25 Mart 1974 Pazartesi

1974 Modeli Demirkırasi,Gazetemize yapılan Baskıları Protesto Ediyoruz


Satıcıya Baskı:
Satılan birinci sayıların parasını al­mak için gazete bayiine gi­dilir.
OLAY I.
- Usta şu gazetelerin hesabını çıkaralım.
- Yahu benim emniyete götürdüler, bu gazeteyi sattığım için. "Kim sana getiri­yor bu gazeteyi" diye sordular. Git, gel, emniyette sor­gu derken benim bu gazete sergisi bir gün kapalı kaldı. Gazetenin parasını veremeyeceğim. Ekmeğimizi bura­dan çıkarıyoruz. İnşallah ikinci sayıda satar veririz. Yalnız bu gazeteleri bana getiren imzalı kâğıt vere­cek. Gazeteleri bayilere ki­min dağıttığını soruyorlar. İkinci sayıdan yüz tane ge­tir iyi satılıyor.
Kitapçıya ve Dağ'tıcıya göz dağı:
Başka kitapçı an­latıyor :
OLAY II.
- Beni emniyet 1. şube­ye götürdüler. "Bu gazete­leri size kim getiriyor?" diye sordular. Ben de getirenin adını bilmiyordum. "Herhal­de gazetede ismi yazılı olan sorumlular getirmiştir." de­dim. "Onları biz de biliyoruz, bize başka isim lazım, başka isim" dediler.
Baskıcıya ve Dizgiciye baskı:
14. Mart. 1974 Çarşamba günü, her hafta oldu­ğu gibi, Kıvılcm'ı dizen mat­baaya gidilir. Konuşma aynen şöyle geçer:
OLAY III.
- Usta, yazıları bir saate kadar getireceğim. Tamam mı?
- Dur, bak biraz konuşa­lım.
- Bizi dün Devlet Güven­lik Mahkemesine cağırdılar. Yalnız bizi de değil basan matbaacıları da... Kusura bakmayın biz dizemeyeceğiz. Hele bir iki hafta baş­ka yerde dizdirin, inşallah sonra gene dizeriz.
- Yahu bu kanuni mü­saadesi alınırsa bir gazete. Sorumlu Yazı İsteri Müdürü belli. Sahibi belli. Matbaacı­yı ilgilendirmez. Bir suç var­sa bunlar hakkında dava açılır.
- Orası öyle ama, burası Türkiye. Kanunlar öyle ama, (elini sallar)
- Anlaşıldı, anlaşıldı ha­di hayırlı işler.
OLAY IV.
"Devlet Güvenlik Mahke­mesi" Savcısı ile Kıvılcımın sahibi arasında geçer:
- Birşey sorabilir miyim?
- Sor.
- Matbaacılar da bura­ya sorguya getirilmişler. Ga­zete hakkında bildiğim ka­darıyla öncelikle Sorumlu Müdür ve Sahibi sorumlu­dur. Matbaacılar neden sor­guya çekildi acaba? Gaze­teyi basmaktan çekiniyorlar.
- Tahkikat yürütüyorum, evet matbaacıları sorguya çektim. Ama onlara "gazete­yi basmayın" demedim. Ben hukukçuyum. Gelsinler; be­nim matbaacılara baskı yaptığımı mı ima ediyorsun? Ben hukukçuyum, öyle şey yapmam.
OLAY V.
Bir matbaacıya gazeteyi basması için gidilir. Durum anlatılır. Kıvılcım'ı bastıp, basmayacağı sorulur.
Matbaacı - Öyle, biz bastıktan sonra en geç 24 saat içinde derlemeye veririz, on­dan sonra bizi ilgilendir­mez. Matbaacıyı bir şey ilgi­lendirmez ama sık sık gelir­ler rahatsız ederler, sorgu­ya götürürler, işinden gücün den olursun, baş ağrısı olurlar. "Senden başka basacak yok mu?" diye baskı yapar­lar. Kanunsuz ama ispatı mümkün değil. Sonra alı­şılmış. Baskı yapan da yapılan da alışmış. Bu gazete­lerle uğraşacaklarına seks yayınlarıyla uğraşsınlar ya. Uğraşmazlar her şey ters bu memlekette.
1974 Modeli Demirkırasi:
OLAY'ları işittiğimiz ve yaşadığımız şekilde oku­dunuz. Daha bunlar gibi ne­ler var. Uzatmaya değmez. Matbacının dediği gibi: "Alışılmış"
Evet, ortada maddi delil ile ispatlanacak hiç bir "Baskı" yok. Bir gün işini­zin, tezgahınızın basından alınıp tahkikat sorgusundan geçirilmek bir "BASKI" değildir. Tabii her şey "usule" ve "kanunlara" uygundur.
1. Şube Memurunun satı­cıya "Bunları kim getiriyor?" diye sorması bir "BASKI" değildir.
Gazete basılırken; "Kıvıl­cım burada mı basılıyor? ...Biz birinci Şubedeniz" diye­rek daha bir yüzü bile tam olarak basılmamış gazete­lerden almaları bir "BASKI" değildir. Bu davranışın bas­kı olduğunu kimse kimseye ispat edemez.
Evet, fikir özgürlüğünden söz ediliyor. Protokol'e, Program'a alındı. Evet, "Fikir suçu tanımamak" yeter mi? Eskiden bir yayın basıldık­tan sonra yasaklanırdı. Şim­di, daha başından basılması engelleniyor, dağıtımı engel­leniyor.
Fikir özgürlüğü mü deniliyor? Bir fikri yayabilme hakkı, ancak fikrin yayılıp, basılmasıyla gerçeklik kaza­nabilir. Her öz bir biçimle var olur. Fikir neyle yayılır? Sözle, yazıyla, işle. Eğer bir fikrin seslendirilmesi, ak kâğıt üzerine kara harflerle yazılarak çoğaltılması ve bu­nun okuyucuya gitmesi en­gellenirse; fikir özgürlüğün­den söz edilebilir mi?
Özgürlük sınıflara göre gerçektir. Nasıl mı? Bir ör­nekle anlatalım:
Her gün tonlarca kâğıt, ki­lolarca mürekkep, yüzlerce işçinin gücü harcanarak, GIRGIR'lardan, "Boşvermişlerin gazetesi" - OKEY'ler- den en saçma, en çağ dışı, en bilim dışı gazetelere ka­dar çeşit çeşit yayın basılır, Bunlar kamyonlarla bütün memlekete dağıtılır, binlerce liralık reklâm kampanyala­rıyla yığınlara yutturulur.
O kadar kâğıt, mürekkep. işgücü benzin vs. ye yazık değil mi. Bütün bunlara ni­ce yararlı işler yapılabilir. Bu israf, bu vurgun peri ülke­miz halkına, kültürümüze, ekonomimize bir Sabotaj de­ğil mi?
Ama bütün bu ve benzeri yayınlar hakkında hiçbir za­man, gazete bayileri, mat­baacılar sorguya çekilmez. Geri ülkemiz halkına, kültü­rüne ve ekonomisine böyle­sine pervasızca, hayasızca, en korkunç, en iğrenç sabo­tajları yapanlar sorguya çe­kilmez.
Biz diyoruz ki: Aksi olma­lıdır. Bu da ancak başta iş­çi sınıfımız gelmek üzere iş­sizlik ve pahalılık cehenne­minde yanan; bütün üretmen halkımızın Türkiye eko­nomi ve politikasında bir avuç para-babasının ikiyüz­lü tahakkümüne son vermesiyle mümkündür.
Demir Küçükaydın

(Kıvılcım gazetesinin 25 Mart 1974 tarihli üçüncü sayısında Demir Küçükaydın imzasıyla yayınlandı. 26 Ekim 2007 Cuma günü dijitalize edildi. D. K. )

Hiç yorum yok: