye göre öncelik yeni dönem
politikalarının belirleneceği Kongre öncesi toplantılarda olacak. Bölgesel
konferanslar, arama toplantıları ve yuvarlak masa
toplantılarında yaşanan sürecin politik değerlendirmesi, bundan
sonra nasıl bir siyasi çalışma yürütüleceği, iç yapılanma gibi
konular ele alınıp somutlaşacak. Bu süreç yürütülürken toplantılarda eş başkan
adaylığı, MYK ve Parti Meclisi üyelikleri için de öneriler alınacak. Ancak bu
öneriler ve yapılacak adaylık başvuruları tüm bu tartışmalar tamamlandıktan
sonra parti genel merkezinde kurulacak komisyonda ele alınıp karara bağlanacak.”
Bilgen gibi denenmiş ve pişmiş bir politikacının bu konudaki
kafa karışıklığı anlaşılır gibi değildir
*
Bir yanlış anlamaya mahal vermemek için sorunu Demirtaş’ın
yetenekleri veya izlediği politika gibi bir çerçevede değerlendirmediğimin
bilinmesini isterim.
Çünkü birçokları, Demirtaş’ın başkan kalmasını, onun
yetenekleri ve politikası ile temellendiriyor.
Hayır, HDP’nin başkanı yeteneksiz, örgütün sırtında
taşımaktan kurtulmak için vesile aradığı bir politikacı olsaydı bile yine aynı
şekilde tekrar başkan olarak seçmek gerekirdi.
Burada kişilerin yetenekleri, örgütsel sorunlar vs. değildir
sorun. Kişilerden bağımsız olarak Hükümetin tamamen keyfi bir kararla hapiste
tuttuğu başkanının arkasında durmak, onu bırakmamak, gereğinde tüm örgütün
kapatılmasını göze almak sorunudur sorun.
Amerikan ordusunda bir gelenek vardır. Yaralı ve vurulmuş
arkadaşlarını düşmana teslim etmemek için gereğinde bütün birlik kendi
varlığını tehlikeye atar. Aynı biçimde davranmak gerekir. HDP de gereğinde
böyle davranmayı bilmelidir. Ve şimdiye kadar böyle davranmakta çok
gecikmiştir.
Vekiller ilk tutuklandığında bütün vekiller istifa
edebilirler ve kıran kırana bir mücadeleye girebilirlerdi. Tek politika yapma
yeri meclis değildi. Zamanında böyle davranılmış olsaydı, Erdoğan rejimi şimdi
zerrece meşruiyet gerekçesi bulamazdı. Bugün toplum bu çaresizlik ve çürüme
içinde bulunmazdı.
HDP açık bir tavır koysaydı, CHP içindeki demokratların da
daha tutarlı olmalarına yol açabilir, CHP bu durumda demokratik özlemleri
olanlardan iyice tecrit olur, tecrit olmamak için bu sefer daha sert muhalefet
yapmak sola kaymak zorunda olurdu. CHP’nin böyle bir tavrı AKP içindeki gayrı
memnunları etkilerdi.
Böylece küçük bir gücün şöyle veya böyle duruşuyla bütün
Türkiye politikasının dengeleri değişebilir, şimdiki böyle umutsuzluk yerine
bir mücadele ruhu ve azmi egemen olabilirdi.
Bugün demokratik muhalefetin böyle güçsüz olmasının temel
nedeni HDP’nin çok kötü politika yapmasıdır.
*
Demirtaş muhakkak ki çok yetenekli birisi.
(Zaten geçenlerde Demirtaş’ın Seher isimli hikayeler kitabıyla ilgili bir toplantıda, toplantıya
gelip kısa bir konuşma yapan Demirtaş’ın küçük kardeşinin de Demirtaş’tan aşağı
kalmayan bir yetenek olduğunu gördüğümüzde, moderator arkadaş adeta herkesin
aklından geçeni ifade etmiş, Allah’ın bu aileye karşı cömert davranıp, kepçeyle
verdiğini söylemişti. Türkiye, pek tanıma imkanı bulamadı ama, Devletin başkan
olmasına müsaade etmeyip içeri tıktığı ve şimdi Gerilla olan en büyük
ağabeyleri Nurettin Demirtaş’ı da başkanlığının son günlerinden birinde
Hamburg’ta dinlemiş, onun da ne kadar yetenekli olduğunu görmüştüm. Yani
başkanlıkta kalabilseydi Nurettin Demirtaş ta Selahattin Demirtaş gibi
olabilirdi.)
Elbette bu yetenekler Kürt hareketinin ortaya çıkardığı
büyük uyanışın ürünü. Türkler çürür ve kokuşurken, Kürtler sürekli yeni
filizler veriyor.
Evet, Demirtaş yetenekli birisi ve gerçekten Kürt
hareketinin, Öcalan’ın hep hayalini gördüğü gibi, Kürt gettosundan çıkıp ilk
kez Türklerin sempatisini kazanmayı başardığı yüzü.
Ancak bu satırların yazarına göre Demirtaş, özünde Öcalan
tarafından yıllardır savunulan verili bir politikayı kitlelere anlatmak
bakımından başarılıdır ama, bir stratej, bir politikacı, bir örgütçü olarak çok
başarısızdır.
Bizzat Demirtaş’ın başkan olmayacağını açıkladığı istifa
mektubu bile, Demirtaş’ın bu niteliklerden ne kadar uzak olduğunu
göstermektedir.
Demirtaş gerçek ir önder olarak, ayrılma mektubu vesilesiyle
örgütünün stratejisi, politikası, taktikleri, örgütsel yapısı üzerine somut
öneriler yapacak, bir reorganizasyon önerecek yerde, örgütüne bir perspektif
verecek yerde, sanki bu alanlarda bir sorun yokmuş, bütün sorun bir personel ve
daha büyük bir enerji ve moralle çalışma
sorunuymuş gibi ele alıyor ve istifasını da bunlarla gerekçelendiriyor.
Elbet kendi aday olmama gerekçesi olarak afaki veya genel
şeyler söyleyebilir. Bu ayrı bir konu.
Ama sadece bu mektubu değil, bütün hapishane hayatı boyunca,
hep “sonunda biz kazanacağız”, “moralimizi bozmayalım” mesajları verdi. Resim
yaptı, saz çaldı, hikaye kitabı yazdı. Ama örneğin Türkiye politikasının
sorunlarını, demokrasi mücadelesinin sorunlarını ele alan içinde somut öneriler
olan bir kitap yazmadı. Görüşmelerinde toplumun gündemine mücadelenin
sorunlarını koymadı.
Bir de Öcalan’a bakalım. Öcalan her görüşmesinde en sivri
oklarını lideri olduğu hareket ve örgüte atar, sürekli, taktiksel, stratejik,
örgütsel öneriler yapar.
Maalesef bu kaliteler bakımından Selahattin Demirtaş çok
başarısızdır ve bugün HDP’nin bu kadar başarısız olmasında Demirtaş’ın bu
zayıflıklarının büyük payı vardır.
*
Ve başkanlık için adı geçen Ayhan Bilgen’e bakalım bir de.
Ayhan Bilgen tam da bu konularda üç kitap yazmıştır kısa
cezaevi döneminde. Bunların biri yayınlandı. Adı: “Gereği Düşünüldü”.
Kitap baştan sona politika, program, strateji, örgütlenme
sorunlarını genel ve kategorik olarak tartışıyor ve neredeyse her paragrafı bir
aforizma gibi.
HDP saflarından hiç kimsenin politik sorunları tartışmadığı,
politika yapmayı baskılardan şikayet ve hükümeti suçlama olarak algıladığı bir
dönemde, Ayhan Bilgen’in kitabı biricik olumlu örnek olarak durmaktadır.
Ve bizim kanımız, Politik bir tavır olarak partinin
başkanlığına Demirtaş’ın seçilmesiyle birlikte, bulunacak bir formülle, fiili
başkanlığına ya da benzer bir konuma en uygun ismin Ayhan Bilgen olduğudur.
*
Demirtaş mektubunda şunları yazıyor:
“Kongreye doğru
giderken, bütün partililerimizi ve halkımızı gerek yerel konferanslara gerekse
kongre sürecinde en güçlü şekilde öneri ve eleştirileriyle tartışmalara dahil
olmaya davet ediyorum.”
Benzer şekilde Ayhan Bilgen de çıkan ilk kitabında her biri bir aforizma gibi cümlelerle konuyu daha kategorik olarak ele alarak şunları yazıyor:
Benzer şekilde Ayhan Bilgen de çıkan ilk kitabında her biri bir aforizma gibi cümlelerle konuyu daha kategorik olarak ele alarak şunları yazıyor:
“siyaseti
toplumsallaştırma, Toplumu Siyasallaştırma
Bu sorunun çözümünü
ararken önce “neden” olmadığını, net biçimde ortaya koymak sonra “nasıl”
olabileceğine dair tartışmayı heyecan ile ve en geniş biçimde , tüm kesimlerle
yürütmek gerekir.”
Biz de bu öğütlere uyarak, HDP üyesi olmayan ama ona oy
veren, destek veren bir insan olarak bu soruna ilişkin görüşlerimizi yazdık.
Bu vesileyle herkesi açıkça Selahattin Demirtaş’ı yeniden başkan
seçmek yönünde görüş bildirmeye, bunun için internetteki sosyal medyayı aktif
olarak kullanmaya, HDP yönetimi ve organları üzerinde bir baskı oluşturmaya
davet ediyorum.
Böylece kim bilir belki buradan alınan hızla HDP’nin
programından tüzüğüne kadar yeniden örgütlenmesini aşağıdan bir basınçla
canlandırmak mümkün olabilir.
HDP’nin kedisi böyle bir canlanışı yapabilecek güç, irade ve
perspektiften yoksundur. Her şeyden önce örgütsel yapısı buna uygun değildir. Türkiye’de
demokrasi için nasıl merkezi ve bürokratik Türklükle tanımlanmış bu devlet
mekanizmasını parçalamak ve tamamen farklı bir mekanizma ve yapı kurmak
gerekirse, bu yapı demokrasinin bir aracı olarak kullanılamazsa, HDP’nin bürokratik
ve denge hesaplarına dayanan, örgütsel temsile dayanan yapısı da parçalanıp,
tamamen bireysel hukuka dayalı, açık tartışmaya dayanan bir yapı kurulmadan HDP
demokrasi mücadelesine öncülük edemez, kabızlıktan kurtulamaz. HDP bunu
yapamayacağına göre ona gönül verenlerin bu yapıya karşı bir savaş başlatması
gerekiyor.
HDP canlanırsa tüm muhalefet canlanır. Yakalanacak ana halka
HDP’dir.
HDP’nin program, strateji, taktikler, örgüt yapısında neler,
ne gibi değişiklikler yapması gerektiği konusunda herkesi görüş bildirmeye
tartışmaya çağırıyorum.
Buna Selahattin Demirtaş’ın başkanlığı konusuyla
başlanabilir.
6 Ocak 2018 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder