13 Mart 2020 Cuma

Koronavirüs Pandemisi Üzerine Hatırlatmalar



28 Ocak'ta, Koronavirüs' salgınının henüz ne Türkiye'nin ne de dünyanın gündemine gelmediği bir tarihte, (ama elbet bir gün geleceği beklentisiyle) bu gibi sorunlara bir Marksist’in, bir sosyalistin, bir demokratın nasıl bakması gerektiğine dair bir metodolojik hazırlık ve uyarı yapmak babından 2006 yılında, yani 14 yıl önce, Kuş Gribi vesilesiyle yazdığımız yazıyı bu sefer "Koronavirüs Salgını Vesilesiyle Globalleşme, Kapitalizm ve Ulusal Devletler" başlığıyla yayınlamıştık. Yayınlarken de şu kısa notu koymuştuk:
"Aşağıdaki yazıyı, yıllar önce “Kuş Gribi” (Tavuk Vebası) salgını vesilesiyle yazmıştık. Şimdi yine benzeri “Koronavirüs” salgını var.
2006 yılında yazılmış olmasına rağmen yazı aktüalitesini koruyor. Sadece “Kuş Gribi” (Tavuk Vebası)” başlığını değiştirdik ve onun yerine başlığa “Koronavirüs Salgını Vesilesiyle” yazdık.
Bir de üslup ve ayrıntı düzeyinde bazı düzeltmeler yaptık.
Yazı “Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak –Denemeler başlığı ile yayınlanan kitabımızda yer alıyordu.
Kitabı indirmek isteyenler şu linkten indirebilirler: https://yadi.sk/i/lhdLoRpl3a9bs6
28 Ocak 2020 Salı"
Öngörü bir süre sonra gerçekleşti ve Koronavirüs salgını başladı, konu yavaş yavaş herkesin gündemine geldi.

9 Mart 2020 Pazartesi

Biz Marksistlerin Nesnel Tarihsel İşlevi Ne Oldu?


“Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak, bir hükme varılamaz, tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi hayatın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir.”
Karl Marks, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya Önsöz
Biz Marksistler yeryüzünden kapitalizmi, kapitalizmle birlikte eşitsizlikleri, baskıyı, sömürüyü ve zulmü ortadan kaldırmak için mücadele ettik (ve ediyoruz).
Son iki yüz yılda biz Marksistler kadar baskılara, işkencelere, tutuklamalara, hapislere, cinayetlere, katliamlara, sürgünlere uğramış ve en büyük fedakarlıkları yapmış, en diğerkam davranışları göstermiş hiçbir siyasi, dini ya da fikri akım yoktur.
Bu muazzam harekete katılmış, en korkunç acılara katlanmış, en büyük fedakarlıkları yapmış milyonlarca Marksist ve sosyalistin iyi niyetinden ve içtenliğinden elbette şüphe edilemez.
Ama yazının başındaki epigrafta yine Marks’ın ifade ettiği gibi, “nasıl bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanarak bir hüküm verilemezse” biz Marksistler hakkında da kendimiz hakkındaki öznel yargılarımız ne olursa olsun, bu yargılarımıza bakarak hüküm verilemez.
Bizlerin niyetleri ve kendi hakkımızdaki görüşlerimiz ile nesnel tarihsel gidişteki somut işlevimiz aynı olmayabilir.
Bir Marksist olarak ilk görevlerimizden biri de kendimiz hakkında kedi öznel yargılarımızdan öte nesnel işlevimizi görebilmek ve ortaya koyabilmektir.

6 Mart 2020 Cuma

Moskova Bildirisi – Erdoğan Durumunu Pekiştirdi ve Yeniden Mevzilenmek İçin Zaman Kazandı

Türkiye’deki sol ve liberal muhalefet kendini kandırmakta çok mahirdir. Moskova zirvesi sonrasında da genel hava Putin’in zafer kazandığı Erdoğan’ın hezimete uğradığı şeklinde. Bunun kanıtı olarak da örneğin Büyük Katharina’nin resminin önünde (Türkler Büyük Katharina ile Büyük Petro’nun ikinci eşi olan Katharina’yı da karıştırıyorlar.) Türk heyetinin önüne ellerini kavuşturmuş olarak beklemesi, Putin’in onları el işaretiyle çağırması gibi sembolik olgulara vurgular yapılıyor.
Ama aslında durum hiç de öyle değil. Aslında önceki mutabakatlara göre Türkiye konumunu güçlendirmiş ve kağıda geçirmiş bulunuyor.
Önceki mutabakatlara göre Türkiye’nin kontrolünde olan bölgede her iki tarafın da “Terörist” olarak tanımladıklarının silahsızlandırılmış olması, M4 ve M5 karayollarının açılmış olması gerekiyordu. Türkiye ise aksine bu maddeleri kullanarak “Terörist” dediklerini silahlandırdı, Askerlerini fiilen “Terörist” dedikleriyle bile aynı safa soktu. M5’i Suriye büyük savaşlar ve kayıplarla alabildi. M4 ise hala “muhaliflerin” kontrolündeydi.

4 Mart 2020 Çarşamba

İdlib, Mülteciler ve Kürt Özgürlük Hareketinin Sessizliği


Abdullah Öcalan, en azından iddia ve hedef olarak Ortadoğu çapında bir demokratik cumhuriyet veya cumhuriyetler birliği gibi bir projeye sahipti.
Önerisi somut biçimiyle ne ölçüde bir demokratik Cumhuriyet ortaya çıkarabilir ya da önerdiği strateji buna ulaşmayı sağlar mı?
Bu ayrı bir konudur ama en azından Ortadoğu çapında bir vizyon sahibi olmanın kendisi başlı başına önemlidir. Kendini geniş bir coğrafyadan sorumlu görmek, onun derdiyle dertlenmek demektir bir Ortadoğu Demokratik Cumhuriyeti’nden veya Cumhuriyetler Birliğinden söz etmek.
Hatta daha dün görüştüklerine, bugün Avukatlarının yayınladığı açıklamaya göre, “Türkiye ve Ortadoğu'daki siyasi krize çözüm”den söz etmiş.
Yani Öcalan, sadece Türkiye’yi değil, Ortadoğu’yu da göz önüne aldığını ifade etmiş oluyor. Yani aynı zamanda sorunu Ortadoğu çapında ele almak gerektiğini dolaylı olarak ifade etmiş oluyor.

2 Mart 2020 Pazartesi

Bölünmelerle Bölünmek


7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında HDP’ye karşı devlet terörünün başlamasından beri demokrasi güçlerinin tekrar toparlanması için somut bir eylem önerimiz vardı. Kısaca şöyle özetlenebilir: her şehrin, her semtin merkezi meydan veya yerlerinde, hiçbir slogan atmadan, bağırmadan, pankart, bayrak, rozet taşımadan günün belli saatlerinde kitlesel olarak sessizce bulunmak.
Bugün en geniş kesimleri birleştirebilecek ve onlara tekrar moral ve güç kazandırarak, kendilerini ve siyasi sistemi değiştirmelerini sağlayabilecek mümkün ve gerekli biçim bu olabilir dedik.
Bu öneriyi ve yakın versiyonlarını yıllardır çeşitli vesilelerle tekrarladığımız için yavaş yavaş duyulmaya, tanınmaya, onay görmeye başladı. Kim bilir belki bir gün hiç ummadık yerde ve biçimde gerçekleşebilir ve bütün dengeleri alt üst edip bu çürümeyi tersine çevirebilir, köklü demokratik dönüşümlerin yolunu açabilir.