Aşağıda okuyacağınız yazıyı, bir
arkadaş bundan 4 - 5 ay önce sıcağı sıcağına yazmış ve yazıda eleştirdiği
arkadaşa bizzat sunmuş.
Zamanı biraz gecikmiş olmakla
birlikte eleştiriler halâ aktüalitesini koruyor. Bu bakımdan yayınlamayı
yararlı gördük.
***
"Yine Parti ve Çadır
Üzerine" başlıklı yazısını Sayın Oya Baydar, şu cümle ile noktalıyor: "Gerek
parti sorunu, gerekse hastalıklarımız üzerine, yeniden düşünmekte yarar
vardır." Doğru söze ne söylenir?.. Sadece düşünmek de yetmez, bunların sebeplerini
araştırmak, geçmişte "Parti ve hasalıklar" üzerine yazılanları,
yapılanları eleştirmek, geçmişin olumlu mirasına sahip çıkmak ve o mirası yeni
durumlarla zenginleştirmek gerekir.
Onun için, önce "Parti. .
. sorunu üzerine" daha üç yıl önce yazılanları ve yapılanları şöyle
bir hatırlamaya çalışalım:
"50 yılın kazancı partiyi
yitirmek olmuş"tu. Bütün devrimcilerin ağzından, kaleminden "özörgüt"
sözleri düşmüyordu. Ama kimse partinin, NASIL ÖRGÜTLENEBİLECEĞİ, TÜZÜK ve
PROGRAMININ neler olabileceği üzerine somut, elle tutulur bir şeyler söylemek
ve davranış göstermek bir yana, henüz bu sorulara bile ulaşamamıştı.
Bu mahşer içinde Dr. Hikmet
Kıvılcımlı birbiri peşi sıra "Bilimsel Sosyalizmin Doğuşu",
"Oportünizm Nedir?", "Türkiye Halkının
Teşkilatlandırılması", "Devrini Zorlaması, Demokratik Zorlama"
kitaplarını yayınladı. İlk iki kitap, en çok kafa karıştıran kavramlara açıklık
vermek amacını taşıyordu ya da bu amaç ağırlıktaydı. Diğer iki kitap ise: azçok
açıklığa kavuşacağına inanılan kavramların yaratacağı ortak dil üzerinde,
somut olarak parti problemini geçmişin bütün dersleriyle birlikte ve pratik
önerilerle sunuyordu.
Daha sonra 1967 yılı yayınlanmış
olan "Uyanmak İçin Uyarmalı, Uyarmak için Uyanmalı" ikinci kez
basıldı. Bu eserde de TİP eleştirilerek bir proletarya partisinin tüzük ve
programının nasıl olması gerektiği, proletarya partisinin örgütleme ve
örgütlenme şekilleri inceleniyordu. Yine bu arada, parti problemine en kısa ve
en özlü cevabı veren çağrı: "Anarşi Yok, Büyük Derleniş" yayınlandı.
Bunlarla da kalınmadı. haftalık
çıkan "Sosyalist" gazetesiyle en aktüel problemlere ama en
başta parti problemine, en sıcağı sıcağına olaylara göre yine çözümler
önerildi.
Bütün bu "Anarşi yok, derleniş"
PAROLASI, diğer deyişle: Ajitasyon ve propagandası, "Proletarya
partisinin reorganizasyonu için" "Devrimci Derleniş Komiteleri"
ÖRGÜT BİÇİMLERİYLE teori alanından pratiğe geçirilmeye çalışıldı.
Son olarak ise, somut olarak bir proletarya
partisinin tüzük ve programı ne olmalıdır sorusuna cevap olarak ve bütün
devrimcilerin tartışması dileğiyle "Vatan Partisi Tüzük ve Programı"
yayınlandı.
Tam bu sırada sıkıyönetim ilân
edildi. Devrimcilere "balyoz" indirildi. Herkesin devrim
havası çaldığı günlerde, kimsenin devrim yapmaktan, parti yapmağa zamanı yoktu.
Eleştiriler, öneriler; ya
okunmadı, ya da gülünüp geçildi, kulak arkası edildi. Meğer iş başkaymış: O küçümser
gülüşlerin ardında "Yaya kaldın tatar ağası" hesapları varmış.
Ne kadar da çok "Parti" varmış. TİP, THKP, TİİKP, TMLKP gibi bir sürü
"parti" ortaya çıktı. Sıkıyönetim mahkemelerinde öğrendik.
Her aşırı bolluk, aşırı yokluğu
da beraberinde getirir.
"Parti" çokluğu da, parti
yokluğunun en güzel delili değil midir?
Demek halâ Proletarya Partisi yok.
Nasıl kurulabilir?
Yukarıda çok kısa bir özetini
vermeye çalıştığımız düşünce ve davranış biçimleriyle daha üç yıl önce somutça
kondu.
Önce, Parti'nin bir yuvarın
tarikatlaşması yani kendi kendine "Parti" adını vermesiyle
kurulamayacağı, ancak, yuvarların; hiç olmazsa, bir proletarya partisinin
yuvarlar arasında kabul edilen somut tüzük, program ve organlar içinde
toparlanabilmeleriyle örgütlenebileceğini kabul edenleri gerekir.
Yine bir parti ancak "Parti
mücadele içinde ortaya çıkacaktır" veya "Henüz şartlar ve
zaman müsait değil" gibi kendiliğindenci görüşlerin yanlışlığının
yine yukarıdaki şartları kabul eden yuvarlarca iyi kavranması gerekir.
"Proletarya partisi
uğruna..." değil, "Proletarya partisini yeniden örgütleme"
mücadelesi gerektiğinin bilinmesi şarttır.
Bütün bunlar, Parti'nin, nasıl
bir parti olabileceği tartışmasının, yani "Nasıl bir program ve tüzük?"
tartışmasının ortaya çıkması için gerekli ön şartı meydana getirirler.
Pratikte, "Bunları önce
kabul edelim, tartışalım, sonra kuralım" şeklinde bir ertelemeyle
değil iç içe ve somut örgütlenme biçimleriyle koyulmuşur. Bunu da not etmeden geçmeyelim.
Balyozlar inmeden önce "Parti
problemi" böyle koyulmuştu. "Proletarya partisinin
reorganizasyonu" mücadelesine girilmişti.
Geçmişin tecrübelerini yok
saymak, kimseye bir şey kazandırmaz, kaybettirir. Hele mirasa gizliden sahip
çıkıp açıkça savunmamak "Siyaset sanatında" ilerde tamiri güç
alışkanlıklara kapı açar. Siyaset sanatında devrimciler görüşlerini açıkça ve
kökleriyle savunmalı, "canbazlığa" düşmemelidirler.
Halbuki şimdi, geçmişi gözlerden
sakladığımız için: "Partiyi yeniden örgütleme" mücadelesi
değil, "Proletarya partisi uğruna" "zaman ve şartları"
henüz müsait olmadığı için "Halk partisine oy verelim" veya "verelim
mi, yoksa vermeyelim mi?" tartışmasına kardı. İlerleme değil gerileme sağlandı.
***
Bu kısa girişten sonra günlük "Yeni
Ortam" gazetesinin sütunlarında özellikle Oya Baydar ve Burhan Şahin
tarafından öne sürülen görüşlerin eleştirisine geçmeden önce şunu da
belirtelim.
Her iki yazar da işçi Sınıfı'nın
Metoduna ve Dünya Görüşü'ne inandıklarını belirtiyorlar. Gerçekten de yazılan
Türkiye'de günlük bir gazetede bu güne kadar olanların en iyilerindendir
denebilir. Okuyucularının kafalarındaki pek çok soruya, sürekli olarak işçi
sınıfını göze batırarak genel karşılıklar verdikleri "okuyucularına
belli bir seviye kazandırdıkları" gerçektir. Yazarların bu olumlu
yanlarını belirtmek boynumuza borçtur. Bu eleştiride gerçekten değerli böyle
kimselerin yazılarına yöneltildiyse, kardeşliğimizin ispatı olarak anlaşılmalıdır.
Eleştiriyi yapmamak, yanlış
olduğuna inandığımızı söylememek meşrebimize uygun değildir. Eleştiri, düşmanlığın
değil gerçek dostluğun ifadesidir.
Bu eleştiriyi yapmak artık şart
olup da hazırlarken elimizde yeni ortam koleksiyonları yok. Yalnızca hatırımızda
kalanlar var. Eğer hatırımızda yanlış kaldıysa özür dileriz. Bir de "Yine
parti ve çadır üzerine" başlıklı yazı önümüzde duruyor.
***
Parti üzerine görüşler şöyle
özetlenebilir: "önümüzde seçimler var. Bu seçimlere sosyalistler bir
partileri olmadan giriyorlar. Türkiye'de TİP'den kalan bir oy potansiyeli var (CHP
son zamanlarda daha da sola kaymış durumda. Sosyalistler de CHP'ye oy vermeli! Ama
demokrasi geldikten sonra kendi partilerini kurmak üzere. "CHP
örgütüne girelim" görüşü teslimiyetçi, "oy vermeyelim"
görüşü "sol sekter" bir görüşü yansıtır. Gücümüzü düşmanın en
zayıf yerine yığmalıyız. Bu durumda yapacak en doğru iş CHP'ye oy vermektir."
Biz eleştirimizi bu genel
görüşlerden hareketle değil de "Yine Parti ve Çadır" başlıklı
yazıya göre yapalım.
***
"TİP'in kapatılmasıyla
boş kalan yeri dolduracak "Sosyalist Parti" sorunu, bütün
sosyalistlerin kafalarını kurcalıyor olmalıdır."
Yazarın "sosyalist parti"
diyerek gerçek bir "PROLETARYA PARTİSİ"ni kasteddiği açıktır. Yazarın
kendiside bilir ki, TİP hiçbir zaman bir proletarya partisi olamadı. Ne tüzüğü,
ne programı, ne örgütlenmesi ne de kuruluşuyla o bir sosyalist parti değildi.
Öte yandan "sosyalist parti"
sorunu, TİP'in kapatılmasından önce de yukarıda çok kısa bir özetini verdiğimiz
düşünce ve davranış biçimlerinde "sosyalistlerin kafalarını kurcalıyor"du.
Peki, yazar daha yazının ilk paragrafında niye böyle iki önemli yanlış yapıyor?
Eğer bu yazıyı yazan herhangi bir
"gazeteci" olsaydı hoş görülebilirdi. Fakat bu satırların yazarı
köşesinden Türkiye'deki sosyalistlere taktik veriyor ve açık açık olmasa da, seçimlerden
sonra bir "Sosyalist parti" kurma girişiminde bulunacağını
yazıyor. Geçmişi yanlış değerlendirerek, "kafaları kurcalayanları"
unutarak kurulacak böyle bir parti ne olur Allah bilir.
Yazar sıkı yönetim şartlarında
sadece sosyalistlere hitap eden bir gazete yazdığını, onun için böyle
ihmallerde bulunduğunu söyleyebilir. Ama bu da "şecaat arzederken, sirkatin
söylemek" olur. Gerçek bir sosyalist gerçeği yazar. Çünkü "gerçek
devrimcidir". Gerçek eldeki imkanlarla açık açık yazılamıyorsa aynı
gerçeği anlatan değişik yöntemler bulunabilir.
Korktuğumuz başımıza gelmesin;
"Yeri doldurulacak" olan "sosyalist partiyi"
yeri boşalmış olan T.İ.P. gibi mi düşünüyorlar acaba?
***
Bununla birlikte, tartışılmayacak
bir nokta var: "Hiç bir sosyalist, partisizliği örgütsüzlüğü savunamaz."
Bu söylenenler ham çok doğru, hem
çok yanlış. Gerçek bir sosyalist siyasi iktidar mücadelesinin ancak bir
Proletarya partisi ile verileceğini bilir. Ama sınıflı bir toplumda yaşıyoruz. Sosyalistler
de o toplumun bir örneğidirler. Öyle olur ki: Partileşmeyi, örgütleşmeyi
savunurken, farkına varmadan partisizlik savunulabilir.
Yazarın kendisi de aşağıda şöyle
yazıyor: "Meselenin öteki yüzü ise yılgınlık ve tembellik içinde
sosyalist parti sorununu sonsuza erteleme eğilimi ve mantığıdır." Kimdir
bunlar? Elbette sosyalistler. Demek ki "partisizlik örgüsüzlük"
gün olur biz "sosyalistler tarafından da" savunulabilir.
Ama bu çok kaba bir biçimde
değilse ekseriya keşfi zor çok ince sekiler ve demagojiler ardına gizlenebilir.
Hatta yaza r TİP'i yeri doldurulacak bir sosyalist parti saydığına gere bizzat
kendisi de "sosyalist partiyi" savunurken, sosyalist partisizliği
savunur duruma hiç farkına varmadan düşmektedir.
Yazarın önem vermediği, önemini
kavrayamadığı yan budur. Partisizliği savunmanın o bin bir türlü biçimlerini
eleştirecek yerde sosyalist olmadığını "Güler yüzlü, demokratik"
olduğunu açık açık söyleyen Aybar'a saldırarak biraz deve kuşu gibi kafasını
kuma gömüyor.
Aybar Parti kuracakmış. Kurar
elbet. Aybar'ı eleştirmek yetmez; doğru eleştirmek gerekir. "Başkalarından
önce davranıp parti kurarak mirasa sahip çıkma" diye eleştiri doğrusu
çok ilkel kalıyor. Eleştiri gerçek bir proletarya partisinin nasıl
örgütlenebileceği, Aybar'ın düşünce ve davranışlarının proletarya partisi
açısından yanlışlığı, didik didik edilmeli. Aybar 12 Mart öncesinin sosyalist
hareketine sahip çıkıyor diye eleştiriliyor. Keşke sahip çıksa. O işçi sınıfı
sosyalizmine değil, işveren sosyalizmine sahip çıkıyor. Bu gösterilmeli, Aybar'ın
sosyalizmi ile proletarya sosyalizminin farkları anlatılmalı. Aybar'a yapılan
ilkel eleştiriler ona "iaedi itibar" sağlamaktan geri kalmıyor. Yarın
aynı silah geri teperse hiç şaşmayın.
***
"Sosyalistlerin bu en
önemli konusunun tartışılması gereken noktaları ise, kısaca, zaman ve
şartlar olarak özetleyebiliriz", "zaman ve şartlar"ı
italikle yazan Oya Baydar'dır. Bu bize unutulmaya yüz tutmuş bir türkünün
insana burukluk veren nağmelerini hatırlattı. "Henüz zamanı değil"
fikrini kendiliğinden içeriyor yukarıdaki cümle. Her zaman için yeni fakat çok
eski kaidedir.
Proletarya partisi her şart ve
zamanda kurulabilir. "Zaman" şartı diye tartışmaya girildi mi
mesele temelinden yanlış koyulmuş olur. Problem "Zaman ve şartlar"
diye konuldu mu "Kerameti kendinden makul" "zamanı
gelmedi" şıhlaşmalarına kapı açılır.
M.D.D.'cilerin "şartlar"
kuyusuna nasıl düştükleri H. Kıvılcımlının "Zortlama"
kitabının 204'den, 221'inci sayfalarına kadar kıyasıya eleştirilir. Orada "zaman
geldi" mi? "Geçti mi" başlığı altında şunlar yazılır:
"Proletarya partisinin "zamanı"
Türkiye'de 50 yıl önceye rastlar. Primitivizm'den ilkellikten kurtulmanın "zamanı", imkanı kuru
propoganda ile sağlanamaz." Yeni Ortam'da yazı yazmakla da
sağlanmaz. Onun zamanı çoktan geçti.
***
"Demokrasinin de temel
şartı ve en sağlam ayağı olan sosyalist, parti sorununu tartışmak; sosyalist
partinin önemini ve zorunluğunu belirtmek her sosyalistin en doğal hakkı hem
de görevidir."
Gene gerilere düşülüyor. Artık
halâ "partinin önemi ve zorunluğunu belirtme, görevi, ve hakkı"nı
değil, elbet bunları da ama çok daha fazla ve acil olarak: Nasıl bir parti, nasıl
bir tüzük ve program, nasıl bir parti örgütlenme önerisi? Esas belirtilmesi
gereken bu. Amerika'yı yeniden mi keşf edeceğiz? Problemi daha geriden, daha
ilkel biçimlerde koymak bize bir şey kazandırmaz, kaybettirir.
***
"Demokrasinin... en
sağlam ayağı" topallamaya başlar.
"Ama bu. her tartışmanın,
her öneri sahibinin parti kurmaya hazırlandığı gibi anlaşılırsa, en azından
parti sorununun bazı kişiler tarafından ne kadar hafife alındığı ortaya çıkar."
Tartışma; sırf tartışma olsun
diye yapılmaz. Pratik öneri, problemlere çözüm için yapılır. Tartışma pratik
girişimle desteklenmez ise havada ve lafta kalır.
Hem sosyalistler partinin "önemi
ve zorunluğu"nu tartışacaklar, belirtecekler. Hem de "parti
kurmaya" hazırlanmadıklarını söyleyecekler. Eğer düşünceni pratik
hareketle desteklemeyeceksen neden tartışıyorsun? Sırf tartışma olsun "Entelektüel
gevezelik" olsun diye mi?
Parti örgütlemeyi, örgütlenme
tartışmasından ayrı düşünerek. Parti probleminin "en azından ne kadar hafife alındığı" ortaya
çıkmıyor mu?
Hafiflikten öte gülünçlüğe
düşüldüğü görülmüyor mu?
Yazar bu cümleleri yazarken,
yazdıklarından böyle aklına gelmeyecek anlamlar çıkacağına ihtimal bile
vermezdi herhalde.
Yazarın kendisi bizden daha iyi
bilir ki teori ve pratik arasındaki ilişkiyi yukardaki satırları da "tren
kaçıyor" mantığına düşmemek için sarf etmeye çabaladığı muhakkak. İnsan
bir kere problemi temelden yanlış koydu mu; böyle çelişkiler ortaya çıkıverir.
Çünkü proletarya partisinin örgütlenmesi problemine doğru yaklaşılmıyor.
***
"Sosyalist partinin
kuruluşu söz konusu olduğunda, zaman faktörü, her zaman objektif şartlar
faktörüyle dengelenir ve sınırlanır."
Yine aynı "zaman ve
şartlar" nakaratı. Yine "o eski şarkı". Peki neymiş
bu zaman ve şartlar? Yanlış koyuluyor ama merak ediyor insan. Gene bir parti, çadır
benzetmesinden sonra devam ediyor.
"Sosyalist bir partinin
gerekliliği objektif şartlar gerçekleşmedikçe en, azından, toplayıcılık, asgari
ilkelerde birlik, kucaklayıcılıktan gelen güçlülük, bunun gerektirdiği güvenilir,
yıpranmamış, yiğit ve yeterli kadrolar sağlamadıkça parti kurulmaz, kurulamaz."
Peki "toplayıcılık, ilkelerde
birlik, güvenilir, yeterli, yıpranmamış kadrolar vs." nasıl sağlanır?
Tıss yok. Cevapsız.
Önce "güvenilir, yıpranmamış,
yeterli yiğit kadrolar" pek öyle "objektif" değil,
olsa olsa sübjektif bir şart sayılabilir. Çünkü proletarya partisinin
örgütlenmesi için gerekli objektif şartlar, kapitalizmde, bizim bildiğimiz
kadarıyla her zaman vardır.
"Toplayıcılık, asgari
ilkelerde birlik, toplayıcılıktan gelen güçlülük" nasıl sağlanacağı
söylenmediği için havada uçan yuvarlak sözler.
Gerçekte Proletarya partisi
olmadan yuvar ilkelliği içinde bu "objektif şartlar "ın
oluşmasını beklemek, akıl alacak iş değil. Sosyalistlerimiz yazarın da
belirttiği gibi: dağınık hastalıklı vs., demek ki toparlanamıyorlar. Parti
örgütlenmeden de o "objektif şartlar faktörü" oluşmaz. Nasıl
çıkılır bu çıkmazdan. Problem yanlış ve somut önerilerle koyulmazsa daha böyle "rezil
çember"lere çok girilir.
Yazar çevresini ve kendisini bu
niteliklere haiz görüyor olabilir. Bu onun en tabii hakkıdır. Ama devrimcinin
toparlayıcı gücü gerçek ve doğrultuları savunmasından gelir. Her şeyden önce
problemi doğru koymaktan gelir. Fakat yazar daha parti problemini doğru
koyamıyor. Nasıl toparlayacak, nasıl kucaklayıcılıktan gelen güçlülüğe erişecek?
"Yiğit, yeterli, güvenilir"
kadrolar ancak parti içinde oluşur. Ya da yiğitlik, yeterlilik, güvenilirlikleri
ancak bir parti yaratma mücadelesinde gelişir. Ancak böyle bir parti içinde "kadrolaşırlar".
Bir de "yıpranmamış"
sözü var. Ne demeye geliyor anlamadık. Her sosyalist, her devrimci siyasi
mücadele içindeyse "yıpranır". Politika; Çernişevski'nin
dediği gibi “Nevski Bulvarı değildir”. Çamur bulaşmasından, yıpranmaktan
korkanlar politikaya bulaşmasınlar. Bir sosyalistin "yeterli, güvenilir"
vs. olup olmadığı ancak onun "yıpranması" bahasına anlaşılır.
Ütopik sosyalistler sosyalizmi
bambaşka, tertemiz insanlarla inşa etmeyi tasarlarlardı. Bilimcil sosyalizm bu
hayalleri yıkalı çok oldu. Elimizde ne varsa, geçmiş mücadele bize neyi
bırakmışsa onunla başlamak zorundayız. Parti yepyeni, yıpranmamış insanlarla
değil; her gün gördüğümüz dağınık, yıpranmış insanlarla örgütlenebilir. Hele ki
sınıflı bir toplumda yaşıyoruz, zulmün, sömürünün insan ruhunda yaptığı geniş
tahribat varken aksi düşünülebilir mi?
Her halde Oya Baydar "Limonluklarda
yetişmiş sosyalistler" istiyor bir parti kurulması için.
Limonluklarda yetişen bitkiler o
güzel gösterişleri kadar dayanıklı ve lezzetli değildir. Suni şartlar ortadan
kaldırıldığında o "yıpranmamış" güçlülüklerine rağmen, tabii
şartlarda yetişmiş cılız, yıpranmış bitkiler kadar dayanamazlar, çürürler. Dışarıda
yetişenler ise dayanıklılığını yıpranarak kazanır. Aynı durum biz insanlar, sosyalistler
için de geçerli değil midir?..
***
"Gerçek bir sosyalist
partinin sağlıklı kuruluşu pek çok şartın bir araya gelmesini ve demokratik
mücadele içinde olgunlaşmasını gerektirecektir."
"OLGUNLAŞMAK"
işte örgüt-süreç teorisinin daha ince bir şekli.
Bu "olgunlaşma" nerede
olacak? "Demokratik mücadele içinde"
Ya demokrasi olmazsa, yandık olgunlaşamayacağız.
Ham kalacağız.
Demokrasi olursa da anlaşılan
öyle "olgunlaşacağız" ki Tadından yenmez olacağız.
Bizzat o "Demokratik
mücadele" ortamına ulaşmak için gerekli değil mi Proletarya partisi? .
.
Biz zamanlar "Proletarya
partisi gerçek demokraside güneş gibi doğacaktır." sözü vardı. Pek
farklı değil. Biri doğacak, biri olgunlaşacak.
Bu "demokrasi içinde"
teraneleriyle "Burjuva sosyalizmi" batağına saplanılmıyor mu?
***
"Sosyalist Partinin
kurulması gerekliliğini, gerçek bir demokrasiden bile ancak o zaman söz
edileceğini ileri sürmek bir görevdir."
Kime söyüyorsun bunu? Sosyalistlere
mi?. Önüne gelen hangi sosyaliste sorsan hepsi "Sosyalist partinin
kurulması gerekliliğini" az çok savunur. Sosyalistler bunları zaten
biliyorlar.
Yoksa hakim sınıflara mı?.. Bir
sosyalist parti kuralım ancak o zaman "gerçek bir demokrasiden söz
edilebilir". Yoksa demokrasi "gerçek" olmaz ha!.. Bu
bir üstü kapalı izin isteği değil mi? İnsanın aklına kötü şeyler geliyor. Sonra
şu "gerçek demokrasi" nedir anlamadık. Seçimsel demokrasi mi
yoksa hakim sınıfların İktidarının yıkıldığı halkın demokrasisi mi? Yazıdan
çıkan anlam: Seçimsel demokrasidir. Secimsel burjuva demokrasisine ne zamandan
beri "gerçek" denir oldu?
***
Yukarıda demokratik mücadele
ortamında olgunlaşmaktan ve partiyi öyle kurabileceğimizden söz ediliyordu, aşağıda
demokrasi olması için sosyalist parti lâzım deniyor.
Hem demokrasi olmadan olgunlaşıp
partiyi kuramayacaksın, hem de parti olmadan demokrasi olmayacak. Yazıdan çıkan
anlam aynen budur. Dön babam dön.
Bu burjuva demokrasisinin
sahipleri: "yahu ne olur kurun bir parti de şuna demokrasi densin siz
kurmazsanız bari biz kuralım demezler mi?"
Diyorlar bile. Aybar, Birlik
partisi vs., problemin böyle yanlış koyuluşundan kaynak alıyor. Bu apaçık
ortada.
***
Elimizdeki yazının eleştirilecek
belli başlı yanlışları bunlar. Şimdi daha genel problemlerdeki görüşlere
gelelim.
Önce sosyalistler C.H.P.'ye oy
vermeli mi yoksa vermemeli mi problemindeki görüşlere değinelim:
Her iki yazar da bu seçimlerde
CHP'ye oy vermek gerektiğini savunuyorlar, ardından ekliyorlar CHP örgütüne
girelim diyenler sağ teslimiyetçi, aksine madem ki bir sosyalist parti yok
öyleyse oy vermeyelim diyenler "sol" sekter bir tavır içindedirler.
İlk bakışta çok doğru gibi
görünüyor. Gerçekten de problem: eğer CHP ye oy verip vermemek olursa
yazarların görüşü en doğru olandır. Ama biraz "parti sorunu ve
hastalıklarımız üzerine" yeniden düşününce yazarların tezlerinin
görün düğü kadar parlak olmadığı görülüyor.
Bilimde; bir problemi doğru
olarak çözebilmek için her şeyden önce problemi doğru koymak, soruyu doğru
sormak gerekir. Acaba "Halk Partisi'ne oy verelim mi, yoksa vermeyelim mi,
ya da içine mi girelim? " diye problemi koyarken soruyu doğru mu soruyoruz?
Hayat karşımıza yüzlerce problem
çıkarır ama bu problemler içinde birisi daima en esaslı noktayı meydana getirir.
Problemleri bir zincir gibi ele alırsak, zincirdeki ana halka çekilmeden
(En acil problem çözülmeden) diğer problemlerin çözümü imkansız olur. Demek ki
önce en acil, en temel problemin ne olduğunun tespiti ve problemin çözümü için
meselenin doğru olarak koyulması gerekir.
Bugün Türkiye sosyalist
hareketinin en acil problemi nedir? Sosyalist hareketin hastalıklarını tedavi
etmenin yolu, "çok derdin tek ilâcı" nedir?
Tek sözle: Proletarya partisi.
Yazarların hatalarının temeli
burada başlıyor. En acil Problem CHP'ye olan tavırmış gibi koyuyorlar. Proletarya
partisini yaratmayı erteliyorlar. Böylece parti - çadır problemi temelinden
yanlış koyuluyor ve yukarıda paragraf paragraf çelişkilerini gösterdiğimiz
yanlışlara düşüyorlar.
İster oy verelim, ister vermeyelim
desinler, problemi böyle koyanlar Proletarya partisini yaratma sorumluluğunu
göze alamayanlardır veya kendilerinde bu sorumluluğu göremeyenlerdir.
"M.D.D.'ciler önce
kaleleri zapt edecekler sonra ordu kuracaklardı" yazarlarımız İse "Önce
CHP'ye oy verip demokratik ortam sağlayacaklar sonra parti kurulacak".
Bu gülünçlükten de öte ne
dediğini bilmemektir. "Eski hamam eski tas sadece tellâklar değişmiş."
***
“Proleter Devrimci Örgüt kurma
yolunda mücadelenin başarısı, bağımsızlık davasına. , katkımızla orantılı
olacaktır." (M. B. 4., M. D. O., sayfa 74, Zortlama)
Sayın Oya Baydar da farklı bir
şey söylemiyor (CHP'ye oy vererek) demokrasi davamıza katkımızla diye
değiştiriyorlar.
"Proleter Devrimci örgüt"
kurma girişimi yok:" kurma yolunda mücadele" var. Bu mücadele
Proletarya partisi kurulmaksızın olur mu?" (D. Zortlama,
s. 217)
Yazarlarımız da "kurma
yolunda mücadele" ediyorlar. Nasıl?.. CHP'ye oy vererek!..
"Proletarya partisi kurmak
için "Demokratik bir orlam beklemek, "Legal Marksizm"in
çukurunda ABA'çılarla buluşmak olur." (D. Zortlama, s. 203)
“Ortada üyeleri belirlice
seçilerek eğitilmiş ve demir disiplinli bir Proletarya Partisi bulunmadıkça, her
problem sınırsızlık ve biçimsizlik içine düşebilir, örgüt, yani gerçek Proletarya
Partisi dışındaki başka problemler, yalnız öyle bir ölçünün (yani proletarya
partisi) yaratılması uğruna ve hemen hizaya gelinerek tartışılabilir."
(D. Zortlama, s. 96)
Yukarıdaki alıntılar düşülen
yanlışlığı açık açık ortaya koymaktadır. CHP'ye oy problemi de "Proletarya
partisini yaratma" tartışmasının dışında olduğu için, diğer
problemler gibi, hele bu partisizlik içinde, "Sınırsızlığa ve
biçimsizliğe" düşüyor.
Sosyalistler taktiklerini
gelecekte ortaya çıkabilecek ihtimallere göre değil içinde bulunulan
gerçeklere göre tespit ederler.
CHP'ye oy verme düşüncesi de aynı
şekilde seçimlerden sonra daha demokratik bir ortamın çıkacağı ihtimaline dayanıyor.
Eğer ihtimallere göre politika çiziyorsanız aksi ihtimali de düşünün: "Demokraside
sosyalist parti" kurulacak. Ya aksi olursa?..
Şu sözü unutmayalım: "Vazifeye
atılmak için içinde bulunduğun imkân ve şeraiti düşünmeyeceksin."
Vazife: proletarya partisinin örgütlenmesidir. Nasıl olması gerektiği, nasıl
yaratılabileceği de yazılmıştır. Vazifeyi "zaman ve şartlar"
çukuruna atıp, kendiliğindencilik kuyusuna düşmeyin.
CHP'ye oy verip vermemek yerine
sosyalist bir partinin tüzük ve programının nasıl olması gerektiğini tartışması
açılarak veya hiç olmazsa bir proletarya partisinin nasıl kurulabileceği
anlatılarak çok daha yararlı işler yapılabilirdi.
Yapılmadı, yapılamadı.
Dileğimiz eleştirimizin, en
azından eleştirenin yazarları okurken gösterdiği dikkatle, incelemesi, eğer
yanlışları varsa belirtilmesidir.
- SON -
(Bu yazı Kıvılcım
gazetesinin11 Mart 1974 tarihli ikinci ve 25 Mart 1974 tarihli üçüncü
sayılarında iki bölüm halinde imzasız olarak yayınlandı. 26 Ekim 2007 Cuma günü
dijitalize edildi. D. K.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder