7 Şubat 2023 Salı

Deprem, Başkanlık Rejimi, Başkan ve Seçimler

Erdoğan hiç görünmüyor.

Bir ihtimal hasta olabilir.

Belki de akla bile gelmeyecek başka neden vardır.

Bilmiyoruz.

Böyle bir felakette bile günlerce ortalıkta görünmemesi ve sesinin çıkmaması her halükarda ortada normal bir durum olmadığını gösteriyor.

Herkes canının derdine düştüğünden veya canının derdine düşenlere destek olmak için bir şeyler yapmak için çırpındığından bu garip duruma dikkati çeken pek bulunmuyor.

Hele ki, Erdoğan gibi, güç ve iktidarı elinde bulundurmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacak, böyle bir felakette bile, kendisine karşı oluşmuş memnuniyetsizliği amorti etmek için “Allah’ın bir lütfu” olarak görecek bir insanın ortalıkta görünmemesi, sesinin çıkmaması garip değil mi?

Bu sessizliğinin bir anlamı olmalı.

Biraz beyin fırtınası yapalım.

Nasıl olsa uzaklardayız ve elimizden felaket haberlerini izlemekten başka bir şey gelmiyor.

*

Eski tecrübelerimizden biliyoruz ki, Erdoğan’ın görünmediği zamanlar genellikle panik içinde, ne yapacağını bilmediği zamanlardır.

Örneğin 7 Haziran 2015’teki seçim yenilgisinden sonra böyle bir panik ile bir süre görünmemişti.

İlk panik duygusunu atlattıktan sonra kendi iktidarını sürdürmeyi sağlayan bir sürü tedbirlerle arzı endam etmişti. Devletin en güvenlikçi, faşizan, yayılmacı kanadıyla bugüne kadar süren ittifakını kurarak bugüne kadar kendisini getiren bloğu kurmuş ülkeyi kan gölüne çevirip seçimleri yenilemiş ve tekrar iktidarı almıştı.

Muhtemelen şimdi de böyle olabilir.

Depremi, kaybetmesi ciddi bir olasılık olan seçimden kaçmak veya seçimi almak için bir fırsat olarak değerlendirecektir.

Nasıl?

Bunu bilmiyoruz şimdilik.

*

Ama çok garip bir durum daha var.  Felaketi hafifletmek için olsun Ordu birliklerini görevlendirmedi. VE olağanüstü hal veya seferberlik için hiçbir fırsatı kaçırmazken, şu ana kadar hiç birini yapmış değil.

Bu durum ile Erdoğan’ın sessizliği arasında bir ilişki olamaz mı?
Demirtaş bile Seferberlik ve ordunun birliklerinin ve olanaklarının insanların kurtarılması için seferber edilmesi gerektiği çağrıları yaptığı bir noktada çok ilginç bir durum.

Elbette genel olarak bu ordunun Güney Kürdistan ve Kuzey Suriye’yi kontrol altına almak ve tutmak için konuşlanmışlığı, buna göre örgütlenmişliği ve cihazlanmışlığı veridir.

Emperyal yayılma için örgütlenmiş bir gücün, bir depremde kurtarma çalışmalarına katılması pek efektif olmasa da, gösteriş için olsun, birliklerin felaket mahalline kaydırılması kontrol altında tutulan mevzilerin yitirilmesini yol açabilir diye korktukları için muhtemelen göz boyamaya bile cesaret edemiyor olabilirler.

Bugün işgal altında bulunan mevzileri böyle acil bir iş için boşaltmaya gelmez diye düşünen, on parmağının altında on pire bulunan dev gibi, hiçbir parmağını bile kımıldatamaz durumda olabilirler.

Suriye’de işgal edilmiş bölgelerde El Kaide benzeri kendilerinin satılmasına tepki duyan örgütlerin oradaki konuşlanmış ordu güçlerinin zayıflaması halinde orada tam kontrolü sürdüremeyeceklerinin bir garantisi mi var?

Keza Kürt gerillaların, boşaltılmış mevzileri tekrar ele geçirmesi nasıl engellenecek?

Bu işin teknik ve askeri boyutu.

Ama seferberlik falan da yok.

Bu Erdoğan’ın başka korkularıyla da ilgili olabilir

Erdoğan Orduya yetki verilmesi durumunda ve birlikler deprem mahalline  kaydırıldığında, kendisine karşı bir askeri darbe yapılmasından da çekiniyor olabilir.

Erdoğan, kimi generallerin, devletin devamlılığını sağlamak için, kendisinin yıpranmışlığını göz önüne, halktaki memnuniyetsizliği de fırsat bilerek ve ardına alarak belli bir ölçüde destek veya hayırhah tarafsızlıkla karşılanabilecek bir darbe de yapabilir diye düşünüyor ve bu nedenle insanları kış kıyamette ölümle, açlık ve hastalıkla baş başa bırakmayı tercih ediyor olabilir.

Böyle düşünmesini gerektirecek ortaklarıyla birlikte tertiplediği Temmuz darbesi var.

Ordu yardım için seferber edilsin diyen Demirtaş’a karşı Ayhan Bilgen’in  bile “Niyetlerinden bağımsız sağlı sollu askeri göreve çağıran mesajlar kriz yönetimi açısından dikkatli ele alınmalı. Elbette insani yardım için sivil iradenin kontrolünde asker dahil herkes seferber olmalı. Darbe ve uluslararası müdahale konusunu kimse göz ardı etmesin.” diyen Bilgen’in bile aklına geliyorsa, Ayhan Bilgen’in aklına gelen, Erdoğan’ın aklından çıkar mı?

*

Ancak durum böyle olmasa bile, halkın tüm yöneticileri seçmesinin engellenmesinin, bu seçilmiş yöneticilerin örneğin tüm Vali ve Kaymakamların yetkilerine sahip olmalarının, halkın her türlü örgütlenmesinin engellenmesinin, o muazzam askeri, bürokratik polis devletinin nasıl bir işe yaramazlık içinde bulunduğunu göstermektedir. Bu her an her yerde yaşanıyor.

Ama Türk milleti, bütün çektiklerinin ve felaketlerin sorumlusunun iktidarın bu gerçek sahibi, bu merkezi, militer, keyfi ve bürokratik yapı olduğunu anlamamakta, bir yandan “devlet nerede?” diye inlerken ve feryat ederken, diğer yandan da “Allah devletimizi başımızdan eksik etmesin” diye ona dua etmektedir.

Bu devletin Müslüman ve Türk tebaası, hala “Padişahım çok yaşa” diye bağıran Osmanlı’nın Müslümanları gibi, üst statüsünü korumak için, boynuna geçirilmiş bu tasmayı savunmaya devam etmektedir.

Kısa vadede bunun değişeceğine dair en küçük bir emare de bulunmamaktadır.

*

Ama böylesine bir merkezileşme, daha ilginç bir zaafı da göstermiş bulunuyor.

Devletin başındaki panikteyse, hastaysa veya kimi korkuları nedeniyle bir karar veremiyorsa, tüm yapı olağan otomatik işlevlerini bile yapamaz oluyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın başında Stalin de benzer bir durum yaşamıştı. Tam panikteydi ve ne yapacağını bilemiyordu. Epey bir süre ortalıkta görünmemişti. Ancak çok sonra görünmüş ve koca Sovyet tümenlerinin kaz gibi avlanmalarına son verebilmek için, komutanlara karar verme ve inisiyatif gösterme yetkisi verdikten sonra Sovyet orduları toparlanabilmişti.

Abdülhamit de, Stalin da, Erdoğan da ellerinde böylesine muazzam bir gücü toplayanlar kendi korkularının esiri olurlar. Muhtemelen Erdoğan’ın ortalıkta görülmemesinin ardında böyle bir durum olabilir.

*

Bu devlet, halkın en küçük bir örgütlenmesini engellemek için vardır. Kendi kontrolü dışında en küçük bir birleşme ve girişimden ölümü görmüşçesine korkar. İzmit depreminde halkın kendi inisiyatifiyle bir dayanışma örgütlemesini bile engellemiş, her şeyi kontrol altına almış, hatta o zaman meşhur AKUT’u bile Türkiye’ye has bir oksimoron olan Devletin kontrolünde ve devletçi bir “Sivil toplum Örgütü”ne dönüştürmüştü. Şimdi de aynısı olacaktır. Örgütlü yardıma izin vermemek ve bunların engellenmesi onun başlıca işlevi olacaktır.

Bu devletin tek aksamayan işlevi budur.

Her zaman da bu olmuştur ve bu olacaktır.

*

Şimdi Erdoğan’ın bu depremi nasıl seçimler için değerlendirebileceğine kafa yorduğunu tahmin edebiliriz.

Muhtemelen, bu depremin ortadaki büyük fiyasko nedeniyle kendisine karşı daha geniş bir tepkiye yol açabileceği, kazanma şansını epeyce düşürebileceğini göz önüne alarak, şu ilk şok geçtikten sonra, “ulusal felakettir, olağanüstü durumdur, yüz binlerce seçmen oy kullanamayacaktır” vs. diyerek erteleyebilir.

Böylece iktidarını uzatmak, skandalları unutturmak ve tekrar gücünü pekiştirebilmek için zaman kazanmayı deneyebilir.

Muhalefet de, içine girdiği çıkmazdan, eşiğinde bulunduğu bir parçalanmadan kurtulmak için buna dört elle sarılıp, “böyle zamanlarda dayanışma gerekir” diye Erdoğan’ı destekleyebilir.

Böylece her iki taraf ta depremin acılarını ve kayıplarını kendi zaaflarını örtmek ve zaman kazanmak için kullanmada el birliği yapabilirler.

Bu gibi düşünceler aklıma geldi.

Paylaşayım dedim.

Nasıl olsa acz içinde uzaklarda bir şey yapamadan bekliyoruz.

7 Şubat 2023 Salı

Demir Küçükaydın

demiraltona@gmail.com

Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/

Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona

Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar

Kitaplarımızı İndirmek İçin:

https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg

https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA

https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin

Hiç yorum yok: