Yarın, 21 Mart 2015 Cumartesi günü, Diyarbakır’da, Newroz’da
Öcalan’ın mesajı okunacak.
Öcalan’ın mesajları çok önemlidir.
Çünkü bunlar sadece Ortadoğu’nun en canlı ve dinamik hareket
ve örgütünün liderinin örgütüne ve hareketine yönelik mesajları değildir; aynı
zamanda hem genel olarak Türkiye’deki halklara; hem de Ortadoğu’daki halklara; hem
de hükümet ve devletlere yönelik mesajlarıdır.
Bunlar bürokratik ve usulden mesajlar değildir; verili
durumda taktik bir hamle oldukları kadar ve esas olarak gelecekteki hedefler ve
stratejilerin genel bir kanavasını çizerler.
Öcalan’ın okunacak mesajı hakkında hiç bir şey bilmiyoruz
Ancak kanımızca şimdiye kadarki gözlemlerden bazı çıkarsamalar
yapmak yine de mümkündür.
Toplumsal gelişmelerde öngörülerde bulunmak çok risklidir. Hesaplanamayacak
kadar çok faktör belirleyicidir. Bu nedenle toplumsal süreçlere ilişkin
öngörülerde, genel eğilimleri ana hatlarıyla görebilmek ve doğru tespit
edebilmek bile büyük bir başarı sayılabilir.
Yanılmaktan korkmamalı ve yanılgılarımızı da gizlememeliyiz.
Bu nedenle, şu an elimizde hiç bir veri olmadan, Öcalan’ın
mesajının içeriğine veya bazı özelliklerine ilişkin bazı öngörülerde
bulunacağız. Muhtemelen yarın bu saatlerde bu öngörülerin ne kadarının doğru
veya yanlış olduğu kolayca görülebilir.
Böylece yanlışların nedeni daha kolay çözümlenebilir ve o yanlışlarla
mücadele edilebilir.
*
Birincisi, Öcalan’ın mesajında, günlük politikaya ilişkin
yönergeler bulmak isteyenler muhtemelen ciddi bir hayal kırıklığı
yaşayacaklardır.
Örneğin, Öcalan’ın mesajında silahların teslim edilmesine
yönelik bir talimat bekleyenler ciddi bir hayal kırıklığı yaşayacaklardır diyebiliriz.
Çünkü Öcalan bütün ciddi politikacılar gibi, her zaman
koşullu önermelerle konuşmaya dikkat eder. Bu alanda söyleyeceğini zaten
Dolmabahçe Bildirisi’nde söyledi. Yani on maddenin tartışılması. Buna bağlı
olarak silahların bırakılmasına ilişkin bir niyet beyanı.
Hükümet bu on maddeyi, içeriği boş felsefi bir tartışma olarak
anlar ve on maddenin içeriğini gündeme bile almayı aklından geçirmezken; Öcalan
bununla toplumun gündemine bu sorunları tartışılmasını ve çözüm önerilerini
koymuş oluyordu.
Hükümetin anlamadığı şuydu. Nasıl sosyalistler burjuvazinin
kanunlarına uyarak, onun hareket alanı içinde hareket ederek bizzat burjuvaziyi
bile “yasallık bizi öldürüyor” deme noktasına getirir ve onun gerçek yüzünü
kitlelere açıklarlarsa; Öcalan da, aslında sanki hiç önemi olmayan tavizler
veya boş laflar olarak kabul edilenlerin sunduğu alanda hareket ederek karşı
taraf için o kabulleri öldürücü birer silaha dönüştürmektedir.
Bir konunun gündeme alınması başlı başına bir devrim anlamı
taşır, O on maddedeki konuların Türkiye’de tartışılması ve gündeme alınması
bile başlı başına muazzam bir zafer anlamına gelir. Öcalan, silahların
teslimini ve bu yönde niyet bayanını ise bunun görüşülmesine ve tartışılmasına bağlamıştı.
Yani seçimlerden sonra gündem, Türkiye’nin nasıl demokratikleştirileceğine
ilişkin on madde olacaktır. Bu tartışmanın kabul edilmiş bulunması hükümet
açısından başlı başına bir yenilgidir. Bunu bizzat yaşayarak görecektir.
Öcalan açısından bu konu büyük bir olasılıkla kapanmıştır.
Önemli olan ateşkesin sürmesi tahkim edilmiş ateşkese geçilmiş olması ve
müzakerelerin gizlilikten çıkarılması; resmen tanınmış olması ve tarafsız bir
gözlemci kurulunun olmasıdır.
Bütün bunlar Dolmabahçe bildirisinden beri veridir.
Bütün bunlar Dolmabahçe bildirisinden beri veridir.
Geçmiş mesajları tekrar hatırlayalım.
Öcalan’ın 2013 Newrozu’ndaki mesajı halklara bir barış
çağrısı idi ama somut olarak, savaşan bir gücün önderi olarak aynı zamanda bir
ateşkes ilanıydı. Onun somut pratik anlamı buydu hükümet açısından; Öcalan
açısından ise bu vesileyle Türkiye’nin batısındaki milyonlarca insana doğrudan
seslenebilmesiydi.
Bunu mükemmel bir şekilde başardı denebilir. Sadece Alevi’lere
ilişkin vurgu eksikliği epey kullanıldı. Ama bu biraz da malumu ilan
olacağından özel bir şekilde yer almamıştı ve sonda büyük bir gayretle bu büyük
ölçüde gerildi.
2014 Mesajının ise, vizyon olarak 2013 mesajının
çerçevesinde kaldığı, hatta esas olarak Kürtlere yönelik bir mesaj olduğu
görülür. Mesajın esas vurgusu sürecin yasal bir çerçeveye oturtulması ve
ateşkesin tahkim edilmesineydi.
Arada geçen dönemde bu hedefe esas olarak ulaşıldığı
söylenebilir. Dolmabahçe’deki bildiriyle Öcalan resmen bir muhatap olarak
alınmış; faşizan yasa taslağı geri çekilmiş; bağımsız gözlemciler kabul edilmiş
ve gündeme on maddedeki demokratikleşme konuları koyulmuştur. Ateşkes ise
tahkim edilmiştir. Türkiye’ye karşı silah kullanılmamaktadır.
Bütün bu konuların esas olarak mesajın vurgusu olmayacağı
tahmin edilebilir. Geçer ayak belki değinilebilir ama esas mesajın bunlar
olmayacağı öngörülebilir.
Zaten eğer esas mesaj bu konularla sınırlı olursa, Öcalan
ufuk genişliğini yitirmiş veya olayların gelişimi Öcalan’ın ufkunun ötesine
gitmiş demektir ki bu aynı zamanda aslında Kürt hareketinde zirvenin aşıldığı
ve bir inişe geçildiği anlamına gelir.
*
Tabii bu arada bölgedeki değişimler sorucu, PKK’nın gücü ve
etkinliği de artmış bulunmaktadır. Arada Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’nin
batısına güçlü bir mesaj verilebilmiş; Kobane’de büyük bir zafer kazanılmış;
Suriye, Irak ve İran’da PKK ve Öcalan’ın prestij ve etkisi muazzam ölçülerde artmıştır.
Hatta uluslar arası büyük güçler giderek IŞİD’e karşı desteklenebilecek biricik
doğru alternatifin PKK ve Öcalan olabileceği fikriyle bile oynamaya başlamış
olabilirler. Burada Türkiye’nin rezervleri elbet en büyük engeldir ama
olayların gelişimi öyledir ki, yakında IŞİD ve İran etkisine karşı Türkiye’nin
bizzat kendisi Kürt hareketini doğrudan veya dolaylı desteklemek zorunda
kalabilir.
Toparlarsak, Öcalan’ın mesajının zaten hallolmuş ve
ulaşılmış bir konuda olması beklenmemelidir. Tahkim edilmiş ateşkese vs. elbet
geçer ayak değinebilir. Ama vurgusu ve ağırlığının bunlar olmayacağı
öngörülebilir.
*
O halde çıkarsamaları yapabiliriz.
İlk olarak muhtemelen mesajda özne dönüşüm geçirecektir
Öcalan ilk iki mesajında, Kürt hareketinin lideri olarak ve
bunu ifade etmese bile böyle bir bakış açısıyla konuşuyor ve Türkiye’deki (ve
elbet orta doğudaki) insanlara bu sıfatla hitap ediyordu. Yani onlardan biri
olarak değil; onlarla barış ve otak bir gelecek isteyen bir hareketin lideri
olarak birer mesajdı bunlar.
Bu yılki mesajında, mesajı veren öznenin bir dönüşüme
uğraması, beklenebilir ve beklenmelidir.
Öcalan’ın bu mesajı muhtemelen, Türkiye çapında politika
yapan bir Türkiye politikacısının veya Türkiye politikası aktörünün diliyle olacaktır
veya böyle olması gerekir.
Olayların ve gelişmelerin mantığı bunu zorladığı gibi, zaten
Öcalan’ın bütün programı ve politik mesajının da varacağı ve varması gereken
nokta budur.
HDP’nin Türkiye partisi olmak için büyük mesafeler kat ettiği; Demirtaş’ın konuşmalarının Türkiye’nin batısındaki Türklerde titreşimler yarattığı ve tam da böyle bir dille ve özne olarak konuştuğu bir noktada Öcalan’ın hala savaşan bir Kürt hareketinin önderi olarak, o bakışı açısıyla veya ifade edilmemiş olsa bile öyle bir yaklaşımla bir mesaj vermesi kendi sonunu kendinin getirmesi olur.
HDP’nin Türkiye partisi olmak için büyük mesafeler kat ettiği; Demirtaş’ın konuşmalarının Türkiye’nin batısındaki Türklerde titreşimler yarattığı ve tam da böyle bir dille ve özne olarak konuştuğu bir noktada Öcalan’ın hala savaşan bir Kürt hareketinin önderi olarak, o bakışı açısıyla veya ifade edilmemiş olsa bile öyle bir yaklaşımla bir mesaj vermesi kendi sonunu kendinin getirmesi olur.
Bu nedenle Öcalan’ın mesajı Türkiye’nin kaderini belirleyecek
bir Türkiye politikacısının mesajı olacaktır. Böyle bir dili ve böyle bir gizli
öznesinin olacağı öngörülebilir. Elbet mesajın içinde aynı zamanda bu öznenin
çerçevesindeki Kürt hareketinin önderi olmasının izleri de bulunacaktır ve
bulunabilir. Ama bunlar bir kuyruk sokumu gibi geçmişin kalıntısı olarak var
olmaya devam edecektir. Esas niteliği veren özellik bu olmayacaktır.
*
İkincisi, mesajın muhatabı da değişecektir muhtemelen. Bu mesajında
bu yeni öznenin diliyle, Türkiye’deki tüm halklara hitap edecektir. Yani artık
Türkiye halkının içinden Türkiye halkına hitap eden bir özelliği olacaktır denilebilir.
Hatta Kürtlere yönelik mesajları bile böyle bir özelliğe sahip olabilir.
Ama kanımızca mesajın daha önemli bir niteliği, Türkiyeli
bir politikacı olarak, tüm Ortadoğu halklarına ve dünya halklarına ve
hükümetlerine bir mesaj olması olacaktır. Onun esas yeni ve özgül niteliğinin
bu olacağını sanıyoruz.
Öcalan artık bu noktaya gelmiş bulunuyor. Olaylar onu böyle
konuşmaya zorluyor. PKK’nın Ortadoğu’da bir politik güç olarak ortaya çıktığı
ve farklı bir alternatif sunduğu koşullarda; hem dünyadaki en etkili güçlerin
çekişme alanı olan hem de halkları ateş içinde yanan Ortadoğu’da tüm dünyaya
mesajlar vermek gerekir. Bunu vermezseniz siz kendinizi bizzat bu çapta
görmüyorsunuz demektir.
*
Öznenin ve muhatabın bu değişimi elbet içerikteki bir vurgu
değişimiyle birlikte gidecektir ve gitmelidir.
Mesaj esas olarak Türkiye ve Ortadoğu’ya ilişkin bir vizyon
sunacaktır büyük bir olasılıkla.
Yani hem Türkiye halkına, hem Ortadoğu halklarına, hem
dünyadaki etkili güçlere ve halklara Ortadoğu’ya ilişkin somut bir çözüm ve vizyon
sunmalıdır ve sunacaktır.
Öcalan bunu yaptığında, artık uluslararası bir aktör haine
gelecektir. Sunacağı vizyonun ne olduğu “Demokratik Modernite”, Ekolojik Demokratik
Toplum” gibi kavramlarda, yayınlarda veya Rojava’daki küçük deneylerde zaten
yeterince görülmektedir.
Böylece Öcalan vizyonuyla, hem hükümetin felsefi bir tartışma
olarak gördüğü 10 maddeye ilişkin bir somut programı Türkiye’nin gündemine de
taşımış olacaktır; hem de bunu Ortadoğu’ya uyarlanmış haliyle bir somut program
olarak Ortadoğu halklarına ve tüm dünyanın en önemli güçlerine sunmuş ve bir
taşta iki kuş vurmuş olacaktır.
*
Öcalan’ın ne diyeceğini bilmeden, bu güne kadarki verilerle
ulaştığımız çıkarsamalar bunlardır.
Eğer Öcalan böyle bir mesaj sunmazsa, yani hala bir Kürt hareketi lideri olarak, günlük politikanın ayrıntıları içinde kendini kaybetmiş, günlük basının yazarlarının ufkunun ötesine gitmeyen bir mesaj sunarsa, Ortadoğu çapında bir vizyonu Ortadoğu ve Dünya halklarına ve hükümetlere açıklayan Türkiye siyasetinin parlayan yıldızı olarak bir mesaj vermezse, bu, onun, şu an zirvede olmasına rağmen, olaylarca aşılmış; olayların akışının onun ufkunu aşmış olduğunu gösterir. Tabii bu da zirvenin aşıldığını ve gerileyişin başladığını işaret eder.
Eğer Öcalan böyle bir mesaj sunmazsa, yani hala bir Kürt hareketi lideri olarak, günlük politikanın ayrıntıları içinde kendini kaybetmiş, günlük basının yazarlarının ufkunun ötesine gitmeyen bir mesaj sunarsa, Ortadoğu çapında bir vizyonu Ortadoğu ve Dünya halklarına ve hükümetlere açıklayan Türkiye siyasetinin parlayan yıldızı olarak bir mesaj vermezse, bu, onun, şu an zirvede olmasına rağmen, olaylarca aşılmış; olayların akışının onun ufkunu aşmış olduğunu gösterir. Tabii bu da zirvenin aşıldığını ve gerileyişin başladığını işaret eder.
*
Peki, bizim mesajımız ne?
Biz ise bir dünya cumhuriyeti kurmayı; uluslara ve ulusal
devletlere karşı mücadeleyi en baş ve temel sorun olarak gören bir dünya yurttaşı
veya İnsan açısından Ortadoğu’da demokratik olmanın; yani ulusu, bir dille,
dinle, vs. ile tanımlamayı reddetmenin ve merkezi bürokratik cihazları parçalamanın
acil bir görev oluğunu söylüyoruz.
Bu görev bağlamında şu an Türkiye’de en acil görevin;
yakalanacak taktik ya da zinciri sürükleyecek ana halkanın, seçimlerde HDP’nin
yüzde on barajını aşması olduğunu söylüyoruz.
Öcalan’ın ve Kürt hareketinin varabileceği en ileri nokta (Bir
dünya cumhuriyeti ve ulusların yıkılması ve onlara karşı mücadele) aslında
bizim hareket noktamızdır. Bugün farklı uçlardan hareket ederek aynı
noktadayız.
Keza somutta Kürt hareketi ve Öcalan, henüz demokratik bir
ulusçu bile olmaktan uzaktır. Henüz hala politik birimlerin dillere ve direnlere
göre tanımlanmasını reddetmemekte; onları politik birimler olarak eşit kılmaya
çalışmaktadır.
Bu diller ve dinler içindeki mücadelenin bir başlangıç
noktası olabilir ama ulusları dillere ve dinlere göre tanımlayanların içinde
politik olanın (yani ulusların) dillere ve dinlere göre belirlenmesini
reddedenlerin bir mücadelesi ve zaferi olmadan o model Lübnanlaşma ve dağılmayı
engelleyen paternalist bir egemenlik arasında bir sarkaç gibi gidip gelecektir.
20 Mart 2015 Cuma
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder