Sevan Nişanyan, Taraf’ta yazdığı “Kelimebaz” ile Etimoloji veya Linguistik ile nasıl politika yapılabileceğinin dünyada belki de eşi benzeri bulunmayan nefis bir örneğini sunmuştu.
Sevan Nişanyan’ın bu ülkede yaşayan insanların şanssızlığı olan şansı vardı: Türkiye gibi, Türk Dil ve Tarih kurumlarıyla, birkaç yönden hafızasını yitirmiş veya yitirmeye zorlanmış bir ülkede yazıyordu.
Birinci şansı, bir Türk ulusu yaratabilmek için, Alman Emperyalizminin Hint yolunu açma hedefleri için yaratılmış Orta Asya ve oralardan gelen Türk ulusuna dair bir uydurulmuş bir resmi ve egemen Tarih anlatısını doğru kabul etmiş insanlara yazıyordu. Bu insanlar, eski uygarlıkları feth eden fatihlerin, hiçbir yerde, nüfusun yüzde beşinden veya onundan fazlasını oluşturmadığını; fatihleringenleri aynı kalsa bile; kültürel kotlarıyla feth ettikleri tarafından fethedildiklerini; yani Orta Asyadaki göçebelerin değil; kültürel ve genetik olarak binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış insanların torunları olduklarını bilmiyorlardı. Yüzde doksanıyla genetik ve kültürel “soydaş”ları Azeriler, Özbekler veya Türkmenler değil, bugün düşman blledikleri Rum ve Ermenilerdi. Bu soydaşlık en sıradan, dolayısıyla en az değişen, en bildik kelimelerde en çarpıcı biçimlerde ortaya çıkıyordu.
Birinciye bağlı İkinci şansı, yüzyılın başlarında katliamlar ve sürgünlerle yok olmuş çoğu Hıristiyan halkların bu yok oluşunu unutmaya çalışmış ve hafıza kaybına uğramış insanlara yazıyordu.