Son günlerde bütün ciddi anket şirketlerinin “bıçak sırtı” demelerine ve eveti önde
göstermelerine rağmen ben şahsen %60 civarı bir oranla #HAYIR çıkacağını düşünüyorum.
Neden böyle düşünüyorum?
Her şeyden önce sezgilerim
böyle diyor.
Elbet yanılıyor olabilirim. İnsanın yanılmayı da göze alması
gerekir.
Bugün dünyanın her yerine yerleşmiş tüm istasyonların verilerine;
süper kompüterlerin bu verileri, yılların tecrübelerinden çıkarılmış modellerle
işlemelerine rağmen hava tahminlerinde bile her gün nasıl yanılgılar ortaya
çıktığını görüyoruz.
Bu nedenle, baştan böyle bir yanılgı varsayımını kabul
ederek, tahminlerde bulunmaktan çekinmemek gerekir.
Tahminlerde yanılmak yöntemimizin yanlışlığından ziyade
verilerin yetersizliğinin bir delili olabilir.
Sezgilerim böyle diyor diye yazdım. Ama sezgiler de
nihayetinde deneylerin bilince çıkmamış sonuçları sayılabilirler.
Bu öngörü aynı zamanda şöyle bir akıl yürütmeye de
dayanıyor.
7 Haziran hukuken seçim ama politik olarak bir referandumdu.
AKP o zaman yuvarlak hesap %40 aldı. Muhalefet % 60.
Bugün aynı sonucun çıkmaması için hiçbir neden yok.
Güçlerin dizilişi aşağı yukarı yine aynı.
Sadece MHP yer değiştirmiş bulunuyor ama gelen bütün
bilgiler MHP tabanının yüzde seksen civarında #HAYIR diyeceğine dair.
Öte yandan her ne kadar 15 Temmuz Erdoğan’ın popülaritesini
arttırmış; o da zaten buna güvenerek başkanlık referandumuna gitmeyi göze almış
olsa da sonrasındaki
·
En temel hakları hiçe sayan uygulamalar;
·
On binlerce insanın hapsedilmesi, işinden atılması,
mallarına el koyulması
·
Ekonomik durumdaki kötülemeler
·
Dış politikada girilen çıkmazlar
da belli bir pasif (sandığa gitmeme) veya aktif (#HAYIR oyu
verme) tepkiye yol açacağından, MHP’nin destek veren kısmının artısını bunların
eksisinin götüreceği düşünülebilir.
Şu an herkes atmosferin 7 Haziran öncesine benzediğini
söylüyor.
Yani bütün bunlara rağmen bir korku atmosferi yok.
1 Kasım öncesinde Erdoğan’ın çetelerinin ve Özel Harp
Dairesinin HDP binalarına yaptığı saldırılar nedeniyle çekingenlik ve korku
vardı.
Şimdi ise bütün yenilgilere, tutuklama ve baskılara rağmen Newroz’un
gösterdiği gibi Kürt hareketi geri çekilmiş ve yılmış da değil. Aksine yüksek
oranda #HAYIR vereceği öngörülebilir.
Yurt oylaması, rekor bir katılım olduğunu ve katılımın
yüksek olacağını gösteriyor.
Bütün bu ve benzeri akıl yürütmelerle 7 Haziran ile kıyaslıyorum
ve %60 #HAYIR sonucuna ulaşıyorum.
*
Ama bu yazı #HAYIR çıksa da önümüzde bu referandumdan çok
daha zorlu mücadeleler beklediğine neler yapılabileceği konusuna kısa bir giriş.
Bu referandumun en önemli kazancı üç ay önceki umutsuzluğun,
yılgınlığın dağıtılmış olmasındadır.
Evet çıksa bile moral ve örgütlenme olarak üç ay öncesinden
daha iyi bir noktada olacağız mücadele edebilmek için.
Önce evet sonucunu hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi ilan
etmeliyiz.
Bu referandumun bir tek meşru sonucu vardır: #HAYIR.
Evet sonucu gayrı meşrudur. Tanımıyoruz. Başta #HAYIR
Hareketi ve HDP bunu açıkça ilen etmelidir.
Çünkü bu eşit şartlarda yapılmış bir referandum değildir.
Başka bir çaremiz olmadığından bu eşitsiz şartlarda savaşa
girdik. Savaşı kabul etmemiz onu meşru kabul ettiğimiz anlamına gelmez.
*
Hayır çıkınca da Erdoğan’ın
derhal istifasını baş hedef olarak koymalıyız.
Bunu elbette CHP ve MHP hemen kabul etmeyeceklerdir. Onlar
zaten bütün propagandalarını ve politikalarını Erdoğan başkanlık referandumunu
kaybederse bir şeyin değişmeyeceği üzerine oturtmuşlardır.
CHP ve MHP de zaten Ordunun ve Devletin bu yaklaşımını yansıtmaktadırlar.
Ama politikada gücünüz küçük olsa bile bir duruşun büyük
önemi vardır.
(HDP 7 Haziran’dan sonra politikasızlığı ile de bütün bu
sonraki gelişmelere olanak sağlamıştı. O zaman Erdoğan’ın Saray'da durmasını
gayrı meşru ilen edip, Erdoğan’ı tecride yönelik sert bir politik muhalefet
yapsaydı CHP ve MHP’nin hareket alanını çok daha fazla daraltabilir; hatta
Davudoğlu ve Erdoğan çelişkilerinden bile yararlanıp olayların farklı bir gelişiminin
yolunu açabilirdi. HDP maalesef politik mücadele vermeyi, doğru halkayı
yakalamayı başaramamaktadır.)
Ana yakalanacak halka doğru tespit edilip kavrandığında, bu
diğerleri üzerinde bir baskı oluşturur ve onları tavır değiştirmeye zorlar.
Böylece gücünüzü aşan sonuçlar ortaya çıkar.
Bu nedenle HDP, Referandumda #HAYIR çıktığının belli olduğu
gece derhal Erdoğan’ın istifasını ve/veya derhal Çankaya’ya geri dönmesi; Saray’ı
derhal terk etmesi talebini ortaya atmalıdır. Bunu da Erdoğan’ı yasaları ve
referandum sonuçlarını tanımaya zorlama, kimse yasaların üzerinde olamaz
noktasından yapabilir.
Bir devletin hukuk devleti olması demokratik olduğu anlamına
gelmez. Pek ala anti demokratik bir devlet ama hukuk devleti olabilir.
Bugün hukuk devleti yok.
Bu nedenle Hukuk devleti savunusu ve Erdoğan’ın bu hukuku çiğnemesi hedefi üzerinden en geniş cepheyi kurmayı sağlar.
Bu nedenle Hukuk devleti savunusu ve Erdoğan’ın bu hukuku çiğnemesi hedefi üzerinden en geniş cepheyi kurmayı sağlar.
Hukuk Devleti savunusu stratejisi içinde, Erdoğan zayıf
noktasına güçler yığılarak son derece geniş bir cephe kurulabilir.
CHP ve MHP köşeye sıkıştırılabilir ve Erdoğan’ın yanında yer
almaları engellenebilir.
Böylece CHP ve MHP’nin referandumun ertesi günü, “beka
sorunu” diyerek Kürtleri tekrar hedef gösterip tecrit etmesinin önüne
geçilebilir.
Baş sorunu Erdoğan ve Hukuk devleti olarak tanımladığımız
sürece baş sorunun “beka sorunu” olduğunu söyleyen Ergenekon, Ulusalcılar ve
Erdoğan ittifakı tecrit edilebilir.
Yani 7 Haziren sonrasının bir tekrarı engellenebilir.
Evet, bir “beka sorunu” vardır ama bu hukukun, parlamentonun
beka sorunudur.
Devleti devletin silahıyla vurmayı; onun kavramlarını ona
karşı bir silaha dönüştürmeyi bilmek gerekiyor.
Bunun için de Erdoğan’ın teşhiri ve tecridi kritik
önemdedir.
*
Burada Kürt Özgürlük Hareketine çok önemli bir görev
düşüyor.
Önce Öcalan’ın dediklerini hatırlamaları gerekiyor.
Öcalan yıllar önce ne Gerillanın Türk ordusunu ne de Türk
ordusunun Gerillayı yenemeyeceği, pat durumu olduğu tespitini yapmıştı.
Böyle bir durumda eski yöntemde ısrar etmek anlamsızdır.
Öcalan da zaten bundan gereken çıkarsamayı yapmış, politik ve legal mücadeleye
ağırlık vermeye ve alan açmaya, silahlı güçleri daha ziyade bir moral unsuru
olarak veya politika ve diplomasının bazen mesaj vermeye yarayan bir aracı
olarak kullanmaya çalışmış ve defalarca tek taraflı ateşkes yapmıştı.
Bu tespit kanımızca aynen geçerliliğini sürdürüyor.
Deneyler de bu stratejinin doğruluğunu göstermiştir. Gerilla
ne kadar pasif durur, silahlı mücadele ne kadar ikinci plana atılırsa, Türkiye’deki
demokrasi mücadelesi o kadar gelişebilmekte; inkârcı ve faşist çizgi tecrit
edilebilmektedir.
Unutmayalım, AKP’nin iktidara gelmesi ve Özel Savaş Rejiminin
son bulması bile tek taraflı ateşkes koşullarında olmuştu.
Aynı şekilde Gezi hareketi ve 7 Haziran başarıları ateşkes
ortamlarında gerçekleşti
Hatta bu referandumda #HAYIR çıkarsı, bu bile ilan edilmemiş
bir tek taraflı ateşkes gibi bir ortam sayesinde gerçekleşmiş olacaktır.
Bu nedenle PKK’nın bahar gelmesine ve Gerilla Savaşı için
iklim koşulları daha uygun olmasına rağmen, en iyisi tek taraflı bir ateşkesle
olabildiğince çatışmadan kaçınması; böyle bir tek taraflı ateşkesi ilan etmese
bile en azından fiilen tek taraflı bir ateşkes gibi çatışmadan kaçınması çok
önemlidir. Kaldı ki iyi bir politik sonuç ve demokrasi mücadelesini destek için
ilen edilmiş bir tek taraflı ateşkes çok daha iyidir.
Yani silahlı mücadele sonuç alıcı değildir.
Aksine demokrasi mücadelesi legal alanları kullanarak çok
daha büyük başarılar elde edebilir.
*
Bu koşul olduğu takdirde Erdoğan şimdiden OHAL’i uzatacağını
ilan ettiğinden aslında legal mücadele için, yine referandum öncesinin bile olanaklarının
olmadığı bir döneme gireceğiz demektir.
Bu en basit politik özgürlüklerin olmadığı bir durum demektir.
Bu en basit politik özgürlüklerin olmadığı bir durum demektir.
Bu durumda #HAYIR hareketinin bir #İSTİFA hareketine dönüşmesi
gerekmektedir.
Ama bu hareket Referandum öncesinde olduğu gibi, bir seçim ortamının
olanaklarından yoksun olacaktır.
O halde yine tıpkı referandum öncesi gibi bir hareket
yaratmak ama bu sefer bunu bir OHAL ortamında yaratmak görevi var demektir.
Bunun ise tek yolu, temel haklar alanında kalarak kitlesel
ve pasif mücadele olabileceği çok açıktır.
O halde #HAYIR çıktığı takdirde, referandumun ertesi günü
#İSTİFA yazılarıyla, hiçbir politik hareketin ve partinin damgası olmadan,
sessiz ve kitlesel bir hareket başlatmalı.
Bu hareketin başlaması için en uygun koşuldur referandum
sonrası.
Böyle bir kitlesel hareket Erdoğan’ın yenilgisini yolunu
açabilir.
MHP ve CHP’nin tabanının fiilen böyle bir harekete
katılmasının yolunu açabilir.
7 Haziran sonrasında HDP pasif kalmıştı.
Şimdi en azından #İSTİFA’yı destekleyerek ve örgütleyerek bu
yanlışı tekrarlamayabilir.
Ama parti olarak kendi damgasını vurmaktan imtina etmelidir.
CHP’nin bu referandumdaki, kendini parti olarak öne çıkarmayan
tavrını örnek alarak, bir kitle hareketinin oluşmasına katalizatörlük edebilir.
Böyle bir çizgi izlendiği takdirde Erdoğan’ın tek adam
rejimine karşı mücadele içinde geniş kitlelerin eğitimi ve demokratlaşması
yolunda bir mesafe kat edilebilir.
14 Nisan 2017 Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder