Strateji ve Taktik, güçlerin mücadelesine ilişkin kavramlardır; yani
karşı tarafın iradesini kırmak ve onu sizin iradenizi kabul etmeye zorlamak
için yapılan eylemlere ilişkin kavramlardır.
Strateji ve taktik, normatif
kavramlar değildir; analitik
kavramlardır.
Bu ne demek?
Yani hukuki kavramlarda olduğu gibi, bir şey şu
özelliklere sahip ise strateji (veya taktik) olur türünden, kural koyucu; toplumsal ilişkileri düzenleyici
kavramlar değildirler; toplumsal ilişkileri düzenlemezler; sizin kabulünüzden
bağımsız olarak vardırlar.
Normatif ve Analitik kavram farkını açıklamak için birkaç örnek verelim.
Bir insanı öldürdüğünüzde otomatikman katil ya da kahraman olmazsınız;
ya da öldürüldüğünüzde, maktul ya da şehit olmazsınız. Kahraman ya da Şehit olmak için, ölenin ya
da öldürenin Düşman olması gerekir. Yani aynı eylem sizi bir katil ya da
kahraman; maktul ya da şehit yapabilir. Yani cani ya da kahraman, maktul, şehit
gibi kavramlar normatif kavramlardır.
Ama öldürme ve ölme
kavramları analitik bir kavramdır; bir ilişkiyi düzenlemez, bir gerçekliği ifade
eder.
Daha basit bir örnek sınıf ve ulus (veya din)
kavramları üzerinden verilebilir.
Siz sınıfların varlığını ve sınıflar mücadelesini reddetseniz
de, sınıflar ve bunların mücadelesi sizin kabulünüzden bağımsız olarak vardır.
Örneğin ben işçi değilim diye gidip noterden tasdikli belge çıkarsanız bile,
eğer işgücünüzü bir ücret karşılığı olarak satıyorsanız bir işçisinizdir, işçi
olmaktan kurtulamazsınız. Sosyolojik olarak bir işçi olmaya devam edersiniz. Diyelim
ki ülkedeki hukuk sistemi taşeronluk diye bir kategori oluşturmuş; hukuken
taşeron olmanız, sosyolojik olarak işçi olmanızı ortadan kaldırmaz.
Ama bir dinden (Burada hukuki anlamıyla Din’den söz
ediyoruz. Sosyolojik anlamıyla Din’den değil. Sosyolojik anlamıyla dinsiz olmak
mümkün değildir.) veya ulustan olmanız, Müslüman (veya Türk) olmanız böyle
değildir. Ben Müslüman değilim dediğiniz anda, sosyolojik olarak Müslüman
olmanız diye bir şey söz konusu olmaz. Türk değilim dediğiniz anda, gidip
bakanlar kurulu kararı çıkartıp bir de Türk vatandaşlığından çıktınız mı artık
Türk değilsinizdir. Yani Türklük ve Müslümanlık analitik değil, normatif
kavramlardır. Bu kavramlarla toplumsal ilişkiler tanımlanır ve düzenlenir ama
toplumsal gerçek anlaşılamaz; analiz edilemez; kendileri anlaşılması gereken
gerçekliklerdir.
İşte Strateji ve Taktik de tıpkı Sınıf gibi, analitik kavramlardır.
Kabulden ya da zorlamalardan bağımsız olarak vardırlar. Süreçlerin ve şeylerin
ilişkisini analiz etmenin araçlarıdırlar.
Bir yerde konum ve çıkarları farklı gruplar ve bunlar
arasında bir rekabet, bir yarış, çatışma varsa, bu çatışmada o kişilerin
iradesinden bağımsız olarak strateji ve taktikler vardır. Strateji veya taktik
kavramlarını bilip bilmemeniz; bilinçli olarak strateji veya taktik yapıp
yapmamanız; bu mücadelede başarı kazanmak için yaptığınız işlerin aynı zamanda strateji
veya taktik olmasını ortadan kaldırmaz.
Örneğin, diyelim ki savaşı reddediyorsunuz; sadece
savaşı değil, her türlü çatışmayı bile reddediyorsunuz. Bu durumda bile yaptığınız
ancak strateji ve taktik kavramlarıyla anlaşılabilir.
Çünkü toplumda çatışmaları veri kabul eden ve buna
göre düzenlenmiş ve bunu topluma zorla kabul ettiren bir düzen vardır. (Hem de
zaten nesnel olarak bir toplum zorunluluklar âleminin ötesinde değilse, orada
yaptırım ve çatışma olması kaçınılmaz olduğundan öyledir. Ama bu konu ilerde.)
Örneğin sizi askere alırlar. Siz çatışmayı reddediyorum
diyerek, devletle çatışmaktan kaçarak askere giderseniz reddettiğinizi
yaparsınız; yani çatışmayı kabullenmiş olursunuz.
Eğer çatışmayı reddediyorum diyerek askere gitmeyi
reddederseniz, bu sefer sizi askere alan düzenle çatışmaya girmiş; nesnel
olarak bir çatışmanın tarafı olursunuz.
Bu durumda askere gitmemek bir strateji veya taktik
olarak ortaya çıkar.
Çünkü örneğin, çatışmayı ortadan kaldırmak için de bu
düzeni yıkmalı; savaşmayı öğrenmeli ve böylece çatışmaları yeryüzünden
kaldırmalıyım da diyebilirsiniz. Buna göre pasifizm aslında farklı bir stratejiden
veya taktikten başka bir şey değildir.
Yani dar anlamıyla çatışmayı reddetmenin kendisi bile nesnel
olarak aynı zamanda geniş anlamıyla çatışma olduğundan, yerine göre bir
strateji veya bir taktik olarak ortaya çıkar.
Strateji ve taktiğin normatif değil, analitik
kavramlar olduğunu en iyi örneği bizzat canlılar âlemidir.
Evrim yasaları tesadüfî değişiklikler üzerinden deneme
yanılma ile yürür. Ama bu kadar bilinçsiz ve kör tesadüfler aracılığıyla
gerçekleşmesine rağmen, canlılar evrimlerinde farklı stratejiler izlerler.
Örneğin kimi canlılar milyonlarca yumurta bırakır, kimi canlılar sadece bir iki
yavruya yoğunlaşır. Bunlar iki farklı yaşam stratejisidir. Kimi canlıların ömrü
bir mevsim sürmez; kimi canlıların ki onlarca yıl sürer. Kimi canlılar
saldırıya yönelik bir strateji geliştirirler (genellikle et yiyiciler gibi) kimi
canlılar savunmaya yönelik bir strateji geliştirirler (Kirpiler gibi örneğin).
Bütün bu stratejiyi en küçük bir bilinç ve kabul olmadan; tamamen kör tesadüfler
üzerinden gerçekleştirirler.
Bu nedenle, nasıl sınıflar ve sınıf mücadelesi nesnel
ise, bizim kabulümüzden bağımsız olarak varsa ve tam da bu nedenle, bizzat
sınıfları ve sınıf mücadelenin varlığının reddi bile nesnel olarak bir sınıf
mücadelesi ise; benzer biçimde, bir yerde farklı konum ve çıkarlardan
kaynaklanan çatışmalar varsa, bizzat çatışmayı (dolayısıyla strateji ve taktik
gibi kavramları ve yapmayı) kabul etmemenin kendisi bile bir strateji ve
taktiktir.
Strateji ve taktik kavramlarının ortadan kalkması,
kullanımının bir anlamı bulunmaması, ancak çatışmaların olmadığı bir toplumda olabilir.
Çatışmaların olmadığı bir toplum, yaptırımların olmadığı bir toplum olabilir.
Çatışmaların ortadan kalkması ancak emeğin olmadığı;
zenginliklerin gürül gürül aktığı; herkesten yeteneği kadar herkese ihtiyacına
göre ilkesini toplumun bayraklarına yazdığı bir dünyada; yani ancak Cennette
mümkün olabilir. O halde “herkese emeği kadar” veya daha kaba ifadeyle “çalışmayana
ekmek yok” ilkesi geçerli olduğu sürece,
toplumda yaptırım, dolayısıyla çatışma ve gerilimler olacaktır. Gerilimler ve
çatışma varsa, tarafların kendi iradelerini üstün kılmak için strateji ve
taktikleri de var olmaya devam edecektir.
*
Strateji ve taktik analitik kavramlar olduğuna göre,
aynı zamanda hem gerçekliği daha iyi analiz etmemize, anlamamıza yararlar hem
de o gerçekliği değiştirme mücadelesinde daha başarılı sonuçlar almanın da bir
aracı olabilirler.
Sadece var olan güçlerin mücadelesinin, strateji ve
taktiğe ilişkin kavramlarla şematik düzenlenmesi bile olayları daha iyi
kavramayı sağlayabilir.
Bu nedenle savaş sanatı, yani strateji ve taktiğin
analizi ve bu analitik kavramların geliştirilmesi, neredeyse insanlık tarihinin
modern kavramlara en yakın kavramsal gelişimini temsil eder. Sun Tzu gibi savaş
sanatı yazarlarının yazıları bugün bile tüm tazeliğiyle durmaktadır. Bugünün globalizm
çağında, dünya çapındaki şirket yöneticilerine bile bu kitaplarda geliştirilmiş
kavramlar üzerinden dersler verilmektedir.
Eğer toplumu değiştirme iddiasındaki devrimciler,
sosyalistler bunları alfabetik düzeyde olsun bilmez, anlamaz ve kullanmazlarsa,
en küçük bir başarı göstermeleri bile beklenemez.
Bu bakımdan, en alfabetik düzeyde olsun bu kavramları,
anlamlarını ve öğelerini kısaca ele almak, bir ortak dil oluşturmak bakımından
yararlı olacaktır.
*
Strateji’ye eskiler “Sevkülceyş” derlerdi[1].
Ceyş, Ordu demektir. Sevk ise bildiğimiz, sevk, yönlendirme, iletme demek. O
halde kelime anlamıyla Strateji demek, orduların yönlendirilişi demektir.
Peki, Taktik ne demektir? Taktiğe eskiler Tabya
derlerdi. Grekçe “taktike” sözcüğünden gelir. Yön
demektir. Esas olarak şartlara en uygun mücadele biçimleri anlamında kullanılır.
Yani Strateji güce, güçlere ilişkindir; Taktik ise
mücadelelere, mücadele biçimlerine. Elbet güç ve mücadele birbirine bağlı
olmakla birlikte farklı kategorilerdir.
Ancak güç ve mücadelenin birbirine bağlılığı strateji
ve taktiğin de sık sık birbiri yerine kullanılmasını da getirir ve getirmiştir.
Strateji daha genel olan; taktik o genele tabiiyet
içinde, göre daha özel koşullara, acil görevlere ilişkin olan olarak ele
alındığından ve kullanıldığından, bu anlamda, genel ve özel ilişkisi
bağlamında, sürekli birbirleri yerine de kullanılırlar ve kullanılabilirler.
Bir bakımdan stratejik olan bir duruş; diğer bakımdan
taktik bir duruş olarak görülür. Örneğin, dünya devrimi diye bir hedefiniz
varsa, kendi ülkenizde hedeflediğiniz devrim ve bunun stratejisi dünya devrimi
içinde taktik bir hedeftir.
Ama dünya devrimi de, bir sınıfsız toplum idealine göre
taktik bir aşamadan başka bir şey değildir.
Yani Rus bebekleri Matruşkalar gibi, her strateji,
daha geniş bir strateji içinde taktik; her taktik de daha kısa vadeli ve dar
bir mücadeleye göre strateji olarak görülebilir.
Tabii bu kadarla kalamayız. Bu analitik kavramların da
bir analizi gerekir. Bu analize de gelecek yazıda girelim.
10 Aralık 2015 Perşembe
Demir Küçükaydın
[1]
“Askerce STRATEJİ nedir? Osmanlıcada ona
"Sevkulceyş" (Ordunun iletilişi) denir. Yanlış tercüme değildir. Bir
ülkede Savaşacak örgütlü güçlerin en belli başlılarına Ordu (Arapça; CEYŞ)
denir.. Ordular: Cephede ateş hattına girenler, geride Yedek bekleyenler diye
ayrılırlar. Gerek ÖZGÜÇ, gerek YEDEK orduları, düşman kuvvetlerine karşı
gönderip "Yığınak" yapma işine askerlik güzel sanatında STRATEJİ adı
verilir.
Askerlik güzel sanatında Stratejiye büyük önem
verilir. Hatta modern büyük Genelkurmaylar için, Strateji başarılı oldu mu, yani
Orduların Cephede yığınakları doğru hesaplı ve tam zamanında başarıldı mı,
ZAFER muhakkak sayılır. Ünlü Alman Strateji von Schieffen'e göre iki Ordunun
karşı karşıya gelinceye dek ve gelince beliren güçler dengesi, Savaşın kaderini
kestirir. Ondan ötesi, savaşanların bileceği iştir. Genelkurmayın yapacağı çok
az şey kalmıştır.
Askerce TAKTİK nedir? Osmanlıcada ona
"TÂBİYE" (savaş eğitimi) denir. Aslı; Grekçe "TAKTİKE"
(Yön) sözcüğünden gelir. Düşmanla karşılaşmış Orduların, Savaş alanındaki
şartlara en uygun biçimde ve yordamda tertiplenerek kullanılmalarına TAKTİK adı
verilir.
Taktikte amaç, kesin sonuç alınıncaya dek, BOZGUN
vermeksizin, yerine göre Saldırı (Taarruz), yahut Gerileme (Ricat), yahut
Savunma (Müdafaa) yollarını beceri ile uygulamaktır.
Savaşın Askercil veya Sivil olması, savaş olmasını
ortadan kaldırmaz. Gene de Askercil savaş Stratejisi ile Sivil Savaş stratejisi
birbirine karıştırılmamalıdır. Askercil Savaş, Sivil Savaşın bir ÖZEL
BÖLÜMÜDÜR. Askercil Savaş: daha çok YÜZEYDE kalır ve daha çok SİLÂHLI biçimde
olur. Sosyal Savaş DERİNLİĞİNE inen ve daha çok SİVİL biçimler alır. Askercil
savaş OTOMATİK denecek kurallarla işler. Sivil Savaş ÇOK KARMAŞALI denge
altüstlükleri geçirir. Askercil hareket, - Paşanın dediği gibi, - "ZEKÂ
değil İTAAT" ister. Sivil hareket, ancak Zekâsının ışığında bilinçli
disiplin bekler.
Bununla birlikte, Askercil Savaşta bile
"ZEKÂSIZ İTAAT" formülünü, biraz aşırı ciddiye alanlar çarçabuk
yaşarken taş kesilip "Heykelleşirler". Ancak, zekâsını itaatine
kurban edemeyenler, askercil skolastik çemberini yarıp oyuncak edilmekten
kurtulur ve yeni bir çığır açarlar.” (Hikmet Kıvılcımlı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder