Dün akşam bir arkadaştan, ilişiğinde birçok Twitin resmi
(screenshot) olan bir mail geldi.
Resimlerdeki Twittler, yanılmıyorsam şu an hapiste
bulunan, Özgür Gündem yazarı Özgür Amed’in hesabı
üzerinden yollanmıştı. Özgür Amed kendi yazamayacağına göre, belli ki onun
hesabı üzerinden kamuoyunu bilgilendirmek için atılmışlardı.
Bu mesajlar İmralı’da tecritte bulunan Öcalan’ın,
muhtemelen diğer mahkûmlara yolladığı mektup veya haberlerden derlenmiş bilgiler
içeriyordu.
Elbet, çok dolaylı bir aktarma oldukları için yüzde
yüz otantik değildirler ve onları okuyup özetleyen ve aktaranların anlayışlarını;
okuyup aktarılma koşullarının yarattığı sınırlamaları; Twitter’in 140 harf
sınırlamasının zorunlu kıldığı kısaltmaları vs. de yansıtıyorlardır.
Ancak Öcalan’ı biraz tanıyanlar, kitaplarını,
yazılarını biraz okumuş olanlar, bu mesajlarda özetlenen görüşlerin Öcalan’ın
görüşleri olduğunu tahmin edebilirler. Bu nedenle, Twitlerde özetlenmeye çalışılanlar Öcalan’ın
görüşleri hakkında yine de bir fikir verir.
Bana gelen maildeki mesaj resimlerinin sırası epeyce
karışıktı. Onları elimden geldiğince konu konu gruplamaya ve sıralamaya
çalıştım. Çıkan sonuç o twitlerde aktarılmaya çalışılan Öcalan’ın görüşleri
olarak okunabilir. Aşağıda Twitlerin metne çevrilmiş ve sıralanmaya çalışılmış hali
yer alıyor. İtalikler orijinal Twit metinleridir.
*
Aylardır ağır tecrit altında
tutulan Öcalan’dan haber var.
İmralı adasından zindana gelen
mektuptan aktarılan bilgilerdir
İçeriği özetle şu şekilde
aktarabilirim.
*
Şu an
Sistem içindeki tüm kliklerin
ortaklaştığı bir yönetimden ziyade, hegemonya peşinde koşan eğilimle geçmişteki
etkinliklerini kaybeden özel harpçi eğilimin ortaklığıdır.
*
1 Kasım’a dair…
Tek başına iktidar olunursa Batı,
hatta Rusya ile uzlaşma peşinde olacak.
Tek başına iktidar olunmazsa içte
bir uzlaşma başat hale gelebilir.
*
Barış sürecine dair…
Başından beri yanlış anlaşıldı ve
gerekleri yerine getirilmedi. Gereğinden fazla misyon ve işlev yüklendi.
Ana hedef yöntem değişikliği idi,
bundan ötürü diyalog denildi.
28 Şubat açıklaması karşılık
bulsaydı müzakereye geçilebilirdi.
Özgürlükçü güçler ve demokratik
kurumlar Baştan itibaren kamuoyu oluşturup aktifleşebilseydiler, sürecin sert
kavgaya varmasını engelleyebilirlerdi.
Bugün hala milliyetçiler,
ırkçılar, neo faşistler çarpıtmalarla destek almaya devam edebiliyor.
*
Güncel savaşa dair…
Gelişen savaş ve devrilen masaya
yönelik “Beklemiyorduk sürpriz oldu” diyenler oluyor. Böyle düşünenler sürece
olduğundan fazla yük yükleyenlerdir.
Süreç, sorunların çözümünde yöntem
değişikliğine ulaşma, yani yöntemi değiştirme uğraşıydı.
Savaş yöntemi yerine demokratik
mücadele yöntemi.
*
Önderliğin son aylarda üzerinde durduğu konular ise
şöyle:
biyolojizm, Duyguların
Politikleşmesi, Kollektif Kurtuluş, Toplumsal aşk, Çizgi Mücadelesi, Kürt
destanları, Hegel’de Bilinç Formu, Toplumsallaşamayan aile, Aşiret kişiliği,
Stratejik düşünme ve Yetersiz Yoldaşlık.
*
Önderliğin sağlığına dair.
Durumu iyidir sadece sinüzit
biraz zorlamaya devam ediyor.
*
Gelen mailin ekindeki resimlerde aktarılabilen
görüşler bundan ibaret.
Yazılarımızı izleyenler bizim yazılarımızda defalarca
dile getirdiğimiz görüş ve yaklaşımlarla Öcalan’ın görüş ve yaklaşımları
arasındaki paralelliği hemen görebilirler
Sadece bir örnek verelim.
Örneğin Öcalan, şu an güçlerin dizilişini ele alırken
esas gücü, dolayısıyla hedefi, şöyle tanımlıyor: “hegemonya
peşinde olan eğilim” yani Erdoğan ile “etkinliklerini kaybeder özel
harpçi eğilimin ortaklığıdır”
Biz de defalarca yazılarımızda bugünkü iktidar bloğunu
Erdoğan Ergenekon ortaklığı olarak tanımladık.
Aynı şekilde bu etkinliği kaybetmiş görünen Ergenekon
ile ittifakından defalarca söz ettik.
Sadece bir iki örnek verelim.
Örneğin 27 Mart tarihli yazımızın başlığı bile bu
konudadır: “Erdoğan
Ergenekon İttifakı ve HDP’nin Yapması Gereken Hamle”
Örneğin yine “PKK’ya
Açık Mektup: PKK Derhal Tek Taraflı Ateşkes İlan Etmelidir”
başlıklı yazımızda şöyle yazıyorduk 12 Ağustos’ta:
“Bu sultanın ittifak
yaptığı temel güç ise “Seferberlik Tetkik Kurulu”; “Ergenekon”, “Özel Savaş
Dairesi” veya “Kontrgerilla” denen; devlet içindeki gizli ve kontrol dışı
güçtür.
Bu güç de “askeri vesayet
bitiriliyor” denen zamanlarda, gücünü ve operasyon yeteneğini olduğu gibi
korumuştur. Sadece çok yıprandığı; tecrit olduğu ve dolayısıyla politik etkisi
sınırlandığı için, geri çekilmişti.
Bu gücün de, bırakalım “barış
süreci”ni bir yana, tahkim edilmiş bir ateşkesten veya en basit biçimiyle bile
ateşkesten en küçük bir çıkarı yoktur.
Bu “iyi saatte olsular”, tekrar
eski gücüne ve etkisine kavuşmak için Erdoğan’ın ihtiraslarında ve günahlarında
hiç ummadığı bir müttefike kavuşmuş bulunmaktadır. Erdoğan ve Ergenekon çıkar
ve kader ortaklığı içindedir.
Bugün temel görev, yakalanması
gereken ana halka, Erdoğan’ı ve Ergenekon’u; bu iki gücü tecrit etmek;
etkisizleştirmektir.
Bugün sanki temel görev bu
değilmiş gibi, hala ateşkesi tahkim etmekten; Kürtlerin haklarının
tanınmasından; demokratikleşmeden; “barış süreci”nin yeniden başlamasından söz
etmek; aç tavuğun kendini darı ambarında görmesinden farklı değildir.”
*
Sanırız bu kadar yeter.
Barış Süreci’ni ilişkin de kendi üslubumuzla aynı
şeyleri söylüyorduk. Ondan fazla bir şey beklenmemesi gerektiğini; barış
ortamının iyi değerlendirilmesi gerektiğini sürekli yazıyorduk.
Sadece rastgele bir örnek:
“Ateşkes veya “barış
süreci” de öyledir. Bunu Erdoğan PKK’yı bitirmek, tecrit etmek için başlattı.
Kürt Özgürlük Hareketi bunu en iyi biçimde değerlendirdi. Böylece Kürt hareketi
ilk kez gettosundan çıkma olanağı buldu. Gezi gibi, 7 Haziran gibi başarılar bu
ortamda gelişti. Erdoğan artık bir zamanların Alman burjuvazisi ve yunkerleri
gibi, “Ateşkes bizi öldürüyor” demektedir.”
*
Ama sorun sadece bir durumu veya gelişmeyi doğru
tanımlamak değildir; ondan ne gibi çıkarsamalar, stratejiler, görev
belirlemeleri yapmak gerektiği önemlidir.
Elbet, Öcalan’dan yapılan aktarmalarda, bu güç
konumlanışı değerlendirmesinden yapılacak çıkarsama ve görev belirlemesine
ilişkin doğrudan bir önerme yoktur.
Ama Öcalan’ın mantığını biraz bilen, onun karşı
taraftaki en küçük çatlaktan bile yararlanmayı bilen bir stratej olduğunu da
bilir.
Yani Öcalan bugünkü iktidar bloğunu öyle tanımlıyorsa,
onun dışında kalanı tarafsızlaştırmak veya kazanmak gibi bir strateji ve
mücadele biçimleri çıkarmak gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.
Biz aynı tanımlamadan şu sonuçları çıkardık.
Biraz düşünülür ve akıl yürütülürse, Öcalan’ın da
doğrudan ifade etmese de aynı sonuçları çıkardığı görülebilir.
Biz örneğin, bu konumlanıştan, genel stratejik görev
olarak, bu ittifakın, tecridi gibi bir sonuç çıkarıyoruz. Yani devletin bu
ittifak ve blok içinde yer almayan veya onunla çelişkisi bulunan kesimlerinin
tarafsızlaştırılması, tereddütte bırakılması mümkünse yedeğe çekilmesi
gerektiği gibi bir sonuç.
Buna bağlı olarak, stratejik vuruş yönünün;
yakalanacak ana halkanın, Erdoğan olması gerektiği çıkarsamasını yapıyoruz.
Yani artık soyut barış çağrıları ve hedefi etkili
olmaz; Erdoğan orada olduğu sürece barış söz konusu olamaz diyoruz.
Yine buna bağlı olarak, Ergenekon’u işlevsiz ve
etkisiz kılacak mücadele biçimlerinin de hedef belirlemesine uygun olması
gerektiğini söylüyoruz.
Düşmanın istediği koşullarda onunla savaşa girmekten
kaçınmak gerekir; Erdoğan ve Ergenekon şiddetten çıkarlıdır. Bundan kaçmak. Mücadele
ve örgüt biçimlerini buna göre belirlemek.
Bunu da PKK’nın tek taraflı ateşkes ilan etmesi; Kürdistan
şehirlerinde “isyanla oynanmaması”, barışçıl ve legal mücadele biçimleriyle
Erdoğan’a odaklanılması ve tecrit edilmesini söylüyoruz.
Aynı şeyi Öcalan da şöyle ifade ediyor:
“Başından beri yanlış
anlaşıldı ve gerekleri yerine getirilmedi. Gereğinden fazla misyon ve işlev
yüklendi.”
“Savaş yöntemi yerine demokratik
mücadele yöntemi.”
*
HDP böyle davrandı mı?
“İnadına Barış” demeyi gerçek bir barış politikasıyla;
somut hedeflere yönelik bir politikayla karıştırdı ve karıştırmaya devam ediyor.
Gerçek bir barış politikası barışın önündeki güçleri
etkisizleştirmeyi, zayıflatmayı hedefler. “İnadına barış” diyerek barış politikası
yapılmış olmaz. Propaganda sloganları hiçbir zaman bir doğru stratejik hedef tanımlaması
ve vuruş yönü belirmemenin yerine geçemez ve onun işlevini göremez.
Daha çok şeyler yazılabilir ve de yazacağız. Ama
şimdilik bu kadar yeter.
Demir Küçükaydın
03 Kasım 2015 Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder