Önce sakin olur diye sabah erken, sekiz buçukta gitmiştim.
Kapılar açılmadan bile en az elli metre kuyruk vardı. Hem yorgundum hem kısa
zamanda oy veririm diye ilaçlarımı almamıştım, bu nedenle, akşamları da sakin
oluyormuş akşam dokuzdan önce gelirim diye geri döndüm.
Bu arada kızım 60 yaş üstünün ve engellilerin kuyrukta
beklemeden öne alınabildiğini de söyledi. Boşuna geri dönmüşüm, yaşlı olduğumu akıl
edememişim, bilseydim beklerdim diye düşündüm.
Akşam gittiğimde ise kuyruk yüzlerce metreyi buluyordu. Bereket yaşlılık ilk kez işe yaradı ve öne alındık. Ama yaşlı ve engelliler için de epey bir kuyruk vardı. Yine de yarım saat sonra oy kullanabildim.
Beklerken, bizim Yeşil Sol’dan tanıdığım müşahit bir
arkadaşla biraz sohbet ettik. Ben “katılım çok güçlü galiba” deyince, o
kendisinin yıllardır bu işi yaptığını, ilginin ve katılımın diğer seçimlerden
çok da farklı olmadığını, biraz farklı olduğunu söyledi. Ama daha ilginç bir şey
de söyledi. Ben “galiba muhalefeti destekleyenler daha fazla, tipler giyimler
vs. öyle görünüyor” deyince, “tiplere ve giyinişlere bakarak karar vermenin
yanıltıcı” olduğunu söyledi. “Bakıyorsun, hali tavrı, giyinişi şehirli orta
sınıf, bu millet ittifakından diye düşünüyorsun saf kan Erdoğancı, ya da
tersine başı örtülü diye hemen AKP’liler yardımcı olmak istiyorlar, bir bakıyorlar
Kürt, yeşil soldan belli, kös kös geri dönüyorlar. Artık insanların eğilimini
tipinden, kıyafetinden anlamak mümkün değil.”
Benzer bir gözlemi ben de seksenler sonrasında dışarı çıktığımda
yapmıştım. Giyiminden vs. solcu olacağını sandıklarım pek ala sağcı
çıkabiliyordu. Halbuki bir zamanlar insanların tipine bakıp, hangi örgüt veya
siyasetten, hatta onun hangi fraksiyonundan olduğunu bile tahmin edebilirdik.
Demek ki bu eğilim artık tüm topluma yayılmış.
Bence iyi bir şey, biçimin ve görünüşün anlamını ve ayırıcı
özelliğini yitirmesi.
Bu nedenle izlenimlerime göre bir tahminde bulunamayacağım.
Ama her iki tarafın da bütün yedeklerini sahaya sürdüğü gibi
bir izlenim edindim. Şimdiye kadar Erdoğan karşısında genellikle ona destek
vereceklerin sandığa gitmemeleri ile zafer kazanılmıştı. Buradan bir çıkarsama yapılabilirse,
eğer Erdoğan’ı destekleyenler sandığa biraz daha az ilgi gösterirlerse
muhalefet kazanır, eğer onlar da aynı ölçüde yoğun katılım gösterirlerse pata
olur. Yapabileceğim tek tahmin bu.
Şimdilik, muhalefet daha angaje ve coşkulu görünüyor ama bu muhalefet
yankı odasının yarattığı bir yanılsama da olabilir.
*
Evet, oyumu Kılıçdaroğlu’na ve Yeşil Sol Parti’ye verdim.
Çıkınca yolda Demirtaş’ın sabahtan haber verdiği twitini
gördüm.
“Türkiye'nin
13. Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu,
Allah
yolunuzu açık etsin.
Ayrışmayı
bitireceğinize, toplumsal barışı sağlayacağınıza, Türkiye'yi refaha, huzura
kavuşturacağınıza yürekten inanıyorum.
Benim oyum
sizedir, Sayın #CumhurbaşkanıKılıçdaroğlu”
Herkes de benimsemiş, benzeri şeyleri yazarak retweet atıyordu.
(İçimden bunu eleştiren bir twit atmak geldi ama sonra atarım
diye düşündüm. Cep telefonundan atmak zor oluyor, hala tam beceremiyorum.)
*
Kanımca Demirtaş yanlış yaptı. Elbet yine Kılıçdaroğlu’na oy
verilmesini isteyebilirdi ve istemeliydi ama böyle angaje olmayabilirdi, yanlış
ve sahte hayaller yalımasına karşı uyarıcı olabilirdi.
Demirtaş da bütün Türk ve Kürt solcuları gibi bir görüş ya da
kişiyi değerlendirme ile oy istemenin farklı sorunlar olduğunu anlamıyor.
Aynı metodolojik yanlış TİP’in kendisine oy istemesine de yol
açıyor. Ya da TİP’i eleştirenlerin aynı yanlışa dayanarak, aynı varsayımı kabul
ederek TİP’i eleştirmelerine.
TİP pek ala, eğer öyle düşünüyorsa, Yeşil Sol veya HDP veya
Kürt Hareketi, yetersizdir, demokratik değildir diye onu eleştirip, kendi
çizgisini de savunabilir ama yine de bu yetersiz gördüğüne oy verilmesini,
kendisine verilmemesini, çünkü kendisine verilecek oyların Erdoğan’ın işine
yarayabileceğini söyleyebilirdi. Devrimci politika böyle olur. Teoride uzlaşma
olmaz, taktiklerde en büyük esneklik.
Kanımca Demirtaş da herkesle aynı yanlışı yapıyor. Pek ala
Kılıçdaroğlu’na oy isteyebilir ama örneğin sahte umutlar yaymadan da bunu
yapabilirdi.
Sanılanın aksine, oyu demokratlara, iyi ve doğru gördüklerimize
isteriz diye bir kural yoktur.
Çünkü birisi sosyolojik, programatik ve teorik bir sorundur. Yani
kimin nesnel olarak ne olduğu, programı, neler yapıp neler yapamayacağı sosyoloji
ve teorinin konusuna girer. Orada “bilime
bilim dışı kaygılarla yaklaşan alçaktır” (Marks) ilkesi geçerlidir.
Ama kime oy vericeceği taktik bir sorundur. Taktiklerde ise,
gereğinde şeytanla ve onun büyük annesiyle bile uzlaşmalar yapılabilir. Hayat
zaten bir uzlaşmadır. Sorun verili durumda kime karşı ve niçin uzlaşmanın
yapıldığıdır.
Örneğin bu devletlerin ve ulusların düşmanıyız, ama o ulusal
devletlere mecburen vergi veriyoruz, onların kendi koydukları yaslara uymalarını
istiyoruz ve o yasalara uyuyoruz. Bunlar şeytanla veya şeytanın büyük annesiyle
yapılmış uzlaşmalardan başka nedir ki? Bu devletlere vergi veriyoruz,
kanunlarına uyuyoruz diye onları melek göstermek gerekmez.
Aynı mantığı bu seçime ve kime oy verileceği konusuna da
aktarmak mümkündür.
Sanırım bütün Türk ve Kürt solunun anlamadığı ve onlardan
farklı olan bakışım bu.
Tabii bu klasik Marksist tavır beğenilmez, duyguları okşamaz,
pişmiş aşa su katmak olarak görülür.
Ama bizim işimiz o aşların pişmediğini göstermektir.
*
Bu sabah farkı belirtmek için de Demirtaş’ın twitini alıntılayarak
şöyle bir twit dizisi (“Flood” mu diyorlar?) attım:
·
“Ben
Kılıçdaoğlu'nun "Ayrışmayı bitireceğine, toplumsal barışı sağlayacağına,
Türkiye'yi refaha, huzura kavuşturacağına" inanmıyorum. Zaten kendisi de
somut talep veya teklif olarak bunları gerçekleştirecek hiçbir şey önermiyor. Verdiği
söz: eski sistemi restore etmek. +👉
·
Ama buna
rağmen oyum Kılıçdaroğlu'na. Çünkü ilk yapılması gereken RTE'nin ve rejiminin
kaybetmesi. Bu değişimle restore edilecek devletin, o en anti demokratik ve
yarı faşist hukukunun olsun, birazcık uygulanması. Bu bizlere biraz soluklanma
sağlar.+👉
·
Ayrica
bugünkü ve yeni iktidar arasında kaynakların ve kadroların dağılımı vs. ciddi
çatışmalara yol açar. Ayrıca gerek Kılıçdaroğlu ve müttefikleri gerek Erdoğan
yeterince güçü olamayacağından aralarındaki çelişkiler demokratik güçlere daha
geniş hareket alanı sağlar. +👉
·
O halde,
hiçbir hayale kapılmadan, insanları sahte hayallere ve gelecekteki hayal
kırıklıklarına karşı uyararak, oylar Kılıçdaroğlu'na demeli. Kanımca Demirtaş,
yine Kılıçdaroğlu'na desteğini belirtmeli ve çağrı yapmalı ama böyle angaje
olmamalıydı. +👉
·
Yeşil Sol
Parti de programca ve yeterince demokratik değil ve taktik esneklikten yoksun.
Ama yine de ona oy verilmeli. Bir sosyalist verili durumda ezilenler ve
demokrasi mücadelesi için en uygun olana oy verir, ama onun zaaf ve
yanlışlarını da açıktan söyler.”
*
İşte böyle.
Demirtaş’ı da destekliyoruz ama onun yanlış gördüğümüz
yanlarını da söylüyoruz.
Kanımca bu seçimde Erdoğan’ın yenilmesi için yapılabilecek
her şeyi yaptım, bütün yolları denedim.
Bundan sonra artık sonucu beklemekten başka yapabileceğim bir
şey kalmadı.
Demir Küçükaydın
4 Mayıs 2023 Perşembe
Demir Küçükaydın
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder