13 Aralık 2017 Çarşamba

Bitcoin’in ve Blockchain Teknolojisinin Mucidi Satoshi Nakamato İle Söyleşi

Bitcoin’in ekonomi politiği üzerine yazmaya başladığımız bu yazı serisin henüz başındayız.
Bitcoin denen olguyu anlamak için önce Marksist para teorisine girmek gerekecektir. Var olan kavramların bu yeni olguyu açıklayacak ve evrimini öngörecek bir temel sunup sunmadığına bakılacaktır.
Ama bir yandan da bilgi kirliliğine karşı orijinal metinlere de yer vermeye çalışacağız.
Bu bağlamda muhtemelen ilerde adı gerçek bir dahi olarak anılacak, kadın mı erkek mi, yoksa bir grup programcı mı olduğu bilinmeyen Satoshi Nakamato’nun ne gibi düşüncelerle bu parayı oluşturduğuna ilişkin olarak birinci dereceden bir bilgi son derece önemlidir.
Aşağıdaki metin Satoshi Nakamato’nun “başka işlerle uğraşacağım” diyerek yok olmasından önce yaptığı çeşitli yazışmalarından derlenerek oluşturulmuş bir hayali söyleşi. Yani Satoshi Nakamato’den yapılmış orijinal alıntıların bir söyleşi biçiminde derlenmesidir.
Söyleşi Phil Cmampagne’nin “Book of Satoshi” adlı kitabında yayınlanmış.
Biz de bunu Aaron Koenig’in “Bitcoin – Devletsiz Para” başlıklı kitabından çevirdik. Almancamız mükemmel değil. Bu nedene yetersiz bir çeviri olabilir ama daha iyisini yapacak bir hayırsever çıkana kadar bu bir fikir vermeye de yeter.

Benzer şekilde iyi İngilizce bilen birinin Bitcoin fikrinin ilk kez açıkça ifade edildiği “White Papers”ı (“beyaz kâğıtlar”, yani Bitcoin hakkındaki tasarının ilk kez kamuoyuyla paylaşıldığı metin) yapması gayet iyi olurdu.
Aşağıda bu söyleşi yer alıyor.
Demir Küçükaydın
13 Aralık 2017 Çarşamba

Bitcoin üzerinde çalışmaya ne zaman başladın?
White Papers’ın yayınlanışından (Yani ilk kez tasarının kamuoyuyla paylaşımından) aşağı yukarı iki yıl önce çalışmaya başladım. Tabiri caiz ise, tersine bir yol kat ettim. Önce bütün problemleri çözebildiğime dair kendimi inandırmak için, bütün kodu (programı) yazmalıydım, ancak ondan sonra White Papers’ı yazabilirdim.
Bitcoini niçin icat ettin?
Klasik veya geleneksel (konvansiyonel) paranın işlev görebilmesi için, temel sorun güvendir. Merkez bankasına parayı değersizleştirmeyeceğine güvenilmelidir – ama tarihte Merkez Bankaları daima bu güveni yıkmıştır (kötüye kullanmıştır).
Bankalara, paralarımızı korusun ve elektronik olarak yollasın diye güveniyoruz. Ama onlar bu paraları başkalarına veriyorlar ve böylece kredi balonları oluşturuyorlar, çünkü kredilerin çok küçük bir bölümünün tasarruf olarak karşılığı vardır.
Hırsızlar hesaplarımızı boşaltmasınlar (ki bu hırsızlar da her halde biz oluyoruz) diye onlara güvenip verilerimizi veriyoruz. Bunun için büyük ekstra masraflar alıyorlar. Öyle ki, bunlar küçük ödemeleri olanaksız kılıyor.
Yani öyleyse insan artık kimseye güvenmemeli mi?
Evet. Bir kuşak önce, birçok kişinin aynı anda çalıştığı bilgisayarlar vardı, benzeri bir problem söz konusuydu.
Kullanıcı verilerinin bir şifre ile korunduğuna güvenmeliydi ve sistemin yöneticisi bütün bilgileri gizli tutmalıydı. Ne var ki, verilerin kişiselliği, ya başka şeyler daha önemli göründüğü için veya sadece basitçe amirlerinin sözlü emirleriyle yöneticiler tarafından her zaman çiğnendi.
Ama sonra şifreleme teknikleri bulundu, herkes için ulaşılabilir oldu ve böyle bir güvene gerek kalmadı. Veriler, fiziksel olarak, üçüncü şahısların hangi nedenle veya hangi koşullar olursa olsun girişini mümkün kılmayacak şekilde emniyete alınabiliyordu.
Nicin Peer to Peer çözüme karar verdin?
Hükümetler merkezi olarak kontrol edilen ağların kafasını kesmekte ustadırlar, bir zamanlar Napster’de görüldüğü gibi. Fakat Gnutella ve Tor gibi saf P2P ağlarda bu işe yaramıyordu.
Niçin kullanıcıların sayısıyla artacak bir para miktarı yerine sabit bir para miktarına karar verdin. Bu merkezsiz olmayla mı bağlantılı?
Gerçekte para miktarını bir Merkez Bankası gibi kullanıcıların sayısına ayarlayacak kimse yok. Bu değeri belirlemek için kendisine güvenilen bir merkezi aktör olmalıdır.  Bir programın kurallarından gerçek bir değeri belirleyecek bir yol bilmiyorum. Eğer belli bir para miktarını belli bir değere bağlayacak bir yol olsaydı, bunlar programlanabilirdi.
Bitcoin belli bir anlamda değerli metaller gibi çalışıyor. Arzı arttıracak yerde, değeri stabil tutmak için, arz sabit olarak belirlendi ve değer değişiyor. Ne kadar çok kullanıcı varsa, Coin başına değer o kadar artacaktır. Böylece olumlu bir kendini besleyen mekanizma da oluşuyor. Değer kullanıcı miktarıyla arttıkça, bu tekrar, yükselen fiyattan kazanç sağlamak isteyen daha fazla kullanıcıyı çeker
Bu durumda Bitcoin Altın gibi bir değerli madenle (soy metalle) kıyaslanabilir mi?
Evet. Bir düşünce deneyi yapalım. Altın gibi çok nadir bir metali tasavvur et, ama şu özellikleri var: Can sıkıcı bir gri rengi var. İyi bir elektrik iletkeni değil, kolay şekillendirilemez, pratik olarak hiçbir yararlılığı yok veya süs olarak kullanılamaz. Ama bunların yanı sıra çok özel, büyüleyici bir özelliği var: bir haberleşme kanalı üzerinden aktarılabiliyor.
Altının sözümona “fıtratından gelen değeri” (Intrinsischer Wert) niteliğini kastediyor ve bunlar hiç önemli değildir mi diyorsun?
İyi bir paranın geleneksel nitelikleri olarak kabul edilen nadir olmayı ele alalım. Böyle bir çok nesne vardır. Bu durumda “Fıtratından gelen değeri” olmayan bir nesne pekala bir para olarak kullanılabilir.
İnsan bir bitcoini geçersiz bir adrese yolladığında bu para ebediyen kaybolmuş oluyor. 21 Milyon Bitcoin sayısı kesin olarak belirlendiğine göre, bu bitcoinlerin sayısının zamanla azalacağı gibi bir anlama geleceğinden, bir tür “doğal deflasyon” olmuyor mu?
“Doğal deflasyon”… Bu kavramı sevdim. Evet kaybolan veriler ve ödeme hataları nedeniyle doğal bir deflasyon olacak. Bir gün gelecek, yeni coinlerin yaratılması bu doğal deflasyondan daha az bir düzeye düşecek, öyle ki biz mutlak bir deflasyon, yani para miktarının düşmesini de yaşayacağız. Ama kaybolan Coinler diğer Coinleri daha değerli yapacaktır. Bunu bitcoini olan herkese yapılmış bir bağış gibi düşünebiliriz.
Bitcoin madenciliği kaynakların israfı olmuyor mu?

Bu tıpkı Altın ve onun madenciliğinde olduğu gibidir. Altın madenciliğinin marjinal maliyeti daima altın fiyatı civarında bulunur. Evet altın çıkarmak da bir israftır. Ama bir alışveriş aracı olarak altının yararlılığı bunu fazlasıyla karşılar. Bitcoinde de durumun aynı olduğunu düşünüyorum. Bitcoin ile mümkün olan para yollama yararlılığı, bitcoin madenciliğindeki elektrik masraflarından çok daha büyüktür. Eğer bitcoin olmasaydı bu çok daha büyük bir israf olurdu.

3 yorum:

netsporizle dedi ki...

senmi yaptın time mı

Adsız dedi ki...

Hocam bu videoyu izlemediyseniz tavsiye ederim. Bu Avusturalyalı girişimcinin Bitcoin'in kurucusu olduğu, geliştirme aşamasında çalışan yazılımcılar tarafından doğrulandı.http://www.bbc.co.uk/news/av/uk-36185280/bitcoin-creator-reveals-his-identity

Unknown dedi ki...

" NAdir olmak " iyi bir paranin ozelligi olarak kabul edilemez.
Bir toplumda uretilen mal ve hizmetlerin degerlerini temsilen bu mal ve hizmetlerin degisimine arac olarak kullanilmak uzere "para" piyasaya girmelidir. Eger 1 yumurta 1 Lira ise 100 yumurta ureten sahisin eline 100 lira gecmelidir. Bu para basilmalidir.
Bu paranin piyasaya surulmesi bir merkez bankasi araciligiyla olabilir.
Ege bu para piyasaya girmezse paranin degeri yukselir deflasyon olur. Eger 100 yumurta degerinden fazla para basilirsa enflasyon olur. Paranin degeri duser. 1 yumurta 1 Lira degil 2 Lira olur.
Ne Bit Coin neden altin Gumus gercek bir para olarak islev goremezler. Ama parasi olan arti bir zenginligi olan insanlar icin paralarini saklayabilecekleri bir mekanizmadir.