Birinci Yazı: Eleştiri
Dostlara Yapılır; Barış Düşmanlarla Yapılır, İttifaklar ise Tutarsız ve
Kaypaklarla
Bizim
yazılarımızda bir CHP eleştirisi bulamazsınız, çünkü o bizim dostumuz değildir.
Hatta CHP
hakkında genellikle ne kadar akıllı oldukları hakkında bol bol “övgü”
görürsünüz. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun bu #Adalet Yürüyüşü’nü başlatmasını çok akıllıca
bir hamle olarak gördük ve değerlendirdik.
Kimileri, ki bunlar bizim sosyalistler arasında bol miktarda var, böyle övgülerin ancak düşmanlara yapılacağını bile anlayamayacak kadar okuduğunu anlamaktan acizler.
CHP, Türk
devletinin, yani bu binlerce yıllık Şark despotluğunun partisidir. O bu devleti
yaşatmak, biz ise yıkmak istiyoruz. Bu Türklükle tanımlanmış merkezi bürokratik
cihaz parçalanmadan Türkiye’ye demokrasi gelmez. Bu bizim politik programımızın
ilk maddesi, alfabesi. Ama bu devletin nasıl birikimli, nasıl tecrübeli, nasıl
bilgili olduğunu da biliyoruz. Onu çok ciddiye alıyoruz. Zaten onu bir biz, bir
de Apo ciddiye alıyor. Bir de rahmetli Kıvılcımlı alırdı.
Bu nedenle
biz CHP’yi eleştirmeyiz. Çünkü düşmanlar eleştirilmez, onlarla savaşılır.
Savaş
dediğin ille de cepheden ve silahla olmaz. Hele politikada. Karşı tarafı
yormak, kuşatmak, altını oymak, kendi oyununa getirmek, aşındırmak gerekir.
Bunlar binlerce farklı durumda binlerce farklı taktik ve mücadele biçimleri
gerektirir.
Bizim önerilerimiz
okunduğunda aslında bütün önerilerimizin aynı zamanda bu devletle ve onun genel
ve uzun vadeli çıkarlarının savunucusu olan CHP ile bir savaş olduğu da
görülür.
Bütün
önerilerimiz onun politik etkisini azaltmaya, onu kendi oyununa getirmeye, köşeye
sıkıştırmaya, onun hamlelerine hamlelerle cevaplar vermeye yöneliktir.
Onlar ancak
bu amaçlara hizmet edip etmediği açısından eleştirilebilirler.
CHP’nin
tutarsız olduğunu söyleyenler, eleştirenler, onu tutarsızlığı gibi nedenlerle
eleştirerek, CHP’yi kendi dostları olarak gördüklerini itiraf ettiklerinin
farkında bile değildirler. Çünkü eleştirerek aslında ve onu daha akıllı
politikalar uygulamaya davet etmektedirler. Daha akıllı ve tutarlı politikalar
ise aynı amacı paylaşanlara önerilir.
Örneğin bu #Adalet
Yürüyüşü’nün daha başından beri CHP’nin çok akıllıca bir hamle yaptığını, ama
bu işi satacağını, büyük olasılıkla dağın fare doğuracağını, ama bu hamlenin,
bir kitle hareketi yaratma olasılığı nedeniyle; #Adalet bayrağının doğru ve birleştiriciliği
nedeniyle, birleşik bir kitle hareketinin kitlelere yirmi günde yirmi yılda
öğreneceğinden daha fazla şey öğretebileceği nedeniyle, bize bir olanak sunduğunu
söyleyerek bu #Adalet yürüyüşünde sahada bulunmanın önemini, #Adalet bayrağına
sahip çıkmayı, yürüyüşü örgütlemeyi, yürüyüşü yaymayı, tüm Türkiye’de sadece #Adalet
parolasıyla #Adalet Nöbetleri başlatmayı önerdik.
Bütün
bunlara, sözde keskin CHP eleştirmenleri, CHP’nin ne kadar tutarsız olduğunu
söyleyerek, bu yürüyüşten uzak durmayı önererek karşı çıkıyorlardı.
Bu baylar
söyleneni bile anlamıyorlardı. Çünkü bizim önerimiz, CHP ile bir ittifak bile değil,
fiilin bir yan yana geliş ve CHP ile mücadele için taktik biçimlerdi.
Biz CHP ile
savaştığımızdan onu tutarlı olmaya çağırmadık, hamlesinin kendi çıkarları
açısından değerini gördük, takdir ettik ama bize açtığı olanakları ve
fırsatları da gördük ve bunları değerlendirmeye, bu hamleye uygun bir mücadele
stratejisi geliştirmeye; bu #Adalet Sloganı ve Hareketini CHP’nin elinden
almaya, onun sabotajından ve satışından korumaya, en azından bir ağırlık
oluşturmaya çalıştık. Önerilerimizle CHP’nin hareketi, şimdi yaptığı gibi,
bölmesine karşı tedbir almaya çağıyorduk.
Bize CHP’nin
ne kadar tutarsız olduğunu söylemeye kalkanlar ise, böyle diyerek aslında
CHP’nin ittifak yapılacak bir güç olduğunu söylediklerinin bile farkında değildiler.
Çünkü ittifaklar tutarsızlarla, kaypaklarla yapılır.
Bizim
yazılarımızda en ağır sıfatlarla sosyalistlere çatılır.
Neden?
Çünkü onları
biz kendimizle aynı safta görürüz.
Politikada
ve ideolojik mücadelede, yakınlara ve dostlara karşı acımasız ve gaddar
düşmanlara ve uzak olanlara anlayışlı ve esnek davranmak gerekir.
Sosyalistlere
yaptığımız kadar olmasa da HDP’ye de sert eleştiriler yaparız, çünkü HDP’yi ve Kürt
hareketini de sosyalistler kadar olmasa da kendimize yakın görürüz.
Liberallerle
daha da yumuşak eleştiriler yaparız. Hatta yapmamaya çalışırız.
Hâsılı,
bizim eleştirmememizden korkun. Eleştirmiyorsak sizi tutarsız ve kaypak bir
müttefik veya düşman görüyoruz demektir.
Sanırız
yazılarımızı okuyanlara bu “kullanım talimatnamesi” açıklayıcı olur.
*
İkinci yazı:
HDP’nin Savruluşları ve Nedenleri
Şimdi bu
kısa açıklamadan sonra HDP’nin baştan aşağı yanlış politikasına gelelim.
HDP #Adalet’in
Türk bayrağına karşı, hiçbir dile, dine vurgu yapmayan nötral bir bayrak olarak
birleştirici gücünü ve buna sahip çıkarak demokrasi cephesini birleştirmenin
mümkün olduğunu görmedi ve görmek istemedi ve Mithat Sancar gibiler “#Adalet
derken ne kastediliyor” gibi uzun açıklamalara girdiler.
#Adalet’in Türklüğe
veya Kürtlüğe vurgusu ve göndermesi olmayan, nötral bir bayrak olduğunu ve bunu
yükseltmenin, hem can alıcı bir noktayı yakaladığı; hem demokrasi cephesindeki,
özellikle Aleviler ve Sünniler, Laikler ve Müslümanlar; Kürtler ve Türkler arasındaki
fay hatlarını dolduracağını, böylece oluşacak bir kitle hareketi ve direnişin
bizzat eylem içinde demokratik bir hareket doğru evrimle, kampların ön
yargılarını yıkma potansiyelini ve imkânlarını görmediler, araştırmadılar,
böyle bir sorunları bile olmadı.
HDP,
Bileşenleri ve diğer sosyalistler bütün önerilerimize kulaklarını tıkadılar;
görmezden geldiler.
Böylece
sahada yer alarak bu hareketi CHP’nin kontrolünden çıkarma olanağı ve olasılığı
kayboldu.
Örneğin
başından beri içinde yer alınsa, pek ala yürüyenler olarak yürüyüşün organizasyonu
için bizzat yürüyenlerden öz örgütlenmeler, komiteler kurulur, bu organlarla yürüyüşün
yönetimi CHP örgütünün inisiyatifinden çıkarılır, bizzat #Adalet diye yürüyenlere
geçebilirdi. Böylece CHP parti olarak değil, bütün Hayır diyenler olarak
yapıyoruz dediği yürüyüş gerçekten bütün hayır diyenlerin kendi eline geçmiş
olurdu. Örneğin bu öz yönetim organlarında, #Adalet’ten başka hiçbir bayrak,
pankart, olmaması kararlaştırılabilir, dünkü gibi bir kilometrelik bayraklara imkân
sunulmazdı.
Bunlar son
derece basit, sahada olanların kolaylıkla yapabilecekleri örgütlenmelerdi. Bu
nedenle “Sahada Olmak” diye yazılar yazdık.
Yürüyüş
başladığında, henüz çok cılız iken, sosyalistler ve HDP’liler, Parti
kimlikleriyle değil, #Adalet diyen yurttaşlar olarak bunun başından beri
içinde ve en önünde yer alsalardı, bugün CHP bayrakları açamazdı. Çünkü
yürüyüşte yürüyenler #Adalet talebi olan yurttaşlar olarak öz yönetim sağlamış olurdu.
CHP’nin devlet partisi reflekslerine bir denge ve sınırlama getirilirdi.
Bu basit bir
örnektir. Bütün bunlar için başından beri parçalandık; peş peşe yazılar yazdık,
duyulmazdan geldi.
HDP sorunu
bir parti sorunu haline getirdi. Yok Edirne’ye de gitsinmiş, yok Kandıra’ya da
uğrasınmış.
HDP’nin yapacağı
bir tek şey vardı: “Evet #Adalet doğru bir paroladır. Türkiye’nin en acil
sorunudur. Tüm yurttaşları bu yürüyüşe katılmaya çağırıyoruz. Parti kimliği
önemli değildir” demeliydi.
Kendisi de
parti kimliği olmadan yürüyüşe katılmalı ve yürüyenlerin öz örgütlenmelerini
örgütlemeliydi. Böylece #Adalet yürüyüşü bir partiler ittifakı gibi olmaktan
çıkar ve #Adalet diyen her yurttaşın katıldığı ve katılanların kendini
yönettiği bir kitle hareketi oluşturulabilirdi.
HDP ise
sorunu bir partiler ittifakı ve kendisinin tanınması sorununa indirgedi.
Aklınca CHP’yi buna zorlamaya çalıştı. CHP ise daha akıllı ve elverişli bir
pozisyondaydı. “Biz CHP olarak değil, Yurttaşlar olarak yürüyoruz” diyor
ama fiilen elinde bulunuyordu
Kitleler eylem
içinde siyasi eğitimlerini ve örgütlenmelerini yaparlar ve büyük kırılmalar
yaşarlar. İnsanları kazanmak, eğitmek, örgütlemek diye sorunu olanların bizim
önerilerimizi görmezden gelmesi olanaksızdı.
HDP’nin ise
böyle bir kaygısı yoktu. O örgütlenmiş partilerin ilişkisi olarak görüyordu #Adalet
yürüyüşünü. Tipik “parlamenter budalalık” emaresidir bu.
HDP’nin
olaya bütün yaklaşımı, kendinin adam yerine alınması ve davet edilmesi gibi
noktalardaydı. Habulki CHP ve Kılıçdaroğlu bir kişi olarak yürüyorum
diyerek zaten bunlara cevap vermeyeceğini ifade etmiş oluyordu. Sorunu Edirne’ye
veya Kandıra’ya yürümeye indirgemek baştan aşağı yanlıştı.
Evet, HDP bu
yanlışı yaptı ve bu yürüyüşün #Adalet yerine Türk bayrakları açmasına ve adeta
HDP’ye seni aramızda görmek istemiyoruz diyebilmesine olanak sağladı. HDP,
çocukça politikalarla kendi kendini tecrit etti.
Peki, şimdi
ne yapıyor?
Bir uçtan
öbür uca sallanıyor. Uygun zaman ve biçimlerde yürüyüşe katılmayanlar, şimdi en
uygunsuz zaman ve biçimde katılma kararı alıyorlar
Türk
bayrakları açılarak seni parti olarak aramızda görmek istemiyoruz, Kürtleri
görmek istemiyoruz, gelirlerse ancak bu bayrağın altında yürüyerek gelsinler,
kendilerini inkâr etsinler dendiği ve bu mesaj verildiği gün, (bir kısmı eski
CHP milletvekilleri de olan) birkaç vekille ve “eş başkanlar için #Adalet” pankartıyla katılacaklarmış.
Sonra
mitinge de kitlesel olarak katılma kararı almış.
Bir
kilometrelik Türk bayrakları açmış bir yürüyüşe Kürtler nah katılır.
Yani aslında
HDP katılmıyor demektir, oyunun dışında kalmıştır. Böyle katılmanın da CHP’ye
diplomatik bir mesaj vermekten başka bir değeri yoktur.
Yani aslında
HDP istenmediği bir yere yüzsüzce gitmiş gibi de olacaktır bu durumda.
Aslında bu
politikası tıpkı 7 Haziran seçimlerinden sonra bakanlar kuruluna girme ve sonra
da iyice aşağılandıktan sonra en saçma biçimde istifa etme gibidir. Onun ikinci
bir versiyonudur.
HDP politik
mücadeleyi bilmemektedir.
Bunun nedeni
HDP’nin birtakım meşhur ve dar kafalı liberal aydınlar ve dar kafalı Türk sosyalistlerini
vekil yapmayı, öne çıkarmayı, toplantılarında ya da organlarında konuşmacı
yapmayı, kontenjanlar ayırmayı “Türkiyelileşmek” sanmasıdır.
Bunun acısı çekilmektedir
şimdi.
Öcalan
varken haydi onun stratejik görüşü ve taktik esneklikleri bunu bir ölçüde
gideriyor, bunlar Öcalan’ın hamlelerinin araçları olarak belli bir işlev
görebiliyorlardı. Bu yapı bir ölçüde Öcalan’a göre biçilmiş bir elbiseydi. Ama
ortada beyin olmayınca hepten ne yapacaklarını bilemez oluyorlar.
Burada Kürt
Özgürlük Hareketinin bugünkü fiili liderliğinin, yani Kandil’in de çok temel
bir yanlışı var
Öcalan, gerillayı
ve askeri mücadeleyi, siyasi mücadelenin, ona tabi bir unsuru olarak ele alıyor
ve değerlendiriyordu.
Öcalan için
önemli olan Türk egemen sınıflarını, devletini bölmek, tereddütte bırakmak; en
küçük olanaktan yararlanarak örgütlenmek ve kitlelerin örgütlenmesini sağlamak;
Türk ezilenlerine, halkına demokratik mesajını ve programını ulaştırmak, ön
yargıları yıkmaktı.
Öcalan’ın bütün taktik ve örgütlenme girişimlerinin özü budur. Çünkü Öcalan
Türkiye’nin çoğunluğunu demokrasi programına kazanıp bu devleti tecrit etmeden
demokratikleşme yoluyla Kürtlerin üzerindeki ulusal baskının
kaldırılamayacağını bilmektedir.
Öcalan için
Gerilla, bu yöndeki politik hamlelere hizmet eden bir araçtı. Daha doksanlarda
bile savaşın artık pata durumda olduğunu, iki tarafın da birbirini yok
edemeyeceğini söylemişti. Öcalan stratejik ve politik düşünüyordu.
Bugünkü
Kandil önderliği ise, HDP’li liberallere, Kürt ulusalcılarına ve Türk
Sosyalistlerine göre yine çok iyi olmakla birlikte, yine de yanlış ve askerci
bir bakış açısına sahip.
Onlar için
HDP veya “Türkiyelileşme”, gerilla savaşına tabi olarak ele alınacak bir
lojistik destek veya yedek güç gibi görülüyor.
Örneğin Kandil pekâlâ daha başında, bizim bu yürüyüş başladığından beri
önerdiklerimiz gibi bir görüşü ifade etmiş olsaydı, Kürt tabanı aracılığıyla HDP’nin
çizgisini de etkileyebilir ve böylece HDP’nin böyle fahiş hatalar yapmasını
engelleyebilirdi.
Bu günler
boyunca neredeyse tam bir suskunluk egemen oldu Kandil’e.
Belli ki, bu
hareketin nasıl imkânlar yarattığını göremediler, inisiyatifli davranmadılar,
HDP’yi sarsmadılar, bekle gör durumunda kaldılar.
Bunun
sonucunda HDP deklase oldu. HDP’nin başlangıçtaki davranışı yanlıştı, dün
açıklanan biçim ise, o yanlışın düzetilmesi değil, ikinci bir yanlışla bu sefer
öbür uca kaymadır.
*
Üçüncü Yazı: #Adalet
Yürüyüşünü ve HDP’yi Kurtarmak İçin Neler Yapılabilir?
Bir kere HDP
bu yürüyüşte başından beri stratejik olarak temelden yanlış bir çizgi izledi.
Yanlış bir
strateji taktik hamlelerle düzeltilemez.
Ya da
Adorno’nun dediği gibi, “yanlış bir hayat doğru yaşanmaz”.
Bunu bilerek
ve bile bile lades diyerek, en azından zararı asgariye indirmek belki birkaç
parça bir şeyleri kurtarmak için yine de kafa yoralım ve somut öneriler
yapalım.
1) Mademki HDP’den üç dört kişi sembolik
olarak katılacaktır. Bunlar “eş başkanlar
için #Adalet” pankartıyla değil; sadece #Adalet sloganı ile katılmalı ve #Adalet’e
sahip çıkmalı. CHP’nin #Adalet Türklüğe Kurban
ettiğinin mesajını vermeli.
2) Sadece temsilcilerle değil, bütün
kitlesi ile, sosyalistleri da katarak ama herkesin yurttaş sıfatıyla, yürüyüşte
Türk bayrağı taşımayan; sadece #Adalet pankartı taşıyan bir kolon kurmalı. Yani
ayrı bayraklarla yürüyoruz ama birlikte vuruyoruz ve gerçekten #Adalete biz
sahip çıkıyoruz mesajı vermeli.
3) Böyle yapılırsa, CHP’nin bayrak oyunu
bozulup kendi oyununa getirilebilir de. Çünkü CHP’nin tabanı daha
demokratiktir. Küçümsenmeyecek bir CHP’li kesim bile bu sırf #Adalet diyen
kolanda yürümeye başlayabilir ve bu durumda, bu baskı altında CHP, Türk
bayrağını sarmak ve ortadan kaldırmak zorunda kalabilir.
4) Bu kolan bizzat yürüyenlerin
kurdukları özyönetim organlarıyla kendini yönetmeli.
5) Sadece yürüyüşe en geniş kesimlerle
katılmamalı ve sadece #Adalet diyen güçlü bir kolon oluşturulmakla yetinmemeli,
her şehirde, her meydanda sadece göğse #Adalet yazarak, hiç müzik çalmadan; slogan
atmadan, bayrak pankart taşımadan, OHAL kapsamına girmeden; “#Adalet Nöbetleri”
başlatılmalı. Böylece çok daha geniş bir kitle hareketlenmesi başarılabilir.
6) Böylece #Adalet hareketinin ağırlığı
CHP’nin kontrolünden ve merkezi olmaktan, sadece yürüyenlerle sınırlı olmaktan
çıkarılıp yayılabilir. Bunlara kısa
zamanda yüz binler milyonlar katılabilir. Ayrıca böyle #Adalet Nöbetleri
#Adalet Mitingine çok daha büyük bir katılımı veya Türkiye’nin birçok yerinde
benzeri mitinglerin yapılmasını da sağlayabilir.
Böylece CHP’nin
rayından çıkardığı katar tekrar rayına sokulmuş olabilir.
Şimdilik
önerilerimiz bunlardır.
2 Temmuz
2017 Pazar
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder