Trampa ya da gelişmiş mübadeleye dayanan bir ekonomide
ürünler (kullanım değerleri) doğrudan birbiriyle değiştirildiğinden ortaya bir
genel eşdeğer ihtiyacı çıkmaz.
Ancak mübadele genelleştiğinde ve ticaret başladığında çok
farklı ürünler arasındaki mübadeleyi gerçekleştirebilmek için bir genel eşdeğer ihtiyacı ortaya çıkar.
Artık iki ürünün birbiriyle değişimi değil, sonsuz sayıdaki farklı ürünler
arasında değişim söz konusudur.
Bu durumda mübadelelerin eşdeğerlik ilkesine göre
gerçekleşebilmesi için bütün metaların mübadele değerlerini ifade edebilen bir
meta gerekir.
Genel Eşdeğeri belirleyen şey, karşılığında her türlü
metanın satın alınmasını mümkün kılan bir meta olmasıdır.
Genel Eşdeğerin kendisi de bir metadır.
Ve genel eşdeğer olan metanın mübadele (değişim) değeri de,
bütün diğer metaların mübadele değeri gibi, üretimi için gerekli sosyal müddet
miktarıyla belirlenir.
Bu durumda bütün diğer metaların mübadele değeri bu genel
eşdeğer olan meta cinsinden ifade edilir.
Örneğin eski Mısır’da sığır bir genel eşdeğerdir.
Mezopotamya’da arpa böyleydi.
Günümüzde hapishanelerde veya Nazilerin konsantrasyon
kamplarında Sigara bir genel eşdeğer olarak kullanılmıştır.
Tarihsel süreçte, genellikle bir bölgede en yaygın olarak
üretilen ve hayati önemi olan, yani her zaman tüketilebilecek malların genel
eşdeğer olarak kabul edildiği görülmektedir. Genellikle hayvancılıkla yaşanan
yerlerde hayvanların, tarımla uğraşılan yerlerde tahılların genel eşdeğer
olduğu görülür.
Madenciliğin gelişmesiyle birlikte çeşitli madenlerin genel
eşdeğer olarak kullanıldığı görülür.
Önceleri işlenmemiş ağırlığı ölçülebilen saf metaller genel
bir eşdeğer işlevi görürler.
Daha sonra, M.Ö. 3000 yıllarında devlet bu külçelerin
üzerine ağırlıklarını gösteren damgalar vurmaya başlar.
Ancak çok sonra, M.Ö. 700 yıllarında Lidya’da olduğu gibi,
bu külçeleri küçük parçalara ayırarak üzerlerine damga vurma fikri doğar, yani Sikke
(Akçe) icad edilir.
Böylece daha küçük parçalara ve birimlere bölünmüş madenler
ve daha uzak mesafelere kolayca taşınabiliyordu. Bu keşfin kendisi de ayrıca
ticaretin yayılmasını kolaylaştırmıştır.
Başlangıçta gümüş, doğada bulunduğu bileşik halinden saf
haline getirmek karmaşık işlemler gerektirdiği, buna karşılık altın, doğada saf
olarak bulunduğu ve daha kolayca elde edildiğinden, Altın genel eşdeğer olarak
kullanılmıştır.
Ancak daha sonra teknikteki gelişmelere bağlı olarak, kolay
elde edilebilen altınlar azaldığı veya bittiği, gümüş üretim teknikleri
geliştiği için, gümüş de para olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Altın ve gümüşün elde edilmeleri için toplumsal olarak
gerekli emek miktarındaki değişmeler, örneğin altın madenlerinin bulunması veya
gümüş elde etme tekniklerinin gelişmesi, para tarihinin çok ilginç bir bölümünü
oluşturur.
Böylece belli bir noktadan sonra genel eşdeğer olmaktan başka bir
kullanım değeri olmayan meta, yani para (akçe) ortaya çıktı.
O halde Para’yı şöyle tanımlayabiliriz: Genel Eşdeğer olarak kullanılmaktan başka bir kullanım değeri olmayan
metaya Para denir.
Yani bir metanın para olması için ille de altın veya gümüşte
olduğu gibi, bir ziynet eşyası veya örneğin iyi bir iletken metal olması şart
değildir.
Somutta elbet altın veya gümüşün böyle kullanım değerleri
vardır ama bu kullanım değerlerini gerçekleştirmek için para olmaktan
çıkarılmaları, eritilmeleri ve yeniden şekillendirilmeleri gerekir.
Para denen metanın kullanım değeri genel eşdeğer
olmasıdır. İnsan ihtiyaçları için değil, metaların alışverişi için bir
kullanım değeri olması önemlidir. Bu kullanım değerini ona fiziksel özellikleri
kazandırır. Elbet bu fiziksel özellikler başka işlevleri de görebilirler. Ancak
bunlar onun asli işlevleri olmaz ve böyle kullanılabilmeleri için para olmaktan
çıkarılmaları gerekir.
Örneğin Altın veya gümüş bilezik veya şamdan yapmakta
kullanılabilir. Ama bunlar artık altın ve gümüşün aşli işlevi veya kullanım
değeri değildirler.
Tabii bu metanın değerini de onun üretimi için gerekli olan
toplumsal ortalama emek miktarı belirler.
Bu metanın somut tarihte altın ve gümüş gibi madenler olması
ve bu madenlerin aynı zamanda başka kullanım değerleri olarak da
değerlendirilebilir olması nedeniyle, kafada bu farklı kullanım değerlerinin
soyutlaması yapılamadığı için Bitcoin konusunda çok temel bir yanlış
yapılmaktadır.
Onun altın gibi bir kullanım değeri olmadığı, yani ziynet
eşyası veya iletken olarak kullanılamaması gösterilmektedir.
Bu paranın kullanım değerinin, onun somut biçimlerindeki
metaların kullanım değerleriyle karıştırılmasının sonucudur.
Aslında Bitcoin, en soyut biçimiyle paranın somutlaşmış
halidir.
Bitcoin başka hiçbir işe yaramamaktadır. Onun kullanım değeri sadece ve sadece genel
eşdeğer olmasıdır.
İlerde görüleceği gibi tüm özellikleri buna uygundur.
O halde teorik ya da soyut olarak, Bitcoin altın bir para
gibi işlev görebilir.
Önce bunu belirleyelim.
Ama bunu çok daha somut olarak da görebiliriz.
Yani başka hiçbir kullanım değeri olmayan ama sadece para
olarak işlev gören bir para örneğinde bu soyutlama ile ulaştığımız olguyu
görebiliriz.
Bu somut olgu Yap’taki Rai isimli taş paradır.
*
Rai (Taş Para)
Mikronezya Federal
Devletleri’nde Yap adalarında
para olarak değirmen taşı gibi kocaman taşlar kullanılmaktaydı.
Bu yuvarlak ve ortası delik taşlar, bir tepsi büyüklüğünden dört
metre çap ve beş ton ağırlığa kadar değişebiliyorlardı.
Bu taşlar Yap’ın
400 kilometre kadar uzağındaki Palau Adasında
Aragonit ve Kalsit minerali içiren taşlardan üretiliyordu. Yap ile Palau arası,
yerlilerin kanolarıyla aşağı yukarı beş günlük bir yol tutuyordu.
“Rai yapmak için, bir
grup erkek, büyük bir kanoyla Palau'ya yelken açıyordu. Zorlu bir yolculuğun
sonunda adaya vardıklarında, Palau Adası'nın şefinden, adadaki taş ocağını
kullanmak için izin istiyorlardı. Bu izin karşılığında, kimi zaman aylarca şef
için çalışmaları gerekebiliyordu. Yaplılar, balina dişi ve deniz kabuklarından
aletleriyle taşı kesip şekillendiriyorlardı. Bu da aylarca sürebiliyordu. Taş
paralar, yine kanolarla Yap'a taşınıyordu.” (Wikipedi)
“Rai, yiyecek satın
almak ya da çalışanların ücretini ödemek için kullanılabilirdi. Yeni çocuk
sahibi olan bir aileye armağan olarak verilebilir ya da çatışma zamanında
müttefik kazanmak için güvence olarak gösterilebilirdi. Zenginlik
göstergesiydi. Rai'ler genellikle "taş bankası" olarak adlandırılan
patikalarda ya da toplantı yapılan yapıların önünde durur ve yerinden
oynatılamzdı. Ancak, hangi taş paranın kime ait olduğu herkesçe bilinirdi. El
değiştirdikten sonra bile genellikle hiç yerinden oynatılmazdı. Her rai'nin,
daha önceki sahiplerinin kimler olduğunu gösteren bir belgesi vardı. Taş, el
değiştirdiğinde bu belge de yeni sahibine aktarılırdı.”
Ne var ki, buharlı gemiler ve gelişmiş aletlerin ortaya
çıkması sonucu, hele kurnaz bir girişimcinin de bu işe el atmasıyla, bol
miktarda ve ucuza Rai elde edilince Rai enflasyonu oldu ve Rai fiilen değersizleşti. Bugün adada
evlerin önünde bir kültür ve süs eşyası olarak Rai taşları bulunmakta. Rai taşları yönetim tarafından tıpkı
arkeolojik eserler gibi korumaya alınmış bulunmaktadır.
Rai örneği bize Para’nın genel bir eşdeğer olmaktan öte ille
de başka bir kullanım değeri olmasının hiç de gerekli olmadığını
göstermektedir. Eğer bu Rai taşları, örneğin diyelim ki aynı zamanda değirmen
taşı olarak kullanılıyor olsaydı, bu onları biraz Altın veya Gümüş paraya
benzetebilirdi.
Ancak Rai’nin bir tek
kullanım değeri var: para yani gelen bir eşdeğer olarak kullanılmak. Başka
hiçbir işe yaramıyorlar.
Rai hem Marksist para teorisini hem de Marksist emek değer
teorisini doğruluyor.
Hiçbir başka kullanım değeri olmamasına rağmen, onun böyle
değerli olmasına yol açan içinde taşıdığı çok büyük sosyal bakımdan gerekli
emek miktarı.
Keza, bir tür hiperenflasyon olayı da görülüyor. Tekniğin
gelişmesiyle Rai elde etmek artık çok emek gerektirmeyince, değeri düşüyor ve
bir tür hiper enflasyon bile yaşıyor. Sonunda da fiilen tedavülden kalkıp bir
folklor nesnesine dönüşüyor.
*
Şimdi tekrar Bitcoin’e gelebiliriz.
Rai neredeyse Bitcoin’in taştan bir örneği gibi.
Boşuna emek harcanıyor denecek kadar saçma görünen bir
biçimde başka bir adaya gidiliyor, günlerce aylarca çalışılıyor ve Rai üretilip
yine günlerce süren yolculukla getiriliyor.
Neredeyse Bitcoin’in madencileri gibi.
Genel bir eşdeğer olmaktan başka hiçbir kullanımı da yok.
Bitcoin’in de.
Dolayısıyla bu itiraz geçersizdir.
Bitcoin üzerine tartışmalarda sık sık, Bitcoin’in altından
farklı olarak bir değeri olmadığı, yani başka bir kullanım değeri olmadığı
söylenmektedir. Hem soyutlama yoluyla hem de somut bir olgu olan Rai örneğiyle,
genel bir eşdeğer olmak için başka bir kullanım değeri olmasının şart
olmadığını görmüş bulunuyoruz.
*
Peki genel eşdeğer olacak metanın ne gibi özellikleri olması
gerekiyor?
Bunları şöyle sıralayabiliriz:
·
Kolayca taşınabilirler
·
Aşınmazlar, paslanmazlar, bozulmazlar.
·
Kolayca bölünebilirler ki hesaplanabilirlik
sağlasınlar
·
Fiziki nitelikleri nedeniyle kolayca
tanınabilirler dolayısıyla taklit edilemezler.
Zaten altın ve Gümüş’ün para olarak kullanılmalarının nedeni
de bu özelliklere sahip olmalarıdır.
Rai’ye
baktığımızda Kolayca taşınma ve bölünebilme hariç, aşınmama, paslanmama,
bozulmama özelliğinin ve kolayca tanınma niteliğinin (taştaki özel mineraller
ona bu niteliğini veriyordu) bile bir genel eşdeğer olarak kullanmayı, taştan
bir parayı, mümkün kıldığını görüyoruz.
Şimdi bu özelliklere Bitcoin’de bakalım:
Kolayca taşınma:
Altından bile daha kolayca taşınabilmektedir. Bir saniyede istenen miktar
dünyanın öbür ucuna ışık hızıyla yollanabilir
Aşınmaz, paslanmaz ve
bozulmazlık: Dijital olduğu için bütün bunların hiç birisi öz konusu değildir.
Sonsuz sayıda elden ele geçse bile en küçük bir aşınma olmaz. Altın ve gümüş
ise paslanmasa da zamanla aşınırlar. Ama Bitcoin’de bu mümkün değildir.
Kolayca Bölünme:
Bu bakımdan Altın ve gümüşten bile bin kat daha kullanışlıdır. Bugünkü algoritmalara
göre, Bitcoin’in virgülden sonra sekiz sıfıra kadar bölünmesi mümkündür. Buna
birim olarak, bitcoin’in mucidinin adına izafeten Satoshi denmektedir. Halbuki
Altın ve Gümüşte belli sınırlar vardır. Örneğin diyelim ki, onda bir gram altın
veya gümüşü, çok küçük olduğu için taşımak, korumak, ellemek bile çok zor veya
olanaksız olur. Ama bir Bitcoin yüz milyonda birine kadar bölünebilir ve
gerektiğinde bunu milyarlara ayarlamak pratik olarak hiçbir sorun değildir.
Programda (Algoritmada) küçük bir update yapmak bile yeter.
Ama Bitcoin’de başka bir üstünlük daha vardır. Küçültmenin
aksine de altına üstündür. Büyük miktarlarda altınları bir yerden bir yere nakletmek
çok riskli ve pahalı hatta mümkün olmayan bir iştir. Bu nedenle uluslararası
alışverişlerde altınlar genellikle nakledilmez, bakiyeler nakledilir
genellikle. Bitcoin ise, istenildiği büyüklükte olsun, istenen uzatklığa hiçbir
risk ve ek zorluk olmadan istenildiği gibi ve ışık hızıyla nakledilebilir.
Kolayca tanınma ve
taklit edilememe: Bu bakımdan da Bitcoin bu geçen zamanda böyle olduğunu
kesinlikle kanıtamıştır. Zaten Bockchain tekniğinin devrim yapıcı özelliği
budur. Dijital nesneler fiilen hiçbir emek bile harcamadan sonsuz sayıda
çoğaltılabilirler. Bu nedenle aslında değerlerinin sıfır olması gerekir. Müzik
ve resimlerde olduğu gibi, yasaklarla ve ekonomi dışı cebirle, tekel
oluşturularak, şifrelemelerle bu engellenebilmektedir. Ancak bu engellerin
hiçbir aşılmaz değildir. İşte Satoshi Nakamato’nın Bitcoin’i yaratmak için
keşfettiği Blockchain teknolojisi, dijital bir varlık olan Bitcoin’in biricik,
çoğaltılamaz, taklit edilemez olmasını sağlamıştır. Bitcoin’in White Paper’inin yayınlanışından beri
neredeyse on yıl geçti. Bu günü kadar sistemin zayıf yanı bulunamadı. Zaten
herkes, bütün uzmanlar bunun kırılamazlığında ve sistemin sağlamlığında
birleşiyorlar. O halde, Bitcoin de taklit edilemez, sahteleri üretilemez.
O halde, teorik olarak Bitcoin’in bir genel eşdeğer (Para) olarak tutmaması için hiçbir neden yoktur.
Aksine giderek bütün alışverişlerin ve ödemelerin, internet
aracılığıyla yapıldığı bugünün dünyasında genel eşdeğer olmaya altın ve
gümüşten çok daha uygundur.
*
Şimdi gelelim Bitcoin’in bir genel eşdeğer (Para) olamayacağını
söyleyenlerin son iki iddiasına.
·
Bir değer taşımadığı
·
Fiziksel bir varlığı olmadığı
itirazlarına.
Marksist emek değer teorisine göre, madde nasıl yoğunlaşmış
enerji ise, değişim değeri de yoğunlaşmış emektir.
Bitcoin’in bir değer taşıdığı çok açıktır. Bitcoin’i
üretmek, tıpkı Rai taş paralarını üretmek gibidir, muazzam bir emek
harcanmaktadır.
Bitcoin’e harcanan enerjinin boşuna olduğu söylenmektedir.
Altın ve gümüş için harcanan enerjler ve çevreyi kirleten kimyasallar boşuna değil
midir. Veya Rai için harcanan emekler boşuna mıydı? Toplumsal bir işlevi, kulanım
değeri olmasa, Rai’lere verilen o emekler boşa harcanmış emekler olurdu.
Bircoin üretmek için harcanan bu emeğin büyük bölümü grafik
kartı prosesörünün yıpranması ve enerji olarak Bitcoin’de yoğunlaşmış emektir. Bitcoin
madenciliğinin sabit sermaye oranı çok büyüktür. Nispi artı değer olanı çok
yüksek bir emektir.
Bir belgeselde, İzlandada bir madencinin kocaman bir hangar
gibi yerde binlerce grafik kartıyla madencilik yatığını ve bu işi galiba tek
kişi olarak yaptığını görmüştüm.
Yani Bitcoin’in değeri de, tıpkı altın, gümüş veya rai gibi,
onun için gerekli sosyal emek miktarıyla belirlenmektedir.
Fiziksel bir varlığı olup olmamaya gelince.
İşte Bitcoin bize eski “fiziksel varlık” kavramını yeniden
düşündürmeyi ve onu daha dakik olarak tanımlamayı gerektirmektedir.
Fiziksel varlıktan bir hacmi, ağırlığı olan maddi nesneler
kastedilirse bu “fiziksel” kavramını daraltmak olur.
Bitcoin dijital veya virtüel bir nesnedir.
Virtüel olmak, öyle olmamakla beraber benzer etkileri
yaratmak demektir.
Bugün artık Virtüel Gerçeklik diye bir kavramımız bile var.
Ekranda görünen kaplanlar, bitkiler gerçek kaplanlar
değildir. Gerçek olanlar bir takım elektron veya fotonlardır ama biz bir kaplan
görürüz, bitki görürüz ve aynı etkiyi sağlarlar. Ekrandeki kaplanlar bizi ısırmasalar
da aynı etkiyi sağlarlar. Virtüel diye film seyretmezlik etmiyoruz. Virtüel
şeyler de olsalar onlar bizlerin birtakım ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Yani
kullanım değerleri var. O halde bir şeyin kullanım ve değişim değerinin olması
için ille de dar anlamıyla fiziksel (hacmi ve kütlesi) olması gerekmiyor,
virtüel olmak da fiziksel olmanın bir başka biçimidir. Öyleyse virtüel olarak
da bir kullanım değeri olabileceğine göre virtüel bir eşdeğer de olabilir.
Gogole arama motoru, big datalar, yapay zekalar veya
maillerimiz vs. hepsi virtüeldir, “fiziksel” bir varlıkları yoktur. Ama
bunların fiziki varlıkları olmaması onların gerçekliğini, değişim ve kullanım
değerlerinin olmasını ortadan kaldırmamaktadır.
Ekonomi politik bakımından, meta kullanım değeriyle insanların
bir ihtiyacını karşılayan bir nesnedir. Bu ihtiyaç, örneğin süs eşyalarında
olduğu gibi bize saçma da gelebilir veya tamamen batıl bir inançtan da
kaynaklanabilir. Ekonomi politik bu ihtiyacın neden kaynaklandığına, akli olup
olmadığına bakmaz, onun bu ihtiyacı karşılayıp karşılamadığına ve bu nedenle
üretilip üretilmediğine ve değişim değerine bakar.
O halde Bitcoin’in fiziksel bir varlığı olmadığını ve bir
değeri olamayacağını, yani içinde yoğunlaşmış emek bulunamayacağını söylersek,
bütün diğer dijital veya virtüel metalarda da aynı durumun geçerli olması
gerektiğini de söylememiz gerekir.
Bu yapılmadığı sürece bu itiraz geçersizdir.
Kaldı ki, virtüel veya dijital olan nesneler, veya
itirazcıların diliyle “fiziksel” olmayan nesneler, (bulutlar, bütünüyle
internet, algoritmalar vs. herşey) giderek tüm hayatımızı belirliyor ve böyle “fiziksel”
olmayan şeylere harcanan emeğin payı giderek artıyor. Virtüel kullanım ve
değişim değerlerine bir de virtüel para eklenmesinden daha olağan ne olabilir. Bu
ekonomi politik bakımından hiçbir sorun oluşturmamaktadır.
*
Bu virtüel Altın, yani Bitcoin, tıpkı altın örneğinde olduğu
gibi yapılandırılmıştır.
Dünyadaki altın miktarı bellidir.
Bu altını elde etmek giderek daha az miktarlarda ve daha
büyük bir emek harcayarak mümkün olmaktadır.
Bitcoin miktarı da bellidir. 21 Milyon’dur.
Bitcoin miktarı da bellidir. 21 Milyon’dur.
Tıpkı Altın’ın üretiminin zorlaşması, daha büyük emekle daha
az altın çıkarılması gibi, giderek azalan miktarlarda üretilebilecektir. Her
dört yılda bir üretilebilecek bitcoin miktarı yarıya düşecektir. Ve 2140 yılı
civarında Bitcoin madenciliği fiilen bitecektir.
Toparlarsak.
Bitcoin, altının ve altına dayanan paranın bütün
özelliklerine ve artı özelliklere de sahiptir.
O halde Bitcoin dijital bir altındır.
Bu dijital altının genel bir eşdeğer (para) olmaması için
ekonomi politik olarak hiçbir neden yoktur.
Ayrıca Bitcoin altına dayanan paraların mahzurlarını gideren
özelliklere de sahiptir. Yani sadece bir altın para olarak değil, altın
karşılığı olan kağıt para olarak da kullanılabilir.
Ancak böyle olabilmesi için önünde çok uzun ve sert
mücadeleler bulunmaktadır.
Paranın diğer özelliklerini Bitcoin’in bu özellikler
karşısındaki durumunu; bugünkü para sistemini; Bitcoin’in bu sistemle
çelişkilerini vs. ise sonraki yazılarda ele alalım.
24 Aralık 2017 Pazar
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder