Birleşik Haziran Hareketi’nin içinden eleştirilerimize
yönelik, "Devrimci Hareket"
imzalı bir cevap gelmiş bulunuyor. Bu cevapta dile gelen görüşleri elbette
eleştireceğiz ve ne kadar yanlış olduğunu göstereceğiz.
Ama biz abdestimizden eminiz ve fikirlerimizin gücüne
güveniyoruz. O nedenle eleştirilerimize yapılmış bu eleştiriyi önce virgülüne
dokunmadan olduğu gibi aktarıyoruz. (Hazirancıların daha böyle bir şey
yaptığını görmedik.)
Engels'in dediği gibi: "Önce sen vur mösyö Burjuvazi"
Demir Küçükaydın
26 Mart 2015 Perşembe
Ölçüsüz Eleştirilere Haziranca Yanıt
Birleşik Haziran Hareketi, kurulduğu günden itibaren çeşitli
eleştirilerle muhatap edildi. Bunların içinde yapıcı ve samimi olanları elbette
vardı. Ancak tabloya bir bütün içinde bakıldığında eleştirilerin büyük oranda
öznel olduğu, hatta anlamadan yargılama yoluna gidildiği söylenebilir. Öyle
eleştiriler söz konusu oluyor ki, solun insanlığın en ileri ortak aklı olması
bağlamındaki ön kabulünü sorgulatır sonuçlar doğuruyor; başlı başına sosyolojik veya psikolojik
bağlamda bir tez konusu olmayı gerektirecek değerlendirmeler yapılıyor.
Haziran Hareketi’nin yeni ve bugüne dek oluşan ittifaklardan
farklı bir yapılanma olması, anlaşılmayı güçleştiriyor olabilir; gerek bu
nedenle gerekse farklılıklara tahammül ve hoşgörüyü öne çıkaran nitelikleri
sebebiyle, eleştirileri yanıtlamaktan çok anlamaya çalışmak, Haziranca duruşun
gereğidir. Ancak bu duruş, hiçbir eleştiriye yanıt verilmeyeceği veya amacı
üzüm yemekten çok bağcıyı dövmek olan, hatta genelde sola özelde tüm ezilenlere
zarar veren eleştirileri hoş karşılayacağı anlamına gelmiyor.
Sözünü ettiğimiz eleştirilerde savrulma ve ölçüsüzlük, seçim
sürecine girilmesiyle beraber deyim yerindeyse tavan yaptı. HDP’ye destek adına
HDP sözcülerinin beklenti ve söylemelerini çokça aşan, Haziran Hareketi’ne
yönelik bir saldırı kampanyası başlatıldı. Homojen olmayan bu saldırının ortak
yanı, Haziran Hareketi’ni (HDP’lilerin farklı ve dostane tutumlarına rağmen)
HDP’nin karşıtı gibi göstermek, eleştiri sınırlarını aşan hoyrat ve saldırgan
bir dil kullanmaktır. Bu süreçte, öznel duruş ve hesaplar üzerine bina edilmiş
eleştirilerin yoğunlukla öne çıktığını söyleyebiliriz. Örneğin Demir
Küçükaydın’ın “Haziran Hareketi Mahcup Etmedi” başlıklı yazısı, bu
niteliktedir; mücadelenin veya Kürt sorununun değil, kişinin ihtiyacı olan bir
değerlendirmedir.
Haziran Hareketi, asgari demokratik bir programın da
sınırlarını zorlayan kapsamda, örgütlü ve örgütsüz çok geniş bir kesimi bir
araya getirmiş ve umutları büyütmüştür. Bir insanın böyle bir hareketi, “CHP’ye
oy veren, laik ve Alevi ama pek ulusalcı kaygıları olmayıp da demokrat olan
geniş bir kesimin HDP’ye yönelmesini önlemek için kurulmuş bir bent” olarak
değerlendirmesi için, hangi öznel hesaplar veya nasıl bir ruh hali içinde
olması gerektiğinin yorumunu, bu konuda objektif olabilecek psikologlara
bırakıyoruz.
Haziran karşısında iki karşıt uç aynı noktada birleşiyor
Anımsanacak olursa Haziran Hareketi’nin daha oluşum
aşamasındayken aldığı en sert ve kapsamlı eleştiri, bir seçim bloğu olduğu,
bunun için kurulduğu ve Haziran seçimlerinde milletvekili pazarlığı yapmayı
amaçladığı yönündeydi. Bu yaklaşım nasıl ki olasılıkları teke indiren ve
anlamayı değil kendini dayatmayı amaçlayan hegemonik bir nitelik taşıyorsa,
“küçük aydın”ın karşıt kutuptan gelen eleştirileri de aynı sığ, tekçi ve
dayatmacı nitelikleri taşıyor; anlamayı değil yargılamayı veya tamamen kişinin
ihtiyacı olan bir bakış açısını dayatmayı amaçlıyor.
Haziran Hareketi’nin seçime dair açıklamasının çok laf edip
hiçbir şey söylememek anlamına geldiği iddiası, mücadeleyi anlama ve kavrama
farkıdır. Örneğin “Seçim nedir son duruşmada? Oy verme işlemidir. Var olan
alternatiflerden birini destekleme veya desteklememedir,” ifadesi, hareket
noktasının sığlığını anlatmaya uygun bir içeriktedir. Alternatifleri var olan partilerden,
yapılması gerekeni de bu partilerden birine oy vermekten ibaret görmek, günü
kurtaran sistem içi bir ufuk ile devrim eksenli stratejik bir ufuk arasındaki
farka işarettir.
Bir hafıza tazelemesi yapıldığında, “küçük aydın”ın “şöyle
denebilir veya denebilir” biçiminde özetlenebilecek yaklaşımının dışında, seçim
döneminde farklı alternatiflerin de olduğunu görmek, anımsamak mümkündür.
Örneğin bir dönem geliştirilmiş olan “Oy Verme Hesap Sor Direniş Komitelerinde
Birleş” alternatifinin mevcutlardan daha ileri bir programatik duruşa tekabül
ettiğini bilmek için çok derinlikli bir kavrayışa sahip olmak gerekmiyor.
Duygusal ve psikolojik öğeler değerleri ve ilkeleri
baskılıyor
Felaket tabloları çizerek, “ya hep ya hiç” ikilemleri içinde
duruş geliştirmek, psikolojik öğeleri siyasal gerekliliklerin önüne çıkarmak,
devrimci mücadelenin bütünlüğüne dair temel önemde bir kavrayış sorununa
işarettir.
Önümüze konulan bir seçim sandığında bu denli fırtına
koparmak için, seçim olgusuna dair devrimcilerin genel doğrularını unutmuş
olmak yetmiyor; mevcut saldırganlıkta, cehaletle öznelliğin iç içe geçtiği bir
ölçüsüzlük göze çarpıyor. Kimileri, insana “bu cümleyi kurmak için çok mu
düşündün” dedirtecek şekilde “HDP’ye karşı sınıf savaşı mı veriyorsunuz?” diye
sorarken, kimileri de “ilkelerini bir kenara bırakıp pragmatik düşünseniz fena
mı olur?”anlamına gelecek ölçüsüz bir noktadan basınç uyguluyor.
Gerçekte en genel ve belki en doğru tanımıyla Haziran
Hareketi, “öz örgütlenme+cephesel örgütlenme” biçimindeki ikili görev tanımı
gereği bir eksikliğin giderilmesidir; devrim perspektifli olma bağlamında bir
samimiyet ve sorumluluk göstergesidir. Bugüne kadarki tüm anlatımlara rağmen
halen Birleşik Haziran Hareketi’nin bu türden yakıştırmalarla muhatap edilmesi,
büyük oranda maksatlı bir karşıtlığa ve karşıtlık üzerinden var olma kültürüne,
dolayısıyla da Marksizm konusunda ciddi bir kavrayış sorununa işarettir.
Kürt sorununu, ezilen
diğer kesimlerin sorunlarından, birikim ve tecrübenin ürünü ilkelerden
bağımsız, her şeyin üzerinde bir olgu olarak görüp koşulsuz-şartsız desteği
hatta yedeklenme ve iltihakı savunmak; genel anlamda Marksizmden özelde
Leninist örgüt ve mücadele anlayışından bihaber olmaktır. Ve gerçekte böylesi
duruşlar, Kürt halkının mücadelesine yarardan çok zarar veren, Lice-Taksim
hattını koparma işlevlidir.
Mevcut tabloya, öznellikten arınmış bir gözle ve kavganın
diyalektiği açısından bakıldığında görülür ki,
Kürt halkının bu türden kutuplaştırıcı bir söyleme veya hegemonik,
tekçi, kendini dayatan bir üsluba, nicel katılım zorlamalarına değil; yapıcı
eleştiriyi de içeren, nitelikli bir dostluğa ihtiyacı vardır. Bunun koşulu, her
ne yapılırsa ve nerede durulursa “alkışçısı” olmak değil, kavganın diyalektiği
gereği stratejik ufuklu düşünmektir; test alanı ise sandıktan çok daha ötedir.
Bilinir ki parlamentoya girilse dahi sokak, temel önemde
olma özelliğini yitirmez; kavgada tali olan, temel olana göre biçimlenir. Yani
parlamentoda başarı, sokakta var olmayı gerektirir. Bu bağlamda Haziran
Hareketi, HDP’nin karşıtı değil, dostudur. Bunun koşulu, ne duygusal
reflekslerle günü kurtarmak ne de yedeklenmektir. Kavga, çok yönlü ve çok
alanlıdır. Örneğin Kobanê’de mücadele verenlerin ihtiyacı, nicel anlamda
sayılarının artırılmasından çok kavgayı farklı alanlara taşımak, saldırgan gücü
bölmek, dayanışmayı işçi-emekçi kesimlerin eylemine içererek cephe sayısını
artırmaktır.
Kavganın gerektirdiği bu bütünsel yaklaşımı anlayamamak,
ilkeli davranışı itibarsızlaştıran, günü kurtarma eksenli sübjektif çıkışlarla
örgütlenmiş bir “mahalle baskısı”nı beraberinde getiriyor. Değerlerde ısrar,
psikolojik ve duygusal öğelerle baskılanırken; pragmatizm, programatik duruşun
karşısında cüretkarca savunuluyor; Marksizm adına Marksizmi açıkça yadsıyan bir
duruş öne çıkarılıyor.
Marksizmden beslenmiş kimi kadrolarda da bocalama gözleniyor
Özellikle seçim sathı mailine girilmesiyle beraber, öyle bir
öznellik rüzgarı estirildi ki Kürt sorunu konusunda yedeklenme konumunda
olanların dili, özne konumunda olanların dilini aşarak sertleşmeye başladı.
Dikkatle bakıldığında görülecektir ki bu dil, bir var olma biçimidir; Kürt
halkının özgürleşme mücadelesinin değil, duruşuyla ve ufkuyla “küçük
aydın”ların veya tüm doğruları tekelinde topladığını sanan hastalık düzeyinde
bir kibrin ürünüdür. Altını çizerek belirtme ihtiyacı duyuyoruz ki bu kibir,
Demirtaş’ın veya Cemil Bayık’ın seçim bağlamında Haziran Hareketi’ne dair
yaptıkları açıklamalarda gözlenmiyor; çünkü bu, HDP’den daha çok HDP’li olma
halidir; Marksizm adına Marksistlere saldırmaktır; parti-cephe, Parti-sovyet,
öz örgütlenme-cephesel örgütlenme bilincinin bulanmasıdır; yıllardır
birbirinden koparılmış olan at ile arabayı birleştirme çabasının karşısına
dikilmektir.
Aynı kefeye koymasak da Ercan Kanar gibi duruşunu
önemsediğimiz bir aydının, Haziran Hareketi’nin seçim tavrını “Kürt halk
mücadelesine karşıtlık” olarak görmesi, Birleşik Haziran’a seslenirken
bileşenlere dair ayrıştırıcı bir dil kullanması, Gezi direnişini sömürerek
politika yapmaktan bahsetmesi, Marksizm’den beslenen kadroların dahi bugün
geldiği nokta bağlamında bizi düşündürüyor.
Bu örnekler, bu toplam tablo, bizi genelde emekçi halkların
faşizme karşı birleşik savaşının örgütlenebilmesi, özelde Kürt halkının
özgürlük mücadelesinin doğru anlaşılması adına kaygılandırıyor. Gezi’yi daha
iradi ve kalıcı bir niteliğe kavuşturma çabasına yapılan bu türden bozucu
müdahaleler, nereden ve hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, son tahlilde
egemen sınıflara hizmet etmekte, ezen-ezilen mücadelesinde ezilenlerin safını
zayıf düşürücü rol oynamaktadır.
Haziran Hareketi, kuruluş amacı ve ilkeleri gereği, bu
haksız ve saldırıya varan eleştiriler karşısında duygusal reflekslerle hareket
etmeyecek, öznel mesafeler oluşturmayacak bir yapıdır. Bu nitelikte ısrar
etmek, yanlışa yanlışla cevap vermemek, ezilenlerin birleşik mücadelesinin
başarısı açısından olmazsa olmaz bir kuraldır. Kavga, zorlu ve çok rauntludur;
seçim bu kavgada yalnızca bir raunttur, bu bağlamda sürece hayatın her
noktasında mücadeleyi örgütleme perspektifiyle yaklaşılmalı, öznel hesaplarla
yoğunlaştırılan saldırıların estirdiği yıpratıcı ve rekabetçi rüzgardan uzak
durulmalıdır.
19 MART 2015
DEVRİMCİ HAREKET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder