27 Ocak 2018 Cumartesi

Genelkurmay Bildirisi, Devletin Gazetecileri ve Dünya Basını Afrin’de Bataklığa Saplanıldığını İtiraf Ediyor

Önce şu haritalara bakalım. Haritalar bağımsız kaynakların. Birisi de Türk Orusunda önceden subay olarak bulunmuş doktora yapmış entelektüel bir akıl vericisi olan metin Gürcan’dan. Haritalar Afrin’e saldırının Sekizinci günde Türk ordusunun alabildiği yerleri gösteriyor. (Bu haritalardan bazıları Türkiye’de fiilen yasaklanmış bulunuyor)
Şimdi bu haritalara bakarak az önce gazetelerde yayınlanan Genelkurmay bildirisini okuyalım:
Devletin gazetesi Hürriyet’te Uğur Ergan imzasıyla “TSK'dan son dakika Afrin açıklaması: İşte bir haftanın bilançosu” başlığı altında verilen haberi olduğu gibi aktarıyoruz:
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekatı bugün  bir haftayı doldurdu. TSK’dan yapılan haftalık bilgilendirme açıklamasında, harekatın bir haftalık bilançosu da  belli oldu. TSK’nın açıklamasına göre Zeytin Dalı Harekatı’nın bir haftalık bilançoşu söyle:

 “Hava Kuvvetlerimize ait uçaklar tarafından PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ terör örgütlerine ait 340 hedef imha edilmiştir.  Harekât, icra edilen Hava harekâtı ile koordineli olarak Kara Ateş Destek vasıtaları ile de desteklenmektedirHava Kuvvetleri, taarruz helikopterleri ve Kara Ateş Destek unsurlarının desteği ile sürdürülmekte olan kara harekâtı planlandığı şekilde başarıyla devam etmektedir. Harekât kapsamında, şu ana kadar bölgeden elde edilen bilgilere göre; en az 394 PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği tespit edilmiştir.  Terör örgütü mensupları ile girilen çatışmalarda Türk Silahlı Kuvvetlerinden 3 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, 30 kahraman silah arkadaşımız yaralanmıştır. Yaralıların hayati tehlikeleri bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından desteklenen 13 Özgür Suriye Ordusu mensubu şehit olmuş, 24 Özgür Suriye Ordusu mensubu yaralanmıştır. Yaralıların hayati tehlikeleri bulunmamaktadır.”
Şimdi bu bildiri ne diyor?
kara harekâtı planlandığı şekilde başarıyla devam etmektedir
O halde, “Hava harekâtı ile koordineli olarak Kara Ateş Destek vasıtaları ile de desteklenen”, “Hava Kuvvetleri, taarruz helikopterleri ve Kara Ateş Destek unsurlarının desteği ile sürdürülmekte olan kara harekâtı” planlandığı şekilde” gittiğine göre, demek ki planlar sekiz günde Afrin’de bir iki tana birer ikişer kilometrelik küçük cebi almayı hedefliyormuş.
Bunu bizzat diyen Türk genelkurmayı. Demek ki planlarını sekiz günde birkaç küçük cep olarak yapmışlar.
Bu duruda bu hızla gidildiği takdirde Afrin’e ulaşılması, Afrin’in eni boyu yuvarlak hesap 30 kilometre olarak hesaplansa, dört tarafından da Türk ordu birlikleriyle sarılı olduğuna göre, her bir tarafın payına 15 kilometre düşer. Cepleri de alınmış bir şerit gibi kabul edersek, sekiz günde bir kilometreden 15x8= 120 gün yani dört ay olarak hesaplanmış Afrin’e ulaşmak. Genelkurmay her şey planlandığı şekilde yürüyor dediğine göre anlaşılan böyle bir plan yapmışlar.
Ancak eğer böyleyse Genelkurmayda belli ki “Fetöcü” denen “öcüler” var. Erdoğan’ı ve halkı zor durumda bırakmak için gaza getirdiler, Erdoğan’ı da bir kere daha yanılttılar ve onu bir haftada oraları alırız diye konuşturdular.
Şaka bir yana, Genelkurmay bildirisi daha ilk cümlesinde DEAŞ’ı YPG ile aynı sepete koyarak gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmayan bir yalan makinesi olduğunun itirafıyla başlıyor.
Eğer bu bildiri doğruysa Genelkurmay sekiz günde üç dört küçük cep alma planı yapmış. Yok yalan ise yine millete milletten alınan vergilerle yalan söylüyor demektir.
*
Devletin “amiral gemisi” denen Hürriyet’in yazarı Taha Akyol, bugünkü ‘Şehir savaşı’ başlıklı yazısında şunları itiraf ediyor:
ZEYTİN Dalı operasyonu önümüzdeki birkaç haftada, hatta birkaç ayda bile bitmeyecek.  Harekât ilerledikçe daha büyük zorlukların üstesinden gelmek de gerekecek.”
Ve şöyle bir hesap yapıyor:
Fırat Kalkanı harekâtı nispeten düz bir arazide 145 günde tamamlanmış ve DAİŞ’in elindeki El Bab kontrol altına alınmıştı.
Şimdi Zeytin Dalı daha engebeli, görece dağlık ve ormanlık bir arazide cereyan ediyor. Onun için ilk hedef tepeleri ele geçirmek oldu.
Büyük ölçüde tahrip edilmiş ve nüfusu DAİŞ’ten kaçmış El Bab’ın aksine, Afrin merkezi daha bir “şehir”dir. 200 bin sanılan nüfusunun ne kadarının şehri terk ettiği bilinmiyor. YPG’nin Afrin’de 8 bin militanının olduğu, sivil halkı kalkan olarak kullandığı yolunda haberler var. Şehir savaşı zordur; kırsal alandaki terör mevzileri gibi rahatça bombalayamazsınız. Her sokakta her bina olası terör tuzağıdır. Aceleyle şehre girmek çok kayıp vermeye sebep olur, onun için operasyon hızla değil, dikkatle yürütülüyor. Hele de Membiç’te olası operasyonun daha zor olacağını askeri uzmanlar söylüyor.”
Yani aylarca sürecek bir savaşa hazır olmaktan söz ediyor. Ve bir de Membiç’e saldırılırsa onun daha da zor olacağından da söz ediyor.
Yani yavaş yavaş ateş bacayı sarıyor. Devletin “aklı başında” kalemleri şimdiden utangaç sözlerle uzun bir savaştan söz edip hem halkı hazırlamaya hem de devlete bir an önce bu bataktan çıkması için akıl vermeye çalışıyorlar.
CHP bunu gördü ki, “Hatay Milletvekili Serkan Topal, Suriye-Türkiye uzlaşma komitesinin kurulmasını” önerdi. Yani CHP, her zaman olduğu gibi, daha akıllıca taktiklerle bugünkü inkar ve imha politikaların sürdürülmesinin yollarını arıyor.
*
Şimdi iki örnekle başından beri Türkiye’nin saldırısına yol vermiş ve onu desteklemiş ülkelerin basınından iki örnek verelim.
Alman basını bayından beri bu saldırıyı görmezden geliyordu. Bir zamanlar IŞİD’e karşı savaşan amazonlar diye övülen YPG’li savaşçılar çoktan unutulmuştu. Ama ilk defa bugün Der Spiegel’de Türk ordusunun ilerleyemediğine, hatta YPG’nin karşı saldırılarla kaybettiği alanları aldığına ve alay ederce Türk askerleri ve ÖSO’culara fırsatı değerlendirin teslim olun çağrısı yaptığına dair bir haber yorum yer aldı.

*
Diğeri hava sahasını Türkiye’ye açan Rusya’nın Sputnik sitesi şu haberi veriyor:
BDT Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve askeri uzman Vladimir Yevseyev, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Afrin harekâtını konu alan yuvarlak masa toplantısında yaptığı değerlendirmede, harekâtı ‘askeri bir operasyonun en kötü örneği' olarak niteledi.
‘Operasyonun iyi hazırlanmadığına' dikkat çeken Yevseyev, Türk askerlerinin bölgede taarruz etmeye yetecek sayıda birliğin olmadığını, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlerininse savaşacak durumda olmadıklarını savundu.”
“Bölgedeki YPG mensupları sayısının çeşitli değerlendirmelere göre 6 bin ile 15 bin kişi arasında olduğunu, seferberlik durumundaysa bu sayının 30 bin kişiye kadar çıkarılabildığını söyleyen Yevseyev, ÖSO'nun değil de TSK'nın Afrin'e ilerleyebilmesi için bu sayının en az 2,5 katı kadar askere sahip olması gerektiğini, fakat böyle bir birliğin oluşturulmadığını vurguladı.
Afrin bölgesindeki dağlık arazide, Türk birliklerinin ilerlemek için kara yollarını kullandıklarını ve bunun ‘akıllıca' olmadığını savunan Yevseyev, "Yolda olan bir askeri birlik, öndeki ve arkadaki araçlar patlatılarak ve konvoydaki araçlar vurularak kolayca durdurulabilir. İlerlemek için kara yolları kullanılmamalı, hiç kimse böyle basit bir şekilde savaşmaz" diye konuştu.”
Genelkurmay’ın plana uygun dediği, Taha Akyol’dan Der Spiegel’e ve Sputnik’e kadar bir fiyasko olarak görülüyor.
*
Şimdi bir de Karayılan’ın bugün yayınlanan bir konuşmasından bir bölüm okuyalım.
"Burada bir şey söylemek istiyorum. Türk basını, askeri sürekli olarak ilerlediklerinin propagandasını yapıyor. Hatta bu ilerleyişin de sürdüğünü söylüyorlar. Ama hakikat böyle değildir. Qestele de bir tepe var. Bursele diyorlar. 6 gündür orayı almaya çalışıyorlar. Ama alamıyorlar. Bu propagandaları yalandır. Buna karşı Kürt basını da bir metre dahi ilerlemediklerini söylüyor. Hakikaten de gerçeklik budur. Şimdiye kadar öyle kayda değer bir ilerleme sağlamamışlar. Ama şunu bilmek gerekir. Savaşta ileri gitmek ya da geri gitmek değildir. Hatta bana göre QSD, YPG onları içlerine çekerek ezmelidir. Zaten bazı yerlerde böyle yapıyorlar. Mesela Hemamê köyü ve diğer bazı köylerde onları içeri çekip sonradan vurup hepsini oradan çıkarıyor. Bu da YPG’nin taktik ustalığını gösteriyor. Savaş meydanında düşmanı içine çekip sonra ezmeyi esas alan bir güç karadan başarı sağlar. Bu taktiği geliştirmesi ve yürütmesi için de sınırda mevzi savaşını çok fazla uygulamamalıdır. Bu her zaman öyle olacak değildir. Elbette savunacaklardır. Benim izlediğim kadarıyla iyi bir taktik uygulanıyor.
Efrin ve diğer halkımız bilmeli ki, bunlar biraz ilerleseler bazı köyleri, nahiyeleri alsalar da bu onların başarısı değildir. Hatta Efrin kentinin sınırına dahi gelseler bu onların başarısı değildir. Bu 6 günün gösterdiği gibi, bunlar kaçınılmaz olarak kırılacaklar, kaybedecekler. Kobane’de 290 köy müydü neydi aldılar. O zamanda çetelerin içinde Türk askerleri vardı. Türk ordusunun özel askeri güçleri DAİŞ çetelerinin içinde yer alıyorlardı. Bunu çok iyi biliyoruz. Gelip tüm köyleri ve kentin yüzde 90’nını aldılar. Sonuçta zafer kimin oldu? Tabi ki Kobane’nin oldu. Onun için sakin olmak gerekir. Bazı kolları gelebilir. Gelsinler de. Ama zaferin Efrin direnişinin olduğu, olacağı netleşmiştir. Bu savaşçılar bu usta taktikleri ile başarıyı garantileyeceklerdir. Girdikleri hiçbir yerden çıkamayacaklar. Sonuçta kaybeden onların olacağı onların kaybedecekleridir. Onun için öyle ilerleyişlerinden korkmamak gerekir. Taktik gereği önleri açılıp içeri girmelerine izin verilebilir. Bu daha güçlü darbe için de gerekli bir taktiktir. O açıdan öyle bir hattı savunma yerine büyük zafer stratejisini esas almak gerekir. Benim izlediğim kadarıyla Kurmanc Dağı komutanlığı da bunu ön görüyor. Bunu bence daha da geliştirmelidirler. Öyle her türlü koşulda sınırı koruma değil, sona, zafere kilitlenmek gerekir. Halkımız da böyle yaklaşmalı. Yerini terk etmemelidir. Zaten halkımızın soğuk kanlı duruşu zafer yaratır.
Herkeste olduğu gibi ben de izliyorum ve bu zaferin kesinliğine mutlak olarak inanıyorum. 6 günlük kutsal direniş zafere doğru yürüyor. Çünkü bunun sağlam temeli atılmıştır.
Burada önemli olan şudur. Bu zafer onuru sadece Efrin için değil, tüm Kürt halkı için bir şereftir, onurdur. Tüm bölge halkları ve hatta Türkiye halkı için de bu direniş büyük bir sonuç yaratacaktır. Çünkü bu soykırımı hedefleyen bu faşist ordu yenilgiye uğratılırsa bu halkların özgür iradesinin sembolü olacaktır. Efrin direnişi tüm insanlık onurunu temsil ediyor, büyük anlam taşıyor. Onun için her şeyden önce Efrin halkımız ve oradaki savunma güçleri bu gerçeği iyi görmelidirler. Çünkü orada bir tarih yazılıyor. Bu çok değerlidir ve bununla da sonuca gidilecektir
“Türk devleti alttan alta böyle bir gayrete girmişlerdir. Belli ki üzerlerinde uluslararası alanda bir baskı oluşuyor. Onun için bir yandan biz Kürtlere değil, teröre karşıyız diyorlar, bilmem orayı işgal değil güvenlik istiyoruz, koridor da olabilir diyorlar. Bu da yaşadıkları yenilgiyi kendilerinin de gördüğünü ortaya koyuyor. Yenilgileri artık gizlenemeyecek durumdadır. Bu şekilde görüntüyü kurtarmaya çalışıyorlar. Ama artık hakikati gizleyemezler. Onun için biz Kürtler ve bölgedeki tüm demokratik güçler Türk devletinin bu işgalciliğinin bölgenin geleceğine dönük büyük bir tehlike olduğunu görmeliyiz.”
*
Karayılan’ın görüşleri ne kadar açık ve duru. Hatta politik olarak da çok esnek. Söyleşinin diğer yerlerinde Soçi görüşmeleri için söyledikleri ve önerileri politik esnekliğin ve gerçekçiliğin örnekleri. “Öfkeyle hareket etmemeli. Birlikte hareket etmeli. Boykot edilecekse birlikte edilmeli. Ama ille de boykot diye bakmamalı” diyor.
Ama en önemlisi şu: “Öyle her türlü koşulda sınırı koruma değil, sona, zafere kilitlenmek gerekir.
Anahtar sözcükler bunlardır.
Bunu daha geniş anlamalı. Bütün yazı da, dünkü Rıza Altun’un konuşması da özünde şunu vurguluyor.
Bu uzun bir savaş, bir ok cephede yürütülmesi gereken bir demokrasi savaşı, geniş bir ufukla bakmak, Türkiye’de ve Ortadoğu’da bir demokratik devrimi perspektifiyle bakmak gerekir.
Anlaşılan Türk Ordusunun niyeti Afrin’le de yetinmemek. Membiç’e de saldırmak.
Membiç’e saldırırsa karşısında geniş bir hinterlandı bulunan savaşta pişmiş binlerce YPG’li ile savaşacaktır.
Türk Ordusu ve Erdoğan kendi sonlarını hazırlıyorlar. Ve bir Ortadoğu devrimi perspektifine sahip olmamız gerektiğini bizlere kendileri gösteriyorlar
Tarihin hızlandığı bir döneme gidiyoruz.
Demokrasinin savaşçıları Afrin’de, bütün kuzey Suriye’de Erdoğan-Ergenekon dinci ve Türkçü faşist diktatörlüğe karşı savaşıyorlar ve savaşacaklar.
Şimdi bizlerin sivil direnişlerle Türkiye’nin şehirlerinde ikinci cepheyi açmamız gerekiyor.
Neyi nasıl yapacağımızı da yine bizzat Erdoğan-Ergenekon ittifakı gösteriyor.
Herşeyi yasaklayarak bizlerin birleşmesinin ve sivil direnişle milyonları bir araya getirebilmemizin yollarını hazırladılar.
Yapılacak iş çok basittir.
Demokrasi Gönüllüleri adıyla yapılan çağrı neler yapılabileceğini bize gösteriyor.
Demokrasi Gönüllüleri’nin çağrısı şöyle:
“Çağrı
Erdoğan-Ergenekon İslamcı-Türkçü Faşist ittifakı bütün demokratik hakları gasp edilmiş bulunuyor.
Peki geleceğimizi bunlara mı teslim edeceğiz?
Hiçbir şey yapmak mümkün değil midir?
Hayır mümkündür.
Karşı taraf bütün hakları gasp mı etti?
Biz de o hakları kullanamamayı bir silaha dönüştürebilir, onu kendi oyunuyla yenebiliriz.
Yapılacak şey çok basittir.
Her gün aynı saatlerde aynı yerlerde (durmak, oturmak, sohbet etmek, yürümek, dolaşmak şeklinde) tesadüfi bir kalabalık gibi bulunmak.
Hükümet böyle bir eylem biçimine karşı hiçbir şey yapamaz. Bütün yasakları ve silahları işlevsiz kalır
Gösteri yapmayarak gösteri yapmak, protesto yapmayarak protesto yapmak.
Ve böyle bir direniş biçimi herkesi birleştirebilir, en büyük ve kitlesel katılımların yolunu açar.
Hiçbir slogan atmamak, hiçbir pankart taşımamak, hiçbir şekilde gösteri ve protesto izlenimi verecek şekilde davranmamak ama bunları aynı saatlerde aynı yerlerde her gün düzenli olarak yapmak.
Yüz binler, milyonlar yapmaya başladığında Erdoğan-Ergenekon ittifakı bunun karşısında duramaz.
Ve böyle bir biçim en geniş kesimlerin katılımı ve birleşmesi için en ideal biçimdir.
Yarından itibaren ilk elde Kadıköy İskele önündeki geniş alanda, Saat 16-18 arası başlıyoruz. Başlangıçta dikkati çekmeyecektir elbette ama herkes yakınlarına haber verdikçe herkes aynı yerlerde aynı saatlerde bulundukça bir kartopu gibi büyüyecektir.
Elbet her şehirde, her yerleşim biriminde imkanı olanlar bir kişi bile olsa başlamalıdır.
Beşiktaş, Bakırköy, Ankara, İzmir, Diyarbakır ilk başlanabilecek yerlerdir.”
*
Evet bir şarkıda denildiği gibi
Bir münasip zamanda
Mesela saat onda (mesela saat 16-18’de)
Buluşalım Kordon’da (veya örneğin Kadıköy İskele önündeki alanda)
Der gibi geldi bana.
Her şehir, her bölge, bu şarkının güftesini kendisi yazabilir.
27 Ocak 2018 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:

Hiç yorum yok: