Özellikle Twitter ve Facebook’ta sol bilinenlerin yaptıkları
tartışma ve değerlendirmelere bakınca, Sol’un sadece teori ve programdan yoksun
olmadığını, en sıradan insanların bile düşünebileceği düzeyde politik bakıştan,
strateji ve taktikten de uzak olduğunu, politik düşünme ve davranma
yeteneklerini yitirdiklerini görüyorum. Ahlaki ya da hukuki (ki bunların
gerçekliği de tartışma götürür, hangi davranışın ahlami ya da hukuki olduğu propagandasi
güçlü olana göre belirleniyor) gerekçelerle alınmış tavırlar ifad edilerek
yürek soğutuluyor veya vicdanlar rahatlatıyor.
Aslında aktüel gelişmeler üzerine yazmaya güç ve zaman harcamaktansa,
kalan eneji ve zamanımı, daha uzun vadeli, daha temel ve genel sorunların
aydınlanmasına ayırmak istiyorum ve elimden geldiğince bunu yapmaya
çalışıyorum.
Ama bir yandan korkunç bir hafızasızlık ve bilinenlerin en sıradanlarının unutulması ortadayken, diğer yandan “Hocam tavrımız ne olacak” diye bunca talep varken birkaç küçük hatırlatma yapmadan geçmeyelim ve bu vesileyle tutumumuzu açıklayalım.
*
Birincisi, savaşı ister Ukrayna ve Rusya, ister ABD-Avrupa
ve Rusya arasında bir savaş olarak ele alsakta, iki tarafın da ezen sınıflardan
olduğu, ikisinin de birbirinden gerici ve haksız olduğu sıradan bir gerçektir.
Taraflardan hiçbiri için, hakıl savaş yürütüyor veya haksız
savaş yürütüyor diyemeyeceğimiz durumlarda, yani ezenler ve ezilenler arasında
değil, ezenlerin kendi aralarındaki savaşlarda, örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda
olduğu gibi, “elindeki silahı karşı taraftaki kardeşine değil, kendi devletine,
kendi egemenine çevir” tavrı standart tavırdır.
Ancak bunun propaganda ötesinde, pratik politika açısından
bir anlamı yoktur ve hiçbir zaman somut bir etki göstermemiştir ve göstermez.
Çünkü devletler ve egemen sınıflar ellerindeki muazzam imkanlarla her zaman “başta
işçi sınıfı gelmek üzere” yığınları kendi politikalırın haklı ve ahlaki
olduğuna inandırırlar ve kendi zafer arabalarına bağlarlar. Savaşlar
başladığında bütün ezilen yığınlar, başta da en çok ezilen işçi sınıfı
kesimleri, en önde savaşa gönüllü olarak koşarlar.
Birinci Dünya Savaşı’nda öyle olmuştu. Koskoca Marksist bir
partinin öncülüğündeki Alman işçi sınıfı, Alman Sosyal Demokrassi’nin ihanetine
ortak olmuş ve cepheye gitmişti. Rusya’da sSavaşın başlamasından önce Moskove’nın
dış mahallelerinde barikatlar kurmaya başlamış işçiler de yükselen şovenizim ve
savaş dalgasıyla birlikte cepheye koşmuştu.
Öyle ki, İsviçra’nin bir dağ köyü olan Zimmerwald’ta bir
konferanz yaparak savaşa karşı tavır blirlemeye gelen enternasyonalist
sosyalistler, kendilerinin sosyalist hareket içinde bile bulundukları tecrit
olma durumunu ifade etmek için, konferansa gelenler iki at arabasına
sığdığından, dünyanın enternasyonalistleri iki at arabasına sığıyır diye acı
acı durumu ifade ediyorlardı.
Bu durumda, iki tarafı da lanetleyip silahı kendi egemen
sınıflarına ve devletlerine yöneltmeyi önermenin bir duruşu sergilemek, bir
örnek sunmaktan öte bir anlamı yoktur. Su yapılmalıdır elbette ama bunun
yetersiz olduğu, politikanın ne olmasına bir cevap olubturmadığı da ardından
eklenmelidir.
Bu gibi açıklmalar, bir prensip ilanıdırlar, savaşın ve
savaşan güçlerin niteliğini belirleyen sosyolojik analizler ve bunların
sonuçlarıdır. Bunlar bir politika, izlenmesi gereken strateji ve taktikler ne
olmalıdır sorusuna bir cevap oluşturmazlarsırf orada kalınırsa, prensip
deklerasyonlarının politika yapmak olduğunu dair bir yanlış algı da yaratırlar.
Elbette en haksız savaşlarda bile iki taraf da kendisinin
saldırıya uğradığını, karşı tarafın saldırdığını veya diğer daha yüce değerler
için savaştığını iddia edecektir. Birileri savunma savaşı yürüttüğünü,
diğerleri özgürlükleri veya uygarlığı savunduğunu vs.
Biz bu iddialara göre değil, savaşın gerçek nedenlerine ve
savaşanların sınıfsal niteliklerine göre tavır alırız. Birinci Dünya Savaşı’nda
bizler, her iki taraf da emperyalisttir diye tavır alıyorduk. O halde savaşan
güçlerin ne dediklerine değil, sosyolojik karakterlerine, konum ve çıkarlarına
bakarak hüküm vermek gerekir.
Kimileri ABD ve Avrupa’nın propagandasına bakıp, ama Rusya
bağımsız bir ülkeye saldırıyor, onu işgal ediyor, başka bir ülkenin
topraklarına giriyor o zaman Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında yer almak
gerekir diyecektir. Böyle diyen yığınla var. Avrupa ve ABD propagandası iyi
keriz silkelemiş.
Biz sözümona hukuki durumlara göre mi tavır alacağız? Bayka olguları
atlayacak mıyız? Ya öz savunma için saldırmışsa, ya daha sonra daha kötüsünü
yapmamak için saldırmışsa. Bunları baştarn dışlayacak mıyız?
Bir söz vardır, “döven mi suçlu, dövülen mi” diye. Ukrayna
onadaki Rus azınlığın haklarını gasp ediyor. CIA’nın döktüğü paralarla ve diğer
Avrupa ülkelerinin desteğiyle Ukrayna’da faşistler tüm devlet ve istihbarat
cihazına etkin kılınıyor. Minsk görüşmeleri sabote ediliyor vs. Bütün bunları
uzatmak mümkün. Yani Urayna da sütten çıkmış ak kaşık değil.
Kaldı ki bu düzeydeki bir tartışma savaşın gerçekte hangi
güçler arasında geçtiğini gözlerden gizlemeye yarar. Bu savaş Rusya ve Ukrayna
anasında değil, ABD ve Avrupa ile Rusya arasında ama Ukrayna topraklarında
yapılan bir savaştır.
Ukrayna topraklarındaki bu savaşta dünyanın geleceğinin
nasıl şekilleneceği belirlenecektir.
Sovyetler Birliği çöktüğünde, batılılar, NATO’nun doğuya
doğru bir karış bile genişlemeyeceği yönünde o günün atmosferi içinde yazılı
olmayan bir garanti vermişlerdi Sovyetler’in doğu Avrupa’daki kalkışmayı ve
ayrılmaları şiddet yoluyla ezmemesi için.
Sonra bu sözlerini defalarca çiğnediler Rusya’nın dağılması
ve zayıflamasını fırsat bilerek, NATO’yu sürekli doğuya doğru genişlettiler.
Rusya defalarca verilen bu sözü hatırlatarak, NATO’nun Doğuya
doğru yayılmayacağına dair yazılı taahhüt vermesini istedi.
Bütün bunları ABD ve Avrupa görmezden geldi, alayla
karşıladı.
Sadece alayla karşılamadı, Ukrayna’yı da NATO’ya katmak
için, Darbe yaptı, yetmedi ülkedeki faşistleri
örgütlemek için CIA milyarlarca dolar akıttı. Ukrayna devlet yapısı büyük
ölçüde faşistlerin eline geçti. Ukrayna hükümetleri, Rusya’yı tahrik edecek
davranışlar için cesaretlendirildi. Rus azınlığın hakları inkar ve gasp edildi.
Bütün bunlar olurken Rusya hep “böyle olmaz” deyip durdu. Ama bunlar hiçbir zaman
basında yer almadı.
Yani ABD ve müttefikleri Ukrayna’yı da NATO’ya alıp, Rusya’yı
parçalama hedeflerine giderek yaklaştı.
Adeta Rusya ve Putin’i köşeye sıkıştırdılar. Dursa, bir şey
yapmasa, bu sefer gelecek adım Rusya Federasyonu’nun da tıpkı Yugoslavya gibi
parçalanması olacaktır. Çünkü ABD ve Avrupa karşılarında güçlü devletler
olasını istemez onları olabildiğince küçük ve birbirine düşman devletlere bölmek
isterler. Şu an dünyada onların gözüne batan iki büyük ülke kaldı: Rusya ve Çin.
Ayrıca gerçek hedef Çin, Çin’i iyice kuşatmak için, ekonomisi
güçsüz (Rusya’nın tüm üretimi Hollanda kadar) Rusya parçalanabilir ve berteref
edilebilir. Ondan sonra tek kalan Çin’i bertaraf etmek daha kolay olur.
ABD ve Avrupa’nın hedefi budur.
Aslında bu hedefe ulaşmak için batılılar arasında iki farklı
strateji vardı. Bir taraf (Almanya ve Fransa, Rusyayı ve İran’ı Çin’in kucağına
atmayalım, onları tarafsızlaştıralım, Çin’i tecrit etmeye yönelelim diyordu. Bir
de hepsini birden hedefe koyalım, taktik hamleler biçiminde onların
ayrılıklarında yararlanırız diyen taraf vardı (ABD).
ABD üstün geldi. ABD bu stratejiyi izlemek zorudadır. Çünkü
öbür strateji, Avrupa ve Rusya arasındaki bağları güçlendirir ve Avrupa’nın
daha fazla bağımsızlaşmasına ve kendisinden bağımsız bir politik çizgi izleyip,
bağımsız bir askeri güç olmasına yol açabilirdi. Örneğin Almanya Kuzey Akımı
projesiyle enerjide Rusya’ya daha bağımlı hale gelirdi. Böylece Alman ve Avrupa
politikasında ABD’ye muhalif olanların ağırlığı artardı.
Ama daha önemlisi, ABD Rusya’yı tam anlamıyla köşeye
sıkıştırmış olacaktı.
Rusya Ukrayna’nın NATO’ya bağlanması için atılan adımlar
karşısında geri adım atsa ve pasif bir siyaset izlese, Ukrayna NATO’ya alınmış
olacak ve Rusya Federaslonunun parçalanmasına yaklaşılmış olacaktı. Ayrıca bu
ABD’nin batıdaki gücü ve etkinliğini arttıracaktı.
Bunu kabul etmeyip Ukrayna’ya saldırsa, iyice tecrit
olacaktı. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Rusya tam anlamıyla köşeye
sıkışmıştı.
Elbette Rus yöneticiler aptal değil, nasıl bir noktaya
sıkıştırıldıklarını görüyorlardı. Bu berbet durumdan çıkabilmek için, ABD ve
Avrupa arasındaki çelişkilere oynadılar. Avrupalıların ABD’yu frenlemesini veya
ayrı bir çizgi izlemesini sağlamaya çalıştılar.
Ama ABD Biden’in iktidara gelmesiyle bu yolu da büyük ölçüde
tıkamış bulunuyordu. Trump’ın stratejisi ABD emperyalizminin bu çıkarlarına tam
uymadığı için ABD’deki politik elit Trump’ın yerine Biden’ı desteklemişti.
Putin şunu biliyordu. Türkiye’de 70’lerde faşistlere karşı
mücadele edenlerin deneyerek öğrendiğini. Faşitler karşısında gerilersen, iyice
cesaretlenirler. Bu sefer daha böyük kayıpla savaşman gerekir. En iyisi
küçükken direnmek ve ezmektir. Can Yücel bir zamanlar “faşitler yarak gibidir,
okşarsan kabarır” diyerek bu gibi durumlarda izlenmesi gereken politikanın ne
olduğunu son derece veciz bir şekilde ifade etmişti.
İkinci Dünyü savaşı öncesinde Münih’te Hitler’i okşay ıp,
ona Çekosyovakyayı vererek teskin edeceklerini düşünenler, onun daha da bitinin
kanlanmasına yol açmışlardı. Hasılı, Sovyetlerin çökmesi, Demokratik Batı’nın
tek derdinin dünyayı yağmalamaktan, başka bir şey olmadığını göstermişti.
Köpeksiz köyde değneksiz kalan Avrupa ve ABD, Avrupa’nın göbeğindeki
Yugoslavyayı parça parça edip kan gölüne çevindiler. O yetmedi Irak, o yetmedi,
Afganistan, o yetmedi tekrar Irak, o yetmedi, Libya, o yetmedi Suriye, Yemen…
Barakat bu arada Rusya biraz kendini toparladı da Suriye’nin
Libya veya Afganistan gibi olmasını engelleyebildi.
Yani örnekler ortada, NATO’nun yayılmasına sessiz kalmak,
daha kötü koşullarda, var kalabilmek için her şeyi (Atom savaşını da) göze
almayı gerektirecekti. Hem iştahlarını kapatmak hem de daha az kayıpla bu
saldırganlığa dur demek geerkiyordu.
Rusya için sonunda çare kalmadı ve ABD ve Müttefiklerinin
oyununu bozmak için hiç de istemediği bir biçimde oraya girmek zorunda kaldı.
Girmese, artık Rusya Federasyonu varlığını sürdürebilmek
için son noktaya gerilemiş olacaktı ve bu da çok daha büyük bir tehlike
demekti. Evet Rusya’nın üretimi Hollanda kadardı ama, ABD kadar da Atom silahı
vardı. O zaman bu silahlara baş vurmadan var olmasını sürdürmesi olanaksız
olurdu.
İşte bu nedenle, tecrit olacağını bile bile, Ukrayna’ya
girdi. Kanımca amacı, Ukrayna’nın NATO’ya girmesini ve tarafsızlığını engelleiyecek
garantiler almaktır. Bunları aldığı takdirde geri adım atmayı herkesten fazla
istemektedirler. Bunu bilecek kadar da akıllıdırlar.
Ukrayna’ya girişi başarılı olursa, yani diyelim ki Avrupa
Birliği hareket geçip, bu garantileri verme yönünde baskı yapar veya ABD Avrupa
bloğu çatlarsa, Rusya geri adım atar ve bu bataklığa batmak istemez. Putin ve
generalleri bunu bilecek kadar akıllıdırlar. Zaten başından beri bunun
mesajlarını da veriyorlar. Keza Suriye’de izledikleri politika bunu bildiklerini
göstermektedir. Batağa batmaktan dikkatle kaçınıyorlar. Kritik noktalarda
müdahaleler yapmakla yetiniyorlar.
*
Görüldüğü gibi sorun siyasidir, sorun güç dengeleriyle
ilgilidir, sorun dünyaya egemen olan emperyalist güçlerin, Kendileri de emperylist
olan ama jeopolitik çıkarları kendilerinin egemenliğiyle çelişen ve bir direniş
potansiyeli gücü olan ülkelerin tasfiyesi ve buna karşı onların direnişidir.
Olayı önce böyle gerçek anlamı ve boyutuyla görmek
gerekmektedir.
Peki şimdi gelelim bizlerin, yani ezilenlerin çıkarlarını savunmak
gibi bir derdi olanların, sorunlara daima ezilenlerin dünya çapındaki, genel ve uzun vadeli çıkarları ele alanlar
bakımandan nasıl bir tavır, politika, strateji izlememiz gerekir.
Elbette ikisi sömürgeci ve haksız olan iki gücün çatışmasında
haklılık veya haksızlık bağlamında veya hukuki argüman veya kavramlarla karar
veremeyiz.
Sosyolojik olarak tavır elbette birinci dünya savaşında
olduğu gibidir.
Ama bu yetmez. Bu sadec yürek soğutmaya ve kendini vicdanlı
ve ahlaki prersiplari savunuyor göstermeye yarar. Küçük burjuvaların işine
gelir bu gibi tavırlar.
Bizlerin tacrı şöyle olmalıdır.
Ezenler nasıl ezilenleri bölerek, onların içinden herhangi
birinin güçlenmesini engelleyerek, böylece onların aşağı yukarı denk güçler
halinde birbirlerini yıpratmalarını sağlayarak egemenliklerini sürdürüyorlarsa,
bizler de onlara karşı onların bu strtejisini izlemeliyiz.
Yani örneğin ABD’nin ve Avrupa’nın Rusya Federasyonu’nu iyice
köşeye sıkıştırması, dağıtması bizim işimize gelmez. Çünkü onu dağıtması, onu
saldırganlıkta daha da cesaretlendirir ve daha pervasız yapar. Örneğin sıra bu
sefer Çin’i yok etmeye gelir. Sadece Çin de değil, dünyanın diğer yerlerindeki
ülkelere tam bir ali kıran başkesen gibi davranırlar.
Nasıl olduğunu anlamak mı istiyorsunuz? Deney gözlerimizin
önünde yaşandı. Sovyetler çöktüğünde, ABD ve Müttefikleri, Irak’a girdi, Yugoslavya’yı
parçaladılar, Afganistan’a girdiler, Tekrar Irak’a girdiler, Libyayı yok
ettiler. Suriye’yi yok olmanın eşiğine getirdiler. O zaman bunları ve daha
berbatlarını köpeksiz köyde değneksiz gezerek yapacaklardır.
Yani Rusya ve ABD-Avrupa arasındaki bu savaşta, Rusya’nın
başarılı olması, ezilenlerin işine yarar. Onların köpeksiz köyde değneksiz
gezelerine belli bir engel oluşturur.
Hele Putin akıllıca hareket edip, zamanı geldiğinde geri
çekilip bir uzun yıpratma savaşı batağına girmeden, Ukrayna’nın tarafsızlını
garanti altına alıp geri çekilirse, bu ABD ve Avrupa arasındaki gerilimi
arttırır onların da bölünmesini keskinleştirir ki, bu da üstüne bal kaymak
olur.
Bütün bu tür gelişmeler hem küçük devletleri nispeten korur,
onları burar Yugoslavya veya Libya’ya dönmekten korur bir nebze olsun.
Öte yandan bir atom savaşı tehlikesini azaltır. ABD ne kadar
köpeksiz köyde değneksiz kalırsa o kadar bu tehlike artar. Soğuk savaş
döneminde olanlar bunun kanıtıdır. ABD işi bitik Japonya’ya atom bombası
atmaktan çekinmemişti.
Ayrıca da biz ezilenlere, sosyalistlere zaman kazandırır. En
azından şu teorisizlik, programsızlık, stratejisizlik ortamında kendimizi
topurlamamız için epey bir zaman kazandırır.
O hamlde somut olarak, gücümüz yoktur ama bizler, iki
tarafın da gerici olduğunu, bunların arasında bir savaş olduğun belirtip,
ezilenlerin çıkarları bakımından bunlardan zayıf olanan (Rusya’nın) ezilmesine
karşı, ABD ve Avrupa’nın pozisyonlarını ve gücünü zayıflatıcı bir tavır alıp
bunu sürdürmeliyiz.
Peki Rusya veya Ukrayna’da bir sosyalist olarak nasıl bir program
savunmalıyız?
Eskiden kendi egemen sınıflarına yönel diyorduk.
Bugün bu soyut programın bir anlamı bulunmamaktadır.
Bugün, bulunduğumuz ülkelerde, ulusun bir dille, dinle,
tarihle belirlenmiş olmasına karşı, dil, din, tarih, kültür körü bir demokratik
ulusu ve halkın üzerinde yükselmeyecek, gizliliği, bürokrtik ve militer bir
yapısı olmayan demokratik devlet cihazlarını somutlayan bir programı savunmalıyız.
Bu aynı zamanda Avrupa ve Amerikalıların, dille, kültürle,
dinle tanımlanmış ulusçuluğu teşvik ederek kendi egemenliklerini sürdürdüğünü hem
teşhir eder hem de onların oyunlarını bozar.
Bu programatik tavrın teorik arka planı ise yazılarımızda
açıklanıyor.
26 Şubat 2022 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Bloğum: Demirden Kapılar
https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube Kanalım:
https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast
https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Facebook
https://www.facebook.com/demiraltona/
Twitter
https://twitter.com/demiraltona
Instagram
https://www.instagram.com/demiraltona
Steemit
https://steemit.com/@demiraltona
Kitaplar (İndirilebilir)
https://disk.yandex.com.tr/d/zgV6eNZL329XUu
Academia
https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin
Mail ile otomatik yazılarımı almak istiyorsanız şu adrese
bir boş email yollayınız:
yorumlar-subscribe@lists.riseup.net
Mail listesinden çıkmak için şu adrese bir boş mail
yollayınız:
yorumlar-unsubscribe@lists.riseup.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder