25 Mart 2013 Pazartesi

Öcalan’ın Dönüşü

(Aşağıdaki yazı Aralık 2005 yılında yazılmıştı. Birkaç gün önce yazılanların eskiyip hükmünün kalmadığı bir dünya ve Türkiye’de yaşıyoruz. Bugün yazılmış gibi okunabilir. Tabii “mutatis mutandis”. Yani gerekli değişiklikler yapıldığında. Önümüzdeki süreç ve nedenlerini anlamak için temel parametreleri vermektedir. Politikada öngörülerde bulunmak her zaman çok tehlikelidir. Binlerce farklı değişken vardır. Yazıdaki neredeyse bütün öngörüleri doğrulanmış ve halen doğrulanmaktadir. Yazı Marksist kavramsal araçların gücünü gösterir aynı zamanda. D.K. - 25 Mart 2013 Pazartesi)

Birkaç gündür, şu kenef basın yazarlarının, adının önüne, Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin direktiflerine uygun olarak “Terörist başı” rütbesini koymadan adını anmadıkları Abdullah Öcalan, ne olduysa bütün “büyük basın”ın manşetlerinin, yazar ve baş yazarlarının konusu ve konuğu oldu.
Ne var ki, Öcalan gazetelerin başköşesine sadece konuk da değil, artık “rütbe-i tenzil” eylediği de görülüyor.

20 Mart 2013 Çarşamba

Yeni Bir döneme Girilirken – Öngörüler ve Görevler

Bir süredir çok alametler belirdi. Öyle görülüyor ki, birkaç gün içinde eski parametrelerin hepsinin geçersiz kaldığı yepyeni bir dönem başlayacak. Aslında yeni dönem fiilen de başlamış bulunuyor. Alamet dediklerimiz yeni dönemin başlamışlığının ifadelerinden başka bir şey değil.
Ama herkes, henüz hala eski parametrelerle düşündüğünden yeni durum kavranamıyor.
İşin doğrusu, biz de birkaç gün öncesine kadar durumun pek farkında değildik.
Elbet birkaç ay öncesine kadar “bebek katili” ya da “terörist başı” olarak anılan Öcalan’ın birden bire resmen “İmralı” diye bir makam haline gelmesi; BDP vekillerinin İmralı’ya gitmesi; Öcalan’ın bir muhatap olarak alınması çok önemli gelişmelerdi. Ama bunlar bile henüz Erdoğan’ın Suriye ve Irak’ta sıkışmışlığıyla, başkanlık ihtiraslarıyla ve seçimlere kadar bir çatışmasızlık ortamı yaratma taktik kaygılarıyla açıklanabilirdi. (Elbet bugün de bunlar geçerliliğini koruyor. Ama başka bir bağlam içinde.)

20 Şubat 2013 Çarşamba

Gross’un (Rıza Dayı) Ardından

Gross Almancada büyük demektir. Rıza Dayı fiziksel olarak çok büyük bir insandı. Muhtemelen Almanlar ona bu nedenle Gross demiş; sonra da Türkiyeli arkadaşları, hatta eşi bile Gross diye hitap etmeye başlamış olsa gerekti. Bizler onunla konuşurken Rıza Dayı der, ama onun hakkında konuşurken genellikle kimi kastettiğimiz daha belirgin ve kolaylıkla anlaşılsın diye Gross derdik.
Gross’u görünce John Steinbeck’in göçmen işçileri anlattığı İnsanlar ve Fareler’indeki Lennie gelirdi aklıma. Rıza Dayı, Lennie gibi geri zekalı değildi. Ama o dev gibi adamın, sürekli gülen yüzü ve gözleri vardı. Gözlerinde de hiçbir zaman yaşlanmayan ve eskimeyen bir masumiyet ve hayat karşısında duyulan bir şaşkınlık ve hayret; ifadesi güç bir safiyet.