11 Şubat 2017 Cumartesi

“Terörist”, “Terör Örgütü”, “Terörist Başı”, “FETÖ” Gibi Kavramların Bir Terör Aracı Olarak Kullanımı

“Terör” sözcüğünün anlamı, yıldırma, korkutmadır. Bir eylemin adıdır.
Ancak bizler onu bu nötr (tarafsız) korkutma yıldırma anlamıyla kullanmayız. Kullandığımız takdirde tamamen saçma görünecek sonuçlar görülür.
Çocuğu yanlış bir şey yapıp kendine zarar vermesin diye onu örneğin “orada öcüler var, sonra seni yerler oradan uzak dur” diyen anne bir “terör” eylemi, (Korkutma, yıldırma) eylemi yapmaktadır. Çocuğunu sözle korkutmakta, yıldırmaktadır. O anne, kelimenin gerçek anlamıyla teröristtir.
“Bunu yapmayın, yoksa cehennemde şöyle yanarsınız” diyen din adamı, cemaati korkutmakta, yıldırmakta, yani bir terör eylemi yapmaktadır. Kelimenin gerçek anlamında bir teröristtir.

“#HAYIR derseniz memleket bölünür” diyen politikacı kelimenin gerçek anlamında terör eylemi yapmakta, insanları korkutmakta, yıldırmaktadır. Gerçek anlamda teröristtir.
Hemen görüleceği gibi terör ve terörist gibi kavramları onların, nötr, bir eylemi tanımlayan gerçek kelime anlamlarıyla kullanmıyoruz ve onları böyle anlamıyoruz.
 “Terör” (korkutma, yıldırma) eylemi, kendi başına iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değildir. Ama bu kavram gerçek kullanımında değer yüklü bir kavramdır. Olumsuz bir anlam yüklüdür. Bu nedenle, çocuğunu korkutan anne için “terörist” tanımlaması bizlere uygunsuz, hatta saçma bir kullanım gibi gelmektedir. Bu, onu, değerlerden azade nötr bir eylemin tanımı olarak kavramadığımızı; en azından yaygın ve alışılmış kullanımın değer yüklü olduğunu gösterir. Yani Terör olarak tanımlanan eylemle kötülük arasında bir bağ olduğu var sayılmaktadır. İyi bir terör olacağı, iyi bir korkutma ve yıldırma eyleminin terör olarak tanımlanamayacağı düşünülmektedir.
Bu durumda yaygın kullanım ve anlama böyle olduğundan “terör” kavramını kullanmaktan kesinlikle kaçınmak gerekir.
Bunu insan öldürme ve cinayet örneğiyle göstermeyi deneyelim. Terör kavramı bu somut kullanımı ve anlamıyla, bir insanı insan öldürme gibi nötr bir eylemi tanımlayan değil, cinayet gibi olumsuz değer yüklü bir kavramdır.
Her insan öldürme bir cinayet değildir. Savaşta bir adam öldürmek bir kahramanlıktır. Aynı adam öldürme eylemine verilen değer yüklü tanımlar değişir.
O nedenle bir sosyolog, cinayet kavramını kullanamaz ve bu kavramla bir iş yapamaz. Sosyolog için “cinayet” kavramı bir analiz aracı değil, analiz edilmesi gerekin bir “şey”, bir olgu, bir “konu”, bir “nesne”dir. Cinayet kavramının hiçbir bilimsel değeri yoktur. Bir sosyologun, yapması gereken bir insan öldürme eylemine neden ve hangi koşullarda cinayet dendiği, cinayet kavramının nasıl ve ne zaman ortaya çıktığını vs. araştırmak ve bu olgunun ardındaki yasaları bulup çıkarmak olabilir.
Bir demokrat veya sosyalist de, toplumu değiştirmek istiyorsa, onu doğru dürüst açıklamalı, onun ardındaki yasaları bulmalı, dolayısıyla sosyolojik kavramlarla düşünerek amaçlarını ve yollarını belirlemeye çalışmalıdır.
Ahlaki ve hukuki kavramlar, bu nedenle bir demokrat veya sosyalistin de pek itibar etmeyeceği veya etmemesi gereken bir kavramdır.
Çünkü cinayet kavramı nedenlerle ilgilenmez, bunları açıklamaz. Bu gibi kavramlar, bizi toplumsal nedenlerden uzaklaştırır; belli bir olayın hukuken veya ahlaki olarak cinayet olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı ile ilgilenmeye zorlar.
Hâlbuki bir demokratı veya sosyalisti ilgilendiren, bir öldürme eyleminin cinayet olup olmadığı değil; neden öldürmelerin olduğu; bunları ortadan kaldırmak için ne yapılması gerektiğidir.
Aslında değer yüklü, hukuki veya ahlaki kavramların hepsi için aynı sorun vardır.
Örneğin, şimdilerde çok moda olan, soykırım kavramı da böyledir. Soykırım, tıpkı cinayet gibi, hukuki ve/veya ahlaki, değer yüklü bir kavramdır. Bir demokrat, bir devrimci, bir sosyalist bu kavramla hiç bir yere varamaz, hiçbir şeyi açıklayamaz. Soykırım kavramı bizleri sadece şu veya bu toplu öldürme veya yok etme eyleminin bu kavramın kapsamına girip girmediği sorunu üzerine; yani hukuki bir tartışmaya, var olan kavram sistemini eleştirmeden onu kabul ederek onun içinde kalarak düşünüp davranmaya zorlar. Soykırım kavramı toplumsal ve tarihsel nedenlerle uğraşmanın önünü keser. Dolaysıyla korkunç tutucu ve karşı devrimci bir kavramdır. Bir devrimciyi, bir demokratı ise, bir toplu öldürme veya yok etme olayının kimler tarafından ne zaman ve neden böyle soykırım olarak tanımlandığı veya tanımlanmadığı; neden böyle bir tanımlamanın ortaya çıktığı; toplu öldürme ve yok etmelerin neden ortaya çıktığı ve nasıl yok edilebileceği gibi sorunlar ilgilendirir. Ve bir demokrat veya devrimci, tartışmayı bu toplu öldürme ve yok etmelerin neden ortaya çıktığı ve nasıl ortadan kaldırılacağını gündeme sokmaya çalışır, çalışmalıdır.
Hukuki bir kavramla tartışma hiçbir zaman demokratik sonuçlar doğurmaz. Demokratik sonuçlar doğurmak ve demokratik bir değişiklik elde etmek için ise, sosyolojinin kavramları düzeyinde sorunları ele alıp tartışmak gerekir. Altmışlı yılların bütün entelektüel ve hala kıyısına varılamayan gücü buradan geliyordu. Tam da bu nedenle, toplumu açıklama iddiasındaki Marksist eserler, böyle analitik kavramsal araçlara ulaşabilmek için korkunç bir açlıkla çevriliyor ve okunuyordu. Bugün ise kitapçıların raflarını, enayiler teorisyenliği diyeceğimiz komplo teorileri dolduruyor. En demokrat geçinenlerde bile sosyolojik açıklama ve kavramlara yönelik en küçük bir ilgi, en küçük bir çaba yok. Bugünkü bayağılığın egemenliği ile sorunları sosyolojik düzeyde ele alma çabasının yokluğu arasında kopmaz bir ilişki bulunmakta.
Bu bakımdan, aslında şimdi Türkiye’de demokrat bilenenlerin sürekli gündeme getirip tartıştırmaya çalıştıkları, örneğin yüzyılın başında başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere, Müslüman olmayan halkların, toplu olarak yok edilmeleri veya öldürülmeleri eyleminin soykırım olup olmadığı tartışması, aslında Türkiye’nin demokratlarının demokrat olmadığının; tutucular olduğunun en açık kanıtlarından biridir. Çünkü onlar, sorunu aslında bir soykırım olup olmadığı düzeyinde bir hukuki tartışmaya çekerek, hukuki bir tartışma alanında tutarak, bu toplu öldürme ve yok etmenin nedenlerini, yani özünde Türk ulusunu, ulusçuluğu ve ulusçuluğun ne olduğunu tartışmayı gündemden uzaklaştırmaktadırlar.
Aynı Cinayet, soykırım kavramları gibi bir değer yüklü, hukuki ve/veya ahlaki bir kavram olduğundan, terör ve terörist kavramları da bir demokratın veya sosyalistin analiz ve tartışma araçları olamazlar.
Terörist kavramıyla toplum açımlanamaz dolayısıyla “terör” olarak tanımlanmış olaylar yok edilemez. Bu kavramla tanımlanan olayların neden var olduğu; neden ve kim tarafından böyle tanımladığıdır sosyolojinin konusu. Demokrat ve sosyalist de sorunu bu tartışma düzeyine çekmeden olunamaz.
Ama sadece sosyolojik olarak ve demokratik ve sosyalist politika açısından yanlış değildir bu.
Genel anlamıyla da politik bir eylem olarak da; savunulan politikadan bağımsız olarak da yanlıştır.
Politik kullanımda genellikle cinayet sözcüğü veya kavramı ya bir imge olarak (örneğin bir eylemin cinayet kadar kötü bir şey olduğuna vurgu yapmak için); ya da somut bir eyleme ilişkin olarak kullanılabiliyor. Bu tür kullanımların kendisi özel olarak bir baskı aracı olarak kullanılmıyorsa bir sorun olmaz.
Ama terör ve terörist kavramında, keza tersinden “soykırım” kavramında bu kavramların kullanılması veya kullanılmaması bakımından Türk devletinin bir terör eylemi bulunmaktadır.
Sorunun can alıcı yanı budur.
Bütün örgütler ya da kişiler kendi amaçları ile tanımlanırlar, “komünist”, “Nasyonalist” (milliyetçi), “İslamcı”, “Atatürkçü”, “Faşist” vs. gibi. Terör, bir politik amaca ulaşmak için kullanılan bir araçtır. Amacın kendisiyle yıldırmayı (Terör) bir araç olarak kullanma arasında hiçbir doğrudan ilişki yoktur.
Dolayısıyla politik olarak “Terörist örgüt” olmaz. Çünkü Terörün kendisi kendi başına bir amaç değildir. Politikanın veya politik hedeflerin bir aracıdır. Hiçbir örgüt ya da siyasi akım kullandığı araçlarla tanımlanmaz. Örneğin, sadece seçimi kullanmak için kurulmuş siyasi partilere “Seçim örgütü”, “seçimci” denmez. O halde, hiçbir örgüte politik olarak “terör örgütü” veya “terörist” denemez. Bu en azından “politik doğruluk” ile bir arada bulunamaz.
Bu nedenle tarafsız haber yapan veya böyle bir kaygısı olan biri, bir hareketi, partiyi vs. olabildiğince tarafsız, genellikle de onun kendisini tanımladığı kavramlarla tanımlamaya özen gösterir ve göstermelidir. Dolayısıyla basında “terörist” veya “Terör Örgütü” gibi kavramlarla haber verilemez ve verilmemelidir.
Ama Türkiye’de her türlü haber tam da bu kavramlarla verilmektedir ve verilmemesi terörist olmakla, terörü desteklemekle suçlanmaktadır.
Bu aslında şu anlama gelmektedir, sosyolojinin kavramlarını ya da politik olarak tarafsızlığı gözetişin veya bunun ifadesi olarak kullanılacak kavramları kullanmak yasaktır. Bunları kullanmanın kendisi terörizm olarak tanımlanmaktadır.
Yani Türk devleti, bir parça olsun bilimsel veya sosyolojik düşünmeye karşı “terör” ve “terörist” kavramlarıyla terör eylemi, korkutma ve yıldırma eylemi yapmakta, korkutma ve yıldırmayla da kalmamakta fiilen cezalandırmakta, yaptırım, şiddet uygulamaktadır.
*
Terör (veya soykırım) gibi kavramlar bütünüyle o devletlerin çıkarları ile ilişkili olarak tanımlanırılar. Bununla devletler çıkarlarına hukuki bir kılıf elde etmeye çabalarlar.
Şu veya bu eylemi, şu veya bu örgütü dünyada kesin olarak aynı hukuki veya ahlaki kavramla tanımlayan bir tek örnek gösterilemez. Keza, dünyada herkesin kabul ettiği hukuki normlar ve bu normlara göre kararlar veren merciler olmadığından, olsa bile devletlerin bunları tanımama hakkı olduğundan ve tanımadığı takdirde bir yaptırım uygulanamayacağından, dünya ölçüsünde hukuki bir kavram bile değildir. Tamamen var olan devletlerin çıkarlarını korumak için, bu çıkarlara tabi olarak tanımlanmış örgütleri veya eylemleri tanımlamakta kullanılırlar.
Bu durumda, bırakalım demokrat olmayı bir yana, “tarafsız bir gazetecinin bu kavramları kullanması, ayrıca bu nedenle de çok sorunlu bir durumdur ve tabası bulunduğu devletin bir görevlisi gibi veya bir görevlisi olarak çalıştığı anlamına gelir.
O halde, ister yorumunda ister haberinde, “terör örgütü”, “fetöcü”, “Terörist başı” gibi kavramları kullananların hepsi devletin gönüllü ve/veya maaşlı adamıdırlar. Bunu bu kavramları kullanarak sürekli itiraf ederler.
Ama bunlar sadece kendileri kullanmakla kalmazlar, kullanmayanlara karşı da onları kullanmaya zorlayarak, kullanmayanları ihbar ederek, medyada yer vermeyerek vs. devletin kelimenin gerçek anlamışla terörünün (yıldırma, korkutma) eyleminin bir aracı olurlar. Yani kelimenin gerçek anlamıyla teröristler insanları terörist kavramını kullanmaya zorlayanlardır.
Çünkü eğer terör kavramını kullanıp kullanmama kişilerin kendine kalmış, hukuki bir yaptırım konusu olmayan bir durum olsaydı böyle terörist olarak tanımlanmayabilirlerdi.
Ama bu kavramları kullanmamanın kendisi hukuki veya fiili yaptırımların aracı ise ve bu fiilen insanları devletin ya da hükümetin resmi ideolojisi, kavramları ile düşünmeye ve konuşmaya zorlamanın aracı ise, en temel fikir ve düşünce özgürlüğünün bizzat onu koruması gereken devlet eliyle çiğnenmesi olduğundan; devletin kendi ilen ettiği yasaları fiilen çiğnemesinin gönüllü araçları olmaları anlamına gelir.
Bu nedenle, bir örgüt hakkında “terörist” olduğu düşüncesinde olanların bile, eğer devletin maaşlı görevlisi veya gönüllü bir kapıkulu değillerse, bizzat bu en temel hakkın çiğnenmesiyle arasına mesafe koymak; ona karşı fikir özgürlüğünü savunmak için, bir sivil direniş hareketi olarak yapmaları gereken ısrarla “terör örgütü”, “Fetö”, “Terörist Başı” gibi kavramları kullanmaktan imtina etmeleri; kullanmak zorunda kaldıklarında veya anlaşılırlık için kullanmak gerektiğinde (“Galatı meşhur lüfatı fasihten yeğdir”) tırnak içinde kullanmaları gerekir.
Ya da kullanılmasına karşı terör estirilen soykırım kavramında olduğu gibi, bu teröre bir araç olmamak; buna protestoyu ifade etmek için, soykırım olmadığını düşünenler bile,  sivil itaatsizlik eylemi olarak “Soykırım” diyebilirler ve demelidirler.
O halde, tüm tarafsız gazeteciyim diyenlere; demokratlara, sosyalistlere buradan açıkça çağrı yapıyoruz.
Terör örgütü gibi kavramları, sadece değer yüklü ve hiçbir bilimsel değeri olmadığı için değil; sadece Türk devletinin çıkarlarına uygun olarak tanımlandığı için değil; bu kavram bir terör aracı olarak kullanılarak, hukuki kavramlar dışında düşünme ve tartışma hukuken ve fiilen yasaklandığı; en temel haklardan sayılan fikir ve düşünce özgürlüğünü fiilen ve hukuken ortadan kaldırmanın bir aracı olarak kullanıldığı için asla kullanılmamalıdır.
Sadece bu devletin bu terörünün aracı olmamak onu protesto etmek için bile, devletle aynı kanıda olsanız bile, aynı kanıda olmayanların hakkını ve hukukunu savunmak için kullanmamak gerekir.
*
Unutmamalı, ancak bağımsız ve tarafsız mahkemelerin kararları olduğu sürece bir örgüt terör örgütü olarak tanımlanabilir. Dünyada böyle bir yargı olmadığı için ve olmadığı sürece kimse hukuki olarak böyle tanımlanamaz.
En azından, tüm insanların, hukuki olarak böyle ortak bir tanımda buluşabilmesi için bile, öncelikle ulusların ve ulusal devletlerin, dolayısıyla onların çıkarlarının ve hukuklarının ortadan kaldırılması gerekir.
Ancak o zaman belki, belli eylemler, od dünya cumhuriyetinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerince, tüm dünya için geçerli bir hukuk açısından “terör” olarak tanımlanabilir hale gelirler ve isteyen kendi özgür iradesiyle, hiçbir baskı altında kalmadan bu kavramları kullanır veya kullanmaz.
Amacımız böyle bir dünyadır. Böyle bir dünyaya ulaşmak için önümüzdeki en acil adım ise, Beştepe ve Genelkurmay “seferberlik tetkik kurulu” veya “Ergenekon” denen gizli ve paralel devlet cihazları tarafından rehin alınmışlık durumuna son vermek; zincirleri kırmak için; #HAYIR diyerek ilk elde, bizim vergilerimizle bizim başımıza bela olanlardan kurtulmak gerekiyor.
Demir Küçükaydın
11 Şubat 2017 Cumartesi
@demiraltona
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
Videolarımız şu adreste:
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz. Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
Kitaplarımız buradan indirilebilir.

Hiç yorum yok: