Bu hafta sonu, yani yarın, Acıbadem, Caferağa, Özgürlük
Parkı, Göztepe, Yoğurtçu ve Yeldiğirmeni Dayanışma ve Forumlarının Don Kişot
Evi’nde “Gezi’nin Bakiyesi, Forumlar,
Dayanışmalar ve İşgaller” başlıklı “Çalıştay-Forum”u
var. Toplantı saat 11.00’den 15.00’e kadar sürecek.
Bu toplantı niceliğinden öte niteliğiyle önemlidir.
Cünkü ilk kez Gezi’nin Kalıntıları (Bakiyeleri) Gezi ve
kendileri üzerine sesli düşünüp tartışmaya başlayacaklar; bu tartışmayı örgütlemeyi
deneyecekler.
Ayrıca şu açıdan da önemlidir. Geziden kalan Forum, Dayanışma
ve Meclisler’in çoğu fiilen işlemez veya katılımın neredeyse sıfıra indiği bir
manzara sunmaktadır. Bu toplantının tertipleyicisi olan dört Forum ise, Gezi’nin
ruhunun bir mum ışığı gibi de olsa hala yaşadığı ve yaşatmaya çalışıldığı; hala
bir canlılık ve dinamizm gösteren çok az sayıda kalmış forumlardan Anadolu
yakasındaki dördüdürler.
Gezi günlerinde Beşiktaş ve Kadıköy’ün o günlerdeki öncü ve
yönlendirici rolünü hatırlayanlar, kadıköy’ün de esas olarak Yoğurtçu Parkı’da
toplandığını hatırlmayacakladır. İşte bu dört forum bir bakıma Yoğurtçu’nun
kalıtılarıdırlar.
Üç Başlık belirlenmiş ve üç Forumda ele alınacak.
“1. Forum: Dünyada
2007-8 krizi sonrası meydan ve işgal hareketleri
2. Forum: Türkiye'de
2007-8 krizi sonrası kitle hareketleri ve gezi parkı işgali, forumlar ve dayanışmalar
3. Forum: Park, ev,
bostan işgalleri, mahalle dayanışmaları ve forumları: olasılıklar ve ne yapmalı”
Bu vesileyle, bu başlıklar ve bunun ardındaki mantığa
ilişkin bir iki kısa değinme yapalım yeri gelmişken.
Son yıllarda, Hemen her yerde “çalışma gupları” tarzında
gidilerek aslında en temel ve genel sorunları tartışmaktan kaçılmakta, en temel
ve tartışılması gereken sorunlardaki kabul edilmiş gizli varsayımların tartışma
konusu yapılması engellenmektedir.
Bu Gezi hareketinde başından belri, “zamanın ruhu” olarak
bulunan bir özellktir. Aslında Gezi hareketinin ve F orumların dağılışının ve çözülüşünün temel nedenlerinden
de biridir. Ancak bu tartışmalar henüz yapılamadığı için bunların bilincine de
varılamamaktadır.
Bu yukarıdaki üç konunun ikisi “2007-8 Krizi ve Sonrası” diye başlıyor. Yani Gezi’yi Dünyadaki bu
kriz vesilesiyle ortaya çıkmış hareketlerin devamı, Türkiye’deki paraleli veya
uzantısı olduğu varsayımına dayanarak başlıklar belirlenmiş bulunuyor.
Ama aslında tam da tartışılması gereken gerçekten böyle olup
olmadığıdır. Yani aslında tam da tartışılması gerekeni tartışma dışına iterek
ve gizli bir varsayım olarak bu tartışmayı bağlanmış gibi kabul ederek gündem
belirlenmektedir. Ve alt grupların içinde ise böyle bi tartışmayı yürütmek
olaksızlaşır.
Bu sorunla daha önce, aslında Nisan başında yapılması planlanan ama sonra ertelenen “Forumlar Buluşması”’nın katıldığımız hazırlık toplntılarında da karşılaşmıştık.
Bu sorunla daha önce, aslında Nisan başında yapılması planlanan ama sonra ertelenen “Forumlar Buluşması”’nın katıldığımız hazırlık toplntılarında da karşılaşmıştık.
Hazırlık toplantısını örgütleyenler, gündemi belirleyerek
aslında tartışılması gerekeni tartışma dışına çıkarıyorlardı ve aslında bir
anlamda bir “yetki gaspı”nda bulunyorlardı.
Dünyada en önemli sorun, gündemin ne olacağı, ne olması
gerektiği tartıyşmasıdır. Gündemi bir takin küçük nazırlık gruplarının
belirlemesi; en önemli konunun manüple edilmesinden ve esas tartışılması
grekenin tartışma dışına düşürülmesinden başka bir anlama gelmez.
Ancak, açık birztarışma ortamının hala yaşadığını ve bu
eleştiriyi orada daha canlı olarak dile getirebileceğimizi umduğumuz için, bu
kısa değinmeyle yetiniyoruz.
Fırsatımız olursa, Gezi Hareketinin niçin Dünyadaki diğer hareketlein bir uzantısı ya da paraleli olarak görülemeyeceğine; bu hareketin nedenleri ve yapısına ilişkin bir yazıyı da bugün yollamaya çalışırız.
Fırsatımız olursa, Gezi Hareketinin niçin Dünyadaki diğer hareketlein bir uzantısı ya da paraleli olarak görülemeyeceğine; bu hareketin nedenleri ve yapısına ilişkin bir yazıyı da bugün yollamaya çalışırız.
Ancak toplantı için bir hazırlık babından Gezi’nin parklara
çekilişinden sonra yazdığımız o zaman yapılmış öneri ve öngörülerin bulunduğu
iki yazıyı bir hatırlatma olarak aşağıda yolluyoruz.
Ayrıca daha önce yapmak istememize rağmen yapamadığımız bir
işi bu sabah yapmaya çalıştık.
Gezi Hpareketinden kalan Forum ve Dayanışmaların isimleri, yerlerin, adresleri, katılım durumları hakkında, durumun bir bilançsunu çıkarmaya çalıştık.
Gezi Hpareketinden kalan Forum ve Dayanışmaların isimleri, yerlerin, adresleri, katılım durumları hakkında, durumun bir bilançsunu çıkarmaya çalıştık.
Bu bilançoyu da aşağıda yollayacağız. Eksik olan yerlerin ve
bilgilerin doldurulmasını dileriz.
*
Önce Gezi hareketinin Parklara çekilişinden sonra yaılmış “Gezi Hareketinin Evrimi” ve “Gezi Hareketi Genişlemek, Genişlemek İçin de
Radikalleşmek Zorundadır” başlıklı iki yazı. Hem biraz nostalji hem de bir
fikri takip.
Gezi Hareketinin Evrimi (29 Haziran 2013 – Cumartesi)
Gezi Hareketi özellikle dün akşam Beşiktaş ve Kadıköy’deki
Lice’yle dayanışma gösterileriyle çok önemli bir aşama kaydetti. Müslümanlara,
“laikçi değiliz, sizin başörtünüzle, inancınızla, giyiminizle sorunumuz yok”
mesajını vermişti. Dün akşam Kürtlere, “biz bildiğiniz Türklerden değiliz,
sizin uğradığınız baskı ve haksızlıklar için de mücadele ediyoruz ve edeceğiz”
mesajını verdi. Bu hareketin evriminde en kritik dönemeçtir ve başarıyla
aşılmıştır.
Diğer yandan Gezi Hareketi başlayalı neredeyse bir ay oldu.
Bu bir ayda nasıl bir evrim geçirdi?
Bir ilk bilanço taslağı çıkarmanın zamanıdır.
* * *
Hareketin patlamasıyla birlikte, bütün büyük devrimci
kabarışlarda olduğu gibi, on yılların on günlerde aşıldığı zamanlar gelmişti.
Devrimi eğitecek kimse yoktu, ama devrim kitleleri hızla eğitiyordu. Şu bir
ayda kat edilen yol, son otuz yılda kat edileni, kat be kat aşar.
Hareket kendiliğinden ilk patlayışında her türlü
örgütlenmeden yoksundu. Muazzam bir kitlesellik gösteriyordu, ama ne bir
bayrağı (parolası, programı), ne örgütlendiği biçimler vardı. Bu bir ayda hızla
hem örgüt biçimlerini hem de bayrağını (programını) ve örgütlenmesini ve
biçimlerini hızla geliştirdi.
Örgütlenmesinden ve biçimlerinden başlayalım.
İlk başta iki örgütün adı duyuluyordu, “Taksim Platformu” ve
“Taksim Dayanışması”.
“Taksim Platformu” Gezi Parkını, yaşam alanını savunan uzun
zamandır sabırla mücadele eden ve bütün bu gelişmeleri başlatan direnişin
örgütüydü.
Ama hükümetin saldırısı ve muazzam kitle katılımıyla hareket
bir “Yaşam Alanı” savunusu olmaktan çıkmış, “Yaşam tarzı” savunusuna dönüşmüş
ve bu da şiddet ve keyfiliğe karşı, yaralanmış vicdanların isyanıyla
birleşmişti. Bu terazi bu kadar sıkleti çekemezdi, bu küçük ve spesifik
araçları olan örgütlenme bu ihtiyaca cevap veremezdi, ama hareket esas olarak
Taksim Gezisinde yığılı olduğu sürece belli bir toparlayıcı işlev gördü.
“Taksim Dayanışması” ise esas olarak, direniş öncesine ait
dünyanın sol örgütlerinin, (sol gruplar, çeşitli dernek ve odalar ve bazı çevre
direnişleri) bir koordinasyon organıydı. O da bu hareketin bir organı değildi.
Sadece ilk günlerde, başka hiçbir örgüt olmadığından, koyunun olmadığı yerde
keçinin Abdurrahman Çelebi olması gibi, geçici bir işlev gördü.
Ancak Erdoğan’ın Türkiye’de olmadığı; Gezi Parkı’nda genç
bir kuşağın ilk siyasi ve toplu mücadele ve yaşam deneylerini yaşadığı ilk bir
haftada, sol örgütlerin bu müzakere organında bir iç mücadele yaşandı.
Özellikle TKP ve Halkevleri gibi hareketlerin, Müslümanları
ve Kürtleri hareketten uzak tutup, bunu da açıktan yapmayıp daha azgın
Kemalistleri itmeme gerekçesinin arkasına sığınarak yaptıkları, hareketi sırf
bir AKP karşıtlığına hapsetme girişimleri, Kürt hareketine daha yakın duran ve
HDK’nın bileşenlerini oluşturan hareketlerce dengelenip engellendi, böylece
tipik Kemalist anti-Kürt ve anti-İslam bir algının oluşmasına imkân verilmedi.
Bu anlamda olumlu bir işlev gördü, ama örgütlerin
sloganları, flamaları, eski mücadele biçimlerine takılmışlığı vs. de aynı
şekilde hareketin yeni ve özgül olanını gizlediği için olumsuz bir işlev gördü
denebilir.
* * *
Yeni hareket ancak bir süre sonra Gezi Parkında yapılan
forumlar ile kendine uygun örgüt formları yaratmaya başladı. Yanlış
hatırlamıyorsak yedi forum vardı ve ne yapılacağı oradaki tartışmalarla
belirlenecekti.
Ancak bu forumlarda hiçbir şekilde karar almaktan, azınlık
ve çoğunluk ilişkisinden söz etmek mümkün değildi. Aslında konuşmaların çoğu,
tam bir duygu patlamasının, tepkilerin dışa vurulmasından ibaretti ve somut
olarak ne yapılacağı konusunda çok nadiren bir konuşma duyuluyordu.
Asgari bir demokrasinin olmazsa olmazı olan, seçim, oylama,
gündem belirleme gibi sözler bile duyulmak istenmiyordu ilk günlerde. Bu
forumlarda karar almak mümkün değildi, çünkü oylama ve azınlığın çoğunluğa
uyması kabul edilmiyordu.
Yeni doğan çocuk henüz yürüyemiyor, konuşamıyor, tıpkı bir
bebek gibi acısını ve sevincini dışa vuran sesler çıkarıyor, hareketler
yapıyordu.
* * *
Bugün kat edilen yolun görülmesi için somut bir örnek
verelim. Hareket, Taksim’de forumlarda ilk tecrübelerini yaşarken biz bu
harekete, Türkiye ölçüsünde örgütlenme ihtiyacından söz etmiş ve bunun bir
internet sitesi aracılığıyla yapılabileceği önerisini yapmıştık.
Buna verilen cevaplar ilginçti. Merkezileşmenin, seçim ve
delegelerin yanlışlığından söz ediliyordu. Adeta kategorik olarak
reddediliyordu ulaşabildiklerimizce. Büyük bir bölüm ise, henüz böyle bir
sorunu gündeme bile almış olmaktan uzaktı.
Bugün ise, hareketin kendisi, bir ay önce duymadığı ve
duymak istediğini neredeyse kendisi yaparak Türkiye çapında örgütlenmek için
neredeyse önerimizin tıpkısı bir altyapı oluşturmaya çalışıyor.
Bunun için bir sayfa açılıp ankete başlanmış bulunuyor. Biz
örneğin, mükerrer oyu vs. engellemek için vatandaşlık numarası önermiştik,
buradaki öneri telefon numarası ve mail adresi. Amaç aynı yol da aynı sayılır
sadece ayrıntıda bir fark. Başka bir öneriye de kapalı değil.
Hareket ilk günlerde sadece Taksim’de forumlarda vardı, ama
Taksim’in işgaliyle birlikte bulunduğu semtlerde, parklarda, aslında asosyal
mekânlara dönmüş yerleri, sosyalleştirerek, her devrimin oraya çıkardığı,
komün, Sovyet, halk meclisi türü organlar oluşturdu.
(Bu ayrıca bütünüyle üretim ve işgücünün yeniden üretimi
üzerine şekillenmiş, merkezi, insan düşmanı, bugünkü modern kapitalist dünyanın
şehrine karşı adeta, kapitalizm öncesinin neolitik köy komününün cemi; antik
kentin Agora, Forum veya Cami’sine ya da kapitalizme geçişin nüvesi olmuş
Komüne -Avrupa’da bizlerin belediye dediğine, ama aynı zamanda Türkiye’de ve
Şark devletçiliğinde Merkezden atanan Vali’nin de yetkilerine sahip olan mahalli
örgütlenmelere ve yerleşimlere Komün, Cemaat, Ortaklık denir- dönerek, otonom,
daha insani ve sosyal ilişkileri kurmaya ve onlara imkân hazırlamaya yönelik
alternatif bir şehrin tohumudur.)
Başlangıçta seçim, oylama, gündem gibi sözleri bile duymak
istemeyen hareket, şimdi gündemli tartışma, oylama, karar almanın daha modern
ve demokratik biçimlerini geliştiriyor veya kullanıyor.
Örneğin dünya sosyal forumlarında geliştirilmiş araçları
kullanıyor. El çırpmak yerine elleri havada döndürmek. “Yeter toparla” deme ve
söz kesme yerine bir düdükle uyarı ve dinleyicilerin iki ellerini çevirmesi.
Hem daha yumuşak (söz kesilmiyor) hem daha sert (bir anda yüzlerce el havada
dönerek bitir diyor) hem daha esnek. (Eğer ilginç ve tasvip bulan bir
konuşmaysa ona daha fazla kendini ifade için bir olanak sunmak.)
Doğrusu başlangıçta, demokrasinin geliştirilmesi bir yana,
yanına bile uğranılmamasından korkuyorduk. 1970’lerdeki muazzam radikalleşme
dalgasında tam da böyle olmuştu. Demokrasiye burjuva demokrasisi denerek bir
yığın küçük diktatörlükler oluşmuştu. Tam da bu nedenle yenilmişti hareket. En
basit demokratik hakkın bile Stalinist karşı devrimin öğretisiyle yetişmiş
sosyalist kuşaklarca nasıl burjuva demokrasisi diye küçümsenip reddedildiğini,
burjuva demokrasisinden bile geri keyfiliğe dönüldüğünü çok görmüştük.
Daha sonra aynı insanların, bu sefer zamane söylemini alıp
yine aynı korkunç keyfiliği bu sefer “biz demokrasiyi aştık, seçim ve oylama
yapmıyoruz” diye nasıl keyfiliğin
aracına dönüştürdüğünü de Çatı Partisi, Demokrasi İçin Birlik Hareketi,
Halkların Demokratik Kongresi ve en son Sosyalist Yeniden Kuruluş Hareketi’nin
bize karşı yaptıklarında acı acı yaşamıştık.
Bu nedenle gerçekten de Taksim’in ilk günlerinde aynı eğilimlerin burada
da oraya çıkmasından çekiniyorduk.
Ancak bu çekincelerimizin aslında yeni kuşağın kültürel ve
toplumsal yapısıyla hiç uyuşmadığını görmemiz çok zaman almadı. Hareket hızla
19.yüzyıl işçi hareketinin o zaman oluşturduğu demokrasi geleneklerini kendi el
yordamıyla yeniden keşfedip, onları modern tekniğin olanaklarıyla birleştirdi.
Stalinizmin yok ettiği ve neredeyse yüz yıldır unutulmuş işçi hareketinin
devrimci ve demokratik geleneklerini bir vuruşta yeniden canlandırdı.
* * *
Şimdi hareket işleyişini daha da netleştirme, mahalli
örgütlerini kurma ve yayma ve aynı zamanda merkezileşme görevleriyle karşı
karşıyadır ve bunları gerçekleştirmeyi giderek gündeminin başına almaktadır.
Örneğin, internet programı veya sitesi ile Türkiye çapında
merkezileşirken aynı zamanda mahallelere yayılmaya çalışmaktadır. Kendi
bulunduğu yerde derinleşmeye çalışırken şimdi ulaşamadığı kesimlere ulaşma
önerileri birbirini izlemektedir formlarda.
* * *
Eski dünyanın kalıntıları hala forumlarda bu yepyeni oluşumu
eski dünyanın problematiklerine çekmeye de çalışmaktadırlar. Seçimlerde kimin
destekleneceği ya da partileşip partileşmemek gerektiği gibi öneriler ve
konuşmalar görülmektedir zaman zaman.
Bu hareket ve organları, hiçbir şekilde partileşme veya
seçimlerde kimin destekleneceği gibi konularla zaman harcamamalıdır.
Bu hareket, kendisinin var olan devletin alternatifi tohum
halindeki bir halk egemenliğinin organları olduğunun bilincinde olmalı ve
kendisi benzeri başka organlar yaratmaya çalışmalı, bir alternatif iktidar
olarak örgütlenmelidir. Zaman içinde giderek bu yöndeki kabulün ve buna uygun davranışların
iyice yerleşeceğini umuyoruz. En azından şimdiye kadarki doğrultu bunu vaat
ediyor.
Elbette kendi içinde farklı görüşler olacaktır, farklı
program ve stratejiler olacaktır. Bunlar siyasi ifadelerini de ister istemez
bulacaklardır.
Yapı ve İşlev arasında, tıpkı anatomi ve fizyoloji arasında
olduğu gibi kopmaz bir ilişki vardır. Bir azınlığın bütün toplum üzerindeki
egemenliğini sağlamak için kurulmuş bir devlet cihazı hiçbir zaman ezilen
çoğunluğun kendisini yönetmesinin aracı olamaz.
Bu nedenledir ki Paris komüncüleri de, İspanya’da Franko’nn
darbesine isyan edenler de, Sovyet devriminde, ayaklanan kitleler hep doğrudan
kendilerini yönetmenin aracı olan organları yaratmışlardır.
Bu nedenle Marks Paris Komünü derslerini inceler ve sonuçlar
çıkarırken, işçilerin burjuvazinin devlet cihazını alıp kullanamayacağını, ama
onun yerine başka bir cihaz geçirmek zorunda olduğunu vurgulamıştır. Bütün
devrimler de bunu doğrulamıştır.
Ama nasıl ezenlerin aracı olan bir devlet ezilenler
tarafından kullanılamaz ise, ezilenlerin aracı olan bir devlet de ezenler
tarafından kullanılamaz. Bunların bir çatışması er veya geç kaçınılmazdır.
Bu nedenle, bugün Park Meclisleriyle başlayan alternatif
kendini yönetme deneyimi, ya var olan devlet cihazını tasfiye edip kendisi halkın
kendisi olarak örgütlenmek zorundadır ya da er veya geç onun tarafından
şiddetle yok edilecektir. Sonucu ise sınıfların konumları, kararlılıkları,
örgütlenme düzeyleri, güçleri, hazırlıkları vs. belirleyecektir.
* * *
Hareketin programı ve bayrağı konusuna kat edilen yola ve
evrime gelince.
İlk günlerde sol örgütlerin bayrakları, özellikle de
ulusalcıların bayrakları (bunlar örgütlü ve hazırlıklı oldukları için) baskın
görünüyor, ama daha ilk günden bunların kendi bayrak ve sloganlarını benimsetme
çabaları bir yankı bulmuyor hatta küçümseme ve alayla karşılanıyor; en etkili
silah olan alay ile (“Mustafa Keserin Askerleriyiz”, “Kimsenin Askeri Değiliz
Olmayacağız”) etkisiz kılınıyorlardı.
Örgütsüz yeni bir kuşak harekete damgasını ve ağırlığını
giderek daha fazla vuruyordu. Elbette hareket kendisini oluşturan ve farklı
yönlere çekmek isteyen güçlerin bileşkesi yönünde gidiyordu, ama burada, Kürt
hareketine yakın duran ve genellikle HDK’nın bileşeni oluşturan sol örgütler,
Ulusalcıların tam tersi yöndeki çabalarını dengeleyip nötralize ederek,
harekete damgasını vuran modern, eğitimli, genç, kadın ve “orta sınıf”
ücretlilerin eğilimlerinin doğrultuyu belirlemesine imkân sağladılar denebilir.
Hareketin ilk çıkışında ve bir saman alevi gibi yayılış ve
kitleselleşmesinde, Alevi ve CHP’lilerin AKP iktidarına karşı tepkileri
muhakkak ki önemli bir rol oynadı. Bu görünüm, hem iktidarın komplo
teorilerinin gerekçesini oluşturdu, hem de Kürt hareketinin bir kısmının bu
hareketi kavramaktaki yanlışlarının ve gecikmesinin nedeni oldu.
Elbette bu hareketin omurgasını oluşturan geniş ve genç
kesim büyük oranda CHP’li ailelerin çocukları olabilir. Hareketin ona tonunu
veren iki büyük merkezinin, Kadıköy ve Beşiktaş’ta CHP oylarının yüzde 68
civarında çıkması bir rastlantı değildir.
Ancak onların çocukları ana babaları gibi düşünmemektedir,
başka bir dünyaya aittirler ve hatta ana babalarının dünyasına da tepkiyi
yansıtırlar.
Ana babaları genellikle teknik ve ilerleme hayranıdırlar,
çocukları, tekniğe ve ilerlemeye değil, doğaya sevdalı çevrecilerdir.
Ana babaları, teknik ve ilerleme hayranıdırlar, ama çoğu
zerrece onu kullanmayı bilmez, çocukları doğaya düşkündür, ama onlar için
internet veya twitter yaşamın olmazsa olmazı, adeta vücutlarının bir
parçasıdır.
Ana babaları hala başörtüsünde ilerlemenin ve “Atatürk
devrimlerinin” düşmanı bir gericilik görürken; çocukları, bunda modern şehir
hayatına kadının girebilmesi için bir olanak görürler ve kimsenin giyimiyle
uğraşmamak gerektiğini düşünürler.
Ana ve babaları için Kürtçenin tanınması bölünmeye giden bir
yoldur. Çocuklar için herkes gibi Kürtler de ana dillerinde eğitim
görmelidirler.
Çocuklar aslında ana-babalarının bölünmesiyle
bölünmüşlerdir.
Aslında bunların benzerleri AKP ve Politik İslam saflarında
da vardır. Ancak onlar henüz meydanlara çıkmış değiller ve muhtemelen en son
çıkacaklar olabilir.
AKP’nin ısrarla anlamak istemediği ve gözlerden yitirtmeye
çalıştığı budur. Çünkü bu dünya karşısında kendi varoluş nedenini sürdüremez. O
ancak CHP’nin anti tezi olarak var olabilir. CHP’ye sürekli çatarak aslında
CHP’ye el vermekte, kendisiyle birlikte onu da kurtarmaya çalışmaktadır. CHP de
bütün muhalefetini anti-AKP bir çizgide tutarak AKP’ye destek olmaktadır.
Aslında her ikisi bu yeni bölünmeye karşı eski bölünmeyi egemen kılmak için güç
birliği içindedirler.
Benzer bir bölünme de Kürt hareketinde vardır. PKK’nın
temsil ettiği çizgi de bir bakıma, klasik bölünmelerle bölünmüştür. Ancak,
batıda bir benzer bölünme ve hareket olmadığı için, klasik Türk
milliyetçiliğinin aynadaki aksi olan Kürt milliyetçiliğinin elinde rehin
durumunda kalmıştır. Onları çiğneyemezdi, bu onun hızla tecrit ve yok olmasının
yolunu açardı, ama onlarla ittifak yaptığında da onlar hemen bin bir yoldan
kendilerinin anlayış ve politikalarını harekete dayatıyorlardı.
Batıda bir partner yokluğunda, Özgürlük hareketi bu açmazı,
kadınlara ve yoksul gençlere dayanan, Apocu ideolojiyle şekillenmiş dar ve sıkı
bir kontrol mekanizmasıyla, Fransız ve Rus Devrimlerinin komiserlerine benzeyen
bir organizmayla (KCK) aşmaya ve onları kontrol altına almaya çalıştı.
Batıda yükselen kendisiyle benzer telden çalan bu hareketin
çıkışı, Özgürlük Hareketi’nin hareket alanını genişletecek, bu sefer Kürt
burjuva politikacılara karşı daha açık tavır alacaktır. Bu ise, Kürt
hareketinde bir kırılma yaratacak, eski dünyaya ait olanlar, AKP ve CHP
bölünmelerin dünyasında ve onların yanında yer alacaklardır.
Böylece eski dünyanın Kürt ve Türkleri ile yeni dünyanın
Kürt ve Türkleri karşı karşıya geleceklerdir. Aslında bu devrimin ve Kürt
Özgürlük hareketinin kaderi bu eski bölünmeyle bölünmeye bağlıdır. Bunu ne
kadar çabuk ve net yapabilirlerse şansları o kadar büyüktür.
Aksi takdirde eski dünya kendisini hızla toparlayacak, yeni
doğan bölünmeyi boğmak için, eski bölünmeyi egemen kılarak tamamen kısır eski
çekişmeye çekerek, sonunda bir askeri darbenin kurtarıcı gibi gelmesine yol
açabilirler.
İşte Taksim’de ortaya çıkan hareketin omurgasını oluşturan
yeni kuşak, aynı zamanda eski paradigmalarla bölünen bir kuşaktır. Bundan
sonrasının hikâyesi bir bakıma bu kuşağın siyasi ve örgütsel gelişiminin
hikâyesidir.
* * *
Bu kuşak, politikaya hep biraz kuşkuyla ve uzak baktı.
Sağlıklı bir uzak duruştu bu. Çünkü eski dünyanın bölünmelerinde kendini
bulamıyordu, ama sonra kendini bir ayaklanmanın ortasına ve onun baş aktörü
olarak buldu. Çok kısa zamanda çok büyük yol kat etmesi gerekiyordu. Bunu
başarıyla yaptığı söylenebilir. Bunu somut bir örnekle görelim.
Biz daha ilk günlerde, hareketin demokratik özünü vurgulayan
güçlü bir mesaj için beyazı bayrak olarak seçmesini, isteyenin kendi sembolünü
bunun içinde küçük bir sembol olarak koymasını, bunun demokratik bir
ulusçuluğun olmazsa olmazı olduğunu, böyle bir bayrak ve mesajla, Kürtleri ve
Politik İslam’ı destekleyen alt sınıfların kazanılabileceğini söylemiştik. O
günlerde bu öneriyi kimse dikkate bile almadı.
Ama hareket kendisi el yordamıyla benzerine ulaştı. Beyaz
bayrağı değil, şimdilik bayraksızlığı keşfetti. Beyaz bayrağın mesajını
bayraksızlıkla vermeye çalıştı. Ne olursan ol gel, ama lütfen kendi görüşünün,
dininin, milliyetinin buraya damga vurmasına çalışma demenin başka bir biçimi
oldu bayraksızlık.
Şimdi artık ne sol örgütlerin flamaları var ne de
ulusalcıların Türk bayrakları. Bayrak, bir bayrak olmamasıdır şimdilik.
Sloganlar da genellikle bu hareketin ortaya çıkardığı sloganlar.
Şu veya bu sol harekete veya ulusalcılara yakın olmayan sloganlar seçiliyor.
* * *
Hareket daha Taksim’de radikal Müslümanlar, kandil
kutlamaları ve Cuma namazına koruma sunarak laikçi olmadığı mesajını vermişti.
Dün en kritik dönemeç aşıldı denebilir. Kadıköy ve Beşiktaş,
ki bu ikisi bu hareketin genel doğrultusunu vermekte ve ruhunu
yansıtmaktadırlar, Lice’deki ölümleri protesto etmek için yürüdüler. Bu
yürüyüşlerin benzeri İzmir’de de olmuş.
Bu yürüyüşler muhtemelen bugün bütün Türkiye ve Taksim’de de
olacaktır.
Bu, nitelik değişimidir. Ulusalcıların, Ergenekoncuların bu
hareketi kontrol altına alma hayallerinin bitmesidir; Kürt hareketinden ayrı
düşme tehlikesinin son bulmasıdır.
İlk kez, Türkiye’nin batısında, Kürdistan’daki bir ölüm için
insanlar yürüdüler. Kadıköy’de örneğin katılım gayet iyiydi. Birkaç ulusalcının
uyarılara rağmen Atatürklü Türk Bayrağını, göze sokarca sallamalarına kimse bir
provokasyon olmasın diye ses çıkarmadığından, resimlerde onların görülmesi
kimseyi yanıltmamalıdır. Hareket gücünün bilincinde olarak, onları küçük gören
bakışlarıyla ezdi ve ciddiye bile almadığını göstermek istedi onlara.
* * *
Bir ayda kat edilen yol muazzamdır.
En kritik eşik aşılmıştır. Kürt Özgürlük hareketi ile
hareket buluşmuştur. Bu buluşmayı engellemek, görmek istemeyenler olacaktır.
Ama bir süre sonra bunun artık imkânsız olduğu görülecektir.
Şimdi politik İslam içindeki benzer şekilde genç kuşaklara
ve işçilere bu mesajın iletilmesi, onların bu harekete çekilmesi, merkezileşme,
alternatif organların yaratılması, yayılma ve mahallileşme gibi hedefler önünde
durmaktadır.
Bu arada devlet ve karşı devrim hızla örgütleniyor.
Devlet güçleri ile Taksim’de mücadele ediyordu hükümet, ama
hareket yayıldıkça, devlet güçlerinin yanı sıra özellikle mahalli bölgelerde
örgütlediği çetelerle hareket saldırmanın ve onu tekrar istediği eski
bölünmelere çekmenin provalarını yapmaya başlayacaktır.
Gezi Hareketi Genişlemek, Genişlemek İçin de Radikalleşmek Zorundadır (12 Temmuz 2013)
Nasıl “yanlış bir
hayat doğru yaşanmaz” (Adorno) ise, stratejik hatalar da taktik başarılarla
telafi edilemez.
Forumlarda, İnternette ve Sosyal Medya’da Gezi Hareketi
katılımcılarının hareketin genişleme; henüz bu harekete uzak duran hatta karşı
duran yeni katmanlara ulaşma ve onları kazanma gerekliliğinin sık sık dile
getirildiğini görüyoruz.
Genellikle birebir ilişkileri temel alan iki yol öneriliyor.
Birincisi: Daha mahalli (örneğin mahalle meclisleri kurmak)
veya daha özel konularda yoğunlaşmak (örneğin hukuk; beyaz yakalılar veya daha
çok özel konularda atölyeler, gruplar kurmak)
İkincisi: başka yerlere ve insanlara gitmek derdi oralarda
onlara anlatmak (bunu bireyler olarak veya toplu olarak yapmak).
Hareketin toplumun yeni kesimlerine yayılması ve onları
kazanması gereği elbet son derece doğru bir tespittir ve hayati önemdedir.
Ayrıca elbet önerilenler de yapılmalıdır, ama bunlar zaten hareketin her zaman
ve durumda yapması gerekenlerdir.
Ama bütün bunlar, (felsefi bir dille konuşursak) “yanlış bir
hayatı doğru yaşama” çabaları olmaktan; (askerlik ya da politika sanatının
diliyle konuşursak) stratejik bir sorunu taktik bir sorunmuş gibi tartışmaktan
farklı değildirler.
* * *
Strateji: hangi güçlere karşı hangi güçlerle hareket
edileceği sorunudur. Güçlerin yer alışı sorunudur. Mücadelenin statik; uzun
teorik hazırlık ve uzun vadeli bakış gerektiren yanıdır.
Taktik: O güçlerin ilerleme mi ricat mı yapması gerektiği
sorunudur. Bunlarda hangi mücadele ve örgüt biçimleri kullanılacağı sorunudur.
Mücadelenin dinamik, esas yaratıcılık ve esneklik gerektiren yanıdır.
Şu ana kadar, Gezi Hareketinin taktikte, mücadele ve örgüt
biçimlerinde olağanüstü yaratıcı ve başarılı olduğu görülmüştür. Ancak Strateji
bahsinde aynı durumda olduğu söylenemez. Hareketin en büyük zaafı budur.
* * *
Gezi Hareketi şu ana kadar esas olarak, “seküler hayat
tarzı” yaşayanları ve Alevileri kapsamaktadır. Elbette harekete şu ana kadar
rengini veren Seküler yaşamı savunun klasik örneğin türbanı yasaklamaktan yana
olan veya bunun karşısında ses çıkarmayan klasik çizgi ve Alevilik değildir ve
hareket bunlarla arasına çizgi çekmeye özel bir özen ve çaba göstermektedir.
Ancak bu çabalar henüz sembollerle ifade edilmektedir; programatik bir
ifadesini bulamamış; bayraklara yazılamamıştır.
Hareketi destekleyen çok geniş bir kesim bu çabalar
karşısında tarafsız veya hayırhah bir tavır içinde bulunmaktadır, ama bu ayrım
çizgilerini bir program ve parola olarak bayrağına yazmış da değildir.
Hareketin sembollere dayanan bu mesajı, şimdiye kadar,
Erdoğan’ın istediği kamplaşmayı ve bölünmeyi yapabilmesini; onları seferber
edebilmesini engelleyebildi.
Ama henüz çok ince bir katmandan ibaret bu modern ücretliler
tabakasının demokratik özlemleri programatik ve stratejik bir ifadeye
kavuşmadığı; hareketin bayrağı olamadığı için de aynı zamanda onları yanına
çekemedi ve seferber edemedi. Bu durum uzun süre böyle gidemez. Hareket
içindeki ulusalcılar; Diğer tarafta Erdoğan, birbirlerine destek verecek eski
bölünmeyi egemen kılmak için çabalarını durdurmuş değildir. Ve yorgunluk veya
gerileme ortaya çıktığında onların kaybettikleri mevzileri tekrar ele
geçirmeleri başlayabilir.
* * *
Özellikle iki kesim bu harekete uzak durmaktadır: Kürtler ve
Politik İslam’a oy vermiş geniş İşçi ve yoksul kesimler.
Hareketin bu iki kesime ulaşması ve onları kazanması hayat
memat meselesidir.
Hareket bunu sezmekte, ama çözümü yukarıda değinilen taktik
ve örgüt biçimleriyle çözebileceği yanılgısını yaşamaktadır. Bunlar elbette
çocukluk hastalıklarıdır ve doğuşu bir buçuk ayı bile bulmamış bir hareketin
böyle çocuksu hayaller kurması son derece doğaldır da. Ama artık zaman
daralıyor. Buhranın olgunlaşma hızı, hareketin olgunlaşmasını beklemeyebilir.
Kürtleri ve AKP’ye oy vermiş geniş emekçi kesimleri
kazanmak, bir strateji sorunudur; yani program sorunudur.
Program ile strateji, yani hedefler ile dayanılacak güçler
arasında kopmaz bir bağ vardır. Programda radikalleşmeden, dayandığı güçleri
genişletemez bu hareket.
* * *
Radikalleşme sözcüğü alerji yaratabilir. Çünkü günlük
kullanımda radikal denince kavga çıkarmaya hazır küçük gruplar gibi bir imaj
vardır. Radikalleşmenin bu yüzeysel anlayışına bağlı olarak, radikalleşmenin
genişlemek bir yana daralma ortaya çıkaracağı sanılır.
Biz gerçek anlamıyla radikalleşmeden; içeriksel bir
radikalleşmeden söz ediyoruz. Maalesef politik manzarada olmayan tam da budur.
Bu nedenle gerçek radikalleşmenin ne olduğu pek bilinmemektedir. Gerçek
radikaller, taktikler ve mücadele biçimlerinde son derece esnek, toparlayıcı ve
kapsayıcıdır, ama hedeflerde radikaldir.
Biçimsel radikalleşmeye iki örnek verelim.
Örneğin boynunuza Zülfikar, alnınıza ölmeye hazır olduğunuza
dair bir bant taktınız; devrimci türküler söylüyor ya da dinliyorsunuz.
Cemevleri tanınsın; Diyanet’te Aleviler de temsil edilsin, Madımak müze olsun,
vs. diye yürüyüşler tertip ediyorsunuz. (Örneğin geçenlerde Kadıköy’de yapılan
miting böyle bir imge ortaya çıkarıyordu).
İlk bakışta her şey çok radikal gibidir, ama aslında bütün
bunların gerçek bir radikalleşme ile ilgisi yoktur. Bunlar biçimsel ve sözde
radikalliklerdir. Bu radikallik hem içeriğiyle hem biçimiyle daralma yaratır.
Örneğin böyle mesajları olan bir mitinge Aleviler dışında
başka bir kesimin ilgi göstermesi için hiçbir neden bulunmaz. Madımak’ın müze
olması veya Diyanet’in Cemevlerini tanıması veya din derslerine Alevilik
hakkında bilgiler de koyulması vs. Alevi olmayanları harekete geçirmez. Onlar
bu taleplerde kendi özlemlerinin ve sorunlarının bir karşılığını bulamazlar.
Yani bu taleplerin tabanı sadece Alevilerle sınırlı olur.
Gerçek radikalleşme, Diyanet kaldırılsın; azınlıkların
dinsel olarak tanımlanmasına son verilsin ((Rumluk ve Ermenilik –“Azınlıklar”–
din üzerinden tanımlanmıştır. Türkiye’nin laik olmadığının tipik bir
örneğidir.); din dersleri kaldırılsın veya eğer çok gerekiyorsa, tüm dinlerden
ve dinsizlerden eşit sayıda temsilciden oluşan bir heyet tarafından yazılsın
dediğinizde, gerçekten radikal olursunuz. Bu talepler pek ala, Hıristiyanların,
ateistlerin hatta inanç olarak Müslümanların da savunacağı taleplerdir. Bu
radikal içerik daha geniş kesimleri kazanmakla kalmaz, biçimde de itici
görünümlerden kurtulur.
Çünkü böyle talepleri yükselttiğiniz zaman, zaten sizin
Aleviliği vurgulayan, adanmışlığı vurgulayan sembollere ihtiyacınız olmaz.
Aksine, bunlardan uzak durursunuz, demokratlığınızı vurgulayan, her hangi bir
dine veya dile vurguyu içermeyen giyinişiniz, sembolleriniz, diliniz olur. O
dilde bir Sünni, bir Hıristiyan, bir Ateist de kendisine yer bulabilir.
Yani gerçek radikalleşme çok daha geniş kesimlerin
taşıyabileceği bir bayrak sunar çok daha geniş kesimlerin savunabileceği bir
program sunar. Böyle olduğu için de, bütün bu geniş kesimleri kapsayacak son
derece esnek, itici olmayan mücadele biçimleri ve ilişkiler geliştirir.
* * *
Bir başka örneği Kürt hareketinden verelim.
Diyelim ki, Kürdistan, PKK veya Apo bayrağı ile mitingler
yapıyorsunuz veya Gezi Hareketine öyle geliyorsunuz. Kürtlere statü
istiyorsunuz.
Aşağı yukarı söylemi bir yana Kürt hareketinin yarattığı
imge budur. Böyle bir program Kürt olmayanları kazanamaz. Sadece Kürtleri
toplayabilir, ama böyle bir program ve strateji, bu kadar az güçle çok büyük
bir güçleri yenemeyeceğinden, ister istemez, mücadele ve örgüt biçimlerinde bir
radikalleşme göstererek karşı tarafı bir takım şeylere zorlama eğilimi
gösterebilir.
Bir de Kürt hareketinin içerikçe radikalleştiğini düşünelim.
Kürtlere özerklik veya statü istemiyor da Türklüğün statüsünün ortadan
kaldırılmasını istiyor. Özeklik değil, bir köyün bile isterse ayrılabileceği,
tamamıyla gönüllülüğe dayanın bir birliğini savunuyor. Yani daha somut olarak
konuşursak, Türkçenin resmi dil olması yerine, herkesin ana dilinde eğitim
alması hakkını savunuyor. Okullarda Türklerin Türk tarihi, Kürtlerin Kürt
Tarihi okuması yerine (“Statü” budur) bütün dillerden ve “ulus”lardan seçilmiş
eşit sayıdaki temsilcinin yazacağı aynı tarih kitabını herkesin ana dilinde okumasını
öneriyor.
Bir milliyetçi açısından bu bir gerileme gibidir, ama bir
demokrat için bu radikalleşmedir.
Bu talepler hem çok daha radikaldir; hem de çok daha geniş
kesimleri kazanır ve mücadeleye sevk edebilir. Bir kere, sadece Kürtler değil,
Türklerin yüzde doksanı da, bütün diğer uluslar da bu hedefler için mücadele
eder. Böylece çok geniş kesimler bir araya geldiğinden, bu hareketin gücüden
gelen bir esnekliği olur; güçsüzlüğünü mücadele biçimlerindeki keskinlikle
dengeleme gereği görmez. Öyle bir hareketin bayrağı, Öcalan veya Kürt
bayrakları değil; bunların veya Türklüğün de kişisel bir tercih olarak kendini
ifade edebildiği bir nötral bayrak olabilir örneğin.
* * *
Aynı örneği bir de Gezi Hareketi açısından verelim.
Gezi hareketi öyle değil, ama varsayalım ki öyle oldu. Türk
bayrağı veya Atatürk sembolleri ona egemen olduğunda çok radikal gibi görünür,
ama aslında bunun radikallikle ilgisi yoktur. Bu sadece ulusalcıları, haydi
haydi CHP’lileri kapsayabilir.
Ayrıca bu sözde radikallik, mücadele biçimlerinde bir
radikallikle atbaşı da gider. Örneğin sürekli çatışma çıkararak iktidarı haksız
ve zor durumda bırakarak puan toplamayı hedefler.
Ama bu mücadele biçimleri de ek olarak bir sürü insanın uzak
durmasına da yol açar.
Ama bir de hareketin gerçekten radikalleştiğini, yukarıda
Aleviler ve Kürtler için yazdığımız radikalleşme hedeflerini kendi bayrağına
yazdığını düşünelim. Hem tabanı genişler, hem de daha esnek ve kapsayıcı
mücadele biçimleri ve sembolleri olur. Örneğin o harekette artık, Türk bayrakları
ve Atatürkler değil; Kürt bayrağının ve Apo’nun; Türk bayrağının ve Atatürk’ün
de içinde bir köşede sembol olarak yer aldığı beyaz bayrakları olur. Kürt
bayrağı Türk’ü, Türk Bayrağı Kürdü iter, ama Beyaz bir bayrak ve onun bir
köşesinde Türklüğü veya Kürtlüğü temsil eden semboller ikisini de demokrasi
ortak paydasında birleştirir.
Yani Beyaz bayrak, ilk bakışta çok yumuşak bir sembol gibi
görünür, ama özünde Türklükle tanımlanmış bir cumhuriyet yerine Demokrasiyle
tanımlanmış bir cumhuriyeti, Türklük veya Kürtlükle tanımlamaya karşı
tanımlanmış bir cumhuriyeti sembolize eder. Radikalliği ölçüsünde de geniş
kesimleri kapsayıcıdır.
* * *
İşte hareketin ihtiyacı olan tam da böyle bir
radikalleşmedir. Hareket bu radikalleşmeyi sağladığı takdirde, en geniş kesimlere
ulaşabilir ve onları kazanabilir. Ancak böyle bir stratejinin bileşeni
olduğunda, mahallelere yayılma veya diğer çalışma grupları veya ikna ve ilişki
seferleri bir anlam taşıyabilir. Bu olmadan bütün o çabalar yenilgi ve
yılgınlık yaratır.
Evet, Gezi Hareketi hızla genişlemek; genişlemek için de
özden radikalleşmek zorundadır.
Ama Gezi Hareketinin bütün bunları yapacağı bir haberleşme
ve tartışma platformu ve organı yok.
Bu sorun stratejik ve programatik bir sorundur. Bu nedenle
tüm Türkiye çapında Gezi Hareketinin tümü tarafından tartışılması gerekir.
Parklarda yapılacak birbirinden kopuk tartışmalarla bu başarılamaz. Onlar bunun
aracı olamaz, ama onlar bunu tamamlayabilir, destekleyebilirler
Hareketin program ve strateji tartışmasına acil olarak ihtiyacı
vardır.
Bunu başarmak için de, bu tartışmayı yapacağı, her bir
katılımcısının tüm Türkiye’deki tüm katılımcılara mesajını iletebileceği, on
binlerce kişinin yatay ilişkileriyle bir ağ oluşturabileceği bir dijital “köy
meydanı” veya “agora” veya “forum” veya “cem” veya “cami”ye veya “meclis”, veya
“şura” (Sovyet) veya “komün”e (“Gemeinde”, topluluk) (Bunların hepsi aynı şeyin
farklı biçimleri veya adlarıdır) ihtiyacı var.
Mahalli tartışmalar bunların destekleyicisi ve tamamlayıcısı
olur. O zaman onlar da gerçek verimli tartışmalara döner ve azalma ve dağılma
eğiliminden kurtulabilirler.
Bütün programcıları, bilişimcileri bu sorunu gündeme almaya,
bunun teknik olarak nasıl çözülebileceğini tartışıp bir an önce bunun alt
yapısını hazırlayarak hareketin emrine vermeye çağırıyoruz.
Günün en acil sorunu sırasıyla:
1)
Genişlemektir.
2)
Genişlemek için radikalleşmektir
3)
Radikalleşmek için bir program ve strateji tartışması
açmaktır.
4)
Program ve strateji tartışması açmak için de bunun
yapılabileceği bir dijital “köy meydanı” oluşturmaktır.
Tüm hareketi oluşturanlar bu “köy meydanı”nın, “agora”nın
üyesi olur.
Gündem önerileri yapılır.
Herkes gündem önerilerini oylar.
En çok oy alan en başa alınır ve adım adım tartışılmaya
başlanır.
Her başlık altında farklı görüşlerin yoğunlaşması yaşanır.
Görüşlerin yüzde kaçın desteğini aldığı herkesçe görülür.
O zaman bu demokratik toplum, insanların kendi kendisini
yönetiminin nasıl olacağının örneğini sunmuş olur.
Bugünkü devletin karşısına artık “devlet olmayan bir Devlet”
bir özyönetim olarak çıkmış olur.
Forumlar
– Dayanışmalar – Meclisler
(Lütfen eksikleri tamalayınız ve demiraltona@gmail.com adresine
bildiriniz.
|
||
İsmi
|
Site veya Facebook Adresi
|
Twitter adresi
|
Abbasağa
Parkı Halk meclisi
|
|
|
Abbasağa
Siyaset
|
||
Acıbadem
Dayanışması
|
|
@DayanismAcibadm
@DirenAcibadem
|
Adana
Park Forumu
|
|
|
Akşemsettin
Parkı Cengiz Topel Forumu
|
|
|
Alanya
Merkez Forumu
|
|
|
Ali
Paşa Dayanışması
|
|
|
Anıt
Park Forum
|
|
|
Ankara
Forumları
|
||
Atakent
İkitelli Dayanışması
|
|
|
Ataşehir
N. Hikmet Parkı Halk Forumu
|
||
Atatürk
Orman Çiftliği Halk meclisi
|
|
|
Bahçelievler
Dayanışması
|
||
Bakırköy
Halk meclisi
|
|
|
Başkent
Dayanışması
|
|
|
Bebek
Parkı Forumlar
|
|
@bebekparkiforum
|
Beylikdüzü
Dayanışması
|
|
|
Bolu
Dayanışması
|
|
|
Bornova
Halk Forumu
|
||
Bozcaada
Forumu
|
|
|
Bursa
Parklar Bizim
|
|
|
Büyükdere
Forumu
|
|
|
Caferağa
Dayanışması
|
|
@direncaferaga
|
Cevizli
Tekel Dayanışma
|
||
Çayyolu
Üçfidan Forumu
|
|
|
Dikmen
Halk Meclisi
|
|
|
Diren
Denizli
|
||
Direniş
Forumları
|
||
Doğancılar
Forumu
|
|
|
Doğancılar
Forumu
|
||
Eryaman
Direniş Forumu
|
|
|
Etiler
Forum
|
||
Eyüp
Alibeyköy Dayanışması
|
|
|
Feneryolu
Tuğlacıbaşı
|
|
|
Gaziantep
Çamlık Parkı
|
|
|
Gaziosmanpaşa
Dayanışması
|
|
|
Gezi
Araştırmacıları
|
|
@GeziArstrmclari
|
Göztepe
Gezi Dayanışması
|
@GztepeGD
|
|
Göztepe
Özgürlük Parkı
|
|
|
Gümüşlük
Forumu
|
|
|
Güzelyalı
Forumu
|
||
Haliç
Dayaışması
|
|
|
İzmit
Dayanışma Forum
|
https://www.facebook.com/groups/144785502390866/
|
https://twitter.com/kocaelidirenis
|
Karadolap
Parkı
|
|
|
Kartal
Dayanışma
|
||
Keçiören
Dayanışması
|
||
Kocamustafapaşa
Dayanışması
|
||
Koşuyolu
Yaşam Parkı Forumu (Dayanışması)
|
https://www.facebook.com/groups/kosuyoluparki.dayanismasi/
|
@kosuyoluforumu
|
Kriton
Curi Parkı (Kozyatağı Dayanışma)
|
@KritonCuriPark
|
|
Kurgulu
İnsiyatifi
|
|
|
Kuzey
Ormanları Savunması
|
|
|
Lüleburgaz
Dayanışma
|
|
@DirenLuleburgaz
|
Maçka
Parkı Platformu (Forumu)
|
https://www.facebook.com/MackaParkiForumu
|
|
Maltepe
Forum
|
|
|
Mehmet
Ayvalıtaş meydanı – Moda
|
https://www.facebook.com/pages/Mehmet-Ayvalıtaş-Meydanı-Moda
|
|
Mersin
kent Dayanışması
|
|
|
Moda
Sahil – Yoğurtçu Parkı
|
|
|
Okmeydanı
Dayanışması
|
|
|
Ortaköy
(Diren)
|
||
Osmanağa
|
|
@DirenOsmanaga
|
Osmanağa
Dayanışması
|
||
Park
Gazetesi
|
||
Pendik
Bosna Forumu
|
|
|
Pendik
Forumu
|
||
Rami
Dayanışması
|
|
|
Selamiçeşme
Özgürlük Parkı
|
|
|
Selamiçeşme
Özgürlük Parkı
|
|
|
Selimiye
Forumu
|
|
|
Sinop
Park Forumu
|
|
|
Sultantepe
Forumu
|
|
|
Şişli
Merkez Forumu
|
||
Taksim
Gezi Parkı
|
|
|
Tatavla
Dayanışması (Ortanca Forumu)
|
||
Üçgen
Park
|
|
@ucgenpark
|
Ümraniye
Şehitler Parkı Forumu
|
|
|
Validebağ
Gönüllüleri Dermeği
|
|
|
Yakacık
Dayanışma (Halk Dayanışması)
|
https://www.facebook.com/yakackdirengezi/
|
@YakackDirenGezi
|
Yeditepe
Forumu
|
||
Yel
değirmeni Dayanışması
|
|
|
Yeniköy
Dayanışma (Forumu)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder