Birleşik Haziran
Hareketi (http://birlesikhaziranhareketi.org/)
diye bir girişim veya ittifak var. Bir de epeyce aydın ve sosyalistin
girişimcisi ve destekçisi olduğu “AKP
diktatörlüğüne "dur" demek için seçimlerde HDP-CHP-BHH bloğu”
isteyen bir girişim var (https://www.facebook.com/events/499267203544698).
Bu parti, örgüt ve kişiler esas olarak kendilerini,
Marksist, Anarşist, Komünist, Sosyalist veya Demokrat olarak
tanımlamaktadırlar. Bu durumda, bir Marksist, bir Sosyalist ve bir Demokrat
olarak bizim gerek Birleşik Haziran Hareketi’ne; gerek HDP-CHP-BHH bloğu
çağırıcılarına söyleyeceklerimiz ve eleştirilerimiz olacaktır. Bu eleştirileri
onların da kabul ettiğini düşündüğümüz varsayımlar üzerinden yapacağız ve
onların politik tavırlarının, kendilerini tanımlama veya adlandırmalarının ön
kabulleriyle uyuşmadığını göstermeye çalışacağız.
*
Klasik Marksist ya da Sosyalist politika anlayışına göre,
teoride, ideolojide, propaganda ve ajitasyonda ittifak olmaz. İttifaklar somut
hedeflerde, işlerde, programlarda olur.
Bunun en somut ve özlü ifadesi, “ayrı bayraklarla ama birlikte yürümek” parolasıdır. (Burada Bayrak,
teoriyi, ideolojiyi, içeriği ifade eder; mitinglerde her grubun kendi
bayraklarıyla yürümesiyle ilgisi yoktur.)
Bu aynı zamanda şu anlama da gelir: sosyalistler ittifak
anlayışlarında son derece esnektirler ve olmalıdırlar; gereğinde “şeytanla”
bile ittifak yapabilmelidirler ve yapmalıdırlar; ama ayrı bayraklarını bir an
bile bırakmamalıdırlar. (Yani ittifak yapıp somut hedefler için bir araya
geldiklerinin “şeytan” olduğunu söylemekten bir an için bile imtina
etmemelidirler.)
Bunun mantıki sonucu çok açıktır: yapılan ittifak ve bir
araya gelinen güç ile çalışmanın içeriği arasında hiçbir mekanik ilişki yoktur.
Bunlar birbirinden ayrı olarak ele alınmalıdırlar. Tam da içsel bütünlüğü
oluşturan bu ayrılıktır.
Sözde veya mekanik Marksistler ile özde ve diyalektik Marksistlerin
farkı buradadır. Sözde Marksistler, ittifak yaptıklarında söylemlerini, teorilerini,
içeriklerini değiştirirler; yeni durumlarını veya ittifaklarını meşru
gösterecek teorik gerekçeler bulmaya çalışırlar. Bu nedenle de taktik
esneklikten genellikle yoksundurlar. Diyalektik Marksistler ise, içeriği değil,
somut güç dengelerine göre taktiklerini; örgüt ve mücadele biçimlerini
değiştirirler. Bu nedenle, taktik olarak çok esnek ama içerikte kavi olurlar
Seçimlerde tavırların nasıl belirleneceği konusu da özünde
bu politika anlayışının seçimler özgülüne uyarlanmış özel bir halinden başka
bir şey değildir.
*
Yine klasik Marksizm’e göre, seçimler bizim için kendi
sosyalist ve demokrat hedeflerimizi, programımızı yaymanın; bunun için
örgütlenmenin bir aracından ve vesilesinden başka bir şey değildirler.
Program ve strateji bakımından hiçbir özel değişiklik ortaya çıkarmazlar. Bizim
için seçmek ve seçilmek değil; seçimler esnasında çalışmalarımızda ne
yaptığımız, neyi savunduğumuz önemlidir.
Öte yandan, bulunduğumuz toplumda bizim dışımızda da güçler,
partiler, eğilimler ve bunlar arasında da bir mücadele vardır.
Bu mücadeleler karşısında tarafsız kalmak, fiilen daima
güçsüz veya haklı olanın karşısında bir tarafsızlık anlamına dolayısıyla haksız
ve güçlü olanı desteklemek anlamına geleceğinden; bizim dışımızdaki güçler
arasındaki mücadelede de, gücümüzü ve tarafımızı ezilenden, daha haklı olandan,
daha demokrat, ezilenlerin mücadelesine daha geniş olanaklar sağlayacak olandan
yana koymamız gerekir.
Yani örneğin bir faşist veya ırkçı parti ile bir sosyal
demokrat veya tipik muhafazakâr bir parti arasında bir mücadele varsa,
verilmeyen bir oy veya bizim adayımıza verilecek bir oy faşiste yarayacaksa, bu
durumda sosyal demokrat veya tipik muhafazakâra bir partiye oy verilmesini
isteyebiliriz ve istemeliyiz. (Çünkü bizim için önemli olan kendimize istenecek
oy değil bu oyun verilmesini isterken söyleyeceğimiz içerik; yapacağımız
örgütlenmedir.) Örneğin bir sosyal Demokrat veya Muhafazakâra oy verilmesini
isteme durumunda, unutmamamız ve yapmamız gereken şey oy verilmesini
istediğimizin politikasını, tutarsızlıklarını vs. sergilemek olmalıdır.
Marksistlerin veya sosyalistlerin veya öyle olduğunu iddia
edenlerin ittifaklar ve seçimler konusuna yaklaşmalarının yol gösterici kazıkları
ve duvarcı sicimleri (Leitfaden) bunlardır.
Tabii bizim için seçimler ve hele seçilmek çok önemli
olmadığından, seçimlerde ekstra bir rahatlığımız olması gerekir. Yani bazı
ittifak durumlarında, bir pazarlık yapma durumu varsa, bizim için vekil
sayıları falan ikinci planda olduğundan, rahatlıkla bonkör davranabiliriz ve de
davranmalıyız.
*
Şimdi Sosyalist ya da Marksist politika sanatının bu
alfabetik doğruları ışığında, gerek Birleşik Haziran Hareketi’nin; gerek
onların CHP ve HDP ile ittifak kurmasını önerenlerin dediklerine baktığımızda ne
görüyoruz?
Bir kere hepsinin, aslında AKP’nin iktidarda kalmasını ve
hele anayasayı değiştirecek ve başkanlık sistemine geçecek bir çoğunluk elde
etmesini çok tehlikeli buldukları, bunu baş tehlike olarak gördükleri çok açık.
Eğer acil hedef tanımlamasında böyle bir ortaklık olmasaydı, tartışmaya ve
analize acil hedefin ne olduğu gibi bir noktadan başlamak gerekirdi. Bu durum işleri
kolaylaştırıyor.
Eh, bu BHH veya HDP-CHP-BHH Bloğu isteyenler de genellikle, Marksist,
Sosyalist veya Anarşist falan olduklarına göre nasıl bir çıkarsama yapıp nasıl
bir davranış göstermeleri gerekeceği çok açıktır.
AKP’nin seçimde iktidarda kalmasını veya Anayasayı
değiştirecek büyük çoğunluk elde etmesini engellemek, ezilenlerin mücadelesine
daha geniş hareket alanı sağlayacağından, AKP’nin karşısında ve daha liberal
veya demokrat olan güçlere, ne kadar tutarsız olurlarsa olsunlar oy
istenebilir. Zaten bizim için seçimler değil, ne söyleyeceğimiz önemlidir.
Yani gerek BHH; gerek blok isteyenler, “AKP’nin karşısındaki partiler tutarsızdır, hedefleri ve programları şu
şu noktalarda yanlıştır, ama AKP ve onun başkanlık sistemine geçmesi daha büyük
tehlike olduğundan onlara oy verilmelidir” diyebilir ve demelidir.
Ve bunu, herhangi bir sosyalist parti, grup, akım ya da
kişi, hiçbir pazarlık falan yapmadan, otomatik olarak, adeta bir refleks gibi
söyleyebilmelidir ve söylemelidir.
Ama AKP’nin karşısındaki partilere bakınca da, ırkçı MHP’yi
bir yana atınca, kalanlar içinde, HDP’nin, CHP’den bin kat daha tutarlı ve demokrat
olduğu; hem dayandığı temeli itibariyle Türklükle tanımlanmış bu devlette
Türklük tarafından ezilen bir dili konuşanların haklı mücadelesinin ifadesi
olduğu; Kürt hareketi içinde de daha yoksulların, kadınların, Kürdistan’ın da
en çok ezilenlerinin (Ezidilerin vs.) kendilerini bulduğu; onların eğilimlerini
yansıtan bir hareket ve parti olduğu açıktır.
Sosyalistlere verilecek oyların havaya gideceği, dolayısıyla
fiilen AKP’ye yarayacağı da açık olduğundan, AKP karşısında HDP’ye oy
verilmesini istemek tek doğru tavır olur.
Burada tavır belirlemeyi ve analizi zorlayan özel durum şudur:
Eğer HDP’nin yüzde onu aşma gibi bir sorunu olmasa, hiç tereddütsüz, oyu HDP’ye
vermek gerekir denebilir. HDP’nin çok sınırda ve kritik bir durumu var. Eğer
yüzde onu aşamazsa, ona verilecek oylar da Erdoğan’a veya AKP’ye yarayabilir.
Bu durumda ne yapmak gerekir?
*
Birincisi, HDP, Sosyalist ya da Marksist veya Anarşist olma
iddiasında bir örgüt değil. Sosyalistlerin ve Marksistlerin dışındaki bir güç. (Ama
içinde hiç de küçümsenmeyecek ölçüde böyle olduğunu iddia eden veya söyleyen de
var.)
Bu dışımızdaki güç karar vermiş ve girecek. Onun kararını
değiştirme şansımız yok. Aynı sosyal tabana veya ön kabullere ve programa dayanmıyoruz
ki tartışabilelim.
Öte yandan, onun kendi amaçları açısından bakıldığında, bu
kararı yanlış olarak tanımlamak mümkün değildir. Son seçimlerde zaten % 9,6
almış. Arada Kobani Zaferini kazanmış; Türk ordusu bile onunla iş birliği
yaparak gidip türbe getirmek durumunda kalmış; Kobani’de IŞİD’i yenerek,
demokrat, laik, Hıristiyan ve Alevilere koruma sağlamış; tarihindeki en parlak
dönemi yaşayan bir hareket.
Ayrıca hedefi sadece Türkiye değil, tüm Ortadoğu olan; strateji
ve taktiklerini tüm Ortadoğu'daki mücadele üzerinden belirleyen bir hareket.
İran, Irak, Türkiye ve Suriye’de var olan tek hareket. Bu hareketin, %e 0,4;
yani binde dört gibi bir artış sağlayabileceğini düşünmesi ve bu riske
girmesinden daha doğru bir şey de olamaz. Çünkü bu riske girmediği takdirde,
bizzat kendisi kendisini çapsız görmüş ve gerilemeye mahkûm etmiş olur. Tarihin
önüne koyduğu bu fırsatı kendi elleriyle tepmiş olur. Yani bu hareketi onun Ortadoğu
çapındaki kendi amaçları açısından yaptığın yanlış diyerekten ikna etmenin de
yolu yok. Doğru yapıyor.
Öte yandan, bağımsız vekillerle girmesi, kendisine belki
birkaç milletvekili daha kazandırır ama CHP’nin oyu ve çıkaracağı vekil sayısı
kayda değer biçimde artmayacağından ve CHP nitelik olarak fiilen demokratik
değil, milliyetçi bir çizgi izlediğinden, AKP’nin hedeflerine ulaşmasının engellenmesi
bakımından bugünkünden daha farklı bir durum ortaya çıkmayacak demektir.
Fakat HDP, yüzde onu aştığında, Türkiye’nin bütün tablosu
değişir. Bir kere AKP’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğu kalmaz. Hatta belki
tek başına iktidar olma olanağını bile yitirebilir. Böyle bir başarının ülkenin
politik atmosferinde yapacağı muazzam alt üstlükleri; demokrat ve sosyalistlere
sağlayacağı büyük moral ve hareket alanı gibi imkânları saymanın gereği bile
yok.
Yani HDP’nin olağanüstü uygun koşullarda BHH’nin desteği
olmadan bile yüzde on barajını aşması; çok büyük bir yanlış yapmadığı takdirde
çok büyük olasılıktır.
İşin ilginci, BHH’nin bileşenlerinin oy oranı da, HDP’nin
ihtiyacı olana aşağı yukarı denk düşmektedir. Binde yarımdır yuvarlak hesap. Binde
yarım da HDP’ye yetmektedir. Yani sadece BHH destek verdiği takdirde, HDP oyunu
aynı şekilde koruyup Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki kadar oy alsa bile, yüzde
on oranını aşar.
Böyle bir durumda, bir Marksistin, bir sosyalistin yapması
gereken çok açıktır: derhal hiçbir karşılık beklemeden ve tereddütsüz, HDP’ye
oy verilmesini istemek.
*
Böyle davranmak özellikle de gerekiyor. Çünkü Sosyalistler,
çok küçük güçlerine rağmen, ülkenin hayatında kendi gerçek ağırlıklarının kat
kat üstünde bir sonucun ortaya çıkmasında belirleyici bir etkide bulunma
olanağı elde etmişlerdir. Sosyalistler kedi oldu olalı ilk kez bir fare
tutabilecektir. Ya da kalenin ağzında dururken ayağına top gelmiştir,
karşısında kimse yoktur ve sadece topa dokunması yetecektir gol atması için.
Neden böyle?
Bir terazinin iki kefesindeki ağırlıklar tam dengedeyse, bir
tarafa koyacağınız çok küçük bir ağırlık, bütün dengeyi alt üst edip o tarafın
ağır basmasını sağlar. Kaba matematikle koyduğunuz birkaç gramdır. Ama sonuçlarıyla
o kilolarca ağırlığa bedel olur. Kaba matematikle iki kere iki dört eder. Ama “cebr-i
ala” ile iki kere iki bin de edebilir.
Yani kendine Sosyalist ve Komünist veya Anarşist vs.
diyenler, toplumdaki çok küçük ağırlıkları olmasına rağmen, bu küçük
ağırlıklarını HDP’den yana koyarak, Türkiye’deki tüm dengeleri değiştirip
demokrasi mücadelesinin; ezilenlerin önünü açabilirler. Hayatlarında ilk kez bu
olanakla karşı karşıyadırlar. Onlara böyle kritik bir pozisyonu sağlayan da yüzde
on barajı ve HDP’nin bu barajın sınırında olmasıdır.
Yani sosyalistlerin, Marksistlerin, Anarşistlerin alacakları
şu veya bu davranışı ülkenin ve belki de Ortadoğu’nun geleceğini
belirleyecektir.
Klasik Marksist böyle bir durum olmasa bile HDP’ye oy
verilmesini istemelidir. Ama bu sefer bu seçimlerin özgül koşulları ve güç
ilişkileri, ekstradan böyle bir görevi dayatmaktadır onlara.
Marksistlerin yapacağı çok açıktır: Bütün oylar HDP’ye
demekle kalmamalı; binlerce bağla bağlı oldukları özellikle CHP’nin içindeki
Alevi ve Demokrat kesimleri de HDP’ye oy vermeye çağırmalıdırlar. Çünkü HDP’nin
oy oranındaki her yükseliş; AKP’nin tek başına hükümet kurma olasılığını da
ortadan kaldırır. CHP oylarındaki yüzde bir artış CHP’ye ve demokrasi güçlerine
bir şey kazandırmaz ama HDP’ye ve demokrasi güçlerine nicel ve nitel olarak çok
şey kazandırır.
*
Buraya kadar tutarlı bir Sosyalist ve tutarlı bir Demokratın
tavrının ne olması gerektiğinden söz ettik.
Tabii seçimlere bir Sosyalistin vermesi gerekenden daha
fazla değer veriyorsanız, şöyle de düşünebilirsiniz: evet şimdi bu fırsatı
değerlendirmeli, oylarımızı yüksek bir bedel, örneğin seçilebilir yerlerde birkaç
yer karşılığı satalım; iyi bir pazarlık yapalım.
Böyle küçük hesaplara girmeyenlerin yapacağı, hiçbir davet
vs. beklemeden; pazarlık yapmadan HDP’ye oy verilmesini istemek olabilirdi.
Bunu maalesef şimdiye kadar kendine Sosyalist diyenlerin hiçbiri
yapmış değil.
Buna yakın bir durum kısmen Halkevleri aldı ama o bile görüşmeler
sonrasında desteğini ilan etti. Destek bile hala tam açık ve net değil “Görüşmelerimiz devam ediyor, henüz somut bir
tutum açıklamış değiliz ama HDP’nin yüzde on barajını geçmesi için elimizden
gelen katkıyı, desteği sunacağız.” türünden bir söylem var. Hiçbir karşılık
beklemeyen; pazarlık yapmayan net bir tavır yok.
Peki, EMEP ne yaptı? HDP ile hiçbir görüşme bile yapmadan
HDP’ye oy verilmesini isteyecek yerde, HDP ile görüşmeler ve ittifak yaptı. Yani
tamı tamına yukarıdaki küçük hesapçılığı yaptı. Sen yine ittifakını yap, yine
işleri nasıl koordine edeceğini görüş ama o görüşmeye gitmeden önce, hiç bir
karşılık beklemeden, HDP’ye oy verilmesini iste. Zaten Kürt hareketi yeterince
bonkördür ve sana istediğinden fazla olanağı sunacaktır. Ama senin görevin onun
elini serbest bırakmasını sağlamak; bu kritik durumda kritik yerlerde daha çok
oy getirebilecek adayları gösterebilmesi için ona yerini terk etmek olabilirdi.
Yani EMEP de Marksizm ve Sosyalizmden sınıfta kaldı. Küçük
hesapların partisi olduğunu kendi eylemiyle fiilen ilan etti.
*
Şimdi gelelim BHH’ye.
Birleşik Haziran Hareketi ve bileşenleri Marksist veya
Sosyalist ise; Marksizm’e uygun; ezilenlerden
ve demokrasi mücadelesinden yana bir tavır koymak gibi bir sorunu varsa; yapacağı
çok açıktır: oyların HDP’ye verilmesini ve onun yüzde on barajını aşmasına
yardımcı olunmasını istemek ve bunu da hiçbir ittifak ve görüşme bile talep etmeden
yapmak.
Elbet şu olabilir: HDP görüşme önerebilir, hatta jest olarak
kritik yerlerde adaylık falan de verebilir. Bunlar olabilir ve Kürt hareketi de
bu konularda zaten ne kadar bonkör olduğun yeterince göstermiştir. Ama bu
desteğin hiçbir pazarlık vs. yapmadan açıkça ifadesi gerekir.
Birleşik Haziran Hareketi ve bileşenleri HDP’ye kendi
desteklerini vermekle yetinmeyip, her zaman yakın ilişkiler ve karşılıklı
etkilenme içinde bulundukları CHP’lileri de HDP’ye oy vermeye çağırmalıdırlar.
Bunun haricindeki her tavrın Marksizm’le, Sosyalizmle ilişkisinin olmadığı
açıktır.
Tabii bu durumda, Seçimlerde CHP, HDP ve Haziren Hareketi blok
yapsın diyenlerin yanlışı da ortaya daha net çıkmaktadır.
Elbet birileri çıkıp böyle bir girişim kurabilir. Buna bir
şey denemez. Ama bunu kendine Marksist’im, Sosyalistim, Komünistim, Anarşistim
diyenler yaparsa, bizim bunlara söyleyecek sözümüz, yukarıda
söyleyeceklerimizdir. Sizin kurmanız gereken inisiyatif, böyle bir blok önerisi
değil; CHP’lilere ve Haziran Hareketi’ne HDP’yi desteklemeye çağrı olabilir.
*
Ama gerek Haziran Hareketi ve Bileşenleri gerek Blok
kurulmasını isteyenler açısından sanırız sorun sadece bu kadar değil. BHH’nin
esasını oluşturan TKP’ler ve ÖDP esas olarak her zaman boykot veya daha keskin
sözler söyleseler de seçim sandığına gittiklerinde fiilen CHP’ye oy vermişlerdir;
onların gözü ve gönlü CHP’de olmuştur. Bir diğer ortak noktaları da Kürt
hareketine karşı uzak, yukarıdan, ince ırkçı, hatta karşı tavırlarıdır.
Neden şimdiye kadar yukarıda söylendiği gibi bir sosyaliste
yakışır biçimde davranmadılar?
Biz bunu şöyle açıklıyoruz:
Şehir orta sınıfları ve laik kesimler; Aleviler, göz ucuyla
HDP’yi izlemeye başlamış bulunuyorlar; ilk kez CHP’ye mahkûm olmaktan
kurtulabilirler. Büyük bir tektonik hareketin; bir kıta kayması, yani bu
kesimlerin kitlesel bir HDP’ye kayışı olasılığı bulunmaktadır.
Birleşik Haziran Hareketi bu kayışı engellemek için
kurulmuştur. Aksi takdirde şimdiye kadar yukarıdaki gibi davranmaları
gerekirdi.
Ayrıca bunu Birleşik Haziren Hareketi bileşenlerinden
birinin yöneticilerinden biri, “Yahu HDP
bizim alanımıza girmeye başladı, onu engellemeliyiz” anlamında sözlerle safiyane
bir şekilde dile getirmiştir.
Elbet HDP bunlara karşı iyimser ve safiyane yaklaşarak;
onlarla ittifak kurmaya çalışarak kendi açısından doğru olanı yapmaktadır.
Ama biz bir Marksist’iz, Sosyalistiz. BHH ve bileşenlerinin
de Marksizm ya da Sosyalizm iddiaları varsa ve bu iddialarına uygun bir
davranış içinde değillerse, bunu göstermek, teşhir etmek ve bununla mücadele
etmek de bizim görevimizdir. Tam da yukarıda dile getirdiğimiz ilkeler
nedeniyle.
İddia ediyoruz ki, Birleşik Haziran Hareketi ve bileşenleri,
Türkiye’deki demokrasi mücadelesine bir katkı yapabilmek için, tarihin önlerine
koyduğu bu en büyük fırsatı tepecekler ve kim bilir hangi keskin formülasyonla,
“HDP’ye oy verin” demeyeceklerdir. Fiilen de CHP’ye oy vereceklerdir.
Bu muhtemelen onların içinde bir bölünmeye de yol
açabilecektir. Çünkü bileşenler içinde, gerçekten onları Kürt hareketi ile
yakınlığa çekmek için bulunanlar da vardır. Ama bunlar yanlış bir strateji izlemektedirler.
Bu gibi durumlarda, aman bunun elini tutayım da uçuruma gitmesin gibi bir
tavır, onların sizi de aşağı çekmeleriyle sonuçlanır. Şunu unutmamalı onlar
eğer uçuruma düşmek istemiyorlarsa, tutunacakları dal çoktur. Yukarıdaki satırlarda
biz bir yığın dal uzattık.
Son olarak tekrar edelim.
CHP’ye oy veren, laik ve Alevi ama pek ulusalcı kaygıları
olmayıp da demokrat olan geniş bir kesim vardır. Bunlar HDP’yi dikkatle
izlemektedirler. Birleşik Haziran Hareketi, bu geniş kesimin HDP’ye yönelmesini
engellemek için kurulmuş bir benttir.
Eğer bu kesimde bir kayma başlarsa, BHH da bu kaymayı daha
geri bir noktada tutabilmek için; etkisini yitirmemek için, HDP’ye oy
verilmesini isteyebilir veya HDP ile ittifak yapabilir.
Ama işlevini görüp kaymayı engelleyebildiği sürece, HDP’ye
karşı duracak ve seçimlerde fiilen oyları CHP’ye verecek veya en azından HDP’ye
oy verilmesini istemeyecek ve HDP yüzde onu aşamazsa, HDP’yi Erdoğan’la gizli
işbirliği vs. yapmakla suçlayacaklardır. Kendi suçlarını HDP’ye atacaklardır.
Bunun çok acımasız bir yargı mı olduğu söyleniyor?
Bunu yalanlamanın ve bu yargının geçersizliğini göstermenin,
bu satırları yazanı mahcup etmenin bir tek yolu var: İster Haziran Hareketi
olarak, ister kimi bileşenleri bağımsız olarak, HDP’ye hiçbir karşılık
istemeden ve pazarlık yapmadan oy verilmesini istesinler.
Utandırsınlar, mahcup etsinler bu satırların yazarını.
Çünkü biz utanır ve mahcup olursak Türkiye’deki demokrasi
mücadelesi kazanacaktır.
Biz kaybedelim yeter ki Demokrasi mücadelesi kazasın. Demokrasi
Mücadelesi kazanınca biz de kaybettiğimizden çok daha fazlasını kazanacağız.
Demir Küçükaydın
26 Şubat 2015 Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder