26 Aralık 2017 Salı

Bitcoin’in Ekonomi Politiği (4) – Paranın İşlevleri ve Bitcoin

Önceki yazıda Bitcoin’in, Altın gibi, genel eşdeğer olabilmek için tüm özelliklere fazlasıyla sahip
olduğunu görmüştük.
Şimdi soru şudur: bu özelliklere sahip olmak onu bir evrensel para yapmaya yeter mi; bu yolda ne gibi güçlüklerle karşılaşabilir?
Hemen görüleceği gibi, bu gelecekte ne olabileceğini öngörmeye yönelik bir çabadır.
Şimdi genel yasalardan hareketle bu yeni olguda o genel yasaların ne kadar veya nasıl geçerli olabileceğini kestirmeye çalışıp en azından genel bir eğilimi öngörme çabasına girilebilir.
Bitcoin üzerine yazanlar genellikle onun genel bir eşdeğer olmaya son derece uygun özelliklerini sıralayıp, buradan doğrudan doğruya, otomatikman Bitcoin’in genel bir eşdeğer ve mübadele aracı olacağı sonucuna ulaşıyorlar.

(Ya da tersi sonuç çıkaranlar oluyor. Onun bir devlet tarafından desteklenmediği, “fiziksel” bir varlığı olmadığı, bir kullanım değeri olmadığı gibi önermelerden hareketle “değeri sıfırdır”, “Hollanda lale balonu gibidir”, “uzak durun” diyorlar.
Bu ikinci itirazın geçersiz olduğunu daha önce görmüştük. Bitcoin’in kullanım değeri vardır, onun “fiziksel” özellikleri genel eşdeğer olması içen idealdir ve Hollanda lalesi çürür, kokar ama Bitcoin çürümez, kokmaz. Keza Bitcoin’de gerçek bir emek-değer yoğunlaşması söz konusudur.
Birinciler genellikle Bitcoin taraftarı gençler veya Bill Gates gibi Silikon vadisinden iş adamları, programcılar, küçük “Start up” firmaları vs.; ikinciler ise bankacılar, devlet adamları ve kendini Marksist ya da sosyalist diye tanımlayanlar veya öyle bilinenler. Doğrusu kendiliğinden oluşan ilginç bir ittifak karşısında buluyoruz kendimizi: devlet adamları, bankacılar ve “Marksistler”. Devletçi ve Milliyetçi Marksistler. Bitcoin büyük bir olasılıkla diğerleriyle birlikte devletçi ve milliyetçi Marksistlerin de işini bitirecektir. Brikaç gün önce böyle birinin söyleşisi Marksistler Bitcoin hakkında ne düşünüyor diye yayınlanmıştı yine devletçi ve milliyetçi bir gazetede)
Bitcoin’in bir genel eşdeğer olup olamayacağı henüz ortadadır ve sonucunu mücadele tayin edecektir. Evet her şey Bitcoin’den yana ama hayat çok daha karmaşık yollar izler, komplikasyonlar oluşur. İkincil ya da üçüncül düzeyde, daha az önemli yasalar genel gidişi etkileyebilir.
*
Tipik örneği bizzat Markizm’in öngörülerinden ve kaderinden verebiliriz. Marks’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın Önsözü’ndeki önermelerden çıkacak doğrudan mantıki sonuç, üretici güçlerin kapitalist üretim ilişkileriyle en çok çelişkide olduğu yerlerde sosyalist devrim olması gerektiğidir.
Kaba Marksistler (Marksizmi Marksist terminolojili bir pozitivizme veya kaba bir ilerlemeciliğe indirgeyenler, örneğin neredeyse bütün İkinci Enternasyonal önderleri) tam da bu türden bir akıl yürütme yapmışlardır.
Ancak, ülkeler arasındaki eşitsiz gelişme, boynuzun kulağı geçmesi, o üretici güçler ve üretim ilişkileri üzerinde yükselen sınıfların farklı gelişimleri, korkuları ve erken gelişmişlikleri veya geç kalmışlıkları vs. gibi etkenler, ilk sosyalist devrimin üretici güçlerin hiç de sosyalizm için uygun olmayan koşullarda başlaması olasılığını da ortaya çıkarabilirdi ve çıkarmıştır.
Troçki gibi, Lenin gibi Devrimci ve Diyalektik düşünebilen Marksistler ise olayların böyle bir yol izleyebileceğini öngörmüşler ve olaylar gelişirken de izlediğini görmüşler ve buna uygun politik, stratejik tavırlar almışlardır.
Ama sadece bu kadar da değil, lenin ve Troçki’de olduğu gibi, süreç öngörülse ve gerçekleşse de, sonuçta önceden hiç hesaplanmamış süreçler de devreye girebilir.
Örneğin Lenin ve Troçki’ler Ekim Devrimi’ne cesaret ederken, Rusya gibi geri bir ülkede sosyalizmin olamayacağını biliyorlardı ve Rusya’da sosyalizmi kurmak değildi cesaret etmelerinin nedeni, Rusya’da bir devrimin ileri ülkelerdeki devrimi tetikleyeceği ve oralarda olacak devrimin Rus devrimine yol göstereceğini beklentisiydi.
Tarih böyle bir yol da izleyebilirdi.
Ama somut tarihte hiç öngörülemeyecek yeni süreçler ve kuvvetler devreye girdi. Geri bir ülkede iktidara gelmenin kendisi ve ileri ülkelerdeki devrimin gecikmesi ve uzaması, komplikasyonlara yol açtı.
Doğum süreci uzayınca, örneğin ileri bir ülke olan Almanya’da devrim olmayınca, ki bu olmayışta da yine ikincil komplikasyonların etkisi (İkinci Enternasyonal’in pozitivizmi gibi, Marksizmin milliyetçiliği çözememiş olması gibi nedenler) belirleyicidir, bu sefer komplikasyonlar başladı.
Devrim ileri ülkelere yayılamayınca daha doğrusu bu yayılış gecikince, Rus devriminin kendisi bir köylülük denizi içinde tecrit olmuş Asyalı bir devlet tarafından ele geçirilmiş olarak buldu. Ve bizzat bu toplumsal güçlere dayanan bir bürokratik karşı devrim tarafından boğuldu. Rusya’da başlayan sosyalist devrim de İslam, Hristiyanlık ve Fransız Devrimi’nin akıbetinden kendini kurtaramadı. Konstantin, Muaviye ve Bonapartların bir muadili olan Stalin üstün geldi.
Ama sadece bu kadarla da kalmadı, bu karşı devrimin sonuçları, nesnel koşullar haline dönüşmeye ve belki kendi olumsuz etkisi olmasa olabilecek başka devrimleri de engellemeye başladı. Bu engellemeler tekrar bürokrasinin karşı devrimini pekiştirdi ve güçlenmesine yol açtı. Bu tekrar devrimleri engelleyici bir etki yaptı. Yani kendini besleyen bir süreç, bir kartopu etkisi devreye girdi ve sosyalizm çocuğu doğamadan ve de doğamadığı için öldü.
Komplikasyonlar olmasaydı, yani Sovyetlerde bir bürokrasi iktidara gelmeseydi ya da karşı devrimin başarısı o kadar kısa zamanda gerçekleşmeseydi, bunun uluslararası işçi hareketindeki korkunç tahribatı olmasaydı, 1926 İngiltere’de, 1929 buhranında Almanya’da veya 30’larda İspanya ve Fransa’da pek ala bir devrim olabilirdi ve biraz gecikmeyle de olsa, Lenin ve Troçki’lerin cesareti tarih tarafından ödüllendirilebilirdi.
Tarihe böyle karmaşıklığı içinde bakmayı bilmeyenler, aynı mekanik yaklaşımlarla Lenin ve Troçki’leri., Marksizmi kolayca tarihin çöplüğüne atılmış olarak görebiliyorlar, yanılıyorlar. Onların anlamadığı olayların inatçı olduğudur. Hataların bizlerden hızlı koştuğudur.
Marks birçok yerde Devrim’i doğuma benzetir. Gerçekten de devrim doğadaki doğumun toplumda gerçekleşmesi gibidir. Benzer yasaların etkisi görülür.
Bu metafor üzerinden gidersek. Bu süreci şöyle de ifade edebiliriz.
Önsöz’deki gibi bir çıkarsama, bir bakıma normal bir doğum beklentisiydi. Öyle olmadığı, yani normal bir doğum olmadığı takdirde devrimin başarısızlığı öngörüsünü de içinde taşıyordu. Hem mantıken taşıyordu hem de gerek Marks, gerek Engels bu olasılığa da değinmişlerdi, yoksulluk üzerinde sosyalizm olamayacağı, kurmaya kalkılırsa eski bütün pisliklerin ortaya çıkacağını söyleyen bizzat Marks’tı. Keza Engels, bir devrimcinin başına gelebilecek en kötü şeyin tarihsel koşullar oluşmadan iktidara gelmek olduğunu söylerlerken tam da kastettiği buydu.
Bilindiği gibi normal doğumda bebek başı önde gelir. Ama sosyalist devrim dünyaya tabiri caiz ise “ters geldi”, ayakları önde geldi. Geri bir ülkede bu devrimin başlamasını ayakları önde gelmeye benzetebiliriz. Devrim ileri bir ülkede örneğin Almanya’da başlasaydı başı önde gelen, normal bir doğum gibi olurdu bu doğum.
Lenin ve Troçki’ler, doğumuna cesaret ettikleri bu devrimin, başının öne geçmesi gerektiğinin bilincindeydi.
Öte yandan cesaret etmedikleri takdirde doğamayan bebek ölebilirdi. Bunun gereğinin en fazla bilincinde olanlar da bizzat bu devrimin önderleri, Lenin’ler Troçki’lerdi.
Devrimi (doğumu) başlatmanın bu başın öne gelmesine yol açacağını düşünüyorlardı. Bu edenle cesaret etmeye değerdi.
Ama doğum süreci uzayınca, uzamanın kendisi komplikasyonlara yol açtı ve karşı devrimin karşı devrimi beslediği bir süreci devreye soktu.
Tarihin böyle bir yol izlemiş olması ille de böyle bir yol izleyeceği ve izlemesi gerektiği anlamına da gelmez. Her zaman bir bilinmeyen vardır. Sonucun ne olacağı hiçbir zaman önceden belirlenemez.
*
Bitcoin’in geleceği konusuna da böyle bakmak gerekiyor.
Evet düz mantıkla, bir yandan Bitcoin’in özelliklerine, diğer yandan bugün alışverişlerin büyük ölçüde dijital olarak yapıldığına, globalleşmenin seviyesine bakılarak, Bitcoin’in bir evrensel para olması gerekir sonucu çıkarılabilir ve genel tarihsel eğilimin bu yönde olacağı öngörülebilir.
Ama bu ne kadar gerçekleşebilir?
Bilmiyoruz.
Genel eğilim başka bir şeydir ama o genel eğilimin binlerce farklı biçimde çok karmaşık yollardan giderek kendini hissettirmesi başka bir şeydir.
Düşük olabilir, ters gelme olabilir, ananın havsalası dar olduğu için doğum hiç olmayabilir.
Unutmayalım, evren aynı zamanda yıldız olmayı başaramamış, düşük olmuş, bir yıldız olamamış kahverengi cücelerle doludur.
Canlıların evriminde kim bilir nice harikulade sonuçlar doğuracak mutasyonlar, önceden kapılmış bir alanda gelişme olanağı bulamadığı için yok olmuşlardır.
Daha mükemmel özellikler ve daha iyi bir teknik her halükârda başarıya ulaşacak diye bir kural yoktur. Toplumun evrimine doğru fikirler ve bilimsel öngörüler değil, değer yasası, sınıf çıkarları, devletlerin çıkarları ve gücü; çimçiğ ve kısa vadeli çıkarlar, korkular vs. damga vurur. Toplum bunların arasından geçerek genel eğilimsel yasalarını gerçekleştirebilir. Tek tek insanlar zeki yaratıklardır, ama toplumun ve toplumsal evrimin zekası yoktur. O “kör kuvvetlerin”, iş bölümünün, yabancılaşmaların, değer yasasının, sınıf çıkarlarının, devletlerin esiri olarak hareket eder.
Bütün bu gibi nedenlerle, “Bitcoin bir dijital altın ve paranın gerekli bütün özelliklerine sahiptir” önermesinden Bitcoin evrensel para olacaktır sonucun çıkarmak toplumsal süreçlere çok mekanik olarak bakmak olur.
Bu yazı serisinin başında belirttiğimiz gibi, yepyeni bir alandayız. Daha önce bir örneği yok. O nedenle adım adım, körebe oynar gibi ellerimizle yoklayarak yol almaya çalışalım.
*
Para bir kez Genel Eşdeğer olarak ortaya çıkınca, meta üretimi daha hızlı yayılmaya ve gelişmeye başlar ve bu da tekrar paranın yeni fonksiyonlar üstlenmesine yol açar.
Klasik el kitaplarında bu fonksiyonlar şunlardır:
1)      Genel Eşdeğerdir.
2)      Mübadele (Dolaşım) Aracıdır.
3)      Ödeme aracıdır.
4)      Değer ve fiyatların ölçüsüdür.
5)      Servet biriktirme aracıdır.
6)      Dünya parasıdır.
Paranın ille de bu fonksiyonların hepsini bir arada yerine getirmesi diye bir kural yoktur. Paranın farklı fonksiyonları farklı paralar tarafından yerine getirilebilir.
Babil’de Arpa, ödeme aracı, değer ölçüsü, servet biriktirme aracıydı genel eşdeğer olarak ise gümüş veya buğday kullanılıyordu.
Bir ülkede enflasyon çok yükseldiğinde, o ülke parası değer ve fiyatların ölçüsü, mübadele aracı olarak kullanılabilir. Ama bir ödeme aracı olarak veya bir servet biriktirme aracı olarak kullanılmaz olur. Böyle durumda altın veya döviz bu işlemi görür. 90’lı yıllarda Türkiye’de yüksek enflasyon varken, herkes milyonlarla konuşuyordu, pazarda alışverişini milyonlarla ölçülen Türk parası ile yapıyordu ama kira ödemelerini veya para biriktirmelerini dolar veya altınla yapıyordu, yani paranın ödeme aracı ve servet biriktirme aracı olma işlevleri Türk Parasından ayrılmıştı.
*
Malların mübadeleleri gelişince para artık sadece bir genel eşdeğer ve değerlerin ölçüsü değildir mübadele aracı olma işlevini kazanır.
Paranın sikke biçiminin kaynağında paranın bu dolaşım (mübadele) aracı olma işlevi bulunur.
Sikkeleri her zaman devlet çıkarmıştır.
Hatta İslam tarihinde bir devletin veya hanedanlığın kurulması o kişinin adına hutbe okutup sikke bastırmasıyla özdeşleşmiştir.
Sikke bir yandan ticaretin ve meta üretiminin yaygınlaşmasını sağlar ama bizzat kendisi de yeni sorunları ortaya çıkarır.
Örneğin sikkeler aşınmaya başlar. Paranın üzerinde yazan değerle gerçek değeri arasında bir makas oluşur.
Eskiden büyük kervanlarla veya uzun deniz seferleriyle yol alınıyordu. Bu tüccarlar yanlarında büyük sikke miktarlarını götürdüğünde sikke darlıkları ortaya çıkabiliyordu. Bu da ticaretin gelişmesini engelliyordu.
Bütün bu gibi nedenlerle, sikkelerin sembolü olacak başka şeylerle çözüm aranmıştır.
Aşınma sonucu sikkenin üzerinde yazan değerle gerçek içeriği olan değer farklılaşabiliyorsa ve buna rağmen sikke üzerinde yazılı olan değerden işlev görebiliyorsa, bu o zaman pek ala başka malzemelerin de bu sikke yerine kullanılabileceğini gösterirdi.
Bu nedenle kağıt parçaları gibi değersiz şeyler de altın yerine sikke gibi işlev görebilir. Bu simgesel karakter kağıt parada en olgunlaşmış biçimiyle ortaya çıkar. Burada zorunlu ve devletin çıkardığı kağıt paradan söz ediyoruz.
(Sikke yerine kağıt para çıkarılması ilk kez Moğollar tarafından sanırım Hülagu Han zamanında olmuştur. Çok eskiden Aksaraylı Kerimeddin Mahmut’un vekayinamesinde kağıt para çıkarılması ile ilgili bir şeyler okuduğumu hatırlıyorum. Çin’de demir para kullanıldığından ve bu altın ve gümüşe göre çok daha başka sorunlara da yol açtığından, kağıt paraya geçmeyi ilk denemenin Moğol egemenliği zamanında çin’de olması bir rastlantı olmasa gerektir. Keza Cengiz ordularının doğu batı ticaret yollarını açması ile Marco Polo’nun bu yolları Batı’dan Doğu’ya kat etmesi de bir rastlantı değildir. Kıvılcımlı’nın Tarih Tezi’nde çok güzel açıkladığı gibi, barbarın kılıcı ticaret yollarını açar aynı zamanda. Bu nedenle fetihlerle ticaret yollarını aşmış göçebe Moğolların kağıt para basması anlaşılabilir.)
Sikkenin mahzurlarına tüccarlar da çeşitli çözümler bulmuşlardır. Bonolar, banknotlar vs..
Yani paranın ödeme aracı işlevi de kağıt paraya geçişi zorlamıştır.
Ne var ki, uluslararası ticarette, dünya pazarında, ülkelerin altın veya gümüş parası veya onun karşılığı olan kağıt para işlevsiz kalır. Orada para tekrar altın ve gümüş olarak en saf ve dolaysız biçimiyle ortaya tekrar çıkar. Marks’ın dediği gibi, uluslararası ticarette para “sikke olarak giydiği ulusal üniformayı çıkarır” ve tekrar çırılçıplak altın ve gümüş olarak ortaya çıkar.
*
Şimdi kısaca değinildiği gibi paranın işlevleri açısından baktığımızda, Bitcoin’in klasik altın paraya ve kağıt paraya göre farklılıkları ve üstünlükleri daha iyi ve açık olarak görülebilir.
Birincisi parayı devletler çıkarır. Keza kredi olarak, Banknot olarak bankerler, tüccarlar da çıkarır.
Bitcoin’i ne devlet ne de tüccarlar çıkarmamıştır ve çıkaramaz.
Bitcoin hiç kimseye ait değildir ve herkese aittir.
Bitcoin hiçbir ülkeye ait değildir, ülkeler ve uluslar üstüdür.
Bitcoin’i tarihteki bütün paralar karşısında eşsiz kılan, onu yeni bir kıta yapan özelliği budur.
 Bitcoin maniple edilemez. Örneğin kağıt parada olduğu gibi fazla miktarda basılamaz veya altın paralarda olduğu gibi “züyuf akçe”ye (içine başka madenleri karıştırarak değerini düşürme) çevrilemez.
Bitcoin’in sikkelerde olduğu gibi aşınması veya kervanlarla bir yerden bir yere nakli esnasında piyasada azalması gibi olgular mümkün olmadığından. Bitcoin aynı zamanda kağıt para işlevi görebilen de bir altın paradır. Yani Bitcoin, para ve onun simgesi arasındaki ayrılığı ortadan kaldırır.
Bitcoin, yukarıda sıralanan paranın farklı işlevleri arasındaki ayrılığı fiilen yok eder. Örneğin ödeme aracı ile tedavül aracı arasındaki ayrılığı da ortadan kaldırır. Örneğin ulusal para ile uluslararası para arasındaki ayrılığı ortadan kaldırır. Yani Bitcoin, paranın tüm işlevlerini de kendi şahsında Nirvana’ya (Fena Fillah) ulaştırabilir.
Bunlar Bitcoin’in yapısından gelen özelliklerdir. Tabiri caiz ise “fıtratından” gelirler.
*
Ama bu yapı, bu “fıtrat”, bu “doğa” bugün var olan para sistemiyle tamamen bir çelişki içindedir.
Ya bugünkü para ve devletler sistemi Bitcoin’i yok edecektir. Ya da Bitcoin bu devletler ve para sistemini. Bu ikisi bir arada var olamaz.
Bu noktada ilginç bir durumla daha karşılaşıyoruz: Bitcoin yok edilemez.
Bitcoin’i yok etmenin bir tek yolu vardır. Tümüyle interneti kapatmak. Bu olanaksızdır. Bugünkü kapitalist uygarlığın fiilen yok olması demektir.
(Varsayalım ki Bitcoin’i yok etmek için birkaç saatliğine olsun, bütün dünyadaki devletler anlaştı ve interneti kapattılar. İnternet tekrar açıldığında, Bitcoin ağı da tekrar faaliyete geçer.)
Ama öte yandan Bitcoin, otobana tersinden girmiş bir araba gibidir.
Altın, gümüş ya da diğer kağıt paralar, krediler, meta üretiminin ve ticaretin gelişmesiyle birlikte bu gelişmeye tabi olarak ortaya çıkmışlardır. Onların kendilerini kabul ettirmeleri zaman içinde ve kısmen kendiliğinden gerçekleşmiştir.
Ne var ki, Bitcoin meta üretiminin son derece gelişmiş olduğu, paranın sadece devletler tarafından değil, Bankalar tarafından bile tarihte hiç görülmemiş oranda yaratıldığı koşullarda, paranın en ilk, en saf, tüm özelliklerini ve işlevlerini kendinde birleştiren bir biçimde ortaya çıkıyor.
Bitcoin mahiyeti gereği, kapitalizm ile bir çelişki içinde değildir.
Hatta kapitalizmin, yani her şeyin metalaştığı ve alışveriş nesnesi olduğu bir dünya için en ideal, en mükemmel paradır.
En saf ve soyut biçimiyle kapitalizmin varlığı için en ideal para Bitcoin’dir.
Ne var ki, bugünkü dünyadaki kapitalizm saf bir kapitalizm değildir. Uluslar, ulusal devletler, bankalar, spekülasyonlar, borsa oyunları vs. kapitalizmidir bu kapitalizm.
Yani Bitcoin soyut ve saf bir kapitalizmle değil, ama bugünkü somut kapitalizmle çelişki içindedir.
*
Bu çelişkileri biraz daha somutlayalım.
a)      Parayı şimdiye kadar hep devletler basıyordu. Bitcoin’i devletler basmaz. Bu nedenle Bitcoin’in genel bir eşdeğer olması ve paranın bütün diğer fonksiyonlarını üstlenmesi bugünkü bütün devletler için bir kabustur. Devletler mali sistem üzerindeki bütün kontrollerini kaybederler.
b)      Devletlerin ve özellikle merkezi ve bürokratik devletlerin yapısı ile devletlerin para basma tekeli arasında çok yakın ve kopmaz bir ilişki vardır.  Bitcoin’in genel eşdeğer olduğu bir dünyada devletler ya çıkardıkları paraları Bitcoin ile konvertbl, yani bitcoin karşılığı olan para olarak basabilirler ya da bizzat kedileri bütün ödemeleri yurttaşlardan Bitcoin olarak aldıkları vergilerle devletin masraflarını karşılayıp ödemelerini yapabilirler. Bitcoin devletin para basma tekeli olmadan altın paraya dönüş anlamına gelir. Bu yurttaşlara muazzam bir güç verir. Devlet onların üzerinde onları yöneten bir güç olarak var olamaz duruma gelir. Devlet ancak ortak yaşamanın ihtiyaçlarını gideren, yurttaşların uygun görerek verdikleri vergilerle bu işlevleri yapabilen, onların üzerinde yükselmeyen ama onlara hizmet eden bir araca dönüşmek zorunda kalır.
c)      Bitcoin altın yani uluslararası para özelliği nedeniyle bütün devletlerdeki paraların kendisiyle konvertibl olmalarını zorlar. Örneğin ABD’nin kendi parasını uluslararası bir para olarak kabul ettirme dolayısıyla karşılığı olmadan dolar basma tekelini ortadan kaldırır. ABD Bitcoin’e karşı bir savaş açamaz. Ortadaki İran ya da Irak gibi bir ülke değildir. Silahları, ordusu yoktur. İşgal edilecek toprakları yoktur. Bu tamamen yeni bir tehdittir ABD için. ABD şu açmaz karşısında daha net olarak kalacaktır. Bitcoin’e savaş açması, yurttaşlarının en temel haklarını çiğnemesi anlamına gelecektir.
d)      Tabii bunun bir sonucu da ulusların ve ulusal devletlerin de anlamsızlaşması olur.
e)      Bitcoin ile herkes kendisi aynı zamanda bir banka şubesi olarak iş görebilir. Parayı tasarruf etmek için, saklamak için, ödeme yapmak için, bir şey satın almak için bankalara gerek yoktur. Ama bütün bunlar var olmaktan çıkınca bankaların varlığı da anlamsızlaşır. Kimse tasarrufunu bankaya yatırmaz ve parasını bankada tutmazsa banka neye dayanarak kredi verecek, yani para yaratabilecektir?
Toparlarsak, Bitcoin teorik olarak “antikapitalist bir para” değildir kimilerinin iddia ettiği ve sandığının aksine.
Ancak Bitcoin aynı zamanda bugünkü ulusal devletler, devletler ve bankalar sistemiyle de bir arada bulunamaz.
Nesnelerin yapısı ve işlevleri arasında bir uyum vardır veya uyum olması gerekir. Bitcoin’in yapısı, fıtratı, uluslarla, ulusal devletlerle, ulusal devletlere dayanan dünya sistemiyle, bankalarla hiçbir şekilde uyuşmamaktadır.
Bizler bugün yaşadığımız dünya uluslar ve ulusal devletlerin, bankaların egemen olduğu bir dünya olduğu için bunlarla Kapitalizm arasında içsel ve zorunlu bir ilişki olduğuna dair yanlış bir izlenime sahibiz.
Halbuki bu son derece yanıltıcıdır. Teorik olarak bir tek dünya cumhuriyeti ile bile kapitalizm mümkündür. Hatta bu cumhuriyet, hiçbir bürokratik ve merkezi nitelik taşımasa bile mümkündür.
Ama bu teorik ve soyutlama durumu gerçek olduğu an, artık uluslar ve ulusal devletler mümkün olamayacağından, burjuvazinin egemenliği, meta üretiminin sürmesi yani kapitalizmin de yaşaması mümkün olmaz.
*
Garip, daha önceden öngörülmesi mümkün olmayan bir durumla, Marksistlerin daha önce bir olasılık olarak bile görmediği dolayısıyla kafa yormadığı bir durumla karşılaşmış bulunuyoruz.
Örneğin Ernest Mandel, 1960’larda yazdığı Marksist Ekonomi El Kitabı’nda şöyle yazıyor:
Bu bakımdan, enkonvertibl kağıt para rejiminde bile, değerli madenler, dünya piyasasında tek genel eşdeğer olarak kalırlar. Tedavül aracını metal temelinden gerçekten koparacak olan «organize» bir dünya parası kapitalist bir ekonomide yaratılamaz. Böyle bir paranın doğuşu ancak sosyalizmin bütün dünyadaki zaferinin ürünü olacak bir planlamaya, yani ekonominin dünya ölçüsünde planlanmasına bağlıdır.” (c.1, s.262, Ant Yay.)
Bugün ise önceden hiç hayal bile edilemeyecek bir durumla karşı karşıyayız. Hem altın gibi, hem de “metal temelinden” kopmuş bir “organize” dünya parası var ama aynı zamanda ulusal devletler var. Bu önceden düşünülemeyecek yepyeni bir durum. Yani tam da kapitalizmin göbeğinde “böyle bir para” doğmuştur. Bu daha önceden öngörülememiş ve öngörülemez bir durumdur.
Bitcoin kendini oturtabildiği takdirde, hem ulusal devletlerin ve ulusal devletlere dayanan bu dünya kapitalist sisteminin, hem de bankaların ve bankacılığın büyük bir darbe yiyeceği, hareket alanının çok zayıflayacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Bu aynı zamanda şunu gösteriyor: Bankalar ve devletler sistemiyle Bitcoin arasındaki uzun ve amansız bir savaş kaçınılmazdır. Bu savaşın ne gibi bir sonuç vereceği şimdiden öngörülemez.
Devletler ve Bankalar henüz Bitcoin’in kendileri için nasıl bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş değiller. Dileriz ki bu fark etmeyişleri uzun sürer ve bu arada Bitcoin iyice yayılmış ve önüne geçilemez bir hale gelmiş olur.
Bitcoin’e karşı savaş henüz daha başlamadı.
Devletler ve bankalar, henüz Bitcoin’in mahiyetini anlayamadıkları ve bitcoin’i bir spekülasyon objesi, bir oyuncak, bir fantezi olarak görüp ciddiye almadıkları için ona karşı savaşa başlamadılar.
(Onlar şimdilik Blockchain tekniği ile kendi dijital paralarını çıkarma tasarıları ile uğraşıyorlar. Devletler ve bankaların Blockchain ile kendi kontrollerindeki bir para çıkarma çabaları aslında Blockchain adını almak ama tekniğini almamaktır. Çünkü Blockchain kimsenin kontrol edemediği, merkezsiz bir ağ da demektir özünde. Onu kırılmaz ve emin yapan, Bitcoin’e altın özelliğini kazandıran tekniğin bu özelliğidir. Bir kapitalistin, bir bankanın ya da bir devletin kontrolü olduğu an, Blockchain tekniği, kendisi olmaktan çıkar, adı Blockchain olan merkezi bir ağ olur. Ancak devletlerin ve bankaların bu ön kesme çabaları, herkesin bitcoin’in ne kadar kolay kullanılabildiğini görmesini ve onu kullanabilmesini de sağlayacaktır. Devletler, bankalar ve şirketler, Bitcoin’e karşı savaşırken onun yayılmasına hizmet edeceklerdir.
Bu savaşın nasıl bir seyir izleyeceği ve Bitcoin’in önünde ne gibi sorunlar bulunduğuna gelecek yazıda bakmayı deneyelim.
26 Aralık 2017 Salı
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:

Hiç yorum yok: