10 Aralık 2015 Perşembe

Genel Olarak Strateji ve Taktik Kavramları Üzerine

Strateji ve Taktik, güçlerin mücadelesine ilişkin kavramlardır; yani karşı tarafın iradesini kırmak ve onu sizin iradenizi kabul etmeye zorlamak için yapılan eylemlere ilişkin kavramlardır.
Strateji ve taktik, normatif kavramlar değildir; analitik kavramlardır.
Bu ne demek?
Yani hukuki kavramlarda olduğu gibi, bir şey şu özelliklere sahip ise strateji (veya taktik) olur türünden, kural koyucu; toplumsal ilişkileri düzenleyici kavramlar değildirler; toplumsal ilişkileri düzenlemezler; sizin kabulünüzden bağımsız olarak vardırlar.
Normatif ve Analitik kavram farkını açıklamak için birkaç örnek verelim.

Bir insanı öldürdüğünüzde otomatikman katil ya da kahraman olmazsınız; ya da öldürüldüğünüzde, maktul ya da şehit olmazsınız. Kahraman ya da Şehit olmak için, ölenin ya da öldürenin Düşman olması gerekir. Yani aynı eylem sizi bir katil ya da kahraman; maktul ya da şehit yapabilir. Yani cani ya da kahraman, maktul, şehit gibi kavramlar normatif kavramlardır.
Ama öldürme ve ölme kavramları analitik bir kavramdır; bir ilişkiyi düzenlemez, bir gerçekliği ifade eder.
Daha basit bir örnek sınıf ve ulus (veya din) kavramları üzerinden verilebilir.
Siz sınıfların varlığını ve sınıflar mücadelesini reddetseniz de, sınıflar ve bunların mücadelesi sizin kabulünüzden bağımsız olarak vardır. Örneğin ben işçi değilim diye gidip noterden tasdikli belge çıkarsanız bile, eğer işgücünüzü bir ücret karşılığı olarak satıyorsanız bir işçisinizdir, işçi olmaktan kurtulamazsınız. Sosyolojik olarak bir işçi olmaya devam edersiniz. Diyelim ki ülkedeki hukuk sistemi taşeronluk diye bir kategori oluşturmuş; hukuken taşeron olmanız, sosyolojik olarak işçi olmanızı ortadan kaldırmaz.
Ama bir dinden (Burada hukuki anlamıyla Din’den söz ediyoruz. Sosyolojik anlamıyla Din’den değil. Sosyolojik anlamıyla dinsiz olmak mümkün değildir.) veya ulustan olmanız, Müslüman (veya Türk) olmanız böyle değildir. Ben Müslüman değilim dediğiniz anda, sosyolojik olarak Müslüman olmanız diye bir şey söz konusu olmaz. Türk değilim dediğiniz anda, gidip bakanlar kurulu kararı çıkartıp bir de Türk vatandaşlığından çıktınız mı artık Türk değilsinizdir. Yani Türklük ve Müslümanlık analitik değil, normatif kavramlardır. Bu kavramlarla toplumsal ilişkiler tanımlanır ve düzenlenir ama toplumsal gerçek anlaşılamaz; analiz edilemez; kendileri anlaşılması gereken gerçekliklerdir.
İşte Strateji ve Taktik de tıpkı Sınıf gibi, analitik kavramlardır. Kabulden ya da zorlamalardan bağımsız olarak vardırlar. Süreçlerin ve şeylerin ilişkisini analiz etmenin araçlarıdırlar.
Bir yerde konum ve çıkarları farklı gruplar ve bunlar arasında bir rekabet, bir yarış, çatışma varsa, bu çatışmada o kişilerin iradesinden bağımsız olarak strateji ve taktikler vardır. Strateji veya taktik kavramlarını bilip bilmemeniz; bilinçli olarak strateji veya taktik yapıp yapmamanız; bu mücadelede başarı kazanmak için yaptığınız işlerin aynı zamanda strateji veya taktik olmasını ortadan kaldırmaz.
Örneğin, diyelim ki savaşı reddediyorsunuz; sadece savaşı değil, her türlü çatışmayı bile reddediyorsunuz. Bu durumda bile yaptığınız ancak strateji ve taktik kavramlarıyla anlaşılabilir.
Çünkü toplumda çatışmaları veri kabul eden ve buna göre düzenlenmiş ve bunu topluma zorla kabul ettiren bir düzen vardır. (Hem de zaten nesnel olarak bir toplum zorunluluklar âleminin ötesinde değilse, orada yaptırım ve çatışma olması kaçınılmaz olduğundan öyledir. Ama bu konu ilerde.)
Örneğin sizi askere alırlar. Siz çatışmayı reddediyorum diyerek, devletle çatışmaktan kaçarak askere giderseniz reddettiğinizi yaparsınız; yani çatışmayı kabullenmiş olursunuz.
Eğer çatışmayı reddediyorum diyerek askere gitmeyi reddederseniz, bu sefer sizi askere alan düzenle çatışmaya girmiş; nesnel olarak bir çatışmanın tarafı olursunuz.
Bu durumda askere gitmemek bir strateji veya taktik olarak ortaya çıkar.
Çünkü örneğin, çatışmayı ortadan kaldırmak için de bu düzeni yıkmalı; savaşmayı öğrenmeli ve böylece çatışmaları yeryüzünden kaldırmalıyım da diyebilirsiniz. Buna göre pasifizm aslında farklı bir stratejiden veya taktikten başka bir şey değildir.
Yani dar anlamıyla çatışmayı reddetmenin kendisi bile nesnel olarak aynı zamanda geniş anlamıyla çatışma olduğundan, yerine göre bir strateji veya bir taktik olarak ortaya çıkar.
Strateji ve taktiğin normatif değil, analitik kavramlar olduğunu en iyi örneği bizzat canlılar âlemidir.
Evrim yasaları tesadüfî değişiklikler üzerinden deneme yanılma ile yürür. Ama bu kadar bilinçsiz ve kör tesadüfler aracılığıyla gerçekleşmesine rağmen, canlılar evrimlerinde farklı stratejiler izlerler. Örneğin kimi canlılar milyonlarca yumurta bırakır, kimi canlılar sadece bir iki yavruya yoğunlaşır. Bunlar iki farklı yaşam stratejisidir. Kimi canlıların ömrü bir mevsim sürmez; kimi canlıların ki onlarca yıl sürer. Kimi canlılar saldırıya yönelik bir strateji geliştirirler (genellikle et yiyiciler gibi) kimi canlılar savunmaya yönelik bir strateji geliştirirler (Kirpiler gibi örneğin). Bütün bu stratejiyi en küçük bir bilinç ve kabul olmadan; tamamen kör tesadüfler üzerinden gerçekleştirirler.
Bu nedenle, nasıl sınıflar ve sınıf mücadelesi nesnel ise, bizim kabulümüzden bağımsız olarak varsa ve tam da bu nedenle, bizzat sınıfları ve sınıf mücadelenin varlığının reddi bile nesnel olarak bir sınıf mücadelesi ise; benzer biçimde, bir yerde farklı konum ve çıkarlardan kaynaklanan çatışmalar varsa, bizzat çatışmayı (dolayısıyla strateji ve taktik gibi kavramları ve yapmayı) kabul etmemenin kendisi bile bir strateji ve taktiktir.
Strateji ve taktik kavramlarının ortadan kalkması, kullanımının bir anlamı bulunmaması, ancak çatışmaların olmadığı bir toplumda olabilir. Çatışmaların olmadığı bir toplum, yaptırımların olmadığı bir toplum olabilir.
Çatışmaların ortadan kalkması ancak emeğin olmadığı; zenginliklerin gürül gürül aktığı; herkesten yeteneği kadar herkese ihtiyacına göre ilkesini toplumun bayraklarına yazdığı bir dünyada; yani ancak Cennette mümkün olabilir. O halde “herkese emeği kadar” veya daha kaba ifadeyle “çalışmayana ekmek yok”  ilkesi geçerli olduğu sürece, toplumda yaptırım, dolayısıyla çatışma ve gerilimler olacaktır. Gerilimler ve çatışma varsa, tarafların kendi iradelerini üstün kılmak için strateji ve taktikleri de var olmaya devam edecektir.
*
Strateji ve taktik analitik kavramlar olduğuna göre, aynı zamanda hem gerçekliği daha iyi analiz etmemize, anlamamıza yararlar hem de o gerçekliği değiştirme mücadelesinde daha başarılı sonuçlar almanın da bir aracı olabilirler.
Sadece var olan güçlerin mücadelesinin, strateji ve taktiğe ilişkin kavramlarla şematik düzenlenmesi bile olayları daha iyi kavramayı sağlayabilir.
Bu nedenle savaş sanatı, yani strateji ve taktiğin analizi ve bu analitik kavramların geliştirilmesi, neredeyse insanlık tarihinin modern kavramlara en yakın kavramsal gelişimini temsil eder. Sun Tzu gibi savaş sanatı yazarlarının yazıları bugün bile tüm tazeliğiyle durmaktadır. Bugünün globalizm çağında, dünya çapındaki şirket yöneticilerine bile bu kitaplarda geliştirilmiş kavramlar üzerinden dersler verilmektedir.
Eğer toplumu değiştirme iddiasındaki devrimciler, sosyalistler bunları alfabetik düzeyde olsun bilmez, anlamaz ve kullanmazlarsa, en küçük bir başarı göstermeleri bile beklenemez.
Bu bakımdan, en alfabetik düzeyde olsun bu kavramları, anlamlarını ve öğelerini kısaca ele almak, bir ortak dil oluşturmak bakımından yararlı olacaktır.
*
Strateji’ye eskiler “Sevkülceyş” derlerdi[1]. Ceyş, Ordu demektir. Sevk ise bildiğimiz, sevk, yönlendirme, iletme demek. O halde kelime anlamıyla Strateji demek, orduların yönlendirilişi demektir.
Peki, Taktik ne demektir? Taktiğe eskiler Tabya derlerdi. Grekçe “taktike” sözcüğünden gelir. Yön demektir. Esas olarak şartlara en uygun mücadele biçimleri anlamında kullanılır.
Yani Strateji güce, güçlere ilişkindir; Taktik ise mücadelelere, mücadele biçimlerine. Elbet güç ve mücadele birbirine bağlı olmakla birlikte farklı kategorilerdir.
Ancak güç ve mücadelenin birbirine bağlılığı strateji ve taktiğin de sık sık birbiri yerine kullanılmasını da getirir ve getirmiştir.
Strateji daha genel olan; taktik o genele tabiiyet içinde, göre daha özel koşullara, acil görevlere ilişkin olan olarak ele alındığından ve kullanıldığından, bu anlamda, genel ve özel ilişkisi bağlamında, sürekli birbirleri yerine de kullanılırlar ve kullanılabilirler.
Bir bakımdan stratejik olan bir duruş; diğer bakımdan taktik bir duruş olarak görülür. Örneğin, dünya devrimi diye bir hedefiniz varsa, kendi ülkenizde hedeflediğiniz devrim ve bunun stratejisi dünya devrimi içinde taktik bir hedeftir.
Ama dünya devrimi de, bir sınıfsız toplum idealine göre taktik bir aşamadan başka bir şey değildir.
Yani Rus bebekleri Matruşkalar gibi, her strateji, daha geniş bir strateji içinde taktik; her taktik de daha kısa vadeli ve dar bir mücadeleye göre strateji olarak görülebilir.
Tabii bu kadarla kalamayız. Bu analitik kavramların da bir analizi gerekir. Bu analize de gelecek yazıda girelim.
10 Aralık 2015 Perşembe
Demir Küçükaydın

[1]Askerce STRATEJİ nedir? Osmanlıcada ona "Sevkulceyş" (Ordunun iletilişi) denir. Yanlış tercüme değildir. Bir ülkede Savaşacak örgütlü güçlerin en belli başlılarına Ordu (Arapça; CEYŞ) denir.. Ordular: Cephede ateş hattına girenler, geride Yedek bekleyenler diye ayrılırlar. Gerek ÖZGÜÇ, gerek YEDEK orduları, düşman kuvvetlerine karşı gönderip "Yığınak" yapma işine askerlik güzel sanatında STRATEJİ adı verilir.
Askerlik güzel sanatında Stratejiye büyük önem verilir. Hatta modern büyük Genelkurmaylar için, Strateji başarılı oldu mu, yani Orduların Cephede yığınakları doğru hesaplı ve tam zamanında başarıldı mı, ZAFER muhakkak sayılır. Ünlü Alman Strateji von Schieffen'e göre iki Ordunun karşı karşıya gelinceye dek ve gelince beliren güçler dengesi, Savaşın kaderini kestirir. Ondan ötesi, savaşanların bileceği iştir. Genelkurmayın yapacağı çok az şey kalmıştır.
Askerce TAKTİK nedir? Osmanlıcada ona "TÂBİYE" (savaş eğitimi) denir. Aslı; Grekçe "TAKTİKE" (Yön) sözcüğünden gelir. Düşmanla karşılaşmış Orduların, Savaş alanındaki şartlara en uygun biçimde ve yordamda tertiplenerek kullanılmalarına TAKTİK adı verilir.
Taktikte amaç, kesin sonuç alınıncaya dek, BOZGUN vermeksizin, yerine göre Saldırı (Taarruz), yahut Gerileme (Ricat), yahut Savunma (Müdafaa) yollarını beceri ile uygulamaktır.
Savaşın Askercil veya Sivil olması, savaş olmasını ortadan kaldırmaz. Gene de Askercil savaş Stratejisi ile Sivil Savaş stratejisi birbirine karıştırılmamalıdır. Askercil Savaş, Sivil Savaşın bir ÖZEL BÖLÜMÜDÜR. Askercil Savaş: daha çok YÜZEYDE kalır ve daha çok SİLÂHLI biçimde olur. Sosyal Savaş DERİNLİĞİNE inen ve daha çok SİVİL biçimler alır. Askercil savaş OTOMATİK denecek kurallarla işler. Sivil Savaş ÇOK KARMAŞALI denge altüstlükleri geçirir. Askercil hareket, - Paşanın dediği gibi, - "ZEKÂ değil İTAAT" ister. Sivil hareket, ancak Zekâsının ışığında bilinçli disiplin bekler.
Bununla birlikte, Askercil Savaşta bile "ZEKÂSIZ İTAAT" formülünü, biraz aşırı ciddiye alanlar çarçabuk yaşarken taş kesilip "Heykelleşirler". Ancak, zekâsını itaatine kurban edemeyenler, askercil skolastik çemberini yarıp oyuncak edilmekten kurtulur ve yeni bir çığır açarlar.” (Hikmet Kıvılcımlı)

Hiç yorum yok: