Birkaç gün önce yazdığımız bir yazıda,
kendi bloğumuzun istatistiklerine de dayanarak, #Hayır diyenlerin tabiri caiz ise “çaktırmadan”
(Yani iktidarın tutuklamak, işten atmak vs. gibi keyfi uygulamalarına maruz
kalmamak için, kimliğini açığa vurmamaya dikkat ederek sosyal medyada konuyla
ilgili beğenme ve paylaşmaların düşmesi) çok büyük bir enerji topladığını ve hızla
aktive olmaya hazır olduğu (Bloğa girişlerin adeta patlama yapması) gözlemini
yapmıştık.
Arada başkalarının da günlük hayatındaki gözlemleriyle
benzer sonuçlara ulaştığını duyduk ve gördük.
Bu gözlem elbet, #HAYIR diyeceklerin havuzu içinden bir gözlem
olabilir. Ve muhtemelen öyledir de.
Ama #Hayır diyenlerin kendi havuzunun içinde bile olsa, bu
ruh hali değişimi, bu mücadeleyi kazanabilecekleri yönünde bir inancın ve
mücadele etme azminin ortaya çıkması çok önemlidir.
Son birkaç hafta içinde, genel psikolojinin çaresizlik, küskünlük,
panik ve umutsuzluktan bir mücadele kararlılığına doğru dönüşüm gösterdiği
giderek daha çok netleşiyor.
Herkes bunun bir varoluş sorunu olduğunun farkında
ve varını yoğunu ortaya koymaya hazır.
Tarafsızlara veya Hayır demeyeceklere ulaşmak için önce
#Hayır diyenlerin kendilerinin toparlanmaları ve onlara ulaşma kararlılığıyla
mobilize olmaları; örgütlenmeler yapmaları hayati önemdedir.[1]
Şimdi bunun gerçekleşmeye başladığını söyleyebiliriz.
Bunun en esaslı kanıtlarından biri dün Kadıköy’de #Hayır Kadıköy’ün
tertiplediği “Etkinlik” veya Forum’un gördüğü ilgi idi.
*
Önce okuyucu için kaynaklar ve ön bilgiler.
#Hayır Kadıköy’ün Facebook sayfasının adresi şöyle:
Bu sayfada Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’ndeki HAYIR Diyenler Buluşuyor etkinliğinin
neredeyse tamamının videosu izlenebilir.
Video’nun linki şöyle:
Şurada da bir özeti var:
Ayrıca Hayır Kadıköy’ün önerdiği, örgütlenme planının görsel
bir sunumu da şu adreste bulunuyor:
*
“Etkinlik” de denilen
foruma 800-900 civarında katılım olmuş.
Salon bu kadar insanı alamadığından iki ayrı projeksiyonla mekân
dışında da gösterildiği gibi sosyal medyada da canlı olarak yayınlanmış
bulunuyor.
Etkinliğe gelenlerin verileri toplanarak mahalle bazındaki
örgütlenmelerin temeli atılmış.
Çok moral verici ve canlı bir etkinlikmiş.
Bu genel bilgilerden sonra bu etkinliğin tarihsel arka planı
ve üzerine bir kısa değerlendirme de yapılabilir.
Bu etkinlik bir bakıma Gezi’nin kalıntılarının, arada
yaşanan deneylerin de derslerini gözeterek, yeni baştan silkinme ve toparlanma,
kendi göbeğini kesme çabası olarak değerlendirilebilir. Bunu zaten dünkü
forumda birkaç konuşmacı da dile getirdi.
*
Bu etkinliğin analizini Gezi ile kıyaslamalı bir biçimde
yapmayı deneyelim.
En azından şu üç başlık altında Gezi’nin (ve tabii var olan
örgütlerin de) zaafları aşılmaya çalışılıyor görünüyor:
·
Örgütsel Temsil yerine Birey Hukuku.
·
Karar alma
ve uygulama mekanizmalarının gerekliliğinin kabulü
·
Yerelleşme
ve Merkezileşmenin birbirini tamamlar biçimde ele alınması.
Gezi’de bu üç konuda zaaflar birbirini yaratıyor ve güçlendiriyordu.
Kadıköy #Hayır’ın
girişimi bu zaafları aşmaya yönelik görülüyor.
Bu bakımdan analiz edilmesi, bilinmesi ve anlaşılması çok
önemli.
Bunları kısaca ele alalım.
Gezi’ye katılanlar ve sonra da forumlara katılanlar
bilirler, her türlü karar almayı, örgütlenmeyi olanaksızlaştıran bir yaklaşım Gezi’ye
egemendi ve bunun demokrasi olduğu sanılıyordu.
İşleyiş şöyleydi, forumlar atomlarına ayrılmış bireylerin iç
dökme alanlarına dönüyor, farklı fikirler etrafında yoğunlaşmış görüşlerin
çoğunluğu kazanma çabası, eşit koşullarda yarışması ve karar alınması gibi hiçbir
çalışma biçimi görülmüyordu. Tüm İstanbul ve Türkiye’deki Gezi kitlesinin,
forumlarının, dayanışmalarının, yatay haberleşme kanalları; ortak organlar
yaratılması gibi bir problem ve çaba ise hiç görülmüyordu.
Bu nedenle forumlar enerjinin toplandığı ve kararlar alıp
eyleme dönüştüğü alanlar olmaktan çıkıyor, enerjinin tükendiği birer boşalma alanı
olarak kalıyordu.
Ama bu arada fiili uygulama ve kararlar birkaç komisyon ya
da aslında Gezi’nin bileşimiyle ilgisiz bir takım örgütlerin toplandığı yerlere
(“Taksim dayanışma” gibi) kalıyordu.
Karar alma, oylama ve örgütlenmeyi haklı denebilecek
kaygılarla reddetme, fiiliyatta tam aksine en anti demokratik, en korkulanın
başa geldiği bir sonuç yaratıyordu.
Atomlarına ayrılmış bireylerin, farklı önceliklere,
kavramlara, dayanan konuşmalarının demokrasi olmadığı anlaşılamıyordu.
Demokrasi ancak netleşmiş sistematik görüşler etrafında
birleşenler arasında eşit haklarla yapılan fikir mücadelelerinin olduğu bir
ortamda olur. Bunun da önceliklere göre genelden özele doğru yapılması gerekir.
Bunun için de gündemin yani önceliğin
ne olması gerektiği tartışması esas demokrasinin ve sorunun özünü oluşturur.
Bir gündem ve toplantı akışı şemasının farkı bile
görülmüyordu.
Gündem tartışması içeriğe ilişkindir. Önceliğin ne olduğuna.
Akış ise, bir usul sorunudur. Yani akışın başında ilk işin
gündemin tartışılması olduğunu belirler ve gerisini Toplantıya bırakır. Toplantının
kendisinden daha üst organ yoktur çünkü.
Hâlbuki ister Gezi’nin ve Forumların toplantılarında, ister
HDP gibi partilerin Toplantı duyurularında Gündem diye akış belirtilir, ama
akış fiilen gündem tartışması ve kararlaştırılmasının yerini almış Gündem
tartışması gündemden çıkarılmıştır.
Bu HDP’yi de Gezi’yi de öldüren en korkunç manüplasyonun
kendisidir.
Fiiliyatta çok bireyci görünen Gezi aslında bireyleri
atomlarına ayrılmış bırakarak, birey hukukunu da ortadan kaldırıyor ve bu boşluğu
örgütlü gruplar dolduruyordu.
Keza buna bağlı olarak bir yanlış daha vardı özellikle
dayanışma ve forumlarda görülen.
Bir gündem tartışmasının kendisinin en siyasi ve temel
tartışma olduğu görülmüyor, gündem belirlemeler komisyonlara bırakılıyor,
gündem diye de can alıcı politik sorunlar, strateji ve taktik sorunları değil
(Örneğin Gezi’nin nasıl merkezileşeceği gibi); sosyolojik denebilecek sorunlar
belirleniyor; böylece forumlar kendini içerik bakımından politik mücadelenin
sorunlarını tartışmayı gündemden düşürmüş oluyordu.
Bunun tartışma biçimi olarak da bilimsel sempozyumların bir
sunum ve onun eleştirileri biçimindeki biçimini benimsiyordu.
Evet, kendini politik olanın dışına atıyordu ama atışın
kendi de bizzat bir politikaydı. Politik olmamak mümkün değildir çünkü.
Politik bir hareket ve örgütlenme ise sunumlar ve
eleştirileri tarzında çalışamaz. Farklı sistematik tezlerin, programların,
görüşlerin, karar tasarılarının, gündem önerilerinin mücadelesi ve çoğunluğu kazanıma
çabası tarzında çalışabilir.
*
Gezi’nin bir diğer büyük yanlışı ülke çapındaki o muazzam hareketin
Türkiye çapında bir örgütlenmeye dönüşmesi için hiç bir girişiminin olmaması ve
dolayısıyla bunu başaramamasıydı.
Bu yöndeki birkaç girişim ise örgütlerin engellemeleri ile
mümkün olmamıştı.
Mahallelere gitmeyi düşünmüş ama aynı zamanda buna paralel
olarak Türkiye çapında insanların yatay olarak birbirini etkileyebileceği
kanallar yaratma gibi bir derdi olmamış; çeşitli yerlerdeki fiili olarak ortaya
çıkan forum ve dayanışmaların Türkiye çapında bir kongre veya konferans
toplaması hedeflenmemişti.
*
Dünkü Forum’un bu üç zaafı da aşmaya yönelik olduğu
görülüyordu.
Adının ve Biçiminin Gezi’nin forumlarını andırması yanıltıcı
olmamalı.
Biçimsel benzerliğin içindeki anatomi incelenince farklı
olduğu görülür. Balinalar suda yaşarlar ve balığa benzerler ama balık değildirler.
Dünkü Forum’un (Ki tertipleyenler belki de bilinçsiz olarak
forum yerine “Etkinlik” kavramını kullanmayı tercih ediyor. Gezi’nin Forumlarından
farkını hissettiklerinden olsa gerek.) Gezi Forumlarından farkı şuydu.
Dünkü Forum, ilk görünüşte tıpkı Gezi forumları gibi, bir iç
dökme alanı olarak görülebilir. Ancak işlevi tamamen farklıydı.
O Gezi’deki Forum yapı ve biçimi farklı bir işlevin aracı
olmuştu.
Dünkü Forum, Kadıköy
#Hayır’ın Kadıköy’deki #Hayır diyenleri bir araya getirme, onlarla bağ
kurma, onları örgütlenmeye yönlendirme çabasının bir aracıydı.
Bu bakımdan biçimi ve adı biraz Gezi forumlarına benzemekle
birlikte mahiyeti ve içeriği tamamen farklıydı.
Dünkü Forum, bir örgütlenme çabasının, Forum biçimini, bu
çabaların yoğun olarak gerçekleştirileceği ve birçok işlevin bir arada
yapılabileceği bir olanak olarak değerlendirmesiydi.
Bunlar şöyle sıralanabilir.
·
O kadar insanın bir araya gelerek moral ve
mücadele azmi bulması, birbirini destekleyip bir sinerji yaratması.
·
Yatay ilişkiler ve başka yerlerde kurulacak
forumlar için bağlantılar kurulması ve bir ilk atılım verilmesi.
·
Kadıköy’ün daha dar alanlarında, mahallelerinde
kurulacak mahalle #Hayır’ları için bağlar kurulması ve bunların ilk tohumlarının
atılması.
·
Önerilen örgütlenme modelinin gelenlere aktarılması.
Yani forum baslında bir iç dökme değil, bir örgütlenme
aracıdır ve bir taşla birkaç kuş vurulmasını sağlamıştır. İç dökme konuşmaları,
tepkilerin ve mücadele azmini birbirine aktarmanın aracı olmuştur. Dış görünüşü
kimseyi yanıltmamalıdır.
Öte yandan bizzat Forum’da da anlatılan ve görseli de
sunulan, tasavvur edilen ama dayatılmayıp tartışılmak üzere ortaya atılan
örgütlenme şeması, yukarıda değinilen zaafları aşmaya yönelik özellikler
taşıyor. Bunların bayında da şu ikisi geliyor:
·
Mahallileşildiği gibi aynı ölçüde ortaklaşma,
merkezileşme
·
Birey Hukuku
Bu nedenle dünkü forumu bir bakıma Gezi’nin yeniden bir
toparlanma ve partilerin ve diğer küçük sol örgütlerin bütün fiili
engelleyiciliği karşısında bir girişim gösterme, kendi göbeğini kesme çabası
olarak değerlendirilebilir.
Örgütlenme sorunu önümüzdeki yazıların konusu olmaya devam
edecektir.
Demir Küçükaydın
@demiraltona
[1] Çünkü taraflardan hangisi
daha büyük bir kararlılık ve inisiyatif yeteneği, coşku, fedakârlık gösterirse
o kazanmaktadır. Haziran ve Kasım seçimlerinde bu çok açık olarak görülmüştür.
Haziran’da AKP dağınık, moralsizdi. Bu her yerde görülüyordu. Diktatörü
durdurma kararlılığı ise her yerde görülüyordu. Yani seçim günü geldiğinde
barajın aşılacağı aşağı yukarı belli olmuştu. Beklediğimizin üstünde oy
almıştık. Kasım’da ise, bizler darmadağındık, karşı taraf tüm rezervlerini
ortaya sürmüştü. Beklediğimizin altında oy aldık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder