Birileri “ahlak”tan söz etmeye başladığında bu söz edişin
kendisinde “ahlaksız” olan bir durum vardır.
Neden?
Çünkü tarihin gösterdiği bir tek gerçek vardır: ahlaki nasihatler
hiç bir zaman nedenleri ortadan kaldırmaz; aksine, bu nasihatler, nedenler
ortadan kaldırılmadan sorunların hallolacağı gibi bir yanılsama yarattıkları
için, sorunların devamına yol açarlar. Yani son duruşmada aldatıcıdırlar,
gerçeğin özünü gizlerler. Gerçek ise devrimcidir: Onu gizlemek ise karşı
devrimcidir dolayısıyla ezen sınıflara hizmet eder. Ezen sınıflara hizmet etmek
ise ezilenler açısından en büyük ahlaksızlıktır.
Benzeri durum birçok alanda görülebilir: En bilineni ya da
bilinmeyeni ama en yaygını da “birlik” veya “birlikçilik”tir.
Her kim ki birlik veya birlikçilik şampiyonluğu yapar, onlar
aslında en büyük bölücülerdir. Onlar sadece neyle bölündüklerini gizlerler bu
birlik şampiyonluklarıyla.
“Birleşik Haziran Hareketi” de kendini “Birleşik” olmakla
tanımlıyor. Niye “bölünük” değil de “birleşik”?
Çünkü “birleşik” sözü insanların geri yanlarına hitap
etmekte; geri yanlarını okşamaktadır.
Birileri “birlik”ten, “birleşik” olmakta söz etti mi daima
kuşkulanmak, “bu birlik ne ile bölünmedir?” diye sormak gerekir.
Çünkü her birlik aynı anda bir bölünmedir. Sorun neyle
birleşildiği neyle bölünüldüğü noktasında toplanır.
Bu çok basit ve temel gerçek çoğu zaman unutulur,
unutturulur. Bunu unutmak ve unutturmak insanların geri yanlarına hitap etmekten
başka bir anlam taşımaz.
Devrimciler, Marksistler ise aksine insanların geri
yanlarıyla mücadele etmekle yükümlüdürler. Ve insanların geri yanlarıyla
mücadele ettiğinizde onların dostluğunu ya da sempatisini değil; alerjilerini,
düşmanlıklarını kazanırsınız. Ama ezilenlerin mücadelesine katkının başka bir
yolu da yoktur. Julius Fucik’in dediği gibi, hataları söylemeyerek sempati
kazanmaktansa, hataları söyleyerek düşmanlıklar kazanmak her zaman iyidir. Çünkü
her kazanç bir kayıptır aslında. Sorun neyin kaybedildiği neyin
kazanıldığındadır.
Yine öyle davranalım. Geri yanlarla mücadeleye devam edelim.
Şu “Birlik” ve “Birleşik” sözlerinin gerçek anlamını
görelim.
Hafızasını kaybetmiş bu toplumda ve sol ortamda, çeyrek
yüzyıl önce yazılmış yazıları tekrar yayınlamaktan başka bir yol yoktur
unutulmuş geleneği aktarabilmek için.
Birleşik Haziran Hareketi’nin neyle bölündüğüne ve Birleşik Haziran
Hareketi’nin çizgisini benimsememekle birlikte onunla birlik adına
bölünmeyenlerin neyle bölündüğü çıkarsamasını okuyucular yapsın. Bunun için
Birlik ve Bölünme üzerine bir zamanların “Birlik Tartışmaları” (1989-1990) bağlamında
yazdığımız bir yazıyı koyuyoruz.
16 Mart 2015 Pazartesi
Birlik = Bölünme:
Unutulan Bir Denklem
“Birlik”!.. Son ayların ve yılların büyülü
sözcüğü. Herkes birlikten yana. Peki niçin birlikten yana da bölünmeden yana değil?
Tartışmaların adı niçin “Bölünme Tartışmaları” değil de “Birlik Tartışmaları”?
Adı “Bölünme Tartışmaları” olsa daha mı yanlış olurdu?
Burjuva aydınlanmacıları,
soyut bir insan özü anlayışından hareketle bütün insanların iyi doğduğunu ama
onların bazılarını toplumun kötü yaptığını söylerlerdi; Hegel de, bu yaklaşımın
yanlışlığını göstermek için, “bütün insanlar kötü doğarlar, onların bir kısmını
iyi yapan toplumdur” gibilerden bir şeyler söylemiş. Aslında bu önerme de, aynı
yaklaşım çerçevesinde en azından birincisi kadar doğrudur; hatta birincisinin
ve kendisinin saçmalığını gösterdiği için, birincisinden çok daha doğrudur.
Benzer bir
yaklaşım “Birlik Tartışmaları” adına da uygulanabilir. Tartışmaların adı
“Bölünme Tartışmaları” olsaydı, en azından “Birlik Tartışmaları” kadar doğru,
hatta her birliğin aslında bir bölünme olduğunu hatırlattığı; saçma bir
birlikçilik yarışması ve bölücülük suçlaması olanağını ortadan kaldıracağı
için, yüz kat daha doğru olurdu.
Evet,
tekrar, o unutulmuş, “eski”, diyalektiği biraz hatırlamak gerekiyor.
“Birlik”
kavramı, kendisi aynı zamanda kendi zıttı olan bir kavramdır, tıpkı
üretim gibi. Üretim, aynı zamanda tüketimdir de. Herhangi bir ürün üretilirken,
hammadde, enerji, iş gücü tüketilir. Ya da herhangi bir ürün tüketilirken, artıklar,
çöpler, işgücü üretilir. Aslında üretim ve tüketim, bir ve aynı sürecin iki
yüzünden, hatta bakış açımıza göre değişen iki farklı adlandırılışından başka
bir anlam taşımazlar. Üretim sözcüğünün kullanıldığı her yere, aynı rahatlıkla
tüketim sözcüğünü koyarak, aynı doğrulukta önermeler elde edilebilir.
Soruna
böyle, artık unutulan diyalektik bir bakış açısıyla bakılınca, kimi çok parlak
gibi görülen adlandırmaların, aslında hiç bir şeyi açıklamadığını daha açık
görmek mümkün olabilir. Tipik bir örnek: “Tüketim Toplumu” kavramı. Aynı
topluma “Üretim Toplumu” dendiğinde hiç de farklı bir şey söylenmiş olmaz.
Sadece aynı sürece başka bir koordinat sisteminden bakarak bir isim verilmiş
olur. Bir şeyin tüketilmesi için üretilmiş olması gerekir. “Tüketim Toplumları”
aynı zamanda “Üretim Toplumları”dır. Peki o halde, niye “Üretim Toplumu”
denmiyor da “Tüketim Toplumu” deniyor? Bunun nedeni, bilimsel değil, psikolojik
ya da ideolojik kaygılarda bulunabilir.
Aslında
“Tüketim Toplumu” kavramıyla kastedilen, insanın mutluluğu ve yaşaması için hiç
de gerekli olmayan şeylerin bol miktarda üretildiği bir toplumdur. Fakat
kastedilenin bu olması halinde de, Tüketim Toplumu (veya Üretim Toplumu)
kavramları ile açıklanmak istenen arasında bir açıklama ilişkisi ortaya çıkmaz.
Çünkü, üretim veya tüketim toplumu kavramı, üretilen veya tüketilen şeylerin niteliğini
değil, sadece niceliğini bir ölçü olarak ele alır.
Eğer
tarihte her toplumun aynı zamanda üretim ve/veya tüketim toplumu olduğunu; bu
anlamda modern uygarlığın bir istisna oluşturmadığını; ama “tüketim toplumu”
derken, örneğin bol miktarda çöp üreten bir toplum kastedildiğini bilir;
“tüketim toplumu” kavramının aslında anlamsız ve yanlış, hiç bir açıklayıcı değeri
olmayan bir kavram olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmazsak; ve tüketim
sözcüğünün üretime göre daha prejoratif, kötüleyici, aşağılayıcı bir anlamı
olduğu için, yani bilimsel değil; tarihsel, ideolojik veya psikolojik
nedenlerle “üretim toplumu” değil de “tüketim toplumu” dediğimizi
unutmazsak; kastedilenin kısa bir şekilde ifadesini sağladığı için, tıpkı
Avrupa Ekonomik Topluluğu yerine AET denmesi gibi, bir kot olarak kullanmak
ekonomi sağlayabilir.
Aynı ilişki
Birlik ve Bölünme için de geçerlidir. Niçin “Birlik Tartışmaları” da “Bölünme
Tartışmaları” değil veya niye “Sosyalist Birlik” diye bir dergi çıkarılıyor da
“Sosyalist Bölünme” diye değil? Birincisi ikincisinden daha mı doğru? Hayır.
Sadece psikolojik ve ideolojik bir avantaj sağlanıyor. “Bölme” ya da “bölünme”
olumsuz bir anlam taşır.
Her birlik
bölünmedir. Bölünmesiz birlik, birliksiz bölünme mümkün değildir. İnsanları
herhangi bir kritere göre bölmek isteyin, onları aynı zamanda birleştirmiş
olursunuz. Kanarya sevenler derneği kurmak, kanarya sevenleri birleştirmek
istiyorsanız, kendinizi kanarya sevmeyenlerle bölmek, kanarya sevmeyenlerin
birliğin içinde yer alamayacağını belirtmek, en açık biçimde bölücülük yapmak
zorundasınızdır. Ama diyebilirsiniz ki, “biz kanarya sevmeyenlerle de bölünmek
istemiyoruz, onlar da derneğimize üye olabilirler”. O zaman da, kanarya
sevmeyenlerin derneğe üye alınmasını istemeyenlerle bölünmüş olursunuz. Birlikçi
olmanın bölücü olmaktan başka bir yolu yoktur. Bölücü olmanın da birlikçi
olmaktan başka yolu yoktur. Nasıl her üretim eylemi aynı zamanda tüketim
ise, nasıl her temizleme eylemi aynı zamanda bir pisleme eylemi ise, her birlik
eylemi de bir bölme eylemidir. Aslında sorun hiç bir zaman üretimci ya da
tüketimci, temizlikçi ya da pislikçi, bölünmeci ya da birlikçi olmak değildir.
Biri olduğunuzda otomatikman onun zıttı da olursunuz. Sorun neyin üretilip
neyin tüketildiğidir; neyin kirletilip neyin temizlendiğidir; neyle birleşilip
neyle bölünüldüğüdür.
“Bütün
Sosyalistler Birleşsin”, “bunu istediğimiz için “Birlik Tartışmaları” diyoruz”
mu diyorsunuz? Ama o “Bütün Sosyalistler” içinde “Bütün Sosyalistlerin” birleşmesinin
ancak devrimci bir program bazında olursa doğru olacağını düşünenler de vardır.
Bunlarla
bölünmeden “Bütün Sosyalistler Birleşsin” tezinizi savunamazsınız.
Demek ki hedefiniz, o güzel “bütün sosyalisler” değil, örneğin en azından,
devrimci bir program gerekmeden birleşebileceğine inananlardır. O zaman da adınızı,
niye daha dürüstçe örneğin “birleşmenin ancak devrimci bir program temelinde
olacağını düşünen sosyalistlerle bölünen sosyalistler” olarak adlandırmıyorsunuz?
Bu daha mı yanlış olurdu? Hayır, aksine gerçekliği daha açık ifade ettiği için
bin kat daha doğru olurdu.
Evet artık
böyle, provakatif adlandırmalara, insanların ön yargılarına, psikolojilerine değil,
zekalarına, düşüncelerine hitap eden adlandırmalara ve dile ihtiyaç var.
Artık
“Elbiselerimi, tabakları yıkıyorum” değil, “Elbiselerim ve tabaklarla suyu
kirletiyorum” demeliyiz. Bu çok daha düşündürücü ve uyarıcı. Artık örneğin
“Sosyalist Birlik” değil, “Sosyalist Bölünme”yi çıkarmak gerekiyor. “Sosyalist
Birlik” toplantıları değil “Sosyalist Bölünme” toplantıları örgütlemek gerekiyor.
Bu isimlerin hiç biri daha doğru ya da daha yanlış değildir ama hiç olmazsa çağın
ihtiyaçlarına daha uygun, daha düşündürücüdürler.
“Birlik”
sözcüğü neyle birleşilip neyle bölünüldüğünü gizlemeye yarar, ama
“Bölünme” sözcüğü tam da neyle bölünüldüğü dolayısıyla neyle birleşildiği
sorusunu kışkırtır. Soru şudur: neyle birleşiliyor, neyle bölünülüyor; neyle
birleşmek, neyle bölünmek gerekir?
1990
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder