“Terör” sözcüğünün anlamı, yıldırma, korkutmadır. Bir
eylemin adıdır.
Ancak bizler onu bu nötr (tarafsız) korkutma yıldırma
anlamıyla kullanmayız. Kullandığımız takdirde tamamen saçma görünecek sonuçlar
görülür.
Çocuğu yanlış bir şey yapıp kendine zarar vermesin diye onu
örneğin “orada öcüler var, sonra seni yerler oradan uzak dur” diyen anne bir “terör”
eylemi, (Korkutma, yıldırma) eylemi yapmaktadır. Çocuğunu sözle korkutmakta,
yıldırmaktadır. O anne, kelimenin gerçek anlamıyla teröristtir.
“Bunu yapmayın, yoksa cehennemde şöyle yanarsınız” diyen din
adamı, cemaati korkutmakta, yıldırmakta, yani bir terör eylemi yapmaktadır. Kelimenin
gerçek anlamında bir teröristtir.
“#HAYIR derseniz memleket bölünür” diyen politikacı kelimenin
gerçek anlamında terör eylemi yapmakta, insanları korkutmakta, yıldırmaktadır.
Gerçek anlamda teröristtir.
Hemen görüleceği gibi terör ve terörist gibi kavramları
onların, nötr, bir eylemi tanımlayan gerçek kelime anlamlarıyla kullanmıyoruz
ve onları böyle anlamıyoruz.
“Terör” (korkutma,
yıldırma) eylemi, kendi başına iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değildir. Ama
bu kavram gerçek kullanımında değer yüklü bir kavramdır. Olumsuz bir anlam
yüklüdür. Bu nedenle, çocuğunu korkutan anne için “terörist” tanımlaması bizlere
uygunsuz, hatta saçma bir kullanım gibi gelmektedir. Bu, onu, değerlerden azade
nötr bir eylemin tanımı olarak kavramadığımızı; en azından yaygın ve alışılmış
kullanımın değer yüklü olduğunu gösterir. Yani Terör olarak tanımlanan eylemle
kötülük arasında bir bağ olduğu var sayılmaktadır. İyi bir terör olacağı, iyi
bir korkutma ve yıldırma eyleminin terör olarak tanımlanamayacağı düşünülmektedir.
Bu durumda yaygın kullanım ve anlama böyle olduğundan “terör”
kavramını kullanmaktan kesinlikle kaçınmak gerekir.
Bunu insan öldürme ve cinayet örneğiyle göstermeyi
deneyelim. Terör kavramı bu somut kullanımı ve anlamıyla, bir insanı insan
öldürme gibi nötr bir eylemi tanımlayan değil, cinayet gibi olumsuz değer yüklü
bir kavramdır.
Her insan öldürme bir cinayet değildir. Savaşta bir adam
öldürmek bir kahramanlıktır. Aynı adam öldürme eylemine verilen değer yüklü
tanımlar değişir.
O nedenle bir sosyolog, cinayet kavramını kullanamaz ve bu
kavramla bir iş yapamaz. Sosyolog için “cinayet” kavramı bir analiz aracı değil, analiz edilmesi
gerekin bir “şey”, bir olgu, bir “konu”, bir “nesne”dir. Cinayet kavramının hiçbir
bilimsel değeri yoktur. Bir sosyologun, yapması gereken bir insan öldürme
eylemine neden ve hangi koşullarda cinayet dendiği, cinayet kavramının nasıl ve
ne zaman ortaya çıktığını vs. araştırmak ve bu olgunun ardındaki yasaları bulup
çıkarmak olabilir.
Bir demokrat veya sosyalist de, toplumu değiştirmek istiyorsa,
onu doğru dürüst açıklamalı, onun ardındaki yasaları bulmalı, dolayısıyla
sosyolojik kavramlarla düşünerek amaçlarını ve yollarını belirlemeye
çalışmalıdır.
Ahlaki ve hukuki kavramlar, bu nedenle bir demokrat veya
sosyalistin de pek itibar etmeyeceği veya etmemesi gereken bir kavramdır.
Çünkü cinayet kavramı nedenlerle ilgilenmez, bunları
açıklamaz. Bu gibi kavramlar, bizi toplumsal nedenlerden uzaklaştırır; belli bir
olayın hukuken veya ahlaki olarak cinayet olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı
ile ilgilenmeye zorlar.
Hâlbuki bir demokratı veya sosyalisti ilgilendiren, bir
öldürme eyleminin cinayet olup olmadığı değil; neden öldürmelerin olduğu;
bunları ortadan kaldırmak için ne yapılması gerektiğidir.
Aslında değer yüklü, hukuki veya ahlaki kavramların hepsi
için aynı sorun vardır.
Örneğin, şimdilerde çok moda olan, soykırım kavramı da
böyledir. Soykırım, tıpkı cinayet gibi, hukuki ve/veya ahlaki, değer yüklü bir
kavramdır. Bir demokrat, bir devrimci, bir sosyalist bu kavramla hiç bir yere
varamaz, hiçbir şeyi açıklayamaz. Soykırım kavramı bizleri sadece şu veya bu
toplu öldürme veya yok etme eyleminin bu kavramın kapsamına girip girmediği
sorunu üzerine; yani hukuki bir tartışmaya, var olan kavram sistemini
eleştirmeden onu kabul ederek onun içinde kalarak düşünüp davranmaya zorlar. Soykırım
kavramı toplumsal ve tarihsel nedenlerle uğraşmanın önünü keser. Dolaysıyla korkunç
tutucu ve karşı devrimci bir kavramdır. Bir devrimciyi, bir demokratı ise, bir
toplu öldürme veya yok etme olayının kimler tarafından ne zaman ve neden böyle
soykırım olarak tanımlandığı veya tanımlanmadığı; neden böyle bir tanımlamanın
ortaya çıktığı; toplu öldürme ve yok etmelerin neden ortaya çıktığı ve nasıl
yok edilebileceği gibi sorunlar ilgilendirir. Ve bir demokrat veya devrimci,
tartışmayı bu toplu öldürme ve yok etmelerin neden ortaya çıktığı ve nasıl
ortadan kaldırılacağını gündeme sokmaya çalışır, çalışmalıdır.
Hukuki bir kavramla tartışma hiçbir zaman demokratik
sonuçlar doğurmaz. Demokratik sonuçlar doğurmak ve demokratik bir değişiklik
elde etmek için ise, sosyolojinin kavramları düzeyinde sorunları ele alıp
tartışmak gerekir. Altmışlı yılların bütün entelektüel ve hala kıyısına
varılamayan gücü buradan geliyordu. Tam da bu nedenle, toplumu açıklama
iddiasındaki Marksist eserler, böyle analitik kavramsal araçlara ulaşabilmek
için korkunç bir açlıkla çevriliyor ve okunuyordu. Bugün ise kitapçıların
raflarını, enayiler teorisyenliği diyeceğimiz komplo teorileri dolduruyor. En
demokrat geçinenlerde bile sosyolojik açıklama ve kavramlara yönelik en küçük
bir ilgi, en küçük bir çaba yok. Bugünkü bayağılığın egemenliği ile sorunları
sosyolojik düzeyde ele alma çabasının yokluğu arasında kopmaz bir ilişki
bulunmakta.
Bu bakımdan, aslında şimdi Türkiye’de demokrat bilenenlerin
sürekli gündeme getirip tartıştırmaya çalıştıkları, örneğin yüzyılın başında
başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere, Müslüman olmayan halkların, toplu olarak
yok edilmeleri veya öldürülmeleri eyleminin soykırım olup olmadığı tartışması,
aslında Türkiye’nin demokratlarının demokrat olmadığının; tutucular olduğunun
en açık kanıtlarından biridir. Çünkü onlar, sorunu aslında bir soykırım olup
olmadığı düzeyinde bir hukuki tartışmaya çekerek, hukuki bir tartışma alanında
tutarak, bu toplu öldürme ve yok etmenin nedenlerini, yani özünde Türk ulusunu,
ulusçuluğu ve ulusçuluğun ne olduğunu tartışmayı gündemden uzaklaştırmaktadırlar.
Aynı Cinayet, soykırım kavramları gibi bir değer yüklü,
hukuki ve/veya ahlaki bir kavram olduğundan, terör ve terörist kavramları da
bir demokratın veya sosyalistin analiz ve tartışma araçları olamazlar.
Terörist kavramıyla toplum açımlanamaz dolayısıyla “terör”
olarak tanımlanmış olaylar yok edilemez. Bu kavramla tanımlanan olayların neden
var olduğu; neden ve kim tarafından böyle tanımladığıdır sosyolojinin konusu. Demokrat
ve sosyalist de sorunu bu tartışma düzeyine çekmeden olunamaz.
Ama sadece sosyolojik olarak ve demokratik ve sosyalist
politika açısından yanlış değildir bu.
Genel anlamıyla da politik bir eylem olarak da; savunulan
politikadan bağımsız olarak da yanlıştır.
Politik kullanımda genellikle cinayet sözcüğü veya kavramı
ya bir imge olarak (örneğin bir eylemin cinayet kadar kötü bir şey olduğuna
vurgu yapmak için); ya da somut bir eyleme ilişkin olarak kullanılabiliyor. Bu tür
kullanımların kendisi özel olarak bir baskı aracı olarak kullanılmıyorsa bir
sorun olmaz.
Ama terör ve terörist kavramında, keza tersinden “soykırım”
kavramında bu kavramların kullanılması veya kullanılmaması bakımından Türk
devletinin bir terör eylemi bulunmaktadır.
Sorunun can alıcı yanı budur.
Bütün örgütler ya da kişiler kendi amaçları ile
tanımlanırlar, “komünist”, “Nasyonalist” (milliyetçi), “İslamcı”, “Atatürkçü”, “Faşist”
vs. gibi. Terör, bir politik amaca ulaşmak için kullanılan bir araçtır. Amacın
kendisiyle yıldırmayı (Terör) bir araç olarak kullanma arasında hiçbir doğrudan
ilişki yoktur.
Dolayısıyla politik olarak “Terörist örgüt” olmaz. Çünkü
Terörün kendisi kendi başına bir amaç değildir. Politikanın veya politik
hedeflerin bir aracıdır. Hiçbir örgüt ya da siyasi akım kullandığı araçlarla
tanımlanmaz. Örneğin, sadece seçimi kullanmak için kurulmuş siyasi partilere “Seçim
örgütü”, “seçimci” denmez. O halde, hiçbir örgüte politik olarak “terör örgütü”
veya “terörist” denemez. Bu en azından “politik doğruluk” ile bir arada
bulunamaz.
Bu nedenle tarafsız haber yapan veya böyle bir kaygısı olan
biri, bir hareketi, partiyi vs. olabildiğince tarafsız, genellikle de onun
kendisini tanımladığı kavramlarla tanımlamaya özen gösterir ve göstermelidir. Dolayısıyla
basında “terörist” veya “Terör Örgütü” gibi kavramlarla haber verilemez ve
verilmemelidir.
Ama Türkiye’de her türlü haber tam da bu kavramlarla
verilmektedir ve verilmemesi terörist olmakla, terörü desteklemekle
suçlanmaktadır.
Bu aslında şu anlama gelmektedir, sosyolojinin kavramlarını ya
da politik olarak tarafsızlığı gözetişin veya bunun ifadesi olarak kullanılacak
kavramları kullanmak yasaktır. Bunları kullanmanın kendisi terörizm olarak
tanımlanmaktadır.
Yani Türk devleti, bir parça olsun bilimsel veya sosyolojik
düşünmeye karşı “terör” ve “terörist” kavramlarıyla terör eylemi, korkutma ve yıldırma
eylemi yapmakta, korkutma ve yıldırmayla da kalmamakta fiilen cezalandırmakta, yaptırım,
şiddet uygulamaktadır.
*
Terör (veya soykırım) gibi kavramlar bütünüyle o devletlerin
çıkarları ile ilişkili olarak tanımlanırılar. Bununla devletler çıkarlarına
hukuki bir kılıf elde etmeye çabalarlar.
Şu veya bu eylemi, şu veya bu örgütü dünyada kesin olarak
aynı hukuki veya ahlaki kavramla tanımlayan bir tek örnek gösterilemez. Keza,
dünyada herkesin kabul ettiği hukuki normlar ve bu normlara göre kararlar veren
merciler olmadığından, olsa bile devletlerin bunları tanımama hakkı olduğundan
ve tanımadığı takdirde bir yaptırım uygulanamayacağından, dünya ölçüsünde
hukuki bir kavram bile değildir. Tamamen var olan devletlerin çıkarlarını
korumak için, bu çıkarlara tabi olarak tanımlanmış örgütleri veya eylemleri
tanımlamakta kullanılırlar.
Bu durumda, bırakalım demokrat olmayı bir yana, “tarafsız
bir gazetecinin bu kavramları kullanması, ayrıca bu nedenle de çok sorunlu bir durumdur
ve tabası bulunduğu devletin bir görevlisi gibi veya bir görevlisi olarak
çalıştığı anlamına gelir.
O halde, ister yorumunda ister haberinde, “terör örgütü”, “fetöcü”,
“Terörist başı” gibi kavramları kullananların hepsi devletin gönüllü ve/veya
maaşlı adamıdırlar. Bunu bu kavramları kullanarak sürekli itiraf ederler.
Ama bunlar sadece kendileri kullanmakla kalmazlar,
kullanmayanlara karşı da onları kullanmaya zorlayarak, kullanmayanları ihbar
ederek, medyada yer vermeyerek vs. devletin kelimenin gerçek anlamışla
terörünün (yıldırma, korkutma) eyleminin bir aracı olurlar. Yani kelimenin
gerçek anlamıyla teröristler insanları terörist kavramını kullanmaya
zorlayanlardır.
Çünkü eğer terör kavramını kullanıp kullanmama kişilerin
kendine kalmış, hukuki bir yaptırım konusu olmayan bir durum olsaydı böyle
terörist olarak tanımlanmayabilirlerdi.
Ama bu kavramları kullanmamanın kendisi hukuki veya fiili
yaptırımların aracı ise ve bu fiilen insanları devletin ya da hükümetin resmi
ideolojisi, kavramları ile düşünmeye ve konuşmaya zorlamanın aracı ise, en
temel fikir ve düşünce özgürlüğünün bizzat onu koruması gereken devlet eliyle
çiğnenmesi olduğundan; devletin kendi ilen ettiği yasaları fiilen çiğnemesinin
gönüllü araçları olmaları anlamına gelir.
Bu nedenle, bir örgüt hakkında “terörist” olduğu
düşüncesinde olanların bile, eğer devletin maaşlı görevlisi veya gönüllü bir
kapıkulu değillerse, bizzat bu en temel hakkın çiğnenmesiyle arasına mesafe
koymak; ona karşı fikir özgürlüğünü savunmak için, bir sivil direniş hareketi
olarak yapmaları gereken ısrarla “terör örgütü”, “Fetö”, “Terörist Başı” gibi
kavramları kullanmaktan imtina etmeleri; kullanmak zorunda kaldıklarında veya
anlaşılırlık için kullanmak gerektiğinde (“Galatı meşhur lüfatı fasihten yeğdir”)
tırnak içinde kullanmaları gerekir.
Ya da kullanılmasına karşı terör estirilen soykırım
kavramında olduğu gibi, bu teröre bir araç olmamak; buna protestoyu ifade etmek
için, soykırım olmadığını düşünenler bile, sivil itaatsizlik eylemi olarak “Soykırım” diyebilirler
ve demelidirler.
O halde, tüm tarafsız gazeteciyim diyenlere; demokratlara,
sosyalistlere buradan açıkça çağrı yapıyoruz.
Terör örgütü gibi kavramları, sadece değer yüklü ve hiçbir bilimsel
değeri olmadığı için değil; sadece Türk devletinin çıkarlarına uygun olarak
tanımlandığı için değil; bu kavram bir terör aracı olarak kullanılarak, hukuki
kavramlar dışında düşünme ve tartışma hukuken ve fiilen yasaklandığı; en temel
haklardan sayılan fikir ve düşünce özgürlüğünü fiilen ve hukuken ortadan
kaldırmanın bir aracı olarak kullanıldığı için asla kullanılmamalıdır.
Sadece bu devletin bu terörünün aracı olmamak onu protesto
etmek için bile, devletle aynı kanıda olsanız bile, aynı kanıda olmayanların
hakkını ve hukukunu savunmak için kullanmamak gerekir.
*
Unutmamalı, ancak bağımsız ve tarafsız mahkemelerin
kararları olduğu sürece bir örgüt terör örgütü olarak tanımlanabilir. Dünyada
böyle bir yargı olmadığı için ve olmadığı sürece kimse hukuki olarak böyle
tanımlanamaz.
En azından, tüm insanların, hukuki olarak böyle ortak bir
tanımda buluşabilmesi için bile, öncelikle ulusların ve ulusal devletlerin,
dolayısıyla onların çıkarlarının ve hukuklarının ortadan kaldırılması gerekir.
Ancak o zaman belki, belli eylemler, od dünya cumhuriyetinin
bağımsız ve tarafsız mahkemelerince, tüm dünya için geçerli bir hukuk açısından
“terör” olarak tanımlanabilir hale gelirler ve isteyen kendi özgür iradesiyle, hiçbir
baskı altında kalmadan bu kavramları kullanır veya kullanmaz.
Amacımız böyle bir dünyadır. Böyle bir dünyaya ulaşmak için
önümüzdeki en acil adım ise, Beştepe ve Genelkurmay “seferberlik tetkik kurulu”
veya “Ergenekon” denen gizli ve paralel devlet cihazları tarafından rehin
alınmışlık durumuna son vermek; zincirleri kırmak için; #HAYIR diyerek ilk elde,
bizim vergilerimizle bizim başımıza bela olanlardan kurtulmak gerekiyor.
Demir Küçükaydın
11 Şubat 2017 Cumartesi
@demiraltona
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
Videolarımız şu adreste:
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz.
Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
Kitaplarımız buradan indirilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder