24 Şubat 2015 Salı

Magna Carta, Firavunlaşma, Erdoğan ve Fidan’ın İstifası Üzerine Mantıksal Çıkarsamalar

Uygarlık demek, Para, Yazı ve Devlet demektir. Ama uygarlığın gerçekten keşif beratını elinde bulundurduğu tek şey aslında devlettir. Çünkü yazı ve para henüz uygarlaşma olmadan; devletten önce bulunmuştur. Devlet demek uygarlık demektir. Uygarlık demek halkın örgütsüz ve savunmasız bırakılması; devlet denen aygıtın tepeden tırnağa örgütlü olmasıdır.
Tarih bir bakıma devletsiz toplumların, yani komünlerin, kandaş kardeşlik topluluklarının uygarlaşmalarının, yani o çürüyen uygarlığın devletini ele geçirmelerinin ve onun tarafından ele geçirilmelerinin tarihidir.
Devleti ele geçirenler, iyi kötü eşit kandaşlardır. Herkes silahlıdır. Otorite gönüllü bir kabule dayanır. Ama uygarlığı feth edenler, bir süre sonra onun kurumları tarafından feth edilirler. Eşitler arasında birinci olanlar bir süre sonra başlangıçtaki yoldaşları ve silah arkadaşları gibi eşit ve silahlı olmayan kölelerden (Örneğin Osmanlı’da Devşirmeler, Yeniçeriler) bir ordu ve iktidar aygıtı oluşturmaya başlar; buna direnen eşit kandaşlar birer birer kardeş cinayetleriyle, komplolarla tasfiye ederler.

22 Şubat 2015 Pazar

Türk Ordusu YPG'nin izni ve desteği ile Süleyman Şahtaki askerleri IŞİD'in eline düşmekten kurtarabildi.


Kobani'den Süleyman Şah Türbesine uzaklık Google Earth'a göre 30 kilometreden biraz fazladır. Bir gün önce bile YPG'nin Süleymen Şah türbesinin 2 kilometre yakınında IŞİD ile savaştığı ve ilerlediği haberleri geliyordu. Buna ek olarak YPG komutanının Türk Devletinin kendilerinden Süleyman Şah'taki askerlerin kurtarılması için yardım istendiği açıklaması vardı. YPG'nin geçiş izni ve işbirliği olmasaydı Süleyman Şah Türbesi'ndeki Türk askerleri IŞİD'in eline geçecekti. Türk Ordusu önceden yok olmasını isteyip IŞİD ile işbirliği yaptığı YPG ile bu sefer IŞİD'e karşı işbirliği yapmak
zorunda kaldı. Ama Türk devleti bu işbirliğini gizlemek, cephedeki bu tersine dönüşü gizlemek, Kürt mücadelesine karşı halkta bir sempati oluşmasını engellemek için Hükümeti, Medyasıyla psikolojik savaşa devam ediyor. YPG'ye bir teşekkürü bile çok gördükleri gibi gizliyorlar. Yalancıdırlar. Ulusalcılar Türk Ordusunun nereden nasıl geçip de oradaki askerleri getirdiği konusunu gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Ama bu mızrak bu çuvala sığmaz. Bu dezinformasyona karşı sosyal medya aracılığıyla mücadele edelim. (Solda genel konumlar, sağda dün akşamki durum.)

Meclis'teki Vekilleri Destekleyelim ve Meydanlarda Oturma Grevleri Yaparak Meclis'teki Darbeye Karşı Halkın Direnme Hakkını Kullanalım

Şu an saat 03.08.
Bir kaç saatten beri Türkiye'de çok önemli gelişmeler yaşanmaya başladı.
1) Mecliste başta HDP milletvekilleri olmak üzere muhalefet güvenlik yasası denen polis devleti yasasına direniyor, oturma grevi yapıyorlar ve sloganlar atıyorlar. KESK de çağrı yaptı. Vekilleri yalnız bırakmayıp Türkiye'nin her yerinde oturma ve protesto gösterileri yapılmalı.
2) Kobani'de. Gelen haberlerden çıkarabildiğimiz kadarıyla Türk devletinin ordu birlikleri YPG ile anlaşarak ve YPG'nin kontrolü ve desteğinde Süleyman Şah Türbesine doğru harekete geçmiş durumda. Bir askerin öldüğü haberi aşağı yukarı kesinleşmiş bulunuyor. Aynı saatlerde ve yerde YPG ile IŞİD arasında çok sert çatışmaların olduğu; Diyarbakır'dan sürekli uçakların havalandığı bilgisi var.
Bu durumda yarın herkes en yakınındakilere haber verip meydanlara yığılmalı ve oturma eylemine başlamalı.
Şu an hiç bir zaman olamayacak istisnai bir korelasyon oluşmuş durumda. MHP ve CHP meclisteki direnişinde HDP'nin yanında yer alıyorlar. Türk ordusu, YPG'nin izni ve desteği ile IŞİD tarafından kuşatılmış askerlerini kurtarmaya gidiyor.
Eğer Gezi'de olduğu gibi geniş kitleler sokaklara çıkarsa, Türkiye'de gerçek bir devrimci durum oluşabilir.
O olmasa bile en azından bu yasanın geçmesi engellenir ve aynı zamanda Erdoğan ilk yenilgisini tadabilir. Bu bütün politik atmosferi kökünden değiştirir.
Artık yüzde onu aşmak bile eskimiş ve küçük hedefler haline gelir.
22. Şubat 2015 - 03.21

20 Şubat 2015 Cuma

Gezi’nin Ruhu, Nuh Köklü’nün Öldürülmesi ve Programsızlık

Ne Köklü, ne Özgecan ne de diğer cinayetlerin ardındaki gerçek ilişkiler, temeldeki nedenler üzerinde hiç durulmuyor. Hukuk zaten tanımı ve doğası gereği nedenlerle ilgilenmez; nasıllara bakar. Medya’dan bunu beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir. Medyanın işi ön önemliyi en önemsiz; en önemsizi en önemli göstermektir.
Örneğin Özgecan Cinayeti’ni yapanların davranışlarının, ardındaki ilişkilerin hiçbir incelemesi yok. Ama ciddi bir inceleme’de Türkiye’deki devletin yapısına ve nasıl çalıştığına ilişkin tüm pislikleri ortaya çıkaracaktır. Örneğin Özgecan’ın katilleri, Devletin Faşistlere desteği, Kürdistan’daki Savaş vs. bağlantılarını hiç araştıran yok. Araştırılma muhakkak bu bağlantılar ortaya çıkar. Hiç şaşmaz. Bunun ipuçlarını, bu konularla hiç ilgisizmiş gibi görünen Köklü cinayetinde görelim.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Nuh Köklü’nün Öldürülmesi = HDP’li Kadın Vekillere Saldırı = Özgecan Cinayeti

“Yeldeğirmeni Dayanışması'ndan dostlarıyla Yeldeğirmeni'nde bir kafe açmak istiyordu Nuh, ben de orada yemek yapacaktım, birlikte mutluluk yaratacaktık, başka türlü bir şey yaratacaktık...
Eski "askı" sistemini getirecektik kafemize... Yemek yiyenler bir de "askı"ya para bırakacaklardı parası olmayanlar da yemek yiyebilsinler diye... Mekân olarak bizim de "askı"larımız olacaktı... Kobane için, sokak çocukları için, şiddet mağduru kadınlar için...
Rüyalarımız vardı...
Sevdiği bir kadın vardı, onu çok seven... Canım arkadaşım bir kadın...
Kartopu oynarken öldürüldü, kartopu oynarken o güzel kalbinden bıçaklandı...
Ölürken son sözü: "Ne olur bu bir rüya olsun.." olmuş Nuh un...
Ne olur bu bir rüya olsun...
İçim parçalanıyor...
Arkadaşı R. Mine’nin Facebook Paylaşımı’ndan