Bir araba ile bir yere giderken bile hep aynı hızla ve
sürekli olarak gidemezsiniz. Ara sıra mola vermek, arabaya yakıt koymak, motorun
yağına, lastiklerin havasına bakmak gerekir.
Referandumdan sonra, öncesindeki gibi bir enerji ve
eylemlilik elbette süremezdi.
Şimdi içinde bulunduğumuz dönem bir hazırlık, birikim
dönemidir. Sökükleri dikme, biraz güç toplama ve yeni mücadelelere hazırlanma
dönemi. Bu sadece bizlerin yorgunluğunun ortaya çıkardığı bir zorunluluk da değil;
aynı zamanda karşı tarafın da toparlanma ihtiyacı içinde olmasından dolayı bizim
için bir küçük fırsat.
Demokrasi güçleri bu dönemi iyi değerlendirmeli. Şu an bir
birikim, bir hazırlık, bir toparlanma dönemi. Fırsat olduğunda hazırlığını iyi
yapamayanlar mücadelenin ısındığı zamanlarda da başarısız olurlar.
Bu aralar bu hazırlık ve yeniden organizasyonun sorunlarına
yoğunlaşmalı.
*
Demokrasi mücadelesinin iki büyük ekseni var. Devletin ve ulusun Türklükle tanımlanmış
olmasından doğan Kürt Hareketi; devletin
ve ulusun Sünni İslam’la tanımlanmış olmasından doğan “laikler” ve
Aleviler. Bunlar ise büyük ölçüde CHP aracılığıyla veya CHP’den gözünü
ayıramayan Sosyalist kimi örgütler aracılığıyla (TKP, Haziran, Halkevleri vs.) doğrudan
veya dolaylı olarak Genelkurmay’ın veya devletin kontrolünde. Ama daha küçük
bir kesimi Hayır Meclisleri ve HDP aracılığıyla Kürt hareketiyle bir temas ve
ittifak içinde.
Buna son zamanlarda, hukuksuzluğun
kurbanı olan daha geniş bir Müslüman kesimin de katılma emareleri gösterdiği
görülüyor.
Bu demokrasi ekseninde az ç ok demokrasi diye derdi olan üç
yapı ya da hareket görülüyor: Kürt Özgürlük Hareketi, HDP ve Hayır Meclisleri.
Bu üç odağın da programatik, stratejik ve örgütsel olarak
sonuçları uzun vadede görülebilecek çok köklü dönüşümler yapmaları, kararlar
almaları gerekiyor.
Bu nedenle önümüzdeki günlerde, bu örgüt ve hareketlerin program,
strateji ve örgütlenme konularında ne gibi değişiklikler yapmaları gerektiği
konusuna yoğunlaşmalı.
*
Bu ilk yazıda bizzat bu yoğunlaşabilmenin bugünkü sorunlarına
ve zorluklarına kısaca değinelim.
Çok ciddi ve temel bir sorun var. Demokratik güçler kastlara
ayrılmıştır.
Tıpkı Hindistan’ın veya Hinduizmin kast sistemi gibi bir
durum vardır. Kastlar birbiriyle evlenemez, gen alışverişi yapmaz, her biri
kendi içine kapalıdır ve bu kendi içine kapalı kastlar iş ve sınıf bölümüne
dayanan daha büyük bir sistemi oluştururlar.
Bugünün Türkiye’sinde sol veya demokrat denebilecek
kesimlerin en büyük sorunu budur.
Ortak bir gündem, kavramsal çerçeve, problematikler, dil
yoktur.
Tıpkı Kutsal kitapların anlattığı, Babil kulesini yapanların
uğradığına; her birinin ayrı bir dil konuşmasına ve birbirini anlayamamasına
benzer bir laneti üzerinde taşımaktadır.
Örneğin demokratik özlemleri olan birçok kesim var.
Sosyalistler, Kürt hareketi, Aleviler, “Laikler”,
Müslümanlar, hatta kimi Kemalistler (Çünkü Atatürk’ü demokrat sanan ve böyle
gördüğü için savunan çok geniş bir kesim de vardır.)
Ancak bunların her birinin dili, problematikleri ayrıdır.
Aynı özlemleri ifade etseler bile bunu anlama olanakları yoktur.
Ama sadece bu kadar da değil.
Bu ayrılığın çok ciddi bir sorun olduğuna ve aşılması için
yolar aranması gerektiğine dair bir kavrayış da yoktur.
Tıpkı kast sistemi içine doğan insanların onun dışında başka
bir varoluş biçimi olabileceğini tahayyül bile edememeleri gibidir durum.
Ama sadece bu kadar da değil.
Bunların her biri içinde de daha alt kastlar bulunmaktadır.
Örneğin sosyalistler yığınla örgütler ve bir kesim de
örgütsüzlerden oluşmaktadır. Ama bunların hiç biri, diğerinin ne dediğine
dikkat bile etmez, okumaz, izlemez, tartışmaz.
Benzer durum farklı ölçülerde İslamcılar, Aleviler, “Laikler”
vs. içinde de görülebilir.
Bu, sorunun “manevi” denebilecek yanı, “üstyapısı”.
Keşke bu kadar olsa.
Ama bütün bu kesimlerin ortaklaşa izleyebileceği, ortaklaşa
tartışabileceği, birbirini etkileyebileceği bir örgütsel yapı, bir yayın veya
yayınlar manzumesi de yok.
Yani “altyapı”, üstyapıdan da kötü.
Ne demek istiyoruz? Somut bir örnek.
Örneğin bu hafta sonu, Kadıköy’de Kadıköy Hayır Meclisi Çalıştayı
oldu.
Eğer o meclisle veya onunla ilgili bir çevre veya girişimde
doğrudan yer almıyorsanız, orada nelerin tartışıldığını, nelerin savunulduğunu
bilme ve oradaki tartışmalara katılma olanağınız yoktur.
Ve bu sadece genel olarak demokrasi cephesi için de yokluk değildir,
bizzat çeşitli Hayır Meclisleri arasında da böyle bir olanak yoktur.
Gündeme alınan veya alınması istenen konulara bakılırsa
aslında tüm ülke çapında, tüm demokrasi güçlerince tartışılması ve ele alınması
gereken konular bir Kadıköy Hayır Meclisinin toplantısının konuları olarak
kalmaktadır.
Örneğin sadece şu konuya bakalım:
“Meclisi kolay dağılmayacak ve bir platformdan öteye taşıyabilecek bir hedef ve program ihtiyacı üzerinden tartışma yapılması, eğilimler belirlenmesi ve programa dönüştürülmesi.”
“Meclisi kolay dağılmayacak ve bir platformdan öteye taşıyabilecek bir hedef ve program ihtiyacı üzerinden tartışma yapılması, eğilimler belirlenmesi ve programa dönüştürülmesi.”
Bunlar bütün
demokrasi hareketinin tartışması gereken sorunlar değil mi?
Öyle ama demokrasi
hareketinin gündeminde bu sorunlar var mı?
Yok.
Yok.
Aynı konuları başkaları ele alsa bile ya bunların ele
alındığını bilmeyecektir; ya da bilse bile Amerika’yı yeniden keşfederce
muhtemelen aynı tartışmaları yeniden yapacaktır. Muazzam bir zaman ve güç kaybı
ve üstüne üstlük en küçük bir birikim ve sonuç çıkmaması.
Örneğin bu hafta sonu da HDP bir Kongre yapacak. Türkiye’deki
demokratik hareketin can damarlarından biri olan Kadıköy’de bu konular
tartışılacak ama HDP’nin gündeminde veya dünyasında bunların izi tozu yok.
Ya da HDP’nin yapacağı Kongre, bu kongrenin gündemi, neler
tartışılacağı, bunun öncesi kamuoyunda yapılmış tartışmalar var mı?
Yine yok.
Bunları sadece kimi gazetecilerin haberlerinden son derece
yüzeysel olarak mümkün.
Yani HDP de kendi içinde kapalı kutu.
*
İşin kötüsü, bu kast yapısını yeniden üreten, hatta daha güçlendiren
organizma da bizzat HDP ve HDK’dır.
Çünkü bu örgütler, İslam’da veya eşit yurttaşlara dayanan
demokrasilerde olduğu gibi, herkesin eşit bireyler olarak katıldığı bir yapıyı reddetmekte;
yapılanma Hindistan’daki kastlar gibi veya Lübnan’daki gibi, “örgütsel temsil”
üzerinden oluşmaktadır.
Bu örgütler var olan öldürücü sistemi yeniden üretmektedir.
Ve böylece Türkiye’deki demokratik hareketin önünü tıkamaktadır.
Çünkü bu bileşenler, genç ve memnuniyetsiz kesimlerin mücadeleciliğini
emerek ve bir süre sonra kendisine benzeterek, canlı ve dinamik bir demokratik
hareketin oluşmasını engellemektedirler.
Unutmayalım Gezi, bu hareketlere rağmen, doğmuştu.
Türkiye sosyalist hareketi ve örgütleri küçük faydalarıyla kıyaslanmayacak
ölüde büyük zarar vermektedirler demokratik bir hareketin oluşumuna.
Şöyle bir açmaz var.
Kürt özgürlük hareketi Türk sosyalist örgütlerinden daha fazla
açıktır kendini yenilemeye. Ne de olsa canlı bir harekete dayanmaktadır. Onlar
gibi bir yenilginin ürünü olarak var olan “yaşayan fosiller” değildir.
Ama Kürt hareketinde böyle bir yenilemenin olması veya bunun
gereğinin görülmesi için, Türkiye’nin batısında daha ileri bir demokratik
programa ve yapılanmaya sahip bir hareket ve örgütlenmenin ortaya çıkması
gerekir. Ancak böyle bir örneğin veya müttefikin baskısı ile Kürt hareketi, potansiyellerini
harekete geçirebilir.
Ama bizzat İttifak kurup güçlenmesine hizmet ettiği Türk Sosyalist
Örgütleri veya “bileşenleri” böyle bir oluşumun ortaya çıkmasının
engelleridirler.
Bunlar zorlukların çıtlatılan kısmı. Bunlar bile nasıl
aşılmaz sorunlar.
Bütün bu sorunlara rağmen ve tam da bu nedenle, demokratik
hareketin program, strateji ve yeniden yapılanma (örgütlenme) sorunları üzerine
yazmak ve çözümler önermekten, bir ortak tartışma imkânı yaratmaya çalışmaktan
başka çare yok.
15 Mayıs 2017 Pazartesi
Demir Küçükaydın
Twitter: @demiraltona
Facebook: https://www.facebook.com/demiraltona
Demirden Kapılar Okurları Grubu: https://www.facebook.com/groups/demirdenkapilar/
Videolar: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder