Başlığın zorladığı şu soruyla başlayalım.
Peki neden Millet İttifakı yenilgiye gidiyor da HDP hezimete?
“Muhalefetin yenilgisi,
Millet İttifakının da HDP’nin de yenilgisi olacak, aynı sonuç Millet İttifakı’nda
yenilgi sonucuna yol açarken neden HDP’de
hezimet sonucuna yol açsın ki? Bunda bir mantıksızlık yok mu?”
Yok.
Aynı olgunun farklı özneler için farklı sonuçlar vermesinin iki nedeni var.
Birincisi, Evet Millet İttifakı ile HDP de aynı Erdoğan rejiminde
yaşıyor ama bunun sonuçlarını diğer muhalefet partileri başka HDP başka yaşıyor Bir yenilgide de HDP yenilgiyi çok daha ağır
sonuçlarla, bir hezimet anlamına gelecek sonuçlarla daha da ağır sonuçlarıyla yaşayacaktır. Millet
İttifakı bir golle yenilmiş, HDP on golle yenilmiş olacaktır. Bu nedenle,
yaşananın ve yaşanacak olanın kıyaslanamaz farkı nedeniyle, diğer muhalifler
için bir yenilgi olan HDP için bir hezimet anlamına gelecektir.
Ama sadece bu nedenle değil.
Hatta esas neden bu değil.
Yenilginin sorumluluğu da HDP’nin sırtında olacağı için
hezimet olacaktır.
Neden?
Bütün yazarlar, hatta diğer muhalif partilerin sözcüleri ve
bizzat HDP’liler, HDP’nin oyları olmadan Millet İttifakı’nın ve adayının
Erdoğan karşısında zafer kazanamayacağını söylüyor, bütün anket şirketlerinin
verileri de bunu doğruluyordu.
Ama zaferi HDP’nin tavrına bağlamak, zaferin sorumluluğunu
HDP’nin omuzlarına yıkmak anlamına da geliyor. Yani bu zaferin sorumluluğunun
HDP’nin omuzlarına yüklenmesi, bir yenilginin sorumlusu olarak da HDP’nin
görüleceği anlamına gelir.
İşin kötüsü böyle bir konumlanışı bizzat HDP de benimsemiş
bulunmaktadır ve konumlanışın bu anlamının farkında değildir. Zaferin kendisine
bağlı olduğundan hareketle bunu bir pazarlık aracı olarak kullanmak
istemektedir. “Zaferin anahtarı bendeyse,
benimle görüşeceksiniz, beni tanıyacak ve muhatap alacaksınız” dayatması
yapmaktadır. Eline fırsat geçmişken kendini pahalı satmayı, “at pazarlığı”
yapmayı demokrasi için politik mücadele vermek sanmaktadır. Böylece farkına
bile varmadan, yenilginin tüm sorumluluğunu da sırtlanmış olmaktadır.
HDP toplumdaki güçlerin karakterlerini, gerçek güç
ilişkilerini, mücadelenin yükselen mi gerileyen mi bir aşamada bulunduğunu
gerçekçi ve doğru bir şekilde tanımlayamadığı için, yakalanacak ana halkayı, acil
görevi de yanlış tanımlayarak, tamamen yanlış bir politika izledi ve
izliyor.
*
HDP herkesin ve tüm anketlerin seçimin sonucunun kendisine
bağlı olduğunu göstermesini, kendi pazarlık gücünü arttıran bir unsur
olarak değerlendirerek baştan yanlış
yaptı ve bu yanlışı sürdürüyor.
Seçimlerin sonucunun kendisine
bağlı olmasının, kendisinin pazarlık
gücünü değil, yenilgi veya zaferdeki sorumluluğunu
arttırdığını görmedi ve görmüyor.
Bu nedenle pazarlık gücünün arttığı hayaliyle, “biz cepte keklik değiliz” politikası
izledi.
Aslında bu durumun onun pazarlık gücü arttırmadığını, manevra
alanını daraltan, köşeye sıkıştırdığını görmedi, görmek istemedi.
Şu çok basit hesabı bile yapamadı.
Pazarlık gücünün artması için, başka bir talep olması gerekir ki fiyat
yükseltilebilsin.
HDP’nin satacağı malın belki bir talibi (AKP ve Erdoğan) vardı
gerçi ama ona satamazdı ki? Malı ona satmak, kendisini öldürecek olana silah vermek
anlamına gelirdi, yüzüne tükürülünce “yarabbi
şükür yağmur yağdı” demek gibi olurdu.
Yani HDP’nin Millet ittifakı karşısında el yükseltmekte
kullanabileceği bir alternatifi yoktu.
Erdoğan’a gidemez, Erdoğan’la Millet İttifakı’nı “benimle görüşmez, beni
muhatap almazsanız Erdoğan’la anlaşır veya onu desteklerim” diye tehdit edemezdi.
Ettiği takdirde ve giderse, bu kendisini her bakımdan
aşağılayana, kendisine her türlü kötülüğü yapana teslimiyet anlamına gelirdi.
Tarafsız kalamazdı, çünkü tarafsızlık Erdoğan’ın işine yarardı.
Yani HDP’nin elinde bir blöf yapacak kartı bile yoktu.
Erdoğan pazarlıkta bir alternatif veya rest çekmek için ele
gelmiş iyi bir kart değil, kendisine doğru kaçılamayacak bir bataklık veya
uçurum, kendini köşeye sıkıştıracak bir duvardan başka bir şey değildi.
El yükseltmeye kalkması, istediklerimi vermezseniz, benimle
görüşmezseniz “kendimi uçurumdan atarım”
demekten farklı değildi.
Bu durumda diğerlerinin “atarsan at” demelerinden başka bir
şey de beklenemezdi.
Elinde güçlü kağıtlar olmadan ve diğer tüm oyuncuların elinde
güçlü kağıtlar olmadığını bildiği bir durumda rest çekmek elinde avucundakinin
tümünü kaybetmeyle sonuçlanır. Çünkü bütün diğer oyuncular senin blöf
yaptığını, elinde iyi kağıtlar olmadığını bilmektedir. Dolayısıyla hiç tereddüt
etmeden blöf olduğundan emin oldukları bu resti görecekler, içlerinden de “iyi ki böyle akılsız biri bize rest çekiyor,
Allah böyle oyun ortaklarını eksik etmesin” diye dua edeceklerdir ve de
ettiler, ediyorlar.
Kendisiyle görüşmeden programlarını ilan ettiler. Şimdi aynı
şekilde başkan adaylarını da belirleyecekler. Sonunda da onların belirlediğini
HDP “mike mike” destekleyecek. Başka bir alternatifi yok. Ne tarafsız kalabilir
ne de açıktan Erdoğan’ı destekleyebilir.
*
Peki HDP için doğru davranış ne olabilirdi?
HDP’nin durumunu doğru değerlendirip, elindeki kartların çok
kötü ve köşeye sıkışmış olduğunu, bir pazarlık için hiçbir kartın olmadığını
görmesi gerekirdi.
Ama sadece bunu değil Bir şeyi daha görmesi gerekirdi. Muhalefetin
içinde İyi Parti’nin bir zafer istemediğini, iktidarın beşinci kolu olduğunu da
görmesi ve hesaplarını bunlara göre yapması gerekirdi.
HDP ile görüşmeyi Masadan kalkma vetosu olarak koyması onun
Erdoğan’ı yenmek diye bir derdinin olmadığının en temel kanıtıydı.
Yani sadece elinde el yükseltmek için kart bulunmadığını
görmesi gerekmiyordu, muhalefetin içinde muhalefetin kaybetmesini de isteyen
bir gücün var olduğunu da görmesi gerekiyordu.
Bu durumda hesabını “muhalefetin kaybetmesini isteyeni nasıl
tecrit eder ve etkisiz bırakırım” üzerinden yapması gerekirdi.
Yani bırakalım muhalefet ile muhalefete zafer karşılığında
pazarlık yapmayı, muhalefetin yenilgisini nasıl engellerim hesabı yapmalıydı.
Çünkü muhalefetin yenilgisi kendi yenilgisi de olacaktır.
Yani karşı tarafın kazanmayı istemediği bir noktada, onların
zafer istediği varsayımıyla zafer için bana muhtaçsınız demek, güçlerin
karakterini tamamen yanlış değerlendirmekten başka bir anama gelmiyordu.
Zafer istemeyenlere, zafer için rest çekmek veya blöf yapmak,
karşı tarafın içinde zafer istemeyenin oyununa gelmek, ona nesnel olarak hizmet
etmekten başka bir anlama gelmezdi ve gelmiyor.
Gerçek durum bu olunca, HDP'nin anahtar benim elimde
saçmalığına hiç düşmeden, muhalefeti, içindeki hükümetin ajanının (İyi Parti) tuzağından
nasıl kurtarabilirim, İyi Parti’yi nasıl tecrit edebilirim ve muhalefetin yenilgisini
engelleyebilirim diye bir hesap yapman ve bu hedefe yönelik bir strateji izlemesi
gerekirdi.
Yani HDP’nin kendi zaferi ve oyunu arttırmak için değil,
muhalefetin yenilgisini engellemek için bir strateji izlemesi gerekirdi.
Varsayalım ki, HDP’nin oyu arttı ama muhalefet yenildiyse, HDP
de yenilmiş olacaktır ve yenilmemesine rağmen muhalefetin yenilgisinin bütün günahı
ve sonuçları da sırtına binecektir.
O halde, HDP’nin yapması gereken, diğer muhalifleri kendisiyle
görüşmeye, pazarlığa zorlamak değil, hiçbir şey talep etmeden, üstelik onların
açıklarını nasıl kapatıp bir bütün olarak muhalefetin Erdoğan karşısında zafer
kazanmasına nasıl azami katkıda bulunabilirim diye kafa yormaktı.
Hatta bunu halka açıkça da söylemen gerekirdi.
“Herkes bizim oyumuzun
belirleyici olduğunu söylüyor, bu bizlere yenilginin sorumluluğunu yükler ama bizlere
(Demokratlara ve Kürtlere) örneğin daha demokratik talepler için, bir pazarlık
gücü vermez. Çünkü biz Erdoğan’ın yenilgisini gerçekten arzulayan tek gücüz. Kimseyi
Erdoğan’ı desteklemekle tehdit edemeyiz veya tarafsız (bu da yine dolaylı
olarak Erdoğan’ı destekleme sonucu vereceğinden) kalamayız. Öte yandan kendi adayımız da çoğunluğu sağlayamaz. Hatta
muhalefetin yenilmesini isteyen besinci kolların bahane bulmasına, hareket
alanının genişlemesine yol açar. Bu durumda bizim elimiz mecburdur muhalefetin
adayını desteklemeye. Köşeye sıkışmış durumdayız. Bu nedenle biz “cepte kekliğiz”
muhalefet açısından. Altılı Masa ve onun içindeki hükümetin uzantıları, böyle
görerek ve hesap yaparak kendi açılarından son derece gerçekçi ve akıllıca
davranıyorlar. Bu nedenle biz bu seçimlerde muhalefetin yenilgisine yol açacak
hatalar yapmasını nasıl engelleyeceğimiz üzerine kafa yoracağız ve seçim
stratejimiz muhalefetin Erdoğan karşısında yenilgiye yol açacak aptallıklarını engellemeye
çalışmak olacaktır.”
Böylesine açık bir tavır daha böyle ifade edildiği anda bile
muazzam bir etki yaratırdı. İnsanların siyasi eğitimlerine muazzam bir katkı
olurdu. Ve de eli kolu serbest olurdu HDP’nin.
Böylece her adımda, tüm muhalefet üzerinde sert eleştirilerle
bir baskı kurulur ve fiilen muhalefetin öncüsü, onun yol göstericisi
olunabilirdi.
Örneğin Altılı Masa, “her
şey ve hiçbir şey”den bahseden bir restorasyon programı yazmayı öne aldığı
için eleştirilebilirdi daha baştan. Böyle olacağını baştan söyleyerek, kendisi
birkaç temel maddeden oluşan, somut talepler halında hukuku ve adaleti öncelikli
hedef alan bir program koyabilirdi.
Örneğin seçim güvenliğinin partilerin kendi içlerinde kurduğu
komisyonlara havale edilmesine karşı, AKP’liler dahil, tüm halkın bunun için
bir araya geldiği sivil örgütlenmeler ve kontrol mekanizmaları kurup, bir
mobilizasyon ve örgütlenme gibi bir sorunu olmadığı açısından eleştirip
kendisi, parti olarak destekleyerek ama kendi bayrağı ile değil, sıradan
yurttaşlar olarak bu tür girişimleri kurup örgütleyebilirdi.
Örneğin Erdoğan’ın seçilemeyeceği, bunun açık Anayasa hükmü
olduğu, eğer onu sandıkta yenmek istiyorlarsa bunun da Anayasa ve kanunlar yoluyla
olması gerektiği ve Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için Meclis’e yasa teklifi getirmediği
ve Erdoğan’ı kendi tuzağına düşürmekten kaçındığı açısından eleştirebilirdi.
Örneğin adayı belirlerken en geniş kesimlerden oy alıp en büyük
farkı sağlayacak bir aday aramadıkları, işi riske ettikleri için eleştirebilirdi.
Örneğin Düşündükleri adayı seçecekleri aday adaylarının
isimlerini kamuoyuyla paylaşmadıkları için eleştirebilirdi.
Örneğin bugünkü devlet yapısının, ne kadar kontrol altına
almaya çalışırlarsa çalışsınlar, seçilecek kişinin bir süre sonra gücü elinde
toplamasıyla sonuçlanacağı; tokmak partilerin elinde, davul başkanın boynunda
hayalinin saçma olduğu açısından eleştirebilirdi.
Örneğin seçilecek başkanın partilerin arasındaki çelişkilerden
yararlanarak kısa bir süre sonra tokmakları da ele alacağının sistemin
yapısıyla ilişkisini ortaya koyabilirdi.
Bu eleştiriler diğer muhalefet partilerinin başında birer Demokles
kılıcı gibi durur, HDP muhalefetin hiçbir günahına ortak olmadan hem kitleleri
eğitmiş ve örgütlemiş, bir alternatif olarak ortaya çıkmış olurdu, hem de
muhtemel bir yenilginin hiçbir sorumluluğunu üstlenmemiş olurdu.
Böyle bir politika sonucunda ancak muhalefetin yenilgisinin kendi
yenilgisi ve hezimetine yol açmasını engelleyebilir, hatta aksine geniş
kitlelere açılarak, onların güvenini sağlayarak, içinde bulunduğu tecrit
çemberini kırarak, Muhalefetin bir yenilgisinden kendisi bir zaferle bile
çıkabilirdi.
Yani HDP benimle görüşün demeden, Bizzat elinin mecbur
olduğundan hareketle, onları eleştirerek destekler ve onları kendi dediklerini
yapmaya zorlayabilirdi ve sürekli kendi desteğini arttırıp onları tecrit ederek,
bunun bir yan ürünü olarak da onların, yenilginin günahını kendisiyle paylaşmak
için, kendisinden görüşme talep etmelerini bile sağlayabilirdi.
O zaman bugün erişmek istediği ayağına gelmiş olurdu. O zaman
kendi koşullarını koyabilirdi.
Ama bütün bunları yapabilmek için önce karşısındakileri
pazarlık yapılacak partnerler değil, kendisine karşı, oyunlarını bozmak, altlarını
oymak, tecrit etmek, tutarsızlıklarını açığa çıkarmak gereken, kendileriyle
mücadele edilecek güçler olarak görmesi gerekirdi.
Ama daha önce kendisini demokrasi mücadelesinin öz gücü ve
bir öznesi, diğerlerini bu mücadeleyi baltalayan ancak somut sorunlarda
ittifaklar yapılabilecek kaypak ve tutarsızlar olarak görmesi gerekirdi.
HDP’de bu temel varsayımlar yoktu.
Bu nedenle bir zafere gidildiği varsayımından hareketle el
yükseltmeye kalkarak, kendi hezimetine giden yolun taşlarını döşüyor.
*
Her neyse, sonunda Altılı Masa HDP ile görüşmeden, hatta Kürt
sorunu veya onun hassas oluğu konularda bir çift söz etmeden programını
yayınladı.
Yani haftalar önce yazdıklarımız gerçekleşmeye başladı.
Biz haftalar önce, “Altılı
Masa”nın bize değil, bizim “Altılı Masa”nın zaferine ihtiyacımız olduğunu
yazıyorduk.
Bizim elimizde koz olmadığını
yazıyorduk.
Ortaya çıkan sonuç, HDP ile görüşmeden ve onun hassas olduğu
konularda bir kelime bile geçirmeden, çıkan program bu öngörülerimizi
doğruladı.
Peki, HDP bu ilk sonuçtan olaya farklı yaklaşması gerektiği
gibi bir sonuç çıkardı mı?
Hayır.
“İyi ama yetersiz” gibi bir eleştiriyle yetinmek zorunda
kaldı.
Yani bunun arkasında durmayı ve Millet İttifakını
desteklemeyi “mike mike” kabullendi.
Şimdi aynı durumu aday belirlemede de göreceğiz.
Millet İttifakı HDP ile görüşmeden adayı belirleyecek ve HDP
başka seçeneği olmadığından, tarafsızlık veya Erdoğan’ı desteklemek mümkün
olmayacağından, altılı Masa’nın adayını mike mike desteklemek zorunda
kalacaktır.
Böylece Muhalefetin yenilgisine ortak olmayı, hem de hiçbir talebini
kabul ettiremeden, baştan kabul etmiş olacaktır.
Sırf bu durum bile yenilginin HDP için bir hezimet olacağını
gösterir.
Tekrar edelim:
Altılı Masa kendi amaçları açısından son derece doğru
davranmakta, HDP’nin köşeye sıkıştığını görmektedir.
HDP de aslında bunu görmüş bulunuyor ama ilerde dönüşünü kolaylaştırmak,
bizim istediğimiz adayı gösterdiler diye kendisiyle görüşülmemesine rağmen bir
cepte keklik olarak Altılı Masa’nın adayını desteklemesini kendi başarısı gibi
göstermek için Kılıçdaroğlu’nu işaret etmiş bulunuyor.
Kılıçdaroğlu aday olursa, İşte bizim işaret ettiğimizi gösterdiler,
bizi gıyaben dikkate aldılar gibi bir dönüşün yollarını döşüyor.
Ama kendini kurtarmak için döşediği bu yol, yani Kılıçdaroğlu’nun
adaylığını işaret etmek, muhalefetin yenilgisine giden yol. Kılıçdaroğlu’nun
Erdoğan karşısında kazanması neredeyse olanaksız. Dolayısıyla bu yolun
(Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ve yenilginin) sorumluluğunu, CHP’nin ve İyi
Parti’nin sırtından alıp HDP’nin kendisi yüklenmiş durumda.
Bir de yine pazarlığa zorlamak için, “işi ikinci tura
bırakırım ha” demekte, kendi adayını çıkarabileceğini söylemektedir.
Bu da Kılıçdaroğlu’nu işaret etmek gibi kendisine karşı bir
silahtır ve aslında Kılıçdaroğlu’nu desteklemenin bir aracıdır.
Ama bunu yaparken iktidarın Millet İttifakı içindeki beşinci
koluna bütün silahları sunmakta, en geniş hareket alanını vermektedir.
Çünkü İyi Parti, bütün günahı HDP’ye yükleyip, “nasıl olsa ilk turda adayımızın seçilme
şansı yok, çünkü HDP ayrı aday gösteriyor” deyip, ilk turda çoklu adayla
girmeyi savunabilir. Erdoğan’a hizmet ettiğini gizleyerek en büyük hizmeti
sunabilir.
Ama HDP düştüğü durumu görecek ve başka bir yaklaşıma geçecek
yerde, adayını açıklamayarak, gösterilecek adayın adının açıklanmasına
bırakarak, aklınca, çocukların bile anlayabileceği, kurnazlık yapmaktadır. Yani
Kılıçdaroğlu aday gösterilirse, muhtemelen aday göstermeyecektir. “Aday
gösteririm”in iki amacı vardır zaten. 1) Kılıçdaroğlu’nun adaylığını zorlamak,
2) Yavaş’ın aday gösterilmesini, hatta adının bile tartışılmasını engellemek.
Ama bütün bunlarım aslında İyi Parti’nin önünü açtığını ve
bütün kozları Akşener’in eline verdiğini görmemektedir.
Aslında HDP fiilen ve nesnel olarak, Akşener’in ve İyi Parti’nin
en büyük destekçisi, onun önünü açan bir buldozer olmuştur.
Yani dolaylı olarak Erdoğan’a hizmet etmektedir. Çünkü İyi
Parti ve Akşener, Erdoğan’ın muhalefet içindeki beşinci koludur.
Akşener ve İyi Partinin yapısı ve kadroları, sanılanın ve Medyascope
veya T24 yazar ve akademisyenlerinin görmek ve göstermek istediklerinin aksine,
ülkücü tabandaki sosyolojik değişimin politik bir ifadesi değil, tabanda yeni
kuşaklarda gerçekleşen kültürel ve sosyolojik bu değişimi, politik olarak kontrol
altına ve tekrar en şoven ve güvenlikçi devlet politikalarının yedeğine almanın
bir aracıdır.
Olaylara böyle bakıldığı takdirde, her şey yerli yerine
oturmaktadır.
Akşener’in verdiği izlenimler ve gerçek amaçları farklıdır.
Örneğin halkta ve ülkücülerde, eski bir ülkücü olduğu için,
Yavaş’ın gördüğü desteği göz önüne alarak, Yavaş’ı desteklermiş gibi yapıp
aslında desteklemediğini gizliyor ve HDP’nin koyduğu veto onun bunu gizlemesini
kolaylaştırıyor. Bu izlenimi pekiştiriyor.
Akşener, yarın öbür gün, duruma göre, Erdoğan’ın çok istediği
Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklerse, tam da Erdoğan’ın iktidarına hizmet
etmiş olacak ama bunu da yine “HDP de onu destekliyordu, tek kazanan oydu”
diyerek hem tabanına hem de tüm ülkeye satabilecek ve yenilginin suçunu baştan
Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini söyleyen HDP’nin sırtına yükleyebilecektir.
Yok Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyip, çoklu adayla girelim derse
ve kendini aday gösterirse, bunu da yine HDP’nin Aday göstereceği, bu durumda
zaten ilk turda Erdoğan’a karşı çoğunluk sağlanamayacağı gerekçesinin ardına
gizlenerek hem gerçek niyetini gizlemiş olacaktır hem de yine sorumluluğu HDP’nin
sırtına yüklemiş olacaktır.
Ya da Akşener, “Kılıçdaroğlu olmaz, Yavaş’ı da Kürtler
desteklemez, o halde İmamoğlu kazanacak aday olarak kalıyor, onu aday gösterip
ardında duralım” derse, bu olanağı da yine HDP ona sunmuş olacaktır. Hem HDP’nin
işaret ettiği ve tabanının da tepki gösterdiği Kılıçdaroğlu’nu kabul etmemiş
hem de kendisinin gerçekte istemediği, HDP’nin de veto ederek istemediğini
gizlemesine olanak verdiği Yavaş da elenmiş olduğundan, başının üzerinde, Erdoğan’ın
elinde keskin mahkeme kılıcının olduğu İmamoğlu’nu aday göstererek, yine
muhalefetin adayının kaderini Erdoğan’ın eline verecektir.
Bütün bunların hepsini, aynı rahatlıkla uygulayabilir
olayların gelişine göre. Son ana kadar en geniş hareket alanı bulunan,
seçilerin kaderinin elinde olduğu politikacı Akşener’dir ve Akşener’in eline bu
geniş hareket alanını HDP vermiş bulunmaktadır. Muhalefetin kaderi Akşener’in
elinde demek, aynı zamanda Erdoğan’ın elinde demektir.
Kaderi Akşener aracılığıyla Erdoğan’ın elinde bulunan seçimlerin
yenilgisinin sorumluluğu ise HDP’nin sırtında olacaktır.
Bu nedenle aslında seçimlerin kaybı, muhalefet için bir
yenilgi, HDP için bir hezimet ama İyi Parti ve Akşener dolayısıyla Erdoğan için
bir zafer olacaktır.
*
Dikkat edin. Bütün bu tabloda, gerçekte Erdoğan karşısında
tek zafer kazanma olasılığı bulunan, izlediği tarafsız ve açık belediyecilikle AKP’liler
dahil tüm farklı toplum kesimlerinden destek alabilen ve Erdoğan’ı yenebilecek
tek aday olan Mansur Yavaş, bütünüyle oyunun dışına düşürülmüş, Erdoğan’ın
karşısındaki bütün riskler ortadan kaldırılmış, İyi partinin bunlardan herhangi
birine oynayabileceği geniş bir alan yaratılmıştır.
Ve Akşener’in böyle seçimlerin kaderini eline almasına yol açan
HDP’nin destek ve vetoları ve pazarlığa zorlama politikasıdır.
*
Biz sonucu belli bu korkunç oyunu açığa çıkarmaya ve bozmaya
çalışıyoruz haftalardır yazılarımızla.
Onlar yetmedi. Muhalefetin zaferini cepte keklik gören kendi
yankı odaları içinde ve kendi mahallelerinin içinde yaşayanlarca alayla ve
küfürle karşılandı. Olsun iz böyle şeylere alışığız.
Örneğin Öcalan yakalandığında, Mahkemede herkes onun ihanet
ettiğinden, teslim olduğundan söz ederken, biz Öcalan’ın son derece akıllı bir
stratejik dönüş yaptığından, hareketin geleceğini kurtardığından söz ediyorduk.
Herkes bize küfrediyor, alay ediyordu. Selamı sabahı kesenler oluyordu.
Zaman bizim doğru değerlendirmeyi yaptığımızı kanıtladı. O
strateji değişikliğiyle, kırılmayıp eğilerek Öcalan bugün Ortadoğu’nun en demokratik
ve büyük partisini, HDP’yi örgütledi. Hem de Türk devletinin elinde bir
esirken. Öcalan’ın ne yaptığını en iyi Kürt emekçileri ve kadınları anlamıştı o
zaman solcular değil. Türk Devleti değil.
Şimdi de benzeri bir durum yaşıyoruz.
*
Bir imza kampanyası başlattık Altılı Masa ve HDP’ye yönelik. Yavaş’ı
ortak aday göstermeleri için.
Bunun bir sonuç alması çok zor. Çünkü açtığımız kampanya sol gettonun
dışına çıkamadı henüz.
Altılı Masa başkan adayı için toplanıp, dağıldığı veya
krizlere girdiğinde insanlar bu imzalara yönelebilirler.
Yönelmeseler bile böyle bir ihtimal için maya veya katalizör işlevi
görecek bir kaşık yoğurdun bulunması iyidir. Süt ılıdığında o bir kaşık maya
ile bir kazan yoğurt yapılabilir. Ama bir kaşık yoğurt maya yoksa süt kesilir
veya bozulur.
Ama bu durumda bile gelen hezimeti engellemek için Yoğurt
yapılamayacak kadar geç de olabilir.
Bu nedene acil olarak şimdi hezimeti engelleyebilecek tek somut güç var: HDP
HDP’nin Kendisinin hezimetini, muhalefetin yenilgisini, İyi Parti
ve Akşener’in dolayısıyla da Erdoğan’ın zaferini engellemek için hala
yapabilecekleri var.
Hatta şu ana kadar yaptığı yanlış değerlendirmeleri ve
hamleleri bile lehine çevirebilir. Örneğin Yavaş’ın adaylığına veto koymuştu,
bunu, onu aday göstererek, Erdoğan’ın yenilmesi için vetoyu bile kaldırarak kendisinin
nasıl bir fedakarlık gösterdiğinin bir kanıtına dönüştürebilir.
Hatta Yavaş’ın hem eski Ülkücü hem de CHP’li olmasını tam da
İyi Parti’yi ve Akşener’i, hem Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’li taş kafaları, köşeye
sıkıştırmak için bir silaha dönüştürebilir. Aslında bir atışta iki kuş vuracak
tek silah Yavaş’tır.
HDP bir hamlede kaybedilmiş bir seçimi ve hezimeti bir başarı
hikayesine dönüştürebilir.
Nasıl mı?
Çok basit.
HDP’nin yapacağı tek şey şudur:
Altılı Masa’nın ayın 13’ünde yapacağı toplantıdan bir ya da iki gün önce HDP’nin
tüm kamuoyuna ve Millet İttifakı’na yönelik şöyle bir açıklama yapması yeter de
artar bile:
“Altılı Masa yarın toplanacak ve önünde
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Çoklu Aday seçenekleri var.
Bunların üçü de Erdoğan’a karşı bir zaferi garantilemekten uzaktır.
Kılıçdaroğlu hiçbir zaman karşı taraftan oy alamamaktadır. Hatta
tarafsızların Erdoğan’a yönelmesine veya muhalefetin adayına oy verebilecek
olanların tarafsızlaşmasına yol açmaktadır. Bu çok risklidir. Bu hayat memat
seçimidir, riske edilemez.
İmamoğlu daha geniş kabul görse de başının üstünde Demokles’in Kılıcı
gibi, ipleri Erdoğan’ın ellerinde olan bir mahkeme kararı var. Bu da riske
edilemez.
Çoklu Aday ise, hem dağınıklığa yol açar, hem birinci turda iktidar
partilerinin Meclis’te yüzde kırk civarında oyla çoğunluğu ele
geçirebilecekleri ihtimali nedeniyle tam bir yenilgiyle sonuçlanabilir.
Yani şu an adı geçen adaylardan hiç biri bir seçim zaferini
garantilememektedir.
Halbuki Erdoğan’dan kurtulmak bugünün en can alıcı sorunudur.
Erdoğan’dan kurtulmak için biz kendimize düşen fedakarlığı yaparak
Millet İttifakı’nın ve tüm halkın en azından yüzde altmışının desteğini
alabilecek olan, bütün anketlerde Erdoğan’ı en büyük farkla yenen Mansur Yavaş’ı,
daha önce kırmızı çizgimiz olarak ilan etmemize, eski ülkücü olması nedeniyle
bize en uzak aday olmasına rağmen, kendi açımızdan en büyük fedakarlığı yaparak,
Millet İttifakı, Mansur Yavaş’ı ortak aday gösterdiği takdirde, hem ayrı aday
göstermeyeceğimizi hem de Millet İttifakı’nın ortak adayı olan Mansur Yavaş’ın
adaylığını destekleyeceğimizi ilan ediyor ve bu davranışımızın bütün muhalefet
partilerine, Erdoğan’ın diktatörlüğünden kurtulmak isteyenlere örnek olmasını diliyoruz.”
HDP bunu yapabilir ve yapmalıdır?
Yaptığı an her şey alt üst olur. Tüm oyunlar bozulur. Erdoğan’ın
yenilgisine giden yol açılır. Tüm muhalefet güçleri toparlanır ve moral bulur.
HDP bunu yapabilir ama bunun için tüm ezberlerini bozmalı ve herkesin
ezberlerini bozdurmalıdır.
HDP bu adımı attığı takdirde:
a)
Bir anda İyi Parti ve Akşener’i köşeye sıkıştırmış,
onun bütün oyunlarının yollarını tıkamış olacaktır. Buna hayır diyemezler, çünkü
Yavaş’ı eski ülkücü olarak destekledikleri izlenimi yaratmaya çalışmışlardı.
b) Bir anda,
CHP’nin kimseyi dinlemeyen, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerine tartışmayı bile
reddeden dayatmacılarını boşa düşürmüş olacaktır. Çünkü Yavaş aynı zamanda CHP’nin
bir üyesidir. Kılıçdaroğlu kendisinden daha çok oy alabilecek ve de HDP’den de
destekleneceği açıklanmış, aynı zamanda Millet İttifakını bölünmekten
kurtaracak böyle bir çıkış karşısında içi kan ağlasa da sesini çıkaramaz.
c)
Yavaş’ın adaylığı Erdoğan için tam bir sürpriz darbe
olacaktır. Artık buna karşı tedbir geliştirmesi giderek zorlaşır.
d) Bu açıklama
birdenbire HDP’ye karşı ön yargıları yıkacak, herksin derin bir soluk almasını
sağlayacak ve tüm muhalefet güçlerine moral ve mücadele azmi verecektir.
e)
Muhalefetin Yavaş’ın adaylığı etrafında birleşip
başkanlığı alabileceği görülünce iktidar saflarında daha seçimden önce
çözülmeler başlayacak ve Erdoğan’ın devlet olanaklarını da kullanmasının
yolları büyük ölçüde tıkanacaktır.
f)
Muhtemelen HDP oyunu ikiyi katlayacak ve İyi Parti’nin
üstünde bir oy oranı yakalayabilecektir. Bu da onun Türkiye politikasındaki
ağırlığını da arttıracaktır.
g) HDP Millet
İttifakının politikaları izlemiş değil, Millet İttifakı HDP’nin politikasını
izlemiş olacaktır. Önceden HDP onların adayını mike mike destekleyecekken,
şimdi onlar HDP’nin destekleyeceğini söylediği adayı mike mike desteklemek
zorunda kalacaklardır.
h) HDP
üzerinde Devletin uyguladığı stratejik tecrit politikasını bir hamleyle yırtmış
olacaktır.
i)
Ve nihayet çok istediği “Türkiye Partisi” olma
hedefini bir tek hamleyle gerçekleştirmiş olacaktır.
HDP’nin başındakiler böyle bir hamleyi yapabilir mi?
Sanmıyoruz, ya da çok zor.
Ama Kürt Özgürlük Hareketi
HDP’den çok daha geniş, Kürt halkının sağduyusuna sahip bir harekettir.
Milyonlarca Kürt kadar politik olarak uyanık ve bilinçli
başka bir demokratik güç yoktur Türkiye’de.
Kürt ulusalcısı denecek, Türk ulusalcılarının kopyası unsurlar
veya Türk liberallerinin etki alanındaki unsurlar bir yana bırakılırsa (ki
bunlar HDP yönetiminde hareket içindeki ağırlıklarından çık daha fazla ağırlığa
sahipler) Kürt Özgürlük Hareketinin büyük kısmı böyle davranışlar ve taktik
esneklikler gösterebilecek tecrübe ve sağ duyuya sahiptir.
Kürt Özgürlük Hareketini ayakta tutan kadınlar, gençler ve
emekçiler, bin bir kanaldan eğilimlerini ileterek, HDP’nin yöneticilerini böyle
bütün ezberleri bozacak bir hamleye zorlayabilirler.
Bunu yapabilirler, bu potansiyellerini harekete
geçirebilirlerse, hem Türklerin boğazındaki ipi, hem kendi boğazlarındaki ipi
çıkarmaya başlayabilirler
*
Tarihin ilginç bir ironisi var burada.
Marks bir ulus başka bir ulusu ezdiğinde, ona prangalar
taktığında aslında kendi prangalarını dükmüş olur diyordu.
Türkler Kürt halkının boğazına idam ipini takarlarken, yani
Erdoğan’ı ve Güvenlikçi ve militarist devlet politikalarına ses çıkarmaz ve
desteklerken, kendi boğazlarına da idam ipini geçirdiler.
Şimdi ondan kurtulmak istiyorlar,
Kürtler böyle bir hamleyle, Türklerin boğazındaki idam ipini
çıkararak kendi boğazlarındaki ipi de çıkarmaya başlamış olacaklardır.
Kürtler kendi boğazlarındaki ipi çıkarmak için Türklerin
boğazındaki ipi çıkarmak zorundadırlar.
Tarih Kürtlerin boğazındaki ipi çıkarma görevini Türklere
değil, Türklerin boğazındaki ipi çıkarma görevini Kürtlere yüklemiş görünüyor.
Kürtlerin bunu yapabileceğine dair geçmişte çok örnek var.
4 Şubat 2023 Cumartesi
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA
https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder