26 Şubat’ta yazdığımız “Birleşik
Haziran Hareketi, Seçimler ve HDP” başlıklı yazıda Marksist ve
Sosyalistlerin seçimlere ilişkin tavrının, genel ve önümüzdeki seçimlerin özgül
niteliklerinden hareketle, nasıl olması gerektiği sorusunu cevapladıktan sonra,
yazının sonunda, şunları yazıyorduk:
“Son olarak tekrar
edelim.
CHP’ye oy veren, laik
ve Alevi ama pek ulusalcı kaygıları olmayıp da demokrat olan geniş bir kesim
vardır. Bunlar HDP’yi dikkatle izlemektedirler. Birleşik Haziran Hareketi, bu
geniş kesimin HDP’ye yönelmesini engellemek için kurulmuş bir benttir.
Eğer bu kesimde bir
kayma başlarsa, BHH da bu kaymayı daha geri bir noktada tutabilmek için;
etkisini yitirmemek için, HDP’ye oy verilmesini isteyebilir veya HDP ile
ittifak yapabilir.
Ama işlevini görüp
kaymayı engelleyebildiği sürece, HDP’ye karşı duracak ve seçimlerde fiilen
oyları CHP’ye verecek veya en azından HDP’ye oy verilmesini istemeyecek ve HDP
yüzde onu aşamazsa, HDP’yi Erdoğan’la gizli işbirliği vs. yapmakla
suçlayacaklardır. Kendi suçlarını HDP’ye atacaklardır.
Bunun çok acımasız bir
yargı mı olduğu söyleniyor?
Bunu yalanlamanın ve
bu yargının geçersizliğini göstermenin, bu satırları yazanı mahcup etmenin bir
tek yolu var: İster Haziran Hareketi olarak, ister kimi bileşenleri bağımsız
olarak, HDP’ye hiçbir karşılık istemeden ve pazarlık yapmadan oy verilmesini
istesinler.
Utandırsınlar, mahcup
etsinler bu satırların yazarını.
Çünkü biz utanır ve
mahcup olursak Türkiye’deki demokrasi mücadelesi kazanacaktır.
Biz kaybedelim yeter
ki Demokrasi mücadelesi kazasın. Demokrasi Mücadelesi kazanınca biz de
kaybettiğimizden çok daha fazlasını kazanacağız.”
“Birleşik Haziran
Hareketi”nin “7 Haziran 2015
Seçimleri’ne yönelik tutumuna” ilişkin açıklama nihayet yayınlandı. Bizi mahcup
etmediler. Gerçekten mahcup olmayı istiyorduk.
Ama hakkını verelim ki mahcup etmedi. Ama Türkiye’deki
demokrasi mücadelesi ciddi bir yara aldı. Oylar nedeniyle değil. HDP zaten
yüzde onu aşacak, ama duruşlar nedeniyle.
*
“Herşeyi ve Hiçbirşeyi Konuşmak”
“Birleşik
Haziren Hareketi’nin 7 Haziran Genel seçimlerine Yönelik kamuoyuna Duyurusu”
başlıklı metin siyasi literatüre, bir konu hakkında konuşacağını söyleyip de o
konuda bir araba laf edip hiçbir şey söylememenin bir şahikası, bir klasik bir örneği
olarak geçecektir muhtemelen.
Seçim nedir son duruşmada? Oy verme işlemidir. Var olan
alternatiflerden birini destekleme veya desteklememedir.
“Seçimi boykot
ediyoruz” denebilir.
Yanlış veya doğru bu açık ve anlaşılabilir bir tavırdır.
“HDP seçimlere parti
olarak girmesin, kendini feda etsin. Türkiyelileşme gibi ütopyaların peşinden
koşmasın; koşuyorsa bile bu durumda ertelesin. Kürdistan’da bireysel adaylarla
katılsın; Kürdistan dışında da Kürtlere düşman çok güçlü ulusalcı bir damarın
bulunduğu CHP’ye oy verilmesini istesin” denebilir.
Yanlış veya doğru bu açık ve anlaşılabilir bir tavırdır.
Ama BHH’nin tavrı ne açıktır ne de anlaşılabilir.
HDP seçime parti olarak girmeye karar vermiş. Son seçimde
aldığı oya bakılırsa, binde beş bir artış yüzde onu aşmaya yetiyor. Birleşik Haziran
Hareketi’nin de etkileyebileceği oy aşağı yukarı bu kadar. Yani BHH’nin HDP’ye
oy verilmesini istemesi veya istememesi, HDP’nin yüzde on barajını aşmasında,
dolayısıyla AKP’nin ve Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçme ve bugünkünden bile
daha da karşı devrimci ve anti demokratik bir anayasa yapmasını engellemede böylesine
kritik bir öneme sahipken, bir araba laf edip de, “HDP’ye oy verin, yüzde on barajını aşmasına yardımcı olun; HDP’yi
desteklemiyorsanız bile ona oy vererek AKP’ye karşı onlarca milletvekili
çıkarın, çünkü CHP’yi vereceğiniz yüzde bir oy AKP karşıtı vekillerin sayısında
bir önemli değişikliğe yol açmaz ama HDP’ye vereceğiniz yüzde bir oy 50 ile 100
arası AKP karşı vekilin Meclise girmesine yol açar ve AKP’nin mutlak iktidar
olmasına engel olur” demeden sözü bağlamak, fiilen AKP’ye hizmet etmektir.
Geçen yazımızda Haziran Hareketi’nin CHP’den HDP’ye bir
kayışa baraj olmak üzere kurulduğunu yazmıştık. Yanılmışız. Haziran Hareketi,
nesnel olarak bu tavrıyla, AKP’nin Anayasayı değiştirecek çoğunluğu sağlamasının
bir aracıdır.
Çünkü CHP’ye verilecek oylar HDP’nin barajın altında
kalmasına yol açabilir ve AKP’nin köpeksiz köyde değneksiz gezmesinin yolunu
açar.
Kendine Komünist, Sosyalist vs. diyenlere, Tarih, hayatlarında
ilk kez, kendi güçleriyle hiç de orantılı olmayan bir fırsat sunmuştu demokrasi
mücadelesinin kaderini belirlemek bakımından. Onlar bu istisnai olanağı bile
değerlendirme yeteneğinde olmadıklarını, kalenin ağzında bomboş durumda
ayaklarına gelen topu avuta atmakta mahir olduklarını gösterdiler.
Fransızların “her şeyi
ve hiçbir şeyi konuşmak” diye bir sözü vardır. Bir araba laf edip de hiçbir
şey söylememenin, “zülfü yâre dokunma”manın
en klasik örneklerinden birini sundular.
Peki, neden böyle?
*
“İleriye Kaçmak”
Aslında Haziran Hareketi’nin ağababalarının gönlü ve gözü
CHP’dedir. Ne yapıp edip Kürt Özgürlük Hareketi veya HDP ile yan yana
görünmemek onların son yirmi yıldaki temel çizgisi olmuştur.
Ama bu somut durumda açıktan CHP dedikleri takdirde,
parçalanırlar; herkesin alay konusu olurlar; tabanlarından tepki toplarlar.
Çünkü Haziran Hareketi saflarındaki örgütlerden birçok insan da, hatta bazı
küçük örgütler de açıkça HDP’ye oy vereceğini söylemektedir. Yukarıdaki gibi
açık bir tavır, Bunlar üzerindeki politik ve ideolojik etkinin son bulması,
safların netleşmesi anlamına gelir. Böyle durumlarda bir araba laf edip hiçbir
somut öneride bulunmamak biricik yoldur. Tabii bunu örtecek bir biçim de
gerekir. Bu da “ileriye kaçma”
taktiğiyle birlikte kullanılırsa etkili olur.
Sadece geriye kaçılmaz bir de ileriye kaçma vardır.
Seçimlere ilişkin somut ve net bir şey söylemiyorsan, bunu
gizlemenin yolu, kitlelerin mücadelesinden, seçimlerin önemsizliğinden veya
bunun tek yol olmadığından bol bol söz edip, aslında günün acil ve somut
görevlerinden kaçtığını gizleyebilir; politik olarak henüz olgunlaşmamış nice insanı
yanıltabilirsin.
Haziran Hareketinin seçimlere ilişkin bildirisinin işlevi
budur.
*
İlkelliği Ebedileştirmek
Oportunislerin, ileriye kaçanların tipik mantığı şöyle
işler: Özel görev olarak tanımlamayacak işleri özel veya o somut durumun
dayattığı görev gibi tanımlamak.
Lenin bu ilkelliği ebedileştirme mantığını Ekonomistlerle
mücadelelerinde yeterince açıklamıştır.
Örneğin ilk tahsil elbet yüksek tahsilden daha önemlidir.
Sendikalarda örgütlenme işçi sınıfının ilkokuludur. Somut durumu tahlil
etmeden, sendikal çalışma ideolojik mücadeleden; siyasi mücadeleden daha
önemlidir o halde sendikalarda örgütlenelim diye bir çıkarsama yapmak ilkelliği
ebedileştirmenin; gerçek görevlerden kaçmanın bir bahanesi olur.
İnsan soluk almadan, yemek yemeden, su içmeden yaşayamaz.
Belli bir anda dört yol ağzına gelmişsin, nereye gideceğine karar vermen
gerekiyor, Birden bire soluk almak, yemek yemek, su içmek geliyor ve bunların
ne kadar önemli olduğu üzerine edebiyat yapıp esas görevimiz soluk almaktır, su
içmektir falan diyorsun.
BHH’nın bildirisi aynen böyledir. Bir örgüt için
örgütlenmenin kendisi zaten soluk almak gibidir; sokaklarda mücadele etmenin
kendisi saten ilk tahsil gibidir. Bunlar özel görevler değildir. Bunlar eğer
bazı özel görevleri belirlemenin yerine önemlerinden söz edilerek geçiriliyorsa
her zaman bir şeyleri gizlemek için ileriye kaçmak, inkâr edilmeyecek
önemlerinin ardına gizlenerek, gerçek görevlerden kaçmak söz konusu olur.
BHH’nin bildirisi de aynen böyle yapıyor:
Somut olarak dediği nedir bildirinin?
Seçim ve seçim sonrasındaki mücadele için “Haziran Meclisleri”ne üye ol onda
örgütlen diyor:
“Haziran Meclisleri bu
mücadelelerin örgütleneceği ana odaklar olarak, sadece faşizm ve gericiliğin
durdurulmasının değil, içi boşaltılmış temsili demokrasinin yerine gerçek halk
egemenliğini kurmanın da ana nüveleri olacaktır.
İçine itildiğimiz
karanlıktan rahatsızlık duyan geniş halk kesimlerini, seçim ve ötesine geçen
bir mücadeleyi birlikte vermek için, Haziran Meclislerimize davet ediyoruz.”
Bu somut durumun öne çıkardığı bir özel görev olamaz; seçimlerde
tavrın ne olması gerektiğine ilişkin doğru veya yanlış bir taktik olamaz. Bunu
bir özel görev olarak öne çıkarmak; gerçek görevlerden kaçmanın bir örtüsünden
başka bir şey değildir.
*
Her Kayıp Bir Kazançtır
Geçen yazımızı sosyal medyada paylaştığımızda Haziran Hareketi’ne
sempati duyan bir yığın insandan karşı notlar geldi. Bu yazıların bir tek ortak
özelliği vardı. Marksist veya sosyalist olarak hiçbir bir tek söz etmemişlerdi.
Biz ise o yazıyı bir Marksist ve sosyalist olarak ve Haziran
Hareketi’nin bileşenlerinin çoğu da kendini öyle tanımladığı için Marksizm'in
tarihsel deneylerine dayanan önermelerle yazmıştık.
Haziran hareketi üyeleri veya taraftarlarından gelen tepkilerin
hiç biri bile, “marksizme veya sosyalizme göre şöyledir, o nedenle sizin şu
akıl yürütmeniz yanlıştır; durum böyledir, siz ise durumu böyle tanımlıyorsunuz”
gibilerden bir mantıkla bir argüman bile getirmedi.
Aslında Haziran Hareketi’nin bileşenlerinin Marksizm veya
sosyalizmle ilişkisi de kalmamış. Doğrusu kendilerine sosyalist ve Marksist
demeseler iyi olur. O zaman bizim de onları eleştirmemizin anlamı ve gereği
kalmaz.
Ama Haziran Hareketinin bileşenleri kendilerine Marksist
veya Sosyalist dedikçe onların sırtından Marksizm’in ve Sosyalizmin kırbacını
eksik etmemek gerekir.
Marksizm ve Sosyalizm bu “Kadıköy Komünistleri”yle
sınırlarını çizdikçe, bu türden sözde komünistleri kaybedip, onlar tarafından
kaybedildikçe, gerçek ezilen ve emekçi sınıfları kazanabilir.
Her kayıp bir kazançtır sorun neyin kaybedilip neyin
kazanılmak istendiğindedir
*
“Yelkencilik”
Haziran Hareketi’nin bildirisinin bir diğer özelliği de “Yelkenci”liğidir.
“Yelkenciliğin ne olduğunu yeni kuşaklar bilmez. Bunu 68’li bir
“21 Mayıscı”dan duymuştuk.
Talat Aydemir’in, 21 Mayıs darbe girişiminde birçok üst
rütbeli subay, durumu kolluyor; o belirsiz saatlerde kim daha güçlü olursa onun
yanında saf tutmak üzere bekliyor.
Daha sonra mahkeme safahatı gelince bu subaylardan ifade
vermeye gelenler, kendilerinin darbe girişimine karşı nasıl cansiperane
mücadele ettiklerini falan anlatırken, sanık Harbiyelilerden biri kalkıp “Bu
yelkencidir” diyor.
“Yelkenci” ne demek? diye soruyor yargıç.
Harbiyeli sanık, o gece “Türk ordusunun o Kahraman Subayı”
ile karşılaştıklarını, onun da kendilerine, “rüzgâr
ne taraftan esiyor” diye sorduğunu; kendisine neden bu soruyu
sorduklarında, “yelkenleri ona göre açalım” diye cevapladığını söylüyor.
Sonraki celselerde daha nice böyle 21 Mayıs gecesi,
Aydemir’in darbe girişimine karşı direnmiş “Türk Ordusu’nun Kahraman Subayları”
ifade vermeye geldiğinde, genç Harbiyeli sanıkların, birçok kez söz alıp “bu da yelkenciydi” demeleri yetiyor.
BHH bildirisinin bir özelliği de yelkenciliği.
“bağımsız duruşun bir
gereği olarak, altını çizdiğimiz toplumsal talepleri inandırıcı biçimde
sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içinde olacağımızı da kamuoyu ile
paylaşıyoruz”
Yani nereye çekersen oraya gidecek gelecekte pozisyonu
değiştirmenin kapısını açık bırakan bir laf.
Bakacaklar ki HDP’ye ilgi büyük, treni kaçırmak olasılığı da
var. Son dakikada giden trene atlamak için kapıyı açık da tutuyorlar.
Ama diyelim ki, seçim arifesinde konjonktür gereği HDP
birden bire kötü bir duruma düştü, barajı geçme olasılığı falan yok, bu sefer
ona saldırmak için de kapılar açık.
Haziran hareketi, HDP’nin yelkenlerini doldurması için rüzgâr
olacak yerde, gereğinde HDP rüzgârıyla yelkenlerini doldurarak yol almayı
kendine ilke seçmiş.
Biyolojide başkasının enerjini ve gıdasını hazır alıp
kullanmanın karşılığı “Parazit”tir.
Bütün diğer canlıların evrimi basitten karmaşığa doğru bir
yol izlerken; parazitlerde hazıra konulduğu için, karmaşık organlar körelir ve
karmaşıklıktan basitliğe doğru bir evrim gerçekleşir.
*
CHP ile HDP’yi eşitlemek, CHP’den Yana Tavır koymaktır
“Birleşik Haziran
Hareketi’nin Seçimlere yönelik, başta CHP ve HDP olmak üzere, hiç bir kesimle
parlamentoda temsiliyet kaygısı üzerinden bir müzakeresi söz konusu değildir.”
BHH, HDP ile CHP’nin aynı cümlede eşit bir konumda geçirerek
zaten gizli CHP’li olduğunu ele veriyor.
Ama daha kötüsü şudur: onlara kimse temsiliyet üzerinden müzakere
yaptın mı yapmadın mı diye sormuyor. Bunun zaten utanmazlık olduğu söyleniyor.
Sanki böyle bir sorun varmış gibi bu soruya cevap veriyor ama temsiliyet
kaygısı olmadan, kime oy verilmesini istediğini söylemiyor.
Hâlbuki eğer kendileri bir parça Marksist veya Sosyalist ise,
HDP’nin her bakımdan ezilenlerin hareketi olduğu; CHP karşısında bin kere daha
demokrat talepleri savunduğu; sokakta mücadele ise Haziran hareketinden bile
bin kez daha fazla “sokakların çocuğu” olduğu gibi gerçeklere gözlerini
kapamadan, açık tavır almaları gerekirdi.
Bizzat yukarıdaki satırlar bile BHH’nın ağababalarının örtülü
CHP’liliğinin bir kanıtıdır.
*
Marksizm'in ve Sosyalizmin Kırbacı
Geçen yazımıza bir de şöyle itirazlar gelmişti.
“HDP bile bizim
tavrımızı doğru görüyor, işte Demirtaş’ın bize karşı davetkâr ve saygılı
ifadeleri. O bir şey demiyor da sen niye kızıyorsun. Kraldan fazla kralcısın.”
Bu mantıkla HDP’nin BHH’ne karşı politik tavrını, bizim
eleştiri ve iddialarımıza karşı bir argüman olarak getirenler oldu.
HDP elbet öyle davranacak bir parti olarak. Bundan daha
doğru ve normal ne olabilir? En küçük bir olanaktan bile yararlanmak;
karıncanın bile gücünü hesaplamak, önyargıları kırmak; düşmanların eline silah
vermemek, kimseyi itmemek için öyle davranacak. Ve böyle davranarak da kendi
amaçları açısından olduğu gibi Demokrasi mücadelesi açısından da nesnel olarak doğru
yapıyor.
Öte yandan HDP veya Demirtaş Marksist ya da Sosyalist bir
parti olduğu iddiasında değil.
Bu iddiada olanlar BHH’nin bileşenlerinin büyük ve ezici
çoğunluğu.
Bizde zaten tam da bu nedenle, bir Marksist ve sosyalist olma
iddiasında olanları eleştiriyoruz.
BHH, Marksizm veya Sosyalizm iddiasını bıraksın en küçük bir
eleştirimiz olmaz. “Tamam, adamların veya kadınların Marksist veya Sosyalist
olmak gibi bir iddiaları yok. Onlara karşı eleştiri silahı değil, silahların
eleştirisi geçerlidir.” deriz.
Ama BHH bileşenlerinin veya üyelerinin Marksizm ve Sosyalizm
iddiaları oldukça biz Marksizm’in kırbacını onların sırtına indireceğiz.
*
Oportünistlerle Uzlaşanlar En Tehlikeli Oportünistlerdir
Bu arada bir çift söz de BHH içinde olup da, aslında HDP’ye
oy verilmesinden yana olanlara.
Oportünistlerle uzlaşanlar sonunda o saflara düşerler.
Marksist hareketin tarihinde bunun çok bilenen ve klasik bir örneği vardır.
Meşhur Bolşevik Menşevik ayrımının olduğu RSDİP’nin ikinci
kongresinde, aslında başlangıçta Plekhanov’un tavrı Lenin’in tavrıyla aynıdır. Yani
“organ dışı üye olmaz, nasıl insan vücudundaki bütün hücreler bir organda yer
alırsa, bir canlı organizma olan parti de öyle örgütlenmelidir. Organ dışı üye
ölü safradır veya vücudu öldürecek bir kanser hücresidir.” O müthiş tartışmalara
ve meşhur Bolşevik-Menşevik bölünmesine yol açan cümlecik “organlarından birinde çalışan” cümleciği, bu anlama gelmektedir.
Ama Plekhanov’un bu konudaki görüşleri Lenin’le ortak
olmasına rağmen, Menşeviklerle kopmayalım diyerek Menşeviklerle birlikte
davranmış ve sonunda onlara katılmış; Bolşevizm’e ve Lenin’e karşı mücadele
edenlerin arasında yer almıştır.
Politik mücadele böyledir. Birinden olmayan diğerinden
oluverir. Kendi öznel niyetlerine rağmen öyle olur. Marksistler bu nedenle şu
dersi sık sık tekrarlarlar: Oportünistlerle uzlaşanlar en tehlikeli oportünistlerdir;
“namuslu” oportünistler de en tehlikeli oportünistlerdir.
Bir Marksist veya sosyalist iseniz bu dersleri biliyor
olmanız gerekir.
Yapmanız gereken Haziran Hareketi’ni bu tavrından dolayı
eleştirip, onu tavrını değiştirmeye çağırmak ve değiştirmediği takdirde onu
protesto ederek, tavrını mahkûm ederek ayrılmak olmalıdır. Böyle kararlı
biçimde davrandığınız takdirde onu açık ve net bir tavır almaya zorlar; onun
sizi bulunduğu yere çekmesini engeller; onu oradan kendi bulunduğunuz yere
çekebilirsiniz.
Bunu yapmadığınız
sürece de onların insanları kandırmasının bir aracı olarak kalırsınız.
Demir Küçükaydın
04 Mart 2015 Çarşamba
*
BHH’nın bu her şeyi ve hiçbir şeyi söyleyen; ileriye kaçan, genel
işleri günün acil görevleri yerine koyan, yelkenci, utanç vesikasını bu yazınım
altına bir belge olarak da koyuyoruz.
BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ’NİN 7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNE YÖNELİK
KAMUOYUNA DUYURUSU
Ülkenin dört bir
yanında kurulan yerel meclislerimiz 15-28 Şubat 2015 tarihleri arasında yaptığı
“seçim gündemli” forumlarda ortaya çıkan görüşleri Genel Yürütme Kurulumuza
iletmiş; bu görüşler ışığında toplanan Kurulumuz, Birleşik Haziran Hareketi’nin
7 Haziran 2015 Seçimleri’ne yönelik tutumuna ilişkin aşağıdaki açıklamayı
kamuoyuna duyurma kararı almıştır.
TALANA, HIRSIZLIĞA,
FAŞİZME VE GERİCİLİĞE GEÇİT VERMEYECEĞİZ!
Türkiye derin bir
siyasal kriz yaşıyor; şiddetli bir ekonomik krizin patlaması an meselesi. Bu
krizin sorumlusu, on üç yıldır talan ve yolsuzluklarını gericilik ve
otoriterlikle iç içe geçirerek iktidarını sürdüren, bunu halka ağır bedeller
ödeterek yapan AKP’dir.
Eğer AKP iktidarı,
bütün tutarsızlık ve zaaflarına karşın bugüne kadar hala durdurulamamışsa bunun
gerisinde başta Parlamento’da konumlanan muhalefet partileri olmak üzere,
muhalefetin etkin, kararlı ve birleşik bir mücadele yürütememesi vardır.
Seçime giderken, bu
tarihsel başarısızlığın AKP karşıtı her kesim açısından esaslı bir
değerlendirmesinin yapılması gerekir. Önümüzdeki seçim AKP iktidarını
geriletecekse, Gezi’ye katılan çok farklı kesimlerden gelen milyonların ifade
ettiği sorun ve taleplere bakılması gerekmektedir.
Milyonların mesajı
açıktır: AKP’yi durdurmak neoliberal-piyasacılık karşısında halkçı/kamucu
ekonomik politikaları, gericilik karşısında özgürlükçü ve laik yaşamı,
otoriterlik ve faşizm karşısında demokrasi, açıklık ve halk iradesini,
emperyalizme karşı bağımsızlığı, mezhepçilik ve milliyetçiliğe karşı Kürt ve
Alevi yurttaşların eşitliğini savunan bir siyasal hattın kurulmasını
gerektirmektedir.
Birleşik Haziran
Hareketi olarak bütün gücümüzü bu hattın kurulmasına adadık. AKP’yle
mücadelenin altını çiziyor, sol ve toplumcu güçlerin kendi aralarında ve halkla
diyaloğuna inanıyor; Türkiye’nin önündeki devasa sorunların, Kürt sorunundan
demokrasiye, ekonomik krizden dış politikaya, ancak sol ve emek temelli
değerlerin damgasını vurduğu bir iktidar tarafından çözülebileceğini biliyoruz.
Başta seçim barajı
olmak üzere, seçim sandığı üzerine düşen gölgeler halk iradesinin sandıkta
ifade bulmasını imkânsız hale getirmiştir. İktidarın işleyiş ve karar alma
iradesinin parlamento dışında şekillendiği her geçen gün biraz daha açık hale
gelmektedir. Bu nedenle seçime yönelik mücadelenin AKP iktidarını durdurmanın
tek yolu olmadığını bir kez daha vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Bununla
birlikte, seçimlerin AKP’ye karşı verilen mücadelenin bir parçası olduğunu da
görüyor, önemsiyoruz.
Birleşik Haziran
Hareketi’nin Seçimlere yönelik, başta CHP ve HDP olmak üzere, hiç bir kesimle
parlamentoda temsiliyet kaygısı üzerinden bir müzakeresi söz konusu değildir.
Birleşik Haziran Hareketi’nin kendi dışındaki sol kesim ve partilerle
ilişkilerindeki temel duyarlılığı Gezi milyonlarının sorun, talep ve
beklentileridir.
Birleşik Haziran Hareketi,
seçim süreci ve sonrasında bu konumunu korumak konusunda kararlıdır. Ancak bu
bağımsız duruşun bir gereği olarak, altını çizdiğimiz toplumsal talepleri
inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içinde
olacağımızı da kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Çağrımız nihai olarak
emekçi halkımızadır. Türkiye’yi yeniden inşa edecek kurucu bir iradeye ihtiyaç
vardır. Bu görev önümüzdeki seçimin ötesindedir. Seçim bu sürecin bir
parçasıdır. Bizler, Birleşik Haziran Hareketi olarak, bu görevi önümüze koyduk.
Dün laik eğitim için sokaklara çıkıp, gericiliğe karşı mücadele ateşini yaktık.
Bugün gündemimizde İç Güvenlik Yasası, faşist düzenin en önemli yapı taşı olan
Başkanlık sistemi var. Bu düzenlemelere karşı mücadeleyi 7 Haziran’a
bırakmadan, yaşamın her alanında yükselteceğiz.
Haziran Meclisleri bu
mücadelelerin örgütleneceği ana odaklar olarak, sadece faşizm ve gericiliğin
durdurulmasının değil, içi boşaltılmış temsili demokrasinin yerine gerçek halk
egemenliğini kurmanın da ana nüveleri olacaktır.
İçine itildiğimiz
karanlıktan rahatsızlık duyan geniş halk kesimlerini, seçim ve ötesine geçen
bir mücadeleyi birlikte vermek için, Haziran Meclislerimize davet ediyoruz.
Birleşik Haziran
Hareketi Yürütme Kurulu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder