4 Mayıs 2023 Perşembe

Oylarım, Gerekçeleri ve Demirtaş’ın Twiti

Dün Berlin’deki Türk konsolosluğunda oyumu verdim.

Önce sakin olur diye sabah erken, sekiz buçukta gitmiştim. Kapılar açılmadan bile en az elli metre kuyruk vardı. Hem yorgundum hem kısa zamanda oy veririm diye ilaçlarımı almamıştım, bu nedenle, akşamları da sakin oluyormuş akşam dokuzdan önce gelirim diye geri döndüm.

Bu arada kızım 60 yaş üstünün ve engellilerin kuyrukta beklemeden öne alınabildiğini de söyledi. Boşuna geri dönmüşüm, yaşlı olduğumu akıl edememişim, bilseydim beklerdim diye düşündüm.

Akşam gittiğimde ise kuyruk yüzlerce metreyi buluyordu. Bereket yaşlılık ilk kez işe yaradı ve öne alındık. Ama yaşlı ve engelliler için de epey bir kuyruk vardı. Yine de yarım saat sonra oy kullanabildim.

Beklerken, bizim Yeşil Sol’dan tanıdığım müşahit bir arkadaşla biraz sohbet ettik. Ben “katılım çok güçlü galiba” deyince, o kendisinin yıllardır bu işi yaptığını, ilginin ve katılımın diğer seçimlerden çok da farklı olmadığını, biraz farklı olduğunu söyledi. Ama daha ilginç bir şey de söyledi. Ben “galiba muhalefeti destekleyenler daha fazla, tipler giyimler vs. öyle görünüyor” deyince, “tiplere ve giyinişlere bakarak karar vermenin yanıltıcı” olduğunu söyledi. “Bakıyorsun, hali tavrı, giyinişi şehirli orta sınıf, bu millet ittifakından diye düşünüyorsun saf kan Erdoğancı, ya da tersine başı örtülü diye hemen AKP’liler yardımcı olmak istiyorlar, bir bakıyorlar Kürt, yeşil soldan belli, kös kös geri dönüyorlar. Artık insanların eğilimini tipinden, kıyafetinden anlamak mümkün değil.”

Benzer bir gözlemi ben de seksenler sonrasında dışarı çıktığımda yapmıştım. Giyiminden vs. solcu olacağını sandıklarım pek ala sağcı çıkabiliyordu. Halbuki bir zamanlar insanların tipine bakıp, hangi örgüt veya siyasetten, hatta onun hangi fraksiyonundan olduğunu bile tahmin edebilirdik. Demek ki bu eğilim artık tüm topluma yayılmış.

Bence iyi bir şey, biçimin ve görünüşün anlamını ve ayırıcı özelliğini yitirmesi.

Bu nedenle izlenimlerime göre bir tahminde bulunamayacağım.

Ama her iki tarafın da bütün yedeklerini sahaya sürdüğü gibi bir izlenim edindim. Şimdiye kadar Erdoğan karşısında genellikle ona destek vereceklerin sandığa gitmemeleri ile zafer kazanılmıştı. Buradan bir çıkarsama yapılabilirse, eğer Erdoğan’ı destekleyenler sandığa biraz daha az ilgi gösterirlerse muhalefet kazanır, eğer onlar da aynı ölçüde yoğun katılım gösterirlerse pata olur. Yapabileceğim tek tahmin bu.

Şimdilik, muhalefet daha angaje ve coşkulu görünüyor ama bu muhalefet yankı odasının yarattığı bir yanılsama da olabilir.

*

Evet, oyumu Kılıçdaroğlu’na ve Yeşil Sol Parti’ye verdim.

Çıkınca yolda Demirtaş’ın sabahtan haber verdiği twitini gördüm.

“Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu,

Allah yolunuzu açık etsin.

Ayrışmayı bitireceğinize, toplumsal barışı sağlayacağınıza, Türkiye'yi refaha, huzura kavuşturacağınıza yürekten inanıyorum. 

Benim oyum sizedir, Sayın #CumhurbaşkanıKılıçdaroğlu”

Herkes de benimsemiş, benzeri şeyleri yazarak retweet atıyordu.

(İçimden bunu eleştiren bir twit atmak geldi ama sonra atarım diye düşündüm. Cep telefonundan atmak zor oluyor, hala tam beceremiyorum.)

*

Kanımca Demirtaş yanlış yaptı. Elbet yine Kılıçdaroğlu’na oy verilmesini isteyebilirdi ve istemeliydi ama böyle angaje olmayabilirdi, yanlış ve sahte hayaller yalımasına karşı uyarıcı olabilirdi.

Demirtaş da bütün Türk ve Kürt solcuları gibi bir görüş ya da kişiyi değerlendirme ile oy istemenin farklı sorunlar olduğunu anlamıyor.

Aynı metodolojik yanlış TİP’in kendisine oy istemesine de yol açıyor. Ya da TİP’i eleştirenlerin aynı yanlışa dayanarak, aynı varsayımı kabul ederek TİP’i eleştirmelerine.

TİP pek ala, eğer öyle düşünüyorsa, Yeşil Sol veya HDP veya Kürt Hareketi, yetersizdir, demokratik değildir diye onu eleştirip, kendi çizgisini de savunabilir ama yine de bu yetersiz gördüğüne oy verilmesini, kendisine verilmemesini, çünkü kendisine verilecek oyların Erdoğan’ın işine yarayabileceğini söyleyebilirdi. Devrimci politika böyle olur. Teoride uzlaşma olmaz, taktiklerde en büyük esneklik.

Kanımca Demirtaş da herkesle aynı yanlışı yapıyor. Pek ala Kılıçdaroğlu’na oy isteyebilir ama örneğin sahte umutlar yaymadan da bunu yapabilirdi.

Sanılanın aksine, oyu demokratlara, iyi ve doğru gördüklerimize isteriz diye bir kural yoktur.

Çünkü birisi sosyolojik, programatik ve teorik bir sorundur. Yani kimin nesnel olarak ne olduğu, programı, neler yapıp neler yapamayacağı sosyoloji ve teorinin konusuna girer. Orada “bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşan alçaktır” (Marks) ilkesi geçerlidir.

Ama kime oy vericeceği taktik bir sorundur. Taktiklerde ise, gereğinde şeytanla ve onun büyük annesiyle bile uzlaşmalar yapılabilir. Hayat zaten bir uzlaşmadır. Sorun verili durumda kime karşı ve niçin uzlaşmanın yapıldığıdır.

Örneğin bu devletlerin ve ulusların düşmanıyız, ama o ulusal devletlere mecburen vergi veriyoruz, onların kendi koydukları yaslara uymalarını istiyoruz ve o yasalara uyuyoruz. Bunlar şeytanla veya şeytanın büyük annesiyle yapılmış uzlaşmalardan başka nedir ki? Bu devletlere vergi veriyoruz, kanunlarına uyuyoruz diye onları melek göstermek gerekmez.

Aynı mantığı bu seçime ve kime oy verileceği konusuna da aktarmak mümkündür.

Sanırım bütün Türk ve Kürt solunun anlamadığı ve onlardan farklı olan bakışım bu.

Tabii bu klasik Marksist tavır beğenilmez, duyguları okşamaz, pişmiş aşa su katmak olarak görülür.

Ama bizim işimiz o aşların pişmediğini göstermektir.

*

Bu sabah farkı belirtmek için de Demirtaş’ın twitini alıntılayarak şöyle bir twit dizisi (“Flood” mu diyorlar?) attım:

·       “Ben Kılıçdaoğlu'nun "Ayrışmayı bitireceğine, toplumsal barışı sağlayacağına, Türkiye'yi refaha, huzura kavuşturacağına" inanmıyorum. Zaten kendisi de somut talep veya teklif olarak bunları gerçekleştirecek hiçbir şey önermiyor. Verdiği söz: eski sistemi restore etmek. +👉

·       Ama buna rağmen oyum Kılıçdaroğlu'na. Çünkü ilk yapılması gereken RTE'nin ve rejiminin kaybetmesi. Bu değişimle restore edilecek devletin, o en anti demokratik ve yarı faşist hukukunun olsun, birazcık uygulanması. Bu bizlere biraz soluklanma sağlar.+👉

·       Ayrica bugünkü ve yeni iktidar arasında kaynakların ve kadroların dağılımı vs. ciddi çatışmalara yol açar. Ayrıca gerek Kılıçdaroğlu ve müttefikleri gerek Erdoğan yeterince güçü olamayacağından aralarındaki çelişkiler demokratik güçlere daha geniş hareket alanı sağlar. +👉

·       O halde, hiçbir hayale kapılmadan, insanları sahte hayallere ve gelecekteki hayal kırıklıklarına karşı uyararak, oylar Kılıçdaroğlu'na demeli. Kanımca Demirtaş, yine Kılıçdaroğlu'na desteğini belirtmeli ve çağrı yapmalı ama böyle angaje olmamalıydı. +👉

·       Yeşil Sol Parti de programca ve yeterince demokratik değil ve taktik esneklikten yoksun. Ama yine de ona oy verilmeli. Bir sosyalist verili durumda ezilenler ve demokrasi mücadelesi için en uygun olana oy verir, ama onun zaaf ve yanlışlarını da açıktan söyler.”

*

İşte böyle.

Demirtaş’ı da destekliyoruz ama onun yanlış gördüğümüz yanlarını da söylüyoruz.

Kanımca bu seçimde Erdoğan’ın yenilmesi için yapılabilecek her şeyi yaptım, bütün yolları denedim.

Bundan sonra artık sonucu beklemekten başka yapabileceğim bir şey kalmadı.

Demir Küçükaydın

4 Mayıs 2023 Perşembe

Demir Küçükaydın

demiraltona@gmail.com

Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/

Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona

Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar

Kitaplarımızı İndirmek İçin:

https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg

https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA

https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin

Hiç yorum yok: