Şimdi soru şudur: bu özelliklere sahip olmak onu bir
evrensel para yapmaya yeter mi; bu yolda ne gibi güçlüklerle karşılaşabilir?
Hemen görüleceği gibi, bu gelecekte ne olabileceğini
öngörmeye yönelik bir çabadır.
Şimdi genel yasalardan hareketle bu yeni olguda o genel
yasaların ne kadar veya nasıl geçerli olabileceğini kestirmeye çalışıp en
azından genel bir eğilimi öngörme çabasına girilebilir.
Bitcoin üzerine yazanlar genellikle onun genel bir eşdeğer
olmaya son derece uygun özelliklerini sıralayıp, buradan doğrudan doğruya,
otomatikman Bitcoin’in genel bir eşdeğer ve mübadele aracı olacağı sonucuna
ulaşıyorlar.
(Ya da tersi sonuç çıkaranlar oluyor. Onun bir devlet
tarafından desteklenmediği, “fiziksel” bir varlığı olmadığı, bir kullanım
değeri olmadığı gibi önermelerden hareketle “değeri sıfırdır”, “Hollanda lale
balonu gibidir”, “uzak durun” diyorlar.
Bu ikinci itirazın geçersiz olduğunu daha önce görmüştük. Bitcoin’in kullanım değeri vardır, onun “fiziksel” özellikleri genel eşdeğer olması içen idealdir ve Hollanda lalesi çürür, kokar ama Bitcoin çürümez, kokmaz. Keza Bitcoin’de gerçek bir emek-değer yoğunlaşması söz konusudur.
Bu ikinci itirazın geçersiz olduğunu daha önce görmüştük. Bitcoin’in kullanım değeri vardır, onun “fiziksel” özellikleri genel eşdeğer olması içen idealdir ve Hollanda lalesi çürür, kokar ama Bitcoin çürümez, kokmaz. Keza Bitcoin’de gerçek bir emek-değer yoğunlaşması söz konusudur.
Birinciler genellikle Bitcoin taraftarı gençler veya Bill
Gates gibi Silikon vadisinden iş adamları, programcılar, küçük “Start up”
firmaları vs.; ikinciler ise bankacılar, devlet adamları ve kendini Marksist ya
da sosyalist diye tanımlayanlar veya öyle bilinenler. Doğrusu kendiliğinden
oluşan ilginç bir ittifak karşısında buluyoruz kendimizi: devlet adamları,
bankacılar ve “Marksistler”. Devletçi ve Milliyetçi Marksistler. Bitcoin büyük
bir olasılıkla diğerleriyle birlikte devletçi ve milliyetçi Marksistlerin de
işini bitirecektir. Brikaç gün önce böyle birinin söyleşisi Marksistler Bitcoin
hakkında ne düşünüyor diye yayınlanmıştı yine devletçi ve milliyetçi bir
gazetede)
Bitcoin’in bir genel eşdeğer olup olamayacağı henüz
ortadadır ve sonucunu mücadele tayin edecektir. Evet her şey Bitcoin’den yana
ama hayat çok daha karmaşık yollar izler, komplikasyonlar oluşur. İkincil ya da
üçüncül düzeyde, daha az önemli yasalar genel gidişi etkileyebilir.
*
Tipik örneği bizzat Markizm’in öngörülerinden ve kaderinden
verebiliriz. Marks’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine
Katkı’nın Önsözü’ndeki önermelerden çıkacak doğrudan mantıki sonuç, üretici
güçlerin kapitalist üretim ilişkileriyle en çok çelişkide olduğu yerlerde
sosyalist devrim olması gerektiğidir.
Kaba Marksistler (Marksizmi Marksist terminolojili bir
pozitivizme veya kaba bir ilerlemeciliğe indirgeyenler, örneğin neredeyse bütün
İkinci Enternasyonal önderleri) tam da bu türden bir akıl yürütme yapmışlardır.
Ancak, ülkeler arasındaki eşitsiz gelişme, boynuzun kulağı
geçmesi, o üretici güçler ve üretim ilişkileri üzerinde yükselen sınıfların
farklı gelişimleri, korkuları ve erken gelişmişlikleri veya geç kalmışlıkları vs.
gibi etkenler, ilk sosyalist devrimin üretici güçlerin hiç de sosyalizm için
uygun olmayan koşullarda başlaması olasılığını da ortaya çıkarabilirdi ve
çıkarmıştır.
Troçki gibi, Lenin gibi Devrimci ve Diyalektik düşünebilen
Marksistler ise olayların böyle bir yol izleyebileceğini öngörmüşler ve olaylar
gelişirken de izlediğini görmüşler ve buna uygun politik, stratejik tavırlar
almışlardır.
Ama sadece bu kadar da değil, lenin ve Troçki’de olduğu
gibi, süreç öngörülse ve gerçekleşse de, sonuçta önceden hiç hesaplanmamış
süreçler de devreye girebilir.
Örneğin Lenin ve Troçki’ler Ekim Devrimi’ne cesaret ederken,
Rusya gibi geri bir ülkede sosyalizmin olamayacağını biliyorlardı ve Rusya’da
sosyalizmi kurmak değildi cesaret etmelerinin nedeni, Rusya’da bir devrimin
ileri ülkelerdeki devrimi tetikleyeceği ve oralarda olacak devrimin Rus
devrimine yol göstereceğini beklentisiydi.
Tarih böyle bir yol da izleyebilirdi.
Ama somut tarihte hiç öngörülemeyecek yeni süreçler ve
kuvvetler devreye girdi. Geri bir ülkede iktidara gelmenin kendisi ve ileri ülkelerdeki
devrimin gecikmesi ve uzaması, komplikasyonlara yol açtı.
Doğum süreci uzayınca, örneğin ileri bir ülke olan Almanya’da
devrim olmayınca, ki bu olmayışta da yine ikincil komplikasyonların etkisi (İkinci
Enternasyonal’in pozitivizmi gibi, Marksizmin milliyetçiliği çözememiş olması
gibi nedenler) belirleyicidir, bu sefer komplikasyonlar başladı.
Devrim ileri ülkelere yayılamayınca daha doğrusu bu yayılış
gecikince, Rus devriminin kendisi bir köylülük denizi içinde tecrit olmuş Asyalı
bir devlet tarafından ele geçirilmiş olarak buldu. Ve bizzat bu toplumsal
güçlere dayanan bir bürokratik karşı devrim tarafından boğuldu. Rusya’da
başlayan sosyalist devrim de İslam, Hristiyanlık ve Fransız Devrimi’nin
akıbetinden kendini kurtaramadı. Konstantin, Muaviye ve Bonapartların bir
muadili olan Stalin üstün geldi.
Ama sadece bu kadarla da kalmadı, bu karşı devrimin
sonuçları, nesnel koşullar haline dönüşmeye ve belki kendi olumsuz etkisi
olmasa olabilecek başka devrimleri de engellemeye başladı. Bu engellemeler
tekrar bürokrasinin karşı devrimini pekiştirdi ve güçlenmesine yol açtı. Bu
tekrar devrimleri engelleyici bir etki yaptı. Yani kendini besleyen bir süreç, bir
kartopu etkisi devreye girdi ve sosyalizm çocuğu doğamadan ve de doğamadığı için
öldü.
Komplikasyonlar olmasaydı, yani Sovyetlerde bir bürokrasi
iktidara gelmeseydi ya da karşı devrimin başarısı o kadar kısa zamanda
gerçekleşmeseydi, bunun uluslararası işçi hareketindeki korkunç tahribatı
olmasaydı, 1926 İngiltere’de, 1929 buhranında Almanya’da veya 30’larda İspanya
ve Fransa’da pek ala bir devrim olabilirdi ve biraz gecikmeyle de olsa, Lenin
ve Troçki’lerin cesareti tarih tarafından ödüllendirilebilirdi.
Tarihe böyle karmaşıklığı içinde bakmayı bilmeyenler, aynı
mekanik yaklaşımlarla Lenin ve Troçki’leri., Marksizmi kolayca tarihin
çöplüğüne atılmış olarak görebiliyorlar, yanılıyorlar. Onların anlamadığı
olayların inatçı olduğudur. Hataların bizlerden hızlı koştuğudur.
Marks birçok yerde Devrim’i doğuma benzetir. Gerçekten de
devrim doğadaki doğumun toplumda gerçekleşmesi gibidir. Benzer yasaların etkisi
görülür.
Bu metafor üzerinden gidersek. Bu süreci şöyle de ifade
edebiliriz.
Önsöz’deki gibi bir çıkarsama, bir bakıma normal bir doğum beklentisiydi. Öyle
olmadığı, yani normal bir doğum olmadığı takdirde devrimin başarısızlığı
öngörüsünü de içinde taşıyordu. Hem mantıken taşıyordu hem de gerek Marks,
gerek Engels bu olasılığa da değinmişlerdi, yoksulluk üzerinde sosyalizm
olamayacağı, kurmaya kalkılırsa eski bütün pisliklerin ortaya çıkacağını
söyleyen bizzat Marks’tı. Keza Engels, bir devrimcinin başına gelebilecek en
kötü şeyin tarihsel koşullar oluşmadan iktidara gelmek olduğunu söylerlerken
tam da kastettiği buydu.
Bilindiği gibi normal doğumda bebek başı önde gelir. Ama sosyalist
devrim dünyaya tabiri caiz ise “ters geldi”, ayakları önde geldi. Geri bir
ülkede bu devrimin başlamasını ayakları önde gelmeye benzetebiliriz. Devrim
ileri bir ülkede örneğin Almanya’da başlasaydı başı önde gelen, normal bir
doğum gibi olurdu bu doğum.
Lenin ve Troçki’ler, doğumuna cesaret ettikleri bu devrimin,
başının öne geçmesi gerektiğinin bilincindeydi.
Öte yandan cesaret etmedikleri takdirde doğamayan bebek
ölebilirdi. Bunun gereğinin en fazla bilincinde olanlar da bizzat bu devrimin
önderleri, Lenin’ler Troçki’lerdi.
Devrimi (doğumu) başlatmanın bu başın öne gelmesine yol
açacağını düşünüyorlardı. Bu edenle cesaret etmeye değerdi.
Ama doğum süreci uzayınca, uzamanın kendisi komplikasyonlara
yol açtı ve karşı devrimin karşı devrimi beslediği bir süreci devreye soktu.
Tarihin böyle bir yol izlemiş olması ille de böyle bir yol
izleyeceği ve izlemesi gerektiği anlamına da gelmez. Her zaman bir bilinmeyen
vardır. Sonucun ne olacağı hiçbir zaman önceden belirlenemez.
*
Bitcoin’in geleceği konusuna da böyle bakmak gerekiyor.
Evet düz mantıkla, bir yandan Bitcoin’in özelliklerine,
diğer yandan bugün alışverişlerin büyük ölçüde dijital olarak yapıldığına,
globalleşmenin seviyesine bakılarak, Bitcoin’in bir evrensel para olması
gerekir sonucu çıkarılabilir ve genel tarihsel eğilimin bu yönde olacağı
öngörülebilir.
Ama bu ne kadar gerçekleşebilir?
Bilmiyoruz.
Genel eğilim başka bir şeydir ama o genel eğilimin binlerce
farklı biçimde çok karmaşık yollardan giderek kendini hissettirmesi başka bir
şeydir.
Düşük olabilir, ters gelme olabilir, ananın havsalası dar
olduğu için doğum hiç olmayabilir.
Unutmayalım, evren aynı zamanda yıldız olmayı başaramamış,
düşük olmuş, bir yıldız olamamış kahverengi
cücelerle doludur.
Canlıların evriminde kim bilir nice harikulade sonuçlar
doğuracak mutasyonlar, önceden kapılmış bir alanda gelişme olanağı bulamadığı
için yok olmuşlardır.
Daha mükemmel özellikler ve daha iyi bir teknik her halükârda
başarıya ulaşacak diye bir kural yoktur. Toplumun evrimine doğru fikirler ve
bilimsel öngörüler değil, değer yasası, sınıf çıkarları, devletlerin çıkarları
ve gücü; çimçiğ ve kısa vadeli çıkarlar, korkular vs. damga vurur. Toplum
bunların arasından geçerek genel eğilimsel yasalarını gerçekleştirebilir. Tek
tek insanlar zeki yaratıklardır, ama toplumun ve toplumsal evrimin zekası
yoktur. O “kör kuvvetlerin”, iş bölümünün, yabancılaşmaların, değer yasasının,
sınıf çıkarlarının, devletlerin esiri olarak hareket eder.
Bütün bu gibi nedenlerle, “Bitcoin bir dijital altın ve
paranın gerekli bütün özelliklerine sahiptir” önermesinden Bitcoin evrensel
para olacaktır sonucun çıkarmak toplumsal süreçlere çok mekanik olarak bakmak
olur.
Bu yazı serisinin başında belirttiğimiz gibi, yepyeni bir
alandayız. Daha önce bir örneği yok. O nedenle adım adım, körebe oynar gibi
ellerimizle yoklayarak yol almaya çalışalım.
*
Para bir kez Genel Eşdeğer olarak ortaya çıkınca, meta
üretimi daha hızlı yayılmaya ve gelişmeye başlar ve bu da tekrar paranın yeni
fonksiyonlar üstlenmesine yol açar.
Klasik el kitaplarında bu fonksiyonlar şunlardır:
1) Genel
Eşdeğerdir.
2) Mübadele
(Dolaşım) Aracıdır.
3) Ödeme
aracıdır.
4) Değer
ve fiyatların ölçüsüdür.
5) Servet
biriktirme aracıdır.
6) Dünya
parasıdır.
Paranın ille de bu fonksiyonların hepsini bir arada yerine
getirmesi diye bir kural yoktur. Paranın farklı fonksiyonları farklı paralar
tarafından yerine getirilebilir.
Babil’de Arpa, ödeme aracı, değer ölçüsü, servet biriktirme
aracıydı genel eşdeğer olarak ise gümüş veya buğday kullanılıyordu.
Bir ülkede enflasyon çok yükseldiğinde, o ülke parası değer
ve fiyatların ölçüsü, mübadele aracı olarak kullanılabilir. Ama bir ödeme aracı
olarak veya bir servet biriktirme aracı olarak kullanılmaz olur. Böyle durumda
altın veya döviz bu işlemi görür. 90’lı yıllarda Türkiye’de yüksek enflasyon
varken, herkes milyonlarla konuşuyordu, pazarda alışverişini milyonlarla
ölçülen Türk parası ile yapıyordu ama kira ödemelerini veya para biriktirmelerini
dolar veya altınla yapıyordu, yani paranın ödeme
aracı ve servet biriktirme aracı
olma işlevleri Türk Parasından ayrılmıştı.
*
Malların mübadeleleri gelişince para artık sadece bir genel
eşdeğer ve değerlerin ölçüsü değildir mübadele
aracı olma işlevini kazanır.
Paranın sikke biçiminin kaynağında paranın bu dolaşım
(mübadele) aracı olma işlevi bulunur.
Sikkeleri her zaman devlet çıkarmıştır.
Hatta İslam tarihinde bir devletin veya hanedanlığın
kurulması o kişinin adına hutbe okutup sikke bastırmasıyla özdeşleşmiştir.
Sikke bir yandan ticaretin ve meta üretiminin
yaygınlaşmasını sağlar ama bizzat kendisi de yeni sorunları ortaya çıkarır.
Örneğin sikkeler aşınmaya başlar. Paranın üzerinde yazan
değerle gerçek değeri arasında bir makas oluşur.
Eskiden büyük kervanlarla veya uzun deniz seferleriyle yol
alınıyordu. Bu tüccarlar yanlarında büyük sikke miktarlarını götürdüğünde sikke
darlıkları ortaya çıkabiliyordu. Bu da ticaretin gelişmesini engelliyordu.
Bütün bu gibi nedenlerle, sikkelerin sembolü olacak başka
şeylerle çözüm aranmıştır.
Aşınma sonucu sikkenin üzerinde yazan değerle gerçek içeriği
olan değer farklılaşabiliyorsa ve buna rağmen sikke üzerinde yazılı olan
değerden işlev görebiliyorsa, bu o zaman pek ala başka malzemelerin de bu sikke
yerine kullanılabileceğini gösterirdi.
Bu nedenle kağıt parçaları gibi değersiz şeyler de altın yerine
sikke gibi işlev görebilir. Bu simgesel karakter kağıt parada en olgunlaşmış
biçimiyle ortaya çıkar. Burada zorunlu ve devletin çıkardığı kağıt paradan söz
ediyoruz.
(Sikke yerine kağıt para çıkarılması ilk kez Moğollar
tarafından sanırım Hülagu Han zamanında olmuştur. Çok eskiden Aksaraylı
Kerimeddin Mahmut’un vekayinamesinde kağıt para çıkarılması ile ilgili bir
şeyler okuduğumu hatırlıyorum. Çin’de demir para kullanıldığından ve bu altın
ve gümüşe göre çok daha başka sorunlara da yol açtığından, kağıt paraya geçmeyi
ilk denemenin Moğol egemenliği zamanında çin’de olması bir rastlantı olmasa
gerektir. Keza Cengiz ordularının doğu batı ticaret yollarını açması ile Marco
Polo’nun bu yolları Batı’dan Doğu’ya kat etmesi de bir rastlantı değildir.
Kıvılcımlı’nın Tarih Tezi’nde çok güzel açıkladığı gibi, barbarın kılıcı
ticaret yollarını açar aynı zamanda. Bu nedenle fetihlerle ticaret yollarını
aşmış göçebe Moğolların kağıt para basması anlaşılabilir.)
Sikkenin mahzurlarına tüccarlar da çeşitli çözümler bulmuşlardır.
Bonolar, banknotlar vs..
Yani paranın ödeme aracı işlevi de kağıt paraya geçişi
zorlamıştır.
Ne var ki, uluslararası ticarette, dünya pazarında,
ülkelerin altın veya gümüş parası veya onun karşılığı olan kağıt para işlevsiz
kalır. Orada para tekrar altın ve gümüş olarak en saf ve dolaysız biçimiyle
ortaya tekrar çıkar. Marks’ın dediği gibi, uluslararası ticarette para “sikke
olarak giydiği ulusal üniformayı çıkarır” ve tekrar çırılçıplak altın ve gümüş
olarak ortaya çıkar.
*
Şimdi kısaca değinildiği gibi paranın işlevleri açısından baktığımızda,
Bitcoin’in klasik altın paraya ve kağıt paraya göre farklılıkları ve
üstünlükleri daha iyi ve açık olarak görülebilir.
Birincisi parayı devletler çıkarır. Keza kredi olarak,
Banknot olarak bankerler, tüccarlar da çıkarır.
Bitcoin’i ne devlet ne de tüccarlar çıkarmamıştır ve
çıkaramaz.
Bitcoin hiç kimseye ait değildir ve herkese aittir.
Bitcoin hiçbir ülkeye ait değildir, ülkeler ve uluslar
üstüdür.
Bitcoin’i tarihteki bütün paralar karşısında eşsiz kılan,
onu yeni bir kıta yapan özelliği budur.
Bitcoin maniple
edilemez. Örneğin kağıt parada olduğu gibi fazla miktarda basılamaz veya altın
paralarda olduğu gibi “züyuf akçe”ye (içine başka madenleri karıştırarak
değerini düşürme) çevrilemez.
Bitcoin’in sikkelerde olduğu gibi aşınması veya kervanlarla
bir yerden bir yere nakli esnasında piyasada azalması gibi olgular mümkün
olmadığından. Bitcoin aynı zamanda kağıt para işlevi görebilen de bir altın
paradır. Yani Bitcoin, para ve onun simgesi arasındaki ayrılığı ortadan
kaldırır.
Bitcoin, yukarıda sıralanan paranın farklı işlevleri
arasındaki ayrılığı fiilen yok eder. Örneğin ödeme aracı ile tedavül aracı
arasındaki ayrılığı da ortadan kaldırır. Örneğin ulusal para ile uluslararası
para arasındaki ayrılığı ortadan kaldırır. Yani Bitcoin, paranın tüm
işlevlerini de kendi şahsında Nirvana’ya (Fena Fillah) ulaştırabilir.
Bunlar Bitcoin’in yapısından gelen özelliklerdir. Tabiri
caiz ise “fıtratından” gelirler.
*
Ama bu yapı, bu “fıtrat”, bu “doğa” bugün var olan para
sistemiyle tamamen bir çelişki içindedir.
Ya bugünkü para ve devletler sistemi Bitcoin’i yok
edecektir. Ya da Bitcoin bu devletler ve para sistemini. Bu ikisi bir arada var
olamaz.
Bu noktada ilginç bir durumla daha karşılaşıyoruz: Bitcoin
yok edilemez.
Bitcoin’i yok etmenin bir tek yolu vardır. Tümüyle interneti
kapatmak. Bu olanaksızdır. Bugünkü kapitalist uygarlığın fiilen yok olması
demektir.
(Varsayalım ki Bitcoin’i yok etmek için birkaç saatliğine
olsun, bütün dünyadaki devletler anlaştı ve interneti kapattılar. İnternet
tekrar açıldığında, Bitcoin ağı da tekrar faaliyete geçer.)
Ama öte yandan Bitcoin, otobana tersinden girmiş bir araba
gibidir.
Altın, gümüş ya da diğer kağıt paralar, krediler, meta
üretiminin ve ticaretin gelişmesiyle birlikte bu gelişmeye tabi olarak ortaya
çıkmışlardır. Onların kendilerini kabul ettirmeleri zaman içinde ve kısmen
kendiliğinden gerçekleşmiştir.
Ne var ki, Bitcoin meta üretiminin son derece gelişmiş
olduğu, paranın sadece devletler tarafından değil, Bankalar tarafından bile
tarihte hiç görülmemiş oranda yaratıldığı koşullarda, paranın en ilk, en saf,
tüm özelliklerini ve işlevlerini kendinde birleştiren bir biçimde ortaya
çıkıyor.
Bitcoin mahiyeti gereği, kapitalizm ile bir çelişki içinde
değildir.
Hatta kapitalizmin, yani her şeyin metalaştığı ve alışveriş
nesnesi olduğu bir dünya için en ideal, en mükemmel paradır.
En saf ve soyut biçimiyle kapitalizmin varlığı için en ideal
para Bitcoin’dir.
Ne var ki, bugünkü dünyadaki kapitalizm saf bir kapitalizm
değildir. Uluslar, ulusal devletler, bankalar, spekülasyonlar, borsa oyunları
vs. kapitalizmidir bu kapitalizm.
Yani Bitcoin soyut ve saf bir kapitalizmle değil, ama
bugünkü somut kapitalizmle çelişki içindedir.
*
Bu çelişkileri biraz daha somutlayalım.
a) Parayı
şimdiye kadar hep devletler basıyordu. Bitcoin’i devletler basmaz. Bu nedenle
Bitcoin’in genel bir eşdeğer olması ve paranın bütün diğer fonksiyonlarını
üstlenmesi bugünkü bütün devletler için bir kabustur. Devletler mali sistem
üzerindeki bütün kontrollerini kaybederler.
b) Devletlerin
ve özellikle merkezi ve bürokratik devletlerin yapısı ile devletlerin para
basma tekeli arasında çok yakın ve kopmaz bir ilişki vardır. Bitcoin’in genel eşdeğer olduğu bir dünyada
devletler ya çıkardıkları paraları Bitcoin ile konvertbl, yani bitcoin
karşılığı olan para olarak basabilirler ya da bizzat kedileri bütün ödemeleri
yurttaşlardan Bitcoin olarak aldıkları vergilerle devletin masraflarını karşılayıp
ödemelerini yapabilirler. Bitcoin devletin para basma tekeli olmadan altın
paraya dönüş anlamına gelir. Bu yurttaşlara muazzam bir güç verir. Devlet
onların üzerinde onları yöneten bir güç olarak var olamaz duruma gelir. Devlet
ancak ortak yaşamanın ihtiyaçlarını gideren, yurttaşların uygun görerek
verdikleri vergilerle bu işlevleri yapabilen, onların üzerinde yükselmeyen ama
onlara hizmet eden bir araca dönüşmek zorunda kalır.
c) Bitcoin
altın yani uluslararası para özelliği nedeniyle bütün devletlerdeki paraların
kendisiyle konvertibl olmalarını zorlar. Örneğin ABD’nin kendi parasını
uluslararası bir para olarak kabul ettirme dolayısıyla karşılığı olmadan dolar
basma tekelini ortadan kaldırır. ABD Bitcoin’e karşı bir savaş açamaz. Ortadaki
İran ya da Irak gibi bir ülke değildir. Silahları, ordusu yoktur. İşgal
edilecek toprakları yoktur. Bu tamamen yeni bir tehdittir ABD için. ABD şu
açmaz karşısında daha net olarak kalacaktır. Bitcoin’e savaş açması,
yurttaşlarının en temel haklarını çiğnemesi anlamına gelecektir.
d) Tabii
bunun bir sonucu da ulusların ve ulusal devletlerin de anlamsızlaşması olur.
e) Bitcoin
ile herkes kendisi aynı zamanda bir banka şubesi olarak iş görebilir. Parayı
tasarruf etmek için, saklamak için, ödeme yapmak için, bir şey satın almak için
bankalara gerek yoktur. Ama bütün bunlar var olmaktan çıkınca bankaların
varlığı da anlamsızlaşır. Kimse tasarrufunu bankaya yatırmaz ve parasını
bankada tutmazsa banka neye dayanarak kredi verecek, yani para
yaratabilecektir?
Toparlarsak, Bitcoin teorik olarak “antikapitalist bir para”
değildir kimilerinin iddia ettiği ve sandığının aksine.
Ancak Bitcoin aynı zamanda bugünkü ulusal devletler,
devletler ve bankalar sistemiyle de bir arada bulunamaz.
Nesnelerin yapısı ve işlevleri arasında bir uyum vardır veya
uyum olması gerekir. Bitcoin’in yapısı, fıtratı, uluslarla, ulusal devletlerle,
ulusal devletlere dayanan dünya sistemiyle, bankalarla hiçbir şekilde uyuşmamaktadır.
Bizler bugün yaşadığımız dünya uluslar ve ulusal
devletlerin, bankaların egemen olduğu bir dünya olduğu için bunlarla Kapitalizm
arasında içsel ve zorunlu bir ilişki olduğuna dair yanlış bir izlenime sahibiz.
Halbuki bu son derece yanıltıcıdır. Teorik olarak bir tek dünya cumhuriyeti ile bile kapitalizm mümkündür. Hatta bu cumhuriyet, hiçbir bürokratik ve merkezi nitelik taşımasa bile mümkündür.
Ama bu teorik ve soyutlama durumu gerçek olduğu an, artık uluslar ve ulusal devletler mümkün olamayacağından, burjuvazinin egemenliği, meta üretiminin sürmesi yani kapitalizmin de yaşaması mümkün olmaz.
Halbuki bu son derece yanıltıcıdır. Teorik olarak bir tek dünya cumhuriyeti ile bile kapitalizm mümkündür. Hatta bu cumhuriyet, hiçbir bürokratik ve merkezi nitelik taşımasa bile mümkündür.
Ama bu teorik ve soyutlama durumu gerçek olduğu an, artık uluslar ve ulusal devletler mümkün olamayacağından, burjuvazinin egemenliği, meta üretiminin sürmesi yani kapitalizmin de yaşaması mümkün olmaz.
*
Garip, daha önceden öngörülmesi mümkün olmayan bir durumla,
Marksistlerin daha önce bir olasılık olarak bile görmediği dolayısıyla kafa
yormadığı bir durumla karşılaşmış bulunuyoruz.
Örneğin Ernest Mandel, 1960’larda yazdığı Marksist Ekonomi El Kitabı’nda şöyle yazıyor:
“Bu bakımdan,
enkonvertibl kağıt para rejiminde bile, değerli madenler, dünya piyasasında tek
genel eşdeğer olarak kalırlar. Tedavül aracını metal temelinden gerçekten
koparacak olan «organize» bir dünya parası kapitalist bir ekonomide
yaratılamaz. Böyle bir paranın doğuşu
ancak sosyalizmin bütün dünyadaki zaferinin ürünü olacak bir planlamaya,
yani ekonominin dünya ölçüsünde planlanmasına bağlıdır.” (c.1, s.262, Ant
Yay.)
Bugün ise önceden hiç hayal bile edilemeyecek bir durumla
karşı karşıyayız. Hem altın gibi, hem de “metal temelinden” kopmuş bir
“organize” dünya parası var ama aynı zamanda ulusal devletler var. Bu
önceden düşünülemeyecek yepyeni bir durum. Yani tam da kapitalizmin göbeğinde
“böyle bir para” doğmuştur. Bu daha önceden öngörülememiş ve öngörülemez bir
durumdur.
Bitcoin kendini oturtabildiği takdirde, hem ulusal
devletlerin ve ulusal devletlere dayanan bu dünya kapitalist sisteminin, hem de
bankaların ve bankacılığın büyük bir darbe yiyeceği, hareket alanının çok
zayıflayacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Bu aynı zamanda şunu gösteriyor: Bankalar ve devletler sistemiyle Bitcoin arasındaki uzun ve amansız bir savaş kaçınılmazdır. Bu savaşın ne gibi bir sonuç vereceği şimdiden öngörülemez.
Bu aynı zamanda şunu gösteriyor: Bankalar ve devletler sistemiyle Bitcoin arasındaki uzun ve amansız bir savaş kaçınılmazdır. Bu savaşın ne gibi bir sonuç vereceği şimdiden öngörülemez.
Devletler ve Bankalar henüz Bitcoin’in kendileri için nasıl
bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş değiller. Dileriz ki bu fark etmeyişleri
uzun sürer ve bu arada Bitcoin iyice yayılmış ve önüne geçilemez bir hale
gelmiş olur.
Bitcoin’e karşı savaş henüz daha başlamadı.
Devletler ve bankalar, henüz Bitcoin’in mahiyetini
anlayamadıkları ve bitcoin’i bir spekülasyon objesi, bir oyuncak, bir fantezi
olarak görüp ciddiye almadıkları için ona karşı savaşa başlamadılar.
(Onlar şimdilik Blockchain tekniği ile kendi dijital
paralarını çıkarma tasarıları ile uğraşıyorlar. Devletler ve bankaların Blockchain
ile kendi kontrollerindeki bir para çıkarma çabaları aslında Blockchain adını
almak ama tekniğini almamaktır. Çünkü Blockchain kimsenin kontrol edemediği,
merkezsiz bir ağ da demektir özünde. Onu kırılmaz ve emin yapan, Bitcoin’e
altın özelliğini kazandıran tekniğin bu özelliğidir. Bir kapitalistin, bir
bankanın ya da bir devletin kontrolü olduğu an, Blockchain tekniği, kendisi
olmaktan çıkar, adı Blockchain olan merkezi bir ağ olur. Ancak devletlerin ve
bankaların bu ön kesme çabaları, herkesin bitcoin’in ne kadar kolay
kullanılabildiğini görmesini ve onu kullanabilmesini de sağlayacaktır. Devletler,
bankalar ve şirketler, Bitcoin’e karşı savaşırken onun yayılmasına hizmet
edeceklerdir.
Bu savaşın nasıl bir seyir izleyeceği ve Bitcoin’in önünde
ne gibi sorunlar bulunduğuna gelecek yazıda bakmayı deneyelim.
26 Aralık 2017 Salı
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder