PKK’nın tavrının sorunun özünü yakaladığını daha iyi görmek
için, önce kısaca #HAYIR diyenlerin şu anki durumuna kısaca bakalım.
İlk #HAYIR yazılarını bir ay önce yazmaya başladığımızda tam
bir yılgınlık ve umutsuzluk atmosferi egemendi.
Bu atmosfer içinde, bu atmosfere uygun ve toparlanmayı
sağlayacak bir stratejinin, ancak, temel
yurttaşlık haklarına dayanan, sessiz, pankartsız, son derece basit ve sade,
ama aynı zamanda birbirine karşı en zıt güçleri bile bir arada tutabilecek, her
gün aynı yerde ve aynı saatte bulunmaya dayanan bir kitlesel pasif direniş olduğunu söylüyor ve
öneriyorduk.
Ama bunun için de öncelikle
bütün medyanın iktidarın kontrolünde olduğu verisinden hareketle, sosyal medya ve internet aracılığıyla başlanabileceğini;
bunun #HAYIR’cıların birbirini bulmasını sağlayacağını; böyle bir sanal
hareketin gerçek hayattaki bir hareket için başlatıcı olabileceğini söylüyor ve
bu yönde bizzat bir şeyler yapmaya çalışıyorduk.
İşin ilginci tam da bu öneriye uygun biçimde oldu
gelişmeler. Bunu birçok yazar, örneğin Fehmi Koru bile bazı yazılarında
gözlemledi ve teslim etti.
İnternette başlayan #HAYIR duruşları gerçek hayatta da bir
kımıldanmaya, yenilgi psikolojisini atmaya, yılgınlıktan kurtulmaya ve gerçek
hayattaki yeniden toparlanmalara yol açmaya başladı.
Böylece sanal uzay ve gerçek uzayın karşılıklı etkileriyle
şu an yılgınlık ve dağınıklık ortamı gitmiş; #HAYIR cephesi kendine güvenini
kazanmış bulunuyor.
Tabii önümüzdeki iki ayda, ancak terörün ve çatışmaların
kendine puan kazandırdığını bilen Erdoğan, bu havayı yok etmek için elinden
geleni yapacak ve bunun sonucu birçok iniş ve çıkışlar yaşanacaktır muhtemelen.
Ama bu gün gelinen yer yine de çok önemlidir ve yeni başlangıçlar için daha
elverişli bir konum sağlar.
Önerimizin sadece bir #HAYIR yazısıyla temel yurttaşlık
haklarına dayanan kitlesel direniş kısmı ise hem yazarlarca; hem de örgütlerce
görmezden gelindi çünkü böyle bir biçim onların örgüt olarak çıkarlarıyla
çelişirdi. Biz de hiçbir yayında yazmayan ne idüğü belirsiz bir blog yazarı,
bir tek kişi, iflah olmaz komünisttik. Sözü edilmeye bile değmezdi.
CHP gibi partiler hiçbir zaman kitlelerin kendi deneyleriyle
öğrenmelerini, sokağa çıkıp mobilize olmalarını istemez. Kitlelerin hızla
radikalleşip, politize olup, alışılmış örgütleri ve problemleri hızla aşıp, her
şeyi sorgulamaya başlamasından korkar.
Keza CHP’nin dışındaki sol da (en bayta ÖDP veya TKP gibi)
çeşitli derecelerde onunla, politikasıyla veya kitlesiyle de bağları olduğundan
CHP’ye çok ters düşecek politikalardan uzak durduğundan oralardan yankı
bulamazdı.
Belki HDP’den bir şeyler çıkabilirdi ama sayması uzun
nedenlerle oradan da bir eğilim görülmedi.
Şu an yılgınlık havası gittiğinden ve #HAYIR cephesine bir
renklilik ve coşku egemen olduğundan böyle bir önerinin şu an psikolojik bir
koşulu olmadığı da görülebilir.
Böylece öneri kadük oldu. Ancak bu fikir en azından
kafalarda yer etti ve günü bırakıldığı yerden alınıp kullanılabilir. “İyilik yap denize at, balik bilmezse Halik
bilir”. “Emek zayi olmaz”.
*
Önerinin bir nedeni de birbiriyle çelişen güçlerin bir araya
gelmelerinin zorluğu, bu çelişkilerin #HAYIR cephesini parçalama olasılığı idi.
Herkes kendi propagandası ve kendi #HAYIR'ıyla işe
başlayınca; ortak bir eylemi gündeme almayınca, (ki ortak eylem önerimiz farklı
gereççe ve biçimlerde yine herkesin kendi propagandasını dışlamıyordu ve ortak
bir eylem olmaması #HAYIR cephesinin en zayıf yeri olmaya devam ediyor) hiç
hesaplanmayan ve öngörülmeyen bir gelişme ortaya çıktı. Böylece su başka bir yoldan
akarak yatağını bulmaya başladı.
Goethe’nin Faust’ta dediği gibi “Teori gridir dostum, hayatın ağacı yeşil”[1]
Bugün bu iç çelişkiler Erdoğan’ın baskısı nedeniyle
birbirine karşı “barış içinde bir arada
yaşama” gerektiğini fiilen kabul etmiş bulunuyor.
Ve bu fiili kabul durumunda, farklar bölücü ve parçalayıcı
bir işlev görmek bir yana; birçok cephede aynı anda mücadele olanağı yaratıyor.
#HAYIR cephesinde her damağa uygun bir taam var.
Örneğin Fehmi Koru, kendi sitesinde #HAYIR dendiği takdirde
nasıl olsa bir şey değişmeyecek diyerek, AKP’lilerdeki kimi korku ve kuşkuları
telafi edip #HAYIR demeye ikna etmeye çalışıyor.
Yine esas olarak aynı kesime hitap eden Said Sefa Haberdar’da “#HAYIR desek de bir şey değişmeyecek”
diyerek umutsuzca bir şey yapmamayı seçenleri ikna etmek için tam tersinden,
#HAYIR dendiğinde bir şeylerin değiştirilebileceğine ikna etmeye çalışıyor.
Benzerleri sol kanatta da var. Adeta birçok hastalığa karşı
geliştirilmiş birçok hastalığın antikorlarını içeren aşılar gibi iş görüyor
#HAYIR cephesinin birbirine zıt ve birbirine karşı çalışabilecek argümanları.
Evetçiler ise bu kadar farklı ihtiyaçlara uygun farklı
argümanlar getirme olanağından yoksunlar. Bu da onların elini kolunu iyice
bağlıyor.
*
Tabii bu gelişmelerde Kürt hareketinin ve PKK’nın tutumu;
yani geçen yılki ağır yenilgiye yol açan yanlışların görülmesi ve bundan
dönülmeye başlanması son derece belirleyici olmuştur. Böylece Türkiye’deki
politik mücadele ile senkronize bir duruş ve tavır geliştirilmesi mümkün
olmuştur.
Bunu önce Murat Karayılan, Mustafa Karasu’nun yazı ve söyleşilerinde görmüştük. Bugünkü Özgür
politika’da yer alan Duran Kalkan’ın söyleşisi ise, PKK’nın durumu doğru
değerlendirdiğini ve kendi yönünden doğru argümanlarla doğru hamleler yaptığını
göstermektedir. PKK da başka argümanlara karşı durarak #HAYIR cephesinde yerini
almış bulunuyor.
Durum tabiri caiz ise, 7 Haziran seçimleri öncesindeki
gibidir; benzer bir atmosfer; benzer bir güçlerin konumlanışı var. Bu da #HAYIR’ın
bir başarısını elde edebileceğimizin bir delili olarak görülebilir. Tek sorun
şu. O zamanlar Genelkurmay, Arı Diyadin’deki köylülere teşekkür ederek tarafsız
kaldığını ima ederek, HDP’nin çalışması için bir alan açarken, şimdi tamamen
Erdoğan’ın yanında yer almaktadır. HDP en büyük baskıya uğramaktadır.
Duran Kalkan’ın uzun söyleşisinden aktaracağımız aşağıdaki
bölümler PKK’nın Referandum konusundaki duruşunu doğruluğunu çok açık bir
şekilde ortaya koymaktadır.
Muhabir şöyle bir soru soruyor:
“Toplumun tüm
kesimleri açısından bu referandum karşısında “hayır” demenin gerektiğini
vurguladınız. Ancak bu kesimlerin ayrıksı ve parçalı mücadeleleri sonuç
alabilir mi? Ya da bunun sonuç alıcılığı açısından demokratik muhalefetin nasıl
bir ittifakı gerçekleştirmesi gerekir? Bu ittifak ihtiyacını ne temelde
değerlendirebilirsiniz?”
Duran Kalkan’ın cevabını uzun uzun aktaralım:
“Bence hayır demek
anlamlı ve değerlidir. Demokratik, özgürlükçü ve anti-faşisttir. Kürt halkının,
Alevilerin, kadınların özgürlüğünün sağlanmasının, bütün halkların özgür
yaşayacakları bir demokratik ortama kavuşturulmasının önünü açacak temel bir
tutumdur. AKP-MHP faşizminin bu referandum sürecinde yürütülecek çok yönlü
mücadeleyle yıkılması gerçekten de Türkiye’nin önünü açacak. Türkiye’yi Ortadoğu’da
ve dünyada yaşanabilecek demokratik bir ülke haline getirecek. Türkiye’de
özgürlükleri geliştirecek. Bütün bu katliamlara baskı, terör ve faşizme son
verecek. Türkiye’nin ufkunu açacak.
Bu noktada Tayyip
Erdoğan ve Devlet Bahçeli ittifakına karşı geniş bir ittifak var. Buna AKP-MHP
faşizmine karşı bir blok da denilebilir. Herkes kendi kulvarında kendi
anlayışına göre AKP-MHP ittifakına karşı çıkıyor. Herkesin AKP-MHP faşizmiyle
yaşadığı çelişki ve karşıtlık var. Ondan zarar görüyor. Bunu önlemek istiyor.
Bu genişliği ve çok yönlülüğü önemsemek lazım. Birkaç ay ya da yıl önce bu
kadar geniş bir yelpazenin bir araya geleceği söylenseydi kimse inanmazdı. Ama
süreç oraya getirdi. Dolayısıyla, bu zemin doğru anlaşılmalı. Şimdi esas olan
Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşizminin yıkılmasıdır. 12 Eylül faşizmini
yeniden restore ederek diktatörlüğü pekiştirip korumak isteyenler bunlardır.
Türkiye’deki bütün halklar, tüm ezilen kesimler, işçiler, emekçiler, gençler,
kadınlar, alevliler, Kürtler ve tüm halklar için en büyük tehlike bu. Eskiden
‘baş düşman’ denirdi. Şimdi baş karşıt Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ittifakı,
AKP-MHP faşizmidir. Buna karşı oluşan bütün karşı çıkışları değerli ve anlamlı
bulmak gerekli. Çok renkli ve çeşitli olan bu zemini önemsemek, bu çeşitliliğe
saygı duymak gerekiyor. AKP-MHP faşizmine karşı herkes kendi çizgisinde nasıl
mücadele edebiliyorsa öyle etmeli. AKP-MHP faşizmine karşı mücadele eden güçler
birbirlerinin mücadelesine engel olmamalılar. Bu zemini zayıflatmamak
parçalamamak gerekli. Dayatıcı da olmamak lazım. Kuşkusuz daha resmi, bir
ittifak olsa iyi olurdu. Fakat o gerçekçi görünmüyor. Mümkün değil. Bunu fiili
olarak görmek lazım. Resmi olarak ittifak yapabilen güçler kendi ittifaklarını
oluşturmalılar. Örneğin, bir barış hareketi var. Kendi ittifakını büyütmeye
çalışsın. Demokrasi bloğu var. Demokrasi bloğu içinde HDP vb. güçler öncülük
etmeye çalışıyor. Demokrasi bloğunu daha fazla büyütme temelinde bu mücadeleye
öncülük etsinler.
Ancak AKP-MHP
faşizmine karşı olan herkesi resmen bir blokta birleştirmek için ısrar etmemek
gerekli. Bu fiili bir bloktur ve böyle de olabilir. Böylesine tartışmalar içine
girerek AKP-MHP faşizmine karşı yürütülen mücadele de zayıflatıcı olmamak
gerekir. Herkes birbirinin istediği gibi mücadele etmez. Herkesin çelişki ve
çıkarları farklıdır. Kendi çıkarları doğrultusunda kendi çelişkilerine göre
mücadele etmeli. AKP-MHP faşizmine karşı mücadele yürüten herkese mücadeleci
güçler saygı duymalılar. Engelleyici olmamalılar. Tam tersine teşvik edici ve destekleyici
olmalılar. Biz bu kanaatteyiz. Böyle yapılırsa gerçekten de o zaman bu
referandum büyük bir fırsata dönüşebilir. Referandum, Tayyip Erdoğan-Devlet
Bahçeli faşizminin yıkıldığı bir mücadele sürecine dönüştürülebilir. Hedef
budur. Bunun gerçekleşmesi de mümkündür.”
Eğer ısrarlı bir şekilde sürdürülürse, bu temelde ve özünde doğru
politikanın meyvelerini, hem Kürt hareketi, hem Türkiye’deki demokrasi
mücadelesi, hem de Ortadoğu bir süre sonra almaya başlayacaktır.
15 Şubat 2017 Çarşamba
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
Videolarımız şu adreste:
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz.
Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
Kitaplarımız buradan indirilebilir.
[1] “Alle Theorie ist grau, und nur der Wald und die Erfahrung sind grün.”
Bu sözü Lenin’de Nisan tezleri’nde bizzat kendi lideri bulunduğu partiye karşı
ifade ediyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder