Türkiye gibi Şark despotluklarında halk örgütsüzdür. Bir tek
örgütlü güç vardır: Devlet.
Şark devleti Burjuva toplumunun devleti ile
karıştırılmamalıdır. Roma imparatorluğunun feth edemediği kuzey Avrupa
ülkelerinde hiçbir zaman Şark’taki gibi merkezi bürokratik devletler
olmamıştır. Avrupa Feodalizmi denen şey aslında bu merkezi firavun
devletlerinin ortaya çıkamadığı, komünal ilişkilerin hala yaşadığı. İşte batı
demokrasisi bu komünal ilişkilerden güç almış, İngiltere'deki kimi kabile
şefleri içlerinden Tayyip Erdoğan, Muaviye veya Naram Sin (Nemrut) gibi Firavunlaşmak
isteyenlere “Yavaş ol bakalım. Bizim iznimiz olmadan ne vergi koyabilirsin ne de
harcama yapabilirsin” demişlerdir.
Onların harcama ve vergi alma yollarını kontrol altına
alarak Firavunlaşmalarının Nemrutlaşmalarının, yani bir Şark Despotu
olmalarının, yani devletin bir şark despotluğuna dönüşmesinin yolunu
kesmişlerdir.
İşte burjuvazi ve kapitalizm bu ortamda ortaya çıkabilmiştir.
Bu nedenle Şark’ta ne burjuvazi ortaya çıkabilmiş ne de kapitalizm
gelişebilmiştir.
Batı ve doğu evrimlerinin farklı yol izlemesinin özü
buradadır.
Kuzey Avrupa’da ikinci bir şans daha olmuştur. Devlet daha
modern biçimiyle burjuva devleti olarak ortaya çıkarken, İşçi Sınıfı da ortaya
çıkmış ve demokratik talepleriyle genel oydan sosyal devlete kadar bir yığın
kazanımı burjuvaziye rağmen elde etmiş, bunlar da o burjuva devletlerin bir
şark devletine dönüşmesini belli bir ölçüde engellemiştir.
Buralarda ise, yani Türkiye ve tüm Şark’ta ise, halk hala örgütsüzdür. Hala kimse Ordunun harcamalarını ve bütçesini bile soramaz. Bırakalım onu Erdoğan’ın “Örtülü Ödenek” adı altında vergilerle alınmış paraları keyfi olarak kullanmasını bile sorgulayan yok.
Buralarda ise, yani Türkiye ve tüm Şark’ta ise, halk hala örgütsüzdür. Hala kimse Ordunun harcamalarını ve bütçesini bile soramaz. Bırakalım onu Erdoğan’ın “Örtülü Ödenek” adı altında vergilerle alınmış paraları keyfi olarak kullanmasını bile sorgulayan yok.
Bu Türkiye’deki demokrasinin, Magna Carta’yı Krala dayatan Britanya
kabilelerinden bile bir kat daha geri olduğunu gösterir.
*
Bu Şark Devleti bütün gücünü halkın örgütsüzlüğünden
aldığından, halkın örgütlenmesini her şekilde engeller.
Halk örgütsüz kaldığı için Devlet biricik güç olarak kalır;
devlet biricik güç kaldığı için Halk örgütsüz kalır. Bu fasit daire sürer
gider.
Tarihte bu fasit dairenin kırıldığı anlar çok istisnaidir.
Ancak devlet çürüdüğünde, içindeki fraksiyonlar çatışmasıyla
felç olduğunda ya da bölündüğünde veya başka bir güçle savaşta parçalandığında,
halk bir parça olsun örgütlenme olanağı bulur; başını kaldırmaya çalışır.
Örneğin Anadolu’da Bizans’ın ve onun topraklarını Selçuklu
ile feth etmiş Pers devletinin (Selçukluların) çürümesi; her ikisinin de bu
çürüme sonucu Moğol akınlarıyla parçalanması, merkezi devletin dağılması
sonucunu doğurmuş, bu da iyi kötü Halkın bir parça olsun örgütlenmesinin ve
ayaklanmasının olanağını ortaya çıkarmıştır.
Baba İshaklar, Baba İlyaslar, Cimri’ler, Hacı Bektaşlar vs. hepsi
bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Hatta Anadolu’da bir parça eskiden kalmış sanat eseri bile
görseniz, yine bu “beylikler” veya “fetret” (anarşi) döneminden kalmadır.
Benzer şekilde Timur’un Osmanlı’yı yenmesi ve parçalaması
ile yine bir “fetret (anarşi) devri”nde, Şeyh Bedrettin’ler, Torlak Kemal’ler,
Börklüce Mustafa’lar ortaya çıkma olanağı bulmuşlardır.
Son dönem tarihi de böyledir. Osmanlı çürüdüğü ölçüde halk bir
parça örgütlenme olanağı bulabilmiştir. “Balkan komitacıları” veya Egenin
efeleri veya “Ermeni örgütleri” hep bu dönemlerde ortaya çıkmışlardır.
(Bugün egemenlik kurmuş devletçi ve Müslüman Türk ideoloji,
Müslüman Ege efelerini ulus kuruluşunun folklorik bir motifi olarak
kullandığından, onlar kahramanlaştırılmıştır. Yoksa bu devlet onları da aynı
şekilde Balkan ve Ermeni “Komitacılar”dan farklı görmüyordu. Ayrıca Rum
efelerden söz eden de yoktur. Zaten
Demokratik bir tarih yazılmadan Türkiye’ye demokrasi gelmesi olanaksızdır. En
demokratik tarihçiler bile demokratik olmaktan çok uzaktırlar. Devletçilik
böylesine içlere işlemiştir.)
Benzer şekilde 60’ların uyanışı ve bir parça bile olsa işçi,
köylü ve öğrencilerin örgütlenme olanağı bulması, 27 Mayıs’ın emir komuta
zinciri dışında olması, bir parça olsun ordunun ve devletin bölünmüşlüğü ve iç
çelişkileri ortamında gerçekleşmiştir.
70’lerin halk örgütlenmesi de yine Gürler ve Batur’ların
çatışması, bu çatışmadan yararlanarak parlamentonun biraz güç kazanması ile bir
parça imkân bulmuştur.
Ama bu kıytırık örgütlenme ve direnişlerin bile hepsinden bu
devlet acısını kanlı tasfiyelerle çıkarmıştır.
Sadece İlyasların, İshak’ların, Bedrettinlerin değil, Ermeni
ve Rumların katli de, aslında devletin kendi kontrolü dışındaki örgütlenmeleri
tasfiyesiydi aynı zamanda.
70 ve 80’lerdeki idamlar, katliamlar, devletin bir parça
olsun kontrolü dışına çıkmış cılız direniş ve örgütlerin doğduğuna pişmen
edilmesiydi.
Bugün Türkiye’de devletin kontrolü dışında kalan tem hareket
Kürt Özgürlük Hareketi’dir.
Bur parça bu kontrolün dışında gibi görünen küçük örgütler
ve girişimler de yine bu hareketin ortaya çıkardığı flora ve faunada yaşama
olanağı bulabilirler.
Bugün Türkiye’de devlet yine her şeylere kadirdir. İstediği
an istediğini yapabilecek güçtedir.
7 Haziren seçimlerinden sonra devlet Kürt hareketini ezmeye
karar vermiş, kendi polislerinin kafasına iki kurşun sıkarak provokasyonunu
yapmış, bir haftada bütün HDP örgütlerini yıkıp yakmış, sonra da istediği an,
amaç hâsıl olduğunda, saldırıları kesmiş
veya başka araçlarla sürdürmüştür.
Bunun de adı demokrasi oluyor.
Bunun de adı demokrasi oluyor.
Bütün pisliklerin başı devlettir. Bu merkezi ve bürokratik
devleti parçalamak gerektiği konusunda bir kavrayış, bir anlayış insanların
genlerine yerleşmeden, buna dayanan programlar ve stratejiler oluşmadan böyle
örgütlenmeler başarılmadan, bırakalım devrimi en küçük bir demokratik kazanım bile
mümkün değildir.
Siyasi partiler, dernekler, sendikalar vs. bunların hiç birisi
halkın örgütlenmesi değildir. Bunların hepsi devletin halkı örgütlemesinin
araçlarıdırlar.
En basitinden bir dernek, bir sendika, bir parti vs.
kurduğunuz an devletin polisine kurucuların bir listesini vermek zorundasınızdır.
Bin bir koşulu da cabası.
Bu o andan itibaren bu devlet denen örümceğin ağlarına
yakalanmış bir sinek olduğunuz anlamına gelir. Sizi istediği zaman yiyebilir.
Biraz kurtulmak için çaba gösterseniz, ağdaki titreşimlerle bunu derhal
algılar.
Ondan sonrası artık duruma göredir. Kuruculardan birini Emniyete
davet edip sizi önce gönüllü ajanı yapmayı dener. Zaten doğduğunuzdan beri bu
Türkçü, Müslüman ve Devletçi ideolojiyle büyüdüğünüzden bunu gönüllü olarak
kabul edersiniz. Yok, biraz demokrasi diyorsanız tehdit ve teşvik, ot ve sopa,
o da olmazsa neler neler.
Türkiye’deki bütün örgütler böylesine kontrol altındadır.
Bu devletten gizli bir şey mümkün değildir. Bu devlete bir parça
direniş gösterebilenler, direnişi ve örgütlenmeyi onun gözü önünde açık olarak
yapanlar olabilmişlerdir. Bu şiddetle tasfiye edilmeyeceğiniz anlamına gelmez.
Her şeyi yapar bu devlet. Ama küçük de olsa bir şeyler bırakma olasılığınız
vardır.
Kıvılcımlı örneğin, hep legaliteden yararlanma taktiği
izlemiştir. Bugün sosyalizm ve teori adına ne kaldıysa onun bıraktıkları
vardır.
Efsanevi sendikacı İsmet Demir, her şeyi devletin gözü
önünde, yapardı altmışlı yılların en önemli işçi direnişlerini böyle
örgütlemişti.
Öcalan PKK’nın ilk kuruluş yıllarında Türkiye’de bulunduğu
sürede nasıl devletin kontrolü altında bir şeyleri başarabildiğini uzun uzun
anlatır. Aynı Öcalan daha sonra Suriye’de bir türlü rehin iken Ortadoğu’nun en
güçlü gerilla örgütünü; Türkiye’de devletin elinde esir iken Türkiye’nin en
güçlü ve en demokratik örgütünü (HDP) ve hareketini örgütlemiştir.
Bugün bu devletin bir parça olsun kontrolü dışında bir tek
hareket var: Kürü Özgürlük Hareketi. Onun dışında hemen hemen hiçbir şey yok
demek mümkündür. Var gibi olanlar da yine bu hareketin gölgesinde var
olabilirler. Onun ötesinde her şey bu devletin kontrolündedir.
Bu devlet halkın en küçük bir örgütlenme çabasında ölümünü
görür. İzmit depremi sırasında halkın kendi gönüllü örgütlenmesi ile insanları
yıkıntılardan kurtarmasına, dayanışmasına, gelen yardımın dağıtılmasını
organize etmesine bile tahammül edemez. Ve AKUT gibi “sivil toplum örgütleri” hemen
devletçi ideolojiyle devletin işbirlikçiliğini kabul ederler. Ve devletin basit
bir avadanlığına dönüşürler.
Bu devlet mekanizması var oldukça Türkiye’de en küçük bir
demokratikleşme beklenemez. Sadece var olan sistemin gözeneklerinde küçük olanaklar
içinde bir parça alttan gelen inisiyatifler, girişimler yaşayabilirler. Bunlar da
hiçbir zaman köklü bir demokrasi hedefine yönelik olmadıkça, mahalli ya da
belli bir alana has kaldıkça bu olanak tanınır.
Bu durumdan çıkmak çok zordur. Bizim bütün çabalarımız
teorik planda bu devlete karşı bir anlayışı, bir genel programı yerleştirmek,
somut politik planda ise, halkın bir şekilde kendi deneyleriyle örgütlenme
olanağı bulacağı; kendi deneyleriyle benzer sonuçlara ulaşacağı örgüt ve mücadele
biçimlerine çağırmaya yöneliktir.
*
İşte internet ilk kez devletin kontrolü dışında insanların
birbiriyle ilişkiye geçmeleri ve örgütlenme olanaklarını yaratıyor.
Devlet bunun farkında, bunun için bu olanakların
kullanılmaması ve kontrolü dışına çıkmaması için her şeyi yapıyor.
Ama internet karakteri gereği devletin kontrolü kadar
kontrolü dışında örgütlenmenin olanaklarını da yaratıyor.
Çünkü kapitalist ekonominin işleyişi büzük ölçüde internete
bağlanmış durumda. Siyasi kaygılarla bu olanakları kısıtlamaya kalkmak
ekonominin çalışamamasına, hatta durmasına bile yol açabilir. Bu paraların,
malların, trans aksiyon işlemlerinin geçtiği yollardan fikirler, örgütlenmeler,
denemeler de geçiyor.
Şark devletinin temelleri aşınıyor.
İnternet, metallerin en demokratiği olan Demirden beri
bulunmuş en demokratik araçtır belki de.
Tarihe biraz geniş açıdan bakıldığında aslında internetin
bugün yeryüzüne egemen sistemin altını yavaş yavaş oyduğu görülür.
Her şeyden önce uluslar ve ulusal devletlerin varlığı iyice
saçmalığa varıyor.
Uluslar ve ulusal devletler bu değişikliğe karşı
varlıklarını sürdürebilmek için post modern çok renklilik ideolojisiyle
direnmeye çalışıyorlar.
Sadece bu kadar da değil.
Tek tek ulusal devletlerin içinde de halk daime bir şekilde internet
aracılığıyla örgütleniyor.
Mısır’da böyleydi. Gezi’de böyleydi.
Bu #HAYIR hareketi internette ve sosyal medyada başladı.
Küçük hayır örgütlenmeleri internet aracılığıyla gerçekleşti. İnternet bugün
küçük de olsa halk örgütlenmelerinin, halk inisiyatifinin bir olanak
bulabildiği tek yer.
İşte bu #HAYIR Hareketi içinde sayılabilecek “Oy ve Ötesi”
girişimi, seçim hilelerine karşı denetimi ve mücadeleyi bizzat yine halkın
kontrolüne geçirme çabası bağlamında bir küçük program geliştirmiş.
Her yurttaş bir kontrolör işlevi görebilir. Son derece
basitleştirilmiş bir işlem aracılığıyla bütün bu listeler ilan edilenlerle
karşılaştırılabilir. Gereken itirazlar yapılabilir.
Bunun için yapılması gereken şey, bu programı akıllı
telefona indirmek. Oylama akşamı da olabildiğince çok tutanağın resmini çekip
yollamak. Bugün milyonlarca insanda akıllı telefon var. Yani milyonlarca kontrolör
demektir bu. İşte bu devletin kontrolü dışında bir halk örgütlenmesidir. Basit ve
sade. Devlet’e hiçbir şekilde güvenmeyen ve onun karşısında. Programı yapanlar
böyle düşünmüyor olsa da nesnel olarak böyle.
Aşağıda bu konuda gerekli bilgiler yer alıyor. Siz de bu
maili veya aşağıdaki bilgileri başkalarına iletiniz. Milyonlarca kontrolörün,
halkın inisiyatifi ve örgütlenmesi en merkezi, bürokratik ve gizli devletin
suikastını bile boşa çıkarır.
Aşağıda OY VE ÖTESİ gerekli bilgileri veriyor.
*
16 Nisan’da yapılacak Anayasa
Değişikliği Halk Oylaması’nda 81 ilde sandık sonuç tutanaklarının Türkiye
Tutanak Teyit Sistemi’ne (T3) aktarılmasını ve böylece YSK seçim sonuçlarının
bir sağlamasını yapmayı hedefliyoruz. Bu amaçla bütün vatandaşların kullanabileceği
bir mobil uygulama hazırladık: Mobil cihazlarınıza kolayca yükleyebileceğiniz
T3 Tutanak Gönder uygulaması.
16 Nisan Pazar günü bu uygulama
ile görev aldığınız sandığın sonuç tutanağının fotoğrafını çekip T3 sistemine
yüklemenizi bekliyoruz.
Sandık başında görev alsanız da
almasanız da resmi sandık sonuç tutanakları sınıf kapılarına asıldıktan hemen
sonra, ulaşabildiğiniz kadar çok tutanağın fotoğrafını çekip T3 sistemine
göndererek sonuçların sağlamasının yapılmasına doğrudan katkıda bulunabilirsiniz.
Bunu mümkün olduğu kadar çok
kişiye duyurmak için de sizlerin desteğine ihtiyacımız var! Lütfen çevrenize bu
uygulamadan bahsedip sosyal medya hesaplarımızdaki içerikleri paylaşın.
Uygulamayı İndir, Uygulamayı
Paylaş; Seçim Günü Sonuç Tutanağının Fotoğrafını Çek, T3’e Gönder!
13 Nisan 2017 Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder