Yaklaşık çeyrek asır, 23
Yıl önce Özgür Politika'da "Newrozun Dönüşümü" (Sanırım hatalı
dizilerek "Newroz Dönüşümü" diye yayınlanmış) başlıklı bir yazı
yazmışım. Yıllar sonra okuyunca pek de fena yazmamışım dedim. Hala güncelliğini
koruyor sayılır. Hatta fazlasıyla koruyor. Bu Newrozu da böyle kutlamış olalım.
(Elbette bu yazıyı yazdığımda 2005'ten sonra geliştireceğim Ulus ve Din
konusundaki görüşlere henüz varmamıştım ama bu evrimin ipuçları da yine bu
yazıda görülebilir.)
21.Mart.2023
Newroz’un Dönüşümü
İnsanlık, tarihindeki büyük devrimler bayramlaşmıştır. İnsan, on binlerce yıl, bir kıtlık ekonomisi içinde ve açlık tehdidi altında yaşamıştır. Ancak son beş bin yılda, ılıman iklim ırmak boylarında düzenli ekinciliğin ve hayvancılığın keşfiyle, açlık tehdidinden kurtulabilmiş, düzenli bir artı ürün elde edebilmiştir.
Düzenli bir artı ürünün olmadığı;
avcılık, toplayıcılık ve gel geç bahçecilikle yaşayan bir toplumda, düzenli
olarak tekrarlanan bir bayram olanaksızdır. Orada, rastlantısal olarak elde
edilen bol ürünün tüketilmesi söz konusu olabilir ki, bu bayramdan ziyade
şölendir.
Bayram, her şeyden önce, yaşamın
çalışmadan sürdürülebileceği günlerdir. Ekincilik ve hayvancılığın keşfi
düzenli tekrarlanan bir kutlamayı mümkün kılmakla kalmamış, insanlar bizzat bu
bayramları mümkün kılan keşifleri, yani insanlık tarihinin bu en büyük devrimlerini
bayramlaştırmıştır.
Örneğin; Kurban Bayramı insanlığın,
avcılığın kıtlık ekonomisinden, hayvancılığın bolluk ekonomisine geçişin
bayramıdır. Kurban bayramı efsanesinde, İbrahim'in çocuğunu kurban etmesi,
kıtlık ekonomisini; meleğin getirdiği koyun ise göçebeliğin bolluk ekonomisini
sembolize eder.
Aynı şekilde, ılıman iklim
kuşağında, tarım ekonomisine geçmiş bütün toplumlarda, bahar aylarında doğanın
canlanmasından kaynaklanan bayramlar vardır. Tiyatronun doğuşuna kaynaklık eden
eski Yunanlılar'daki eğlenceler, Avrupa'da kökleri Hıristiyanlık öncesine
dayanan Paskalya ve İrani kavimlerde yaygın olan Newroz'da tarıma dayalı
ekonominin ortaya çıkardığı bayramlar olarak görülebilir.
Bütün büyük dinlerin kökeni tarım
ve ticarete dayanan toplumlarda olduğu için, dinsel bayramların kökeninde
genellikle tek tanrılı dinler öncesinin bayramları ve onların anlam
değiştirmeleri vardır.
İslamlık, nasıl İslamlık öncesi
Sami kavimlerin geleneği Kurban bayramını kendisine mal ettiyse; İran gibi
güçlü bir uygarlık beşiği, Müslümanlaşırken Newroz gibi İslamiyet öncesi
bayramlarına dinsel bir anlam da vermiş ve onları sürdürmüştür.
Böylece, dinlerin yayılması
aracılığıyla, bu bayramlar, ilk doğuşundan çok başka koşullarda ve başka
anlamlar içinde yaşamaya devam etmişlerdir. İnsanların hafızasından silinmiş de
olsa, bu bayramlar büyük devrimlerin izi olarak, yepyeni işlevler kazanarak
devam etmişlerdir.
Hıristiyanlık kölelerin dinidir ve
Hıristiyanlık: "Allah altı günde tüm alemi yarattı yedinci gün
dinlendi" diyerekten, kölelere haftada bir gün dinlenme sağladı. Bu tatil
de bir bayram gibi görülebilir. Bu öyle büyük bir kazanımdır ki, modern işçi
hareketinin mücadeleleri ile kazanılmış sekiz saatlik iş günü, yıllık ve
hastalık izni gibi gelişmeler bile, yılda elli iki günlük bir tatil kazanımının
yanında küçük kalır. Bu bakımdan Pazar günleri de, çalışanlar açısından büyük
bir devrimin sonucudur ve bizzat kendisi bunun bir kutsanmasıdır da.
* * *
Ulusal bayramların temelinde ise,
burjuva devrimleri veya bunları sembolize eden olaylar bulunmaktadır, bağımsız
bir devletin kurulması gibi.
Çoğu ulusta topu topu, devrim veya
bağımsızlık ilanı gibi, en büyük olaylara denk gelen bir veya iki önemli ulusal
bayram vardır. Ama Türk devletinde, 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve
bir çok şehrin "kurtuluş" bayramları da sayılırsa, beş kadar ulusal
bayram vardır. Ortada refah getiren bir devrim olmayınca, Türkiye'nin
egemenleri, refah yerine, çalışanlara bayramlarla tatil günü rüşvetleri vererek
iktidarlarını korumayı denemişlerdir. Bu beş bayram, Türkiye'de doğru dürüst
burjuva devrimi yapılmadığının itirafından başka bir şey değildir. Bütün
dünyada, adam gibi devrim yapmış burjuvazi, bağımsızlık ya da devrim günün
bayramlaştırarak bir günle yetinmiştir. Çalışılmayan bir gün, burjuvazi
açısından artı değer üretilememiş, dolayısıyla kayıp bir gün demektir. Bu
nedenle, normal olarak burjuvazinin bayramlarla arası hoş değildir. Türkiye'de
de son yıllarda burjuvazi palazlandıkça, bunca bayrama ne gerek var diyerekten
çok bayram ve kaybedilen iş günleri için memnuniyetsizliğini dile getirmektedir
ama, bir refah sağlamaktan ve gerçek politik iktidara sahip olmaktan öyle
uzaktır ki, ancak 27 Mayıs'a dokunabilmiştir.
Türk devletinin kuruluşu, Osmanlı
"devlet sınıfları"nın eseridir. Bunlar için ise, bir kapitalistin
artı değer hesabından ziyade, egemenliği sürdürmenin kendisi, bunun için de
rüşvet ve tehdit önem taşır. Bunun için Türkiye'deki ulusal bayramların hepsi,
bir tatil günü olarak çalışanlara rüşvet olduğu kadar; militarizm gösterileriyle,
ordunun ve bürokrasinin bir kutsanma ayinine dönüşmesiyle bir tehdittir.
* * *
Bütün bayramlar gerçekleşmiş
olaylara, dönüşümlere dayanırlar. 1 Mayıs ise, henüz gerçekleşmemiş ve belki
hiç gerçekleşmeyecek bir dönüşümün bayramıdır. Bu nedenle bir bayram bile
değil, bir birlik ve mücadele günüdür. Tarihte, henüz gerçekleşmemiş bir
projeye dayanan ve bizzat o projeyi gerçekleştirmenin de aracı olan ilk
bayramdır; Politik bir mücadele aracıdır. Bütün bayramlar, kutlayıcılarını ulus
ya da dinlerle sınırlarlar.
1 Mayıs insanlık tarihinde, bütün
dinlerden ya da uluslardan insanların ortaklaşa kutladığı ilk ve tek bayramdır.
Bu özelliği de onun projesinin özünü yansıtır.
Ne var ki, 1 Mayıs, uzun yıllar,
bürokratik diktatörlüklerde, ulusal bayramların yerine geçirilmiş resmi ve
militarizm gösterisine dönüşmüşlerdir. Kimi Türkiye gibi ülkelerde, kendi
gerçek projesinden çok farklı, özünde demokratik karakterdeki hareketlerin
sembolü olarak bir anlam kazanmıştır. Zengin ülkelerde ise, görevli sendika bürokratlarının,
küçük aşırı sol grupların ve diaspora milliyetçiliğinin bir gösterisi olarak
kutlanır. Bu anlamda, 1 Mayıs, kendi özgün anlamıyla artık dünyanın hiçbir
yerinde kutlanılmamaktadır. Somut, mümkün ve gerekli bir proje olarak eşitlikçi
bir toplum ideali tekrar ortaya çıkmadıkça da, 1 mayıs, başka politik program
ve güçlerin bir aracı olarak kalmaya devam edecektir.
* * *
Dinsel ve geleneksel bayramlar,
politik bir anlama sahip olmadıkları sürece burjuva devletleri için bir problem
oluşturmazlar. Ancak, bunlar, örneğin Kürt Ulusal Hareketi'nde olduğu gibi,
politik bir anlam kazandığı durumlarda, şiddetin hedefi haline gelirler.
Newroz, politika dışı anlamı ve biçimiyle kutlandığı sürece bir sorun olmamış,
bir folklorik adet olarak muamele görmüştür. Ama ne zaman ki, ulusal baskıya
karşı Kürt direnişinin sembolü olmuş, bütün şiddeti üzerine çekmiştir.
Gelenek, geleneksel değildir;
modern toplumda gelenekler inşa edilir. Kürt modernleşmesi de, uluslaşma ve
modernleşmeyle birlikte binlerce yıl gerilere kadar giden ulusal bir Newroz
geleneği inşa etmektedir. Nasıl dinler önceki bayramların anlam ve
fonksiyonlarını değiştirerek onları kendilerine malettilerse, Kürt Ulusal
Hareketi de, Newroz'u bir ulusal bayram olarak kendine mal ediyor. Böylece
Newroz, muhtemelen doğuşundan sonra birincisi İran uygarlığının dini
Zerdüştlük, ikincisi İslam olan üçüncü önemli dönüşümünü yaşıyor. Bir büyük
devrimin, tarım ekonomisinin ve doğanın canlanışının bayramı bir ulusun
canlanışının bayramına dönüşüyor. Ve 1 Mayıs gibi, yeni anlamıyla henüz bir
bayram bile değil, bir mücadele günü. Bugün Kürtler ilerde ulusal baskıdan
kurtulmuşluklarının sembolü olarak Newroz'u kutlayabilmek için, şimdi onu
kutlarmış gibi yapıyorlar. Bu günkü Newrozlar, Newrozları kutlayabilme
Newrozlarıdır, birer politik mesaj, birer politik manevra, birer kararlılık ve
güç gösterisidirler. Doğrusu da budur.
* * *
Ama Newroz, bu dönüşüm içinde bir
dönüşüm daha yaşıyor. Newroz'un, henüz bir bayram bile olmayan, program olan
niteliği de, Kürt Ulusal Hareketi'nin geçirdiği muazzam değişimle birlikte
değişme işaretleri veriyor. Kürtler, başkalarını kurtarmadıkça kendilerini de
kurtaramayacaklarını gördü; ulusun yepyeni bir tanımında bir demokratik
cumhuriyet projesi geliştirdi. Kutlama biçimli son Newroz gösterilerinin parola
ve sloganları, bizzat bu yeni projenin bir ifadesi oldu. Bu muazzam Newroz
gösterileri, Newroz'un bir ulusal bayrama dönüşümü içinde, ulusun yeni bir
tanımına dönüşümünün da ifadesi. Kürt ulusu, bir ulus olarak bayramı kutlarken,
aynı zamanda onu bir yeni projenin gösterisine dönüştürdü.
Bu nedenle bu Newroz, bir yandan,
katılım ve gösterileriyle büyük bir devrimci kabarışın ifadesi olduğu kadar; o
gösterilerdeki sloganlarıyla ve çağrısıyla yeni bir projenin de ilk kitlesel
ifadesi oldu. Bu muazzam patlama, eğer ezilmemeyi başarır, enerjisini başarılı
olarak kullanabilirse, sadece Kürtlerin ve Türklerin değil, bütün bölgenin
kaderini değiştirebilir.
Newroz gösterileri, bayram biçimi
altında, bütünüyle yasal zeminler kullanılarak nasıl politik bir mücadele
yapılacağının; kitlelerin yaratıcılığının güzel bir örneğidir ve Kürt Ulusal
Hareketi'nin, yılların mücadelesi içinde politik bakımdan her türlü taktik
kıvraklık ve esneklikle, hedeflere bağlılığı birleştirmeyi çok iyi öğrendiğini
ve olgunlaştığını gösterdi. Ve bu halk, Newroz gösterileriyle, başta Türkler
olmak üzere diğer halkları projesine kazanma savaşına girmiş bulunuyor.
22 Mart 2000 tarihli Özgür
Politika'daki şu haber böyle bir gelişimin müjdecisi olabilir:
"Kürdistan İşçi Kadınlar Partisi
(PJKK), Newroz'un Kürt ve Türk halklarının ortak bayramı olmasını diledi. PJKK,
Newroz'un 21. yüzyılda barış ve demokrasi temelinde halkların kardeşlik ve
birlikteliği hedefi ile yaşamsallaştığını hatırlattı."
Bir ulusal hareketten sosyal
harekete, ulusun dile ve etniye ve kültüre dayanan tanımından, hukuki tanımına
geçiş, ifadesini bu "ortak bayram" ve "kardeşlik"
projesinde buluyor.
Bu Newroz'un sloganları, siyasi
taleplerine gereken güçleri kazanıp örgütleyebilir ve zafer kazanırsa, Newroz,
Ortadoğu'daki halkların ortak bir demokrasi bayramı olabilir ve bir dönüşüm
daha geçirebilir.
demir@comlink.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder