Önce şu haritalara bakalım. Haritalar bağımsız kaynakların.
Birisi de Türk Orusunda önceden subay olarak bulunmuş doktora yapmış
entelektüel bir akıl vericisi olan metin Gürcan’dan. Haritalar Afrin’e
saldırının Sekizinci günde Türk ordusunun alabildiği yerleri gösteriyor. (Bu
haritalardan bazıları Türkiye’de fiilen yasaklanmış bulunuyor)
Şimdi bu haritalara bakarak az önce gazetelerde yayınlanan
Genelkurmay bildirisini okuyalım:
Devletin gazetesi Hürriyet’te Uğur Ergan imzasıyla “TSK'dan son dakika Afrin açıklaması: İşte
bir haftanın bilançosu” başlığı altında verilen haberi olduğu gibi
aktarıyoruz:
“Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekatı bugün bir haftayı doldurdu. TSK’dan yapılan
haftalık bilgilendirme açıklamasında, harekatın bir haftalık bilançosu da belli oldu. TSK’nın açıklamasına göre Zeytin
Dalı Harekatı’nın bir haftalık bilançoşu söyle:
“Hava Kuvvetlerimize ait uçaklar tarafından
PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ terör örgütlerine ait 340 hedef imha edilmiştir. Harekât, icra edilen Hava harekâtı ile koordineli olarak Kara Ateş Destek vasıtaları ile de
desteklenmektedir. Hava Kuvvetleri, taarruz helikopterleri ve
Kara Ateş Destek unsurlarının desteği ile sürdürülmekte olan kara harekâtı
planlandığı şekilde başarıyla devam etmektedir. Harekât kapsamında, şu ana
kadar bölgeden elde edilen bilgilere göre; en az 394 PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ
terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği tespit edilmiştir. Terör örgütü mensupları ile girilen çatışmalarda
Türk Silahlı Kuvvetlerinden 3 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, 30
kahraman silah arkadaşımız yaralanmıştır. Yaralıların hayati tehlikeleri
bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından desteklenen 13 Özgür Suriye
Ordusu mensubu şehit olmuş, 24 Özgür Suriye Ordusu mensubu yaralanmıştır.
Yaralıların hayati tehlikeleri bulunmamaktadır.”
Şimdi bu bildiri ne diyor?
“kara harekâtı planlandığı şekilde başarıyla devam etmektedir”
O halde, “Hava
harekâtı ile koordineli olarak Kara Ateş Destek vasıtaları ile de desteklenen”,
“Hava Kuvvetleri, taarruz helikopterleri ve Kara Ateş Destek unsurlarının
desteği ile sürdürülmekte olan kara harekâtı” “planlandığı şekilde” gittiğine göre, demek ki planlar sekiz günde
Afrin’de bir iki tana birer ikişer kilometrelik küçük cebi almayı hedefliyormuş.
Bunu bizzat diyen Türk genelkurmayı. Demek ki planlarını
sekiz günde birkaç küçük cep olarak yapmışlar.
Bu duruda bu hızla gidildiği takdirde Afrin’e ulaşılması,
Afrin’in eni boyu yuvarlak hesap 30 kilometre olarak hesaplansa, dört tarafından
da Türk ordu birlikleriyle sarılı olduğuna göre, her bir tarafın payına 15
kilometre düşer. Cepleri de alınmış bir şerit gibi kabul edersek, sekiz günde
bir kilometreden 15x8= 120 gün yani dört ay olarak hesaplanmış Afrin’e ulaşmak.
Genelkurmay her şey planlandığı şekilde yürüyor dediğine göre anlaşılan böyle
bir plan yapmışlar.
Ancak eğer böyleyse Genelkurmayda belli ki “Fetöcü” denen
“öcüler” var. Erdoğan’ı ve halkı zor durumda bırakmak için gaza getirdiler, Erdoğan’ı
da bir kere daha yanılttılar ve onu bir haftada oraları alırız diye
konuşturdular.
Şaka bir yana, Genelkurmay bildirisi daha ilk cümlesinde
DEAŞ’ı YPG ile aynı sepete koyarak gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmayan bir
yalan makinesi olduğunun itirafıyla başlıyor.
Eğer bu bildiri doğruysa Genelkurmay sekiz günde üç dört küçük
cep alma planı yapmış. Yok yalan ise yine millete milletten alınan vergilerle
yalan söylüyor demektir.
*
Devletin “amiral gemisi” denen Hürriyet’in yazarı Taha
Akyol, bugünkü ‘Şehir savaşı’ başlıklı yazısında
şunları itiraf ediyor:
“ZEYTİN Dalı
operasyonu önümüzdeki birkaç haftada, hatta birkaç ayda bile bitmeyecek. Harekât ilerledikçe daha büyük zorlukların
üstesinden gelmek de gerekecek.”
Ve şöyle bir hesap yapıyor:
“Fırat Kalkanı
harekâtı nispeten düz bir arazide 145 günde tamamlanmış ve DAİŞ’in elindeki El
Bab kontrol altına alınmıştı.
Şimdi Zeytin Dalı daha
engebeli, görece dağlık ve ormanlık bir arazide cereyan ediyor. Onun için ilk hedef
tepeleri ele geçirmek oldu.
Büyük ölçüde tahrip
edilmiş ve nüfusu DAİŞ’ten kaçmış El Bab’ın aksine, Afrin merkezi daha bir
“şehir”dir. 200 bin sanılan nüfusunun ne kadarının şehri terk ettiği
bilinmiyor. YPG’nin Afrin’de 8 bin militanının olduğu, sivil halkı kalkan
olarak kullandığı yolunda haberler var. Şehir savaşı zordur; kırsal alandaki
terör mevzileri gibi rahatça bombalayamazsınız. Her sokakta her bina olası
terör tuzağıdır. Aceleyle şehre girmek çok kayıp vermeye sebep olur, onun için
operasyon hızla değil, dikkatle yürütülüyor. Hele de Membiç’te olası
operasyonun daha zor olacağını askeri uzmanlar söylüyor.”
Yani aylarca sürecek bir savaşa hazır olmaktan söz ediyor.
Ve bir de Membiç’e saldırılırsa onun daha da zor olacağından da söz ediyor.
Yani yavaş yavaş ateş bacayı sarıyor. Devletin “aklı başında”
kalemleri şimdiden utangaç sözlerle uzun bir savaştan söz edip hem halkı
hazırlamaya hem de devlete bir an önce bu bataktan çıkması için akıl vermeye
çalışıyorlar.
CHP bunu gördü ki, “Hatay
Milletvekili Serkan Topal, Suriye-Türkiye uzlaşma komitesinin kurulmasını”
önerdi. Yani CHP, her zaman olduğu gibi, daha akıllıca taktiklerle bugünkü
inkar ve imha politikaların sürdürülmesinin yollarını arıyor.
*
Şimdi iki örnekle başından beri Türkiye’nin saldırısına yol
vermiş ve onu desteklemiş ülkelerin basınından iki örnek verelim.
Alman basını bayından beri bu saldırıyı görmezden geliyordu.
Bir zamanlar IŞİD’e karşı savaşan amazonlar diye övülen YPG’li savaşçılar
çoktan unutulmuştu. Ama ilk defa bugün Der Spiegel’de Türk ordusunun
ilerleyemediğine, hatta YPG’nin karşı saldırılarla kaybettiği alanları aldığına
ve alay ederce Türk askerleri ve ÖSO’culara fırsatı değerlendirin teslim olun
çağrısı yaptığına dair bir haber
yorum yer aldı.
*
Diğeri hava sahasını Türkiye’ye açan Rusya’nın Sputnik
sitesi şu haberi veriyor:
“BDT Enstitüsü Başkan
Yardımcısı ve askeri uzman Vladimir Yevseyev, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Afrin
harekâtını konu alan yuvarlak masa toplantısında yaptığı değerlendirmede,
harekâtı ‘askeri bir operasyonun en kötü örneği' olarak niteledi.
‘Operasyonun iyi
hazırlanmadığına' dikkat çeken Yevseyev, Türk askerlerinin bölgede taarruz
etmeye yetecek sayıda birliğin olmadığını, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)
güçlerininse savaşacak durumda olmadıklarını savundu.”
“Bölgedeki YPG
mensupları sayısının çeşitli değerlendirmelere göre 6 bin ile 15 bin kişi
arasında olduğunu, seferberlik durumundaysa bu sayının 30 bin kişiye kadar
çıkarılabildığını söyleyen Yevseyev, ÖSO'nun değil de TSK'nın Afrin'e
ilerleyebilmesi için bu sayının en az 2,5 katı kadar askere sahip olması
gerektiğini, fakat böyle bir birliğin oluşturulmadığını vurguladı.
Afrin bölgesindeki
dağlık arazide, Türk birliklerinin ilerlemek için kara yollarını
kullandıklarını ve bunun ‘akıllıca' olmadığını savunan Yevseyev, "Yolda
olan bir askeri birlik, öndeki ve arkadaki araçlar patlatılarak ve konvoydaki
araçlar vurularak kolayca durdurulabilir. İlerlemek için kara yolları
kullanılmamalı, hiç kimse böyle basit bir şekilde savaşmaz" diye konuştu.”
Genelkurmay’ın plana uygun dediği, Taha Akyol’dan Der
Spiegel’e ve Sputnik’e kadar bir fiyasko olarak görülüyor.
*
Şimdi bir de Karayılan’ın bugün
yayınlanan bir konuşmasından bir bölüm okuyalım.
"Burada bir şey
söylemek istiyorum. Türk basını, askeri sürekli olarak ilerlediklerinin
propagandasını yapıyor. Hatta bu ilerleyişin de sürdüğünü söylüyorlar. Ama
hakikat böyle değildir. Qestele de bir tepe var. Bursele diyorlar. 6 gündür
orayı almaya çalışıyorlar. Ama alamıyorlar. Bu propagandaları yalandır. Buna
karşı Kürt basını da bir metre dahi ilerlemediklerini söylüyor. Hakikaten de
gerçeklik budur. Şimdiye kadar öyle kayda değer bir ilerleme sağlamamışlar. Ama
şunu bilmek gerekir. Savaşta ileri gitmek ya da geri gitmek değildir. Hatta
bana göre QSD, YPG onları içlerine çekerek ezmelidir. Zaten bazı yerlerde böyle
yapıyorlar. Mesela Hemamê köyü ve diğer bazı köylerde onları içeri çekip
sonradan vurup hepsini oradan çıkarıyor. Bu da YPG’nin taktik ustalığını
gösteriyor. Savaş meydanında düşmanı içine çekip sonra ezmeyi esas alan bir güç
karadan başarı sağlar. Bu taktiği geliştirmesi ve yürütmesi için de sınırda
mevzi savaşını çok fazla uygulamamalıdır. Bu her zaman öyle olacak değildir.
Elbette savunacaklardır. Benim izlediğim kadarıyla iyi bir taktik uygulanıyor.
Efrin ve diğer
halkımız bilmeli ki, bunlar biraz ilerleseler bazı köyleri, nahiyeleri alsalar
da bu onların başarısı değildir. Hatta Efrin kentinin sınırına dahi gelseler bu
onların başarısı değildir. Bu 6 günün gösterdiği gibi, bunlar kaçınılmaz olarak
kırılacaklar, kaybedecekler. Kobane’de 290 köy müydü neydi aldılar. O zamanda
çetelerin içinde Türk askerleri vardı. Türk ordusunun özel askeri güçleri DAİŞ
çetelerinin içinde yer alıyorlardı. Bunu çok iyi biliyoruz. Gelip tüm köyleri
ve kentin yüzde 90’nını aldılar. Sonuçta zafer kimin oldu? Tabi ki Kobane’nin
oldu. Onun için sakin olmak gerekir. Bazı kolları gelebilir. Gelsinler de. Ama
zaferin Efrin direnişinin olduğu, olacağı netleşmiştir. Bu savaşçılar bu usta
taktikleri ile başarıyı garantileyeceklerdir. Girdikleri hiçbir yerden
çıkamayacaklar. Sonuçta kaybeden onların olacağı onların kaybedecekleridir.
Onun için öyle ilerleyişlerinden korkmamak gerekir. Taktik gereği önleri açılıp
içeri girmelerine izin verilebilir. Bu daha güçlü darbe için de gerekli bir
taktiktir. O açıdan öyle bir hattı savunma yerine büyük zafer stratejisini esas
almak gerekir. Benim izlediğim kadarıyla Kurmanc Dağı komutanlığı da bunu ön
görüyor. Bunu bence daha da geliştirmelidirler. Öyle
her türlü koşulda sınırı koruma değil, sona, zafere kilitlenmek gerekir.
Halkımız da böyle yaklaşmalı. Yerini terk etmemelidir. Zaten halkımızın soğuk
kanlı duruşu zafer yaratır.
Herkeste olduğu gibi
ben de izliyorum ve bu zaferin kesinliğine mutlak olarak inanıyorum. 6 günlük
kutsal direniş zafere doğru yürüyor. Çünkü bunun sağlam temeli atılmıştır.
Burada önemli olan
şudur. Bu zafer onuru sadece Efrin için değil, tüm Kürt halkı için bir
şereftir, onurdur. Tüm bölge halkları ve hatta Türkiye halkı için de bu direniş
büyük bir sonuç yaratacaktır. Çünkü bu soykırımı hedefleyen bu faşist ordu
yenilgiye uğratılırsa bu halkların özgür iradesinin sembolü olacaktır. Efrin
direnişi tüm insanlık onurunu temsil ediyor, büyük anlam taşıyor. Onun için her
şeyden önce Efrin halkımız ve oradaki savunma güçleri bu gerçeği iyi
görmelidirler. Çünkü orada bir tarih yazılıyor. Bu çok değerlidir ve bununla da
sonuca gidilecektir
“Türk devleti alttan
alta böyle bir gayrete girmişlerdir. Belli ki üzerlerinde uluslararası alanda
bir baskı oluşuyor. Onun için bir yandan biz Kürtlere değil, teröre karşıyız
diyorlar, bilmem orayı işgal değil güvenlik istiyoruz, koridor da olabilir
diyorlar. Bu da yaşadıkları yenilgiyi kendilerinin de gördüğünü ortaya koyuyor.
Yenilgileri artık gizlenemeyecek durumdadır. Bu şekilde görüntüyü kurtarmaya
çalışıyorlar. Ama artık hakikati gizleyemezler. Onun için biz Kürtler ve
bölgedeki tüm demokratik güçler Türk devletinin bu işgalciliğinin bölgenin
geleceğine dönük büyük bir tehlike olduğunu görmeliyiz.”
*
Karayılan’ın görüşleri ne kadar açık ve duru. Hatta politik
olarak da çok esnek. Söyleşinin diğer yerlerinde Soçi görüşmeleri için
söyledikleri ve önerileri politik esnekliğin ve gerçekçiliğin örnekleri.
“Öfkeyle hareket etmemeli. Birlikte hareket etmeli. Boykot edilecekse birlikte
edilmeli. Ama ille de boykot diye bakmamalı” diyor.
Ama en önemlisi şu: “Öyle her türlü koşulda sınırı koruma değil,
sona, zafere kilitlenmek gerekir.”
Anahtar sözcükler bunlardır.
Bunu daha geniş anlamalı. Bütün yazı da, dünkü Rıza Altun’un
konuşması da özünde şunu vurguluyor.
Bu uzun bir savaş, bir ok cephede yürütülmesi gereken bir
demokrasi savaşı, geniş bir ufukla bakmak, Türkiye’de ve Ortadoğu’da bir
demokratik devrimi perspektifiyle bakmak gerekir.
Anlaşılan Türk Ordusunun niyeti Afrin’le de yetinmemek.
Membiç’e de saldırmak.
Membiç’e saldırırsa karşısında geniş bir hinterlandı bulunan
savaşta pişmiş binlerce YPG’li ile savaşacaktır.
Türk Ordusu ve Erdoğan kendi sonlarını hazırlıyorlar. Ve bir
Ortadoğu devrimi perspektifine sahip olmamız gerektiğini bizlere kendileri
gösteriyorlar
Tarihin hızlandığı bir döneme gidiyoruz.
Demokrasinin savaşçıları Afrin’de, bütün kuzey Suriye’de
Erdoğan-Ergenekon dinci ve Türkçü faşist diktatörlüğe karşı savaşıyorlar ve
savaşacaklar.
Şimdi bizlerin sivil direnişlerle Türkiye’nin şehirlerinde ikinci cepheyi açmamız gerekiyor.
Şimdi bizlerin sivil direnişlerle Türkiye’nin şehirlerinde ikinci cepheyi açmamız gerekiyor.
Neyi nasıl yapacağımızı da yine bizzat Erdoğan-Ergenekon
ittifakı gösteriyor.
Herşeyi yasaklayarak bizlerin birleşmesinin ve sivil direnişle milyonları bir araya getirebilmemizin yollarını hazırladılar.
Herşeyi yasaklayarak bizlerin birleşmesinin ve sivil direnişle milyonları bir araya getirebilmemizin yollarını hazırladılar.
Yapılacak iş çok basittir.
Demokrasi Gönüllüleri adıyla yapılan çağrı neler
yapılabileceğini bize gösteriyor.
Demokrasi Gönüllüleri’nin çağrısı şöyle:
“Çağrı
Erdoğan-Ergenekon
İslamcı-Türkçü Faşist ittifakı bütün demokratik hakları gasp edilmiş bulunuyor.
Peki geleceğimizi
bunlara mı teslim edeceğiz?
Hiçbir şey yapmak
mümkün değil midir?
Hayır mümkündür.
Karşı taraf bütün
hakları gasp mı etti?
Biz de o hakları
kullanamamayı bir silaha dönüştürebilir, onu kendi oyunuyla yenebiliriz.
Yapılacak şey çok
basittir.
Her gün aynı saatlerde
aynı yerlerde (durmak, oturmak, sohbet etmek, yürümek, dolaşmak şeklinde)
tesadüfi bir kalabalık gibi bulunmak.
Hükümet böyle bir
eylem biçimine karşı hiçbir şey yapamaz. Bütün yasakları ve silahları işlevsiz
kalır
Gösteri yapmayarak
gösteri yapmak, protesto yapmayarak protesto yapmak.
Ve böyle bir direniş
biçimi herkesi birleştirebilir, en büyük ve kitlesel katılımların yolunu açar.
Hiçbir slogan atmamak,
hiçbir pankart taşımamak, hiçbir şekilde gösteri ve protesto izlenimi verecek
şekilde davranmamak ama bunları aynı saatlerde aynı yerlerde her gün düzenli
olarak yapmak.
Yüz binler, milyonlar
yapmaya başladığında Erdoğan-Ergenekon ittifakı bunun karşısında duramaz.
Ve böyle bir biçim en
geniş kesimlerin katılımı ve birleşmesi için en ideal biçimdir.
Yarından itibaren ilk
elde Kadıköy İskele önündeki geniş alanda, Saat 16-18 arası başlıyoruz.
Başlangıçta dikkati çekmeyecektir elbette ama herkes yakınlarına haber verdikçe
herkes aynı yerlerde aynı saatlerde bulundukça bir kartopu gibi büyüyecektir.
Elbet her şehirde, her
yerleşim biriminde imkanı olanlar bir kişi bile olsa başlamalıdır.
Beşiktaş, Bakırköy,
Ankara, İzmir, Diyarbakır ilk başlanabilecek yerlerdir.”
*
Evet bir şarkıda denildiği gibi
Bir münasip zamanda
Mesela saat onda (mesela
saat 16-18’de)
Buluşalım Kordon’da (veya
örneğin Kadıköy İskele önündeki alanda)
Der gibi geldi bana.
Her şehir, her bölge, bu şarkının güftesini kendisi
yazabilir.
27 Ocak 2018 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder