“O duvar
o duvarınız,
vız gelir bize vız!
Bizim kuvvetimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı vaadinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakısındandır.
O yalnız
tarihin o durdurulmaz
akışındandır.
Bize karşı koyanlar,
karşı koymuş demektir:
Maddede hareketin,
yürüyen cemiyetin
ezelî
kanunlarına.(…)
N. Hikmet
Bu seçimin, Türkiye tarihindeki bütün seçimlerden farklı kılan
özelliğini görememek ve doğru tanımlayamamak, kişiyi ya da örgütü, hiç yan yana
görünmek bile istemeyeceği güçlerle aynı saflara itebilir.
Bu seçimin özgül niteliği, HDP’nin yüzde on barajını
aşmasının, HDP’nin sorunu olmaktan çıkması ve tüm Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun
sorunu olması; Türkiye’nin geleceğine ilişkin bir plebisite (referanduma, halkoyuna)
dönüşmüş olmasıdır. Bunun sonucu her şeyin anlamı ve gücü değişmektedir.
İşlerin normal gidişinde, diyelim ki, “başkanlık sistemi
olsun mu olmasın mı” gibi bir plebisitle bu seçimi karşılaştıralım.
Bu seçimde, tam da baraj ve HDP’nin yüzde on barajının
aşmasının veya aşmamasının başkanlık sistemine geçilip geçilemeyeceğini
belirleyecek olması ve de HDP’nin sınırda olması, bu seçimlerin başka hiçbir seçimde
olmayan son derece özgül, plebisit niteliğini ortaya çıkarıyor.
Bunun sonucunda da oyların gerçek ağırlıkları ve oy isteme ve
verme nedenleri değişiyor.
·
Birincisi, her bir oyun ağırlığı normal bir oyun
ağırlığından farklı bir özellik kazanıyor. Çünkü yüzde onu aşmayı sağlayan her
oy, örneğin 60 milletvekili getirecektir, 60 HDP’li vekil ise başkanlık
sistemine geçilememesi demektir. Ve HDP sınırda olduğu için bir tek oy binlerce
oya bedel olmaktadır ve olabilir.
·
İkincisi, HDP’ye insanlar HDP’nin programını
benimsediği için değil; onu sevdiği için değil; başkanlık sistemine (yani
Erdoğan’ın kişi diktatörlüğü sistemine) geçişi engellemek için oy verebilirler
ve vermelidirler.
Bu daha önce hiçbir seçimde hiçbir parti ya da aday için
ortaya çıkmış bir durum değildir. Başka ülkelerden de benzer bir örnek
bilmiyoruz.
Yani HDP’nin yüzde on barajını geçmesi için oy verdiğinizde,
Erdoğan’ın diktatörlüğünün engellenmesi için oy vermiş olacaksınız. Oy verenin
niyetinden bağımsız olarak bu böyle.
Ama bunun otomatikman iki sonucu daha ortaya çıkmaktadır.
·
Erdoğan başkan ve fiilen diktatör olduğunda “Barış
Süreci” diye bir şey kalmayacaktır. Çünkü aslında “Barış Süreci” Erdoğan için,
Başkanlığa ulaşmak ve istediği tek kişi diktatörlüğünü kurabilmek için bir
taktik geri çekiliş; bir taktik hamle olmaktan başka bir şey değildi. Dolayısıyla
amaca ulaşılmış olduğundan, “Barış Süreci” işlevini görmüş bir enstrüman olarak
çöpe atılacaktır.
·
Bir diğer sonuç, fiilen yüzde on barajı yıkılmış
olacaktır. Bu baraj da işlevsizleşecektir.
Bütün bu nedenlerle, bu seçim, gelecek üzerine adı konmamış;
HDP’nin yüzde on barajına bağımlı hale gelmiş bir plebisittir.
*
Bu seçimlerin bu özgül niteliğinin kavranmasının hayati bir
önemi bulunmaktadır.
Bunu kavramayan ve diğer olağan seçimlerde bir partiye oy
vermek gibi gören, stratejisini, taktiğini, çalışmasını, vurgusunu buna göre
yapmayan her örgüt, girişim, her hareket vs. bir anda otomatikman, nesnel
olarak Erdoğan’la, “Barış Süreci”nin bitirilmesiyle aynı safa düşer.
En tipik örnek Birleşik Haziran Hareketi’dir.
Bu seçimlerin bu özgül niteliğini kavramayarak veya kavramak
istemeyerek, filen ve nesnel olarak “HDP’ye Oy Veri” demeyerek (İçinden
birileri diyebilir bu hareketin politikasını belirlememektedir.) fiilen HDP’nin
yüzde on barajını aşmasına çalışmayarak; yani başkanlık ve diktatörlük plebisitinde
tarafsız kalarak; aslında Erdoğan’a hizmet etmektedir.
Onları bu noktaya aslında tam da Kürt Özgünlük Hareketine
duydukları düşmanlık ve rekabet getirdi.
Çünkü ilk başta, HDP’nin seçimlere parti olarak girmesine
tam da bu seçimlerin hayati önemde olduğu gerekçesiyle karşı çıkıyorlardı. Hayati
öneminden hareketle, HDP’nin Erdoğan’la gizli anlaşma yaptığını, parti olarak
girince yüzde onu aşamayacağının açık olduğunu ve böylece Erdoğan’a başkanlığı
sunduklarını iddia ediyorlardı.
Ama HDP’nin parti olarak girme kararından sonra aşabileceği,
hatta sırf Haziran Hareketi’nin minik oy oranının desteği ile aşabileceği ve
kendi kararlarıyla bu sonucu etkileyebilecekleri ortaya çıkınca, sadece destek
sunar durumda olmamak, Kürt hareketinden ayrı ve uzak durmak için, bu sefer, bu
seçimlerin de diğer seçimler gibi olduğunu söyleyerek bu sorumluluktan kaçmaya
çalıştılar.
Dolayısıyla, her iki durumda da bunların tavrını
belirleyenin, motivasyonun esas olarak, demokratikleşme vs. değil, Kürt
Özgürlük Hareketi ile yan yana bulunmama; ona karşı konumda olma, başarısına hiçbir
şekilde yardımcı olmama olduğu bu seçimlerde artık en kör göze batarcasına
ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle, HDP’ye oy vereceğini söylemekle birlikte hala bu politikayla birlikte görünmekten çekinmeyenler onun gerçek niteliğinin görülmesini engellemekte; Kürt hareketine duyduğu düşmanlığı örten birer şal olmaktadırlar.
Bu nedenle, HDP’ye oy vereceğini söylemekle birlikte hala bu politikayla birlikte görünmekten çekinmeyenler onun gerçek niteliğinin görülmesini engellemekte; Kürt hareketine duyduğu düşmanlığı örten birer şal olmaktadırlar.
Bu nedenle tekrar buradan, bu küçük ama ne de olsa iyi kötü
farklı bir noktada bulanan hareketlere sesleniyoruz.
Haydi, isim de verelim. Can Atalay gibilere, EHP gibilere
sesleniyoruz.
Bu seçimde HDP’nin yüzde on barajını aşmasından yana tavır
alıp almamak gibi hayati bir konuda suskunluk göstererek, HDP’ye oy vermeyi CHP’ye
oy vermekle eşitleyerek fiilen ve nesnel olarak Erdoğan’ın diktatörlüğüne
hizmet eder duruma gelmiş bu hareketle yollarınızı ayırın.
Aksi takdirde sizi de birlikte çekecektir.
*
Benzeri AKP için de geçerlidir. AKP bu seçimde Erdoğan’dan
kaderini ayıracak bir irade gösteremezse, kendisi de Erdoğan’la birlikte tam
bir çöküş yaşar. Ama kaderini Erdoğan’ın kaderinden şimdi ayırabilirse, bir
kurum olarak varlığını sürdürebilir. Bülent Arınç gibilerin utangaç itirazları,
BHH’ içinde olup da HDP’ye oy verilmesini isteyenlerden farklı değildir.
AKP kaderini Erdoğan’ın kaderinden ayırabilirse, 2002’lerin
AKP'si gibi, Avrupa’nın Hıristiyan Demokratları benzeri bir “Müslüman Demokrat”
parti olarak pek ala, toplumun daha az sancılı, nispeten daha barışçıl
biçimlerde yol almasında önemli işlevler görebilir.
*
Bu seçimlerin özgül niteliğini edebi imgelerle de açıklamak
mümkündür.
Yukarıda Nazım’ın şiirini koyduk. Nazım’ın şiirindeki Duvar
yerine Baraj’ı koymak mümkündür.
Nazım’ın şiiri teorik olarak, tipik ilerleyen, pozitivist, tek
yönlü bir tarih anlayışını dile getirdiği için Marksizmle falan ilgisi yoktur.
Ama Duvar ve Baraj imgesi, toplumsal yasaların kendini
gerçekleştirmesinin bir aracı olarak; bir akışın yıktığı değil; bir gidişin
gerçekleşmesinin aracı olarak anlaşıldığında, şöyle bir benzetme yapılabilir.
Barajı egemenler niye koydular? Kürt hareketinin ve
uyanışının siyasi üstyapıda yansımasını engellemek için
Bu da aslında kapitalist ilişkilerin yayılmasıyla birlikte,
karşı konulamaz biçimde ortaya çıkan değişikliklerin üstyapıda ve siyasi
sistemde yansımasını engellemek içindir.
Ama tarih ve toplum yasaları öyle ince bir alayla çalışırlar
ki, kendilerinin gerçekleşmesini engellemek için koyulmuş araçları kendilerinin
gerçekleşmesinin araçları haline getirirler.
Yunan trajedilerinin ana motifi şudur. Tanrıların çizdiği kadere
tragedyanın kahramanı isyan eder, o kaderi kabullenmez ve değiştirmeye çalışır.
Sonunda ise tüm o değiştirme çabalarının o kaderin gerçekleşmesine hizmet
ettiği görülür.
İşte baraj böyledir. Kürt uyanış ve hareketinin siyasi
üstyapıya yansımasını engellemek için kurulmuş bu araç, bu duvar, bu baraj
aracılığıyla tarih hükmünü icra edecek ve var olan eski sisteme ciddi bir darbe
vuracaktır.
Yani tarihin akışına karşı inşa edilmiş barajı tarih şimdi bizzat kendisi kendi akışı için kullanacaktır.
Yani tarihin akışına karşı inşa edilmiş barajı tarih şimdi bizzat kendisi kendi akışı için kullanacaktır.
*
Devrim ekonomik altyapıdaki değişmelerin üstyapıda ifadesini
bulması; yani eski üstyapının değişmesi anlamına geleceğinden, barajın
yıkılması bir devrim karakteri de taşıyabilir.
Yani bu yüzde on barajı, oylarla yapılmış bir ayaklanma, bir
devrim; siyasi üstyapıyı oylarla değiştirme olanağı da olacaktır.
Elbet, oylarla gelecek olan daha kötüsünden kaçma, bir yanıyla 12 Eylül yadigârı bu rejimi daha kötüsü karşısında savunma gibi görülebilir.
Elbet, oylarla gelecek olan daha kötüsünden kaçma, bir yanıyla 12 Eylül yadigârı bu rejimi daha kötüsü karşısında savunma gibi görülebilir.
Evet, aynı zamanda öyledir de.
Ama onu sadece böyle görmek de onun özgül niteliğini
kavramamak olur.
Nasıl oku ileriye fırlatmak için yayı geriye çekip güç
biriktirmek gerekirse; nasıl bir uzun atlamacı ileriye atlamak için bir yay
gibi gerilemek zorundaysa, tarihteki büyük ileri atılışlar da gerileşişlerinden
aldıkları hızla ileri fırlarlar.
Tarih, 12 Eylül rejiminin sistemini yıkmak için, şimdi onu
savunma gibi görünen bir mevziden kazandığı güçle ileriye fırlayabilir.
Erdoğan’ın başkanlığı ulaşamaması, HDP’nin yüzde onu aşması,
bin anlamda bir savunma savaşıdır.
Ama saldırı kırıldığı anda; karşı taraf bütün yedeklerini ve
güçlerini tükettiğinde; birden bire tüm Türkiye ve Ortaoğu’daki güçler dengesi
değişir ve eski sistem artık sürdürülemez olur.
Ayrıca karşılıklı etkileşim dinamiği devreye girer. Nasıl Kobani
Zaferi Türkiye’deki seçimleri etkiliyorsa; Türkiye’deki seçimlerin sonucu;
Suriye ve Irak’ı da etkiler. Orası tekrar burayı vs. bu böylece karşılıklı
olarak birbirini güçlendirip hızlandırarak Ortadoğu çapında bir demokratik
devrimin başlamasına yol açabilir. Aydınlanma Devrimi, Demokrasi, insanların
dili, dini, etnisi, soyu, sopu ne olursa olsun biçimsel eşitliği Ortadoğu’ya
ayak basabilir.
Kim bilir belki oradan aldığı hızla tüm dünyaya yayılıp; o
dünyaya yayılmaktan aldığı hızla da biçimsel eşitliği ekonomik ve sosyal
eşitlikle tamamlama yoluna; sosyalist bir devrime bile gidebilir. Bu olasılık
bile vardır. Siyasi ve ideolojik olarak değil ama sosyal hayatta bu birikimi
yapmış görülmektedir toplum.
Hem de bunun en esaslı kanıtı bizzat IŞİD’in kendisidir. Bu
olgunluğun, tıpkı emperyalist savaşların barbarlığının insanlığın bir tek
insanlık için olgunlaştığının kendi zıttı biçiminde ortaya çıkmasından başka
bir şey olmaması gibidir.
*
Bütün bunlar bir yana, HDP’ye oy verme, hukuki olarak bir
plebisitte diktatörlüğü karşı oy verme anlamını taşıdığı gibi; savunmacı bir
vokabülerle ve düzenin araçlarıyla bir devrimci harekete katılma anlamını da
taşımaktadır ve taşıyabilir.
Yine tarihte benzeri görülmemiş istisnai bir durum
karşısındayız, bizzat bu barajın ve HDP’nin özgül niteliği nedeniyle.
Çünkü kitle gösterileriyle, ciddi toplumsal çatışma ve
acılarla ulaşılabilecek siyasi sistemdeki değişikliklere oylarla ulaşma
olanağıdır bu seçimler. Yani bir anlamda oylarla küçük bir devrim yapma
olanağıdır.
7 Haziran’da HDP’nin barajı aşmasının bu özgül niteliklerini es geçen her siyasi tavır son duruşmada Erdoğan’a ve savaş politikaların geri dönüşe hizmet eder.
7 Haziran’da HDP’nin barajı aşmasının bu özgül niteliklerini es geçen her siyasi tavır son duruşmada Erdoğan’a ve savaş politikaların geri dönüşe hizmet eder.
*
İşte bu seçimlerin ve bu seçimlerde HDP’nin yüzde on
barajını aşmasının tam da bu istisnai ve özgül niteliği nedeniyle, gerekçesini
bu özgül durumdan alan HDP’ye Oy Ver – Barajı Yık – Diktatörü Durdur
– Barışı Sürdür Girişimi kurulmuş bulunuyor.
Bu girişim elbet bir parti değildir. Ama fiilen, bu
plebisitte diktatörlüğü Hayır diyenler “partisi”dir.
Diktatörlüğe hayır demenin fiili biçimi HDP’nin yüzde on barajını
aşması olacağından, HDP’ye oy verilmesini istemektedir.
Bu girişimde yer almak, çalışmalarına katılmak için HDP’li olmak;
onun politikalarına sempati duymak, programını benimsemek gerekmiyor.
HDP’nin elbette bu yönde kendi faaliyeti vardır ve
olmalıdır.
Ama HDP’nin kimseye şöyle demesi hoş olmaz: “Bize karşı
olsanız, programımızı benimsemeseniz bile bize oy verin”. O bunun doğru olduğun
bilse bile bunu diyemez.
Öte yandan HDP’ye oy verilmesini isteyen başka girişimler de
var. Ama onlar bu seçimlerin bu özgül niteliğini es geçerek, örneğin Seçimden
Sonrasına vurguyu yapan; esas amacı “Ondan Sonra” olanlar. Kanımızca bu da
tutarlı ve doğru bir tavır değildir ve Haziren Hareketi içindeki HDP’ye oy
verenlerden özde pek farklı değildir. Çünkü onların hala Haziren hareketi
içinde bilinmelerinin gerekçeleri ile Ondan Sonra’nın vurgusunun Sonra’da
olması aynı özelliklere sahiptir.
Bu girişim ise tabiri caiz ise, “Ondan Önce”sine yoğunlaşmak
gerektiği; şu an en acil görevin o olduğu; Tüm güçlerin buraya yığılması
gerektiği noktasından hareket etmektedir. Ondan Sonra da fiilen böyle davranacaktır
muhtemelen, ama seçim arifesinde sonra ne yapacağını tartışmaya güç ve zaman
bulamayacaktır. Bu da sözler ve yapılan gerçek iş arasında bir makas oluşmasına
yol açar. Hedefleri netleştirmez; dağıtır.
*
Özetle bu seçimde birilerinin çıkıp, Ondan Önce’sinin
üzerinde yoğunlaşması gerekiyor. Birlerinin HDP’den başka gerekçelerle, HDP’ye
oy istemesi gerekiyor.
Erdoğan’ın oturtmak istediği Kişi Diktatörlüğünden başka bir
şey olmayan Başkanlık Sistemi ve bunun fiili ve doğal sonucu olacak Savaş
Politikalarına dönüşe karşı plebisitte HAYIR demek isteyen herkes bu girişimde
yer alabilir ve almalıdır.
Bu girişimde yer almak için, HDP’li olmak veya ona sempati
duymak gerekmiyor.
Bu girişimde yer almak için seçim ertesinde (“Ondan Sonra”) ne
yapılacağında tartışmak veya bunda anlaşmak gerekmiyor.
AKP’liye de, CHP’liye de, Partisize de herkese yer var.
Aranan tek şey kişi diktatörlüğü ile sonuçlanacak sisteme
karşı olmak ve somutta da HDP’nin barajı aşması için oy vermek ve istemektir.
Bu girişim henüz çalışmalarını yeni yeni oturtuyor.
Bu girişim henüz birbirini tanıma, olanak ve güçlerini görme
aşamasındadır.
Girişimin Facebook sayfasındaki yazıdan okuyalım:
“Girişimin Amacı:
HDP'nin 7 Haziran Seçimlerinde %10 barajını aşmasıdır.
Bunun için HDP'ye
yakınlık duymasa bile sadece Erdoğan'ın Başkanlık sistemine geçmesini
engellemek için ve/veya en azından "Tahkim Edilmiş Ateşkes"i sürdürmek
için olsun, HDP'nin yüzde onu aşması gerektiğine inananlara ulaşmayı
amaçlamaktadır.
Çünkü HDP'nin yüzde
onu aşması artık HDP'nin sorunu olmaktan çıkmış tüm ülkedeki insanların bir
sorunu haline gelmiştir.
Bu nedenle ve bu
hareket noktasından esas faaliyetini yürütecektir. HDP zaten kendi programı ve
hedefleri çerçevesinde kendi faaliyetini yürütmektedir. Ama bugünkü durumda
böyle bir gerekçeyle de bir çalışma yürütmek gerekmektedir.
Bunu bir haberleşme,
yardımlaşma ve iş birliği ve işbölümü ağı ile gerçekleştirmeye çalışacaktır.
Eğer bu çalışmalarda
yer almak isterseniz:
HDP'ye Oy Ver! (Barajı
Yık - Diktatörü Durdur - Barışı Sürdür) Girişimi'nin çalışmaları yürüttüğü
e-mail grubuna üye olmak yapmanız gerek.
Mail grubuna üye olmak
için:
hdpye-oy-ver+subscribe@googlegroups.com
adresine boş bir e-mail yollamanız
yeter.
Bunu beceremezseniz hdpye.oyver@gmail.com adresine bir e-mail yazın. Kaydedilirsiniz.
Girişimin bir de
Facebook GRUBU vardır.
Bu GRUBUN sayfasında
da neden HDP'ye oy vereceğiniz ve verilmesini istediğinize ilişkin
görüşlerinizi, gerekçelerinizi kamuoyuyla paylaşarak bir destek sunabilir ve
başkalarının gerekçelerini okuyabilir ve desteklerini öğrenebilirsiniz.
Gruba da sadece
katılmakla kalmayın arkadaşlarınızı ve dostlarınızı katılmaları için davet
edin.
Grubun Adresi
Şöyledir:
Grubun sayfasına girip
beğenebilir ilk kontağınızı kurabilir, grubun sayfasında uygun gördüğünüz
paylaşımları yapabilirsiniz:
Sayfası: https://www.facebook.com/hdpyeoyver
adresindedir.
Dostlukla
HDP’ye Oy Ver Girişimi
Twitter: @hdpyeoyver
İş bölümü, güç birliği, tanışmak ve tanıtmak için HDP’ye Oy
Ver Girişimi’ne katılalım. Oylarımızla toplumun kaderini değiştirme olanağını
kullanmak için tüm gücümüzü ortaya koyalım.
Demir Küçükaydın
03 Nisan 2015 Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder