#HAYIR diyenler iki sorunla karşı karşıya.
Neredeyse bütün medya iktidarın kontrolünde bir bilgi ve haber
akışı nasıl sağlanabilir?
İktidar her türlü örgütlenmeyi fiilen olanaksız hale
getirmekte; en temel haklar bile kullanılamamaktadır, bu fiilen nasıl aşılabilir?
Bu ikincisine yönelik olarak önerimizi defalarca yazdık.
Temel haklar alanında kalarak, hiçbir pankart, bayrak olmadan, hiçbir slogan
atmadan, sadece #HAYIR yazılı olarak her gün aynı saatlerde aynı yerlerde BULUNMAK.
“Bulunmak” sözcüğü bilinçli olarak
seçilmiştir. Yani orada oturabilir, yürüyebilir, dolaşabilir, durabilir, sohbet
edebilir, etrafa bakabilirsiniz. Bunların hiç biri gösteri ve yürüyüş alanına
girmez hukuken. Tesadüfen de milyonlarca insan her gün, aynı yerlerde aynı
saatlerde “Bulunabilir”. Evet, birbirimizi belli yerlerde ve zamanlarda bulunarak bulabiliriz. Her gün aynı saatlerde
aynı yerlerde bulunarak birbirimizi bulalım.
Bu öneriyi hiç kimse açıkça tartışmıyor. Çünkü örgütler
kendi kontrolleri dışında gelişecek milyonların hareketinden korkuyorlar. Hatta
CHP’liler bazı yerlerde, İnternet paylaşımlarından gördüğümüz gibi, “CHP hayır
diyor” diyenlerin elinde #HAYIR basılı kâğıtlarla, küçük gösteriler yapıp böyle
#HAYIR’a yönelik herkesin katılacağı bir eylemi nesnel olarak engellemeye
yönelik davranışlar sergiliyor.
Suskunluk var ama Pazar günü Kadıköy’deki toplantıda bu
şekilde bir eylem önerisi geldiğinde aniden kopan alkış, aslında bu önerinin
benimsendiği ama örgütlerin suskunluğu ve engellemesi nedeniyle şimdilik
tartışılma ve uygulama alanı bulamadığını gösteriyordu.
Şimdi gelelim birinci soruna. Hükümetin Kontrolü dışında bir
haber akışı mekanizması nasıl yaratılabilir?
Kısaca bu konudaki olanakları ve buna bağlı önerilerimizi
özetleyelim.
Elbet bunlar gerçek hayattaki örgütlenmelerin kendisi ve
sorunları değildir, onlara daha geleceğiz, ama onların oluşabilmesinin
olanaklarını yaratır.
*
Birkaç gün önceki “#HAYIR’ın
Biriken Enerjisi ve Korkusu” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi,
#HAYIR diyenler arasında bir politikleşme, bir enerji birikimi görülüyor ama
aynı zamanda buna tam ters yönde, bunu göstermek ve yansıtmaktan kaçınma
eğilimi de güçlü.
Bu yansıtmaktan kaçınma elbet hükümetin ve devletin keyfi
uygulamalarına, işten atma, tutuklama, gözaltına alma gibi baskılarına uğramama
ve daha uzun vadeli olarak, eğer Evet çıkarsa, gelecek faşizm karşısında
şimdiden gizlenmeye başlama, tedbirler alma ve mücadeleye hazırlanma ile de
ilgili. Ve bunların hepsi son derece anlaşılabilir ve haklı bir kaygı ve
davranışlar.
Ama bu davranış, esas olarak #HAYIR cephesinde güçlü
olduğundan, #HAYIR’cıların kendi gücünü görmesini engelliyor ve sanki herkesin
sindiği, yeterince güçlü olunmadığı gibi bir kanaatin yayılmasına da yıl açıyor
ve #HAYIR diyenlerin harekete geçmesini engelliyor.
Bu gibi durumlarda öne çıkan birilerinin davranışı son
derece moral ve mücadele azmi verici bir işlev görmektedir.
*
Ancak bizler işimizi cesur ve kahraman insanların çıkışına
emanet edemeyiz ve etmemeliyiz. Tıpkı bir örgüt veya yapıyı tasarlarken onu
ahlaklı insanlara göre değil, en ahlaksızların yöneteceğini varsayarak dizayn
etmek gerektiği gibi. Yapı öyle olmalıdır ki, en ahlaksızlar bile ahlaklı
davranmak zorunda kalsınlar. Bunun tek yolu da açıklık, yetkilerin dağıtılması,
hakların ortadan kaldırılamaz şekilde sadece hukuki değil, aynı zamanda fiili sağlam
kazıklara bağlanması vs.dir.
Geleceğin demokratik toplumunu veya sosyalizmi kuracak
olanlar veya devrimleri yapanlar veya yapacaklar, gökten zembille inmiş,
demokrat, cesur, kahraman insanlar olmayacaktır. Limonluklarda yetişmiş
insanlarla yapılmayacaktır devrimler; bunlarla gelmez demokrasi.
Korkak, cahil, küçük hesapların peşinde giden, ikiyüzlü
milyonların davranışı gerçekleştirir böyle büyük değişimleri.
Son derece dar çıkarları temelinde harekete geçen insanlar
bizzat o hareket içinde değişirler ve başka insanlara dönüşürler.
Milyonlarca insanın dönüşümü olmadan toplum dönüştürülemez,
ama milyonlarca insanın ise ancak somut eylem ve örgütlenmeler içinde değişir
ve dönüşür. Bu nedenle, demokrasi mücadelesi ve başarısı açısından eylemin
hayati önemi bulunmaktadır. Sadece #HAYIR’ın başarısı için değil; aynı zamanda
ondan sonrası için de.
*
O halde, bizler bu sinmiş, dar çıkarlarının peşindeki,
aptal, çürümüş, korkak insan posaları olarak nasıl bir haberleşme olanağı yaratabiliriz?
Sorun budur.
Bunun olanağını bize internet sunmaktadır. Özellikle de
sosyal medya. Yeter ki akıllıca kullanalım.
Örneğin bir yazı, resim, müzik vs. gibi bir paylaşımı görüyorsunuz
ama beğenmeye veya altına bir yorum yapmaya çekiniyorsunuz. Çünkü gazetelerde
binlerce insan hakkında internet paylaşımları nedeniyle dava açılacağını, sadece
bu kadar insanı alacak yer yok diye bu işin şimdilik ertelendiğini okumuşsunuz;
kimi paylaşımlardan dolayı davalar tutuklamalar olduğunu okumuşsunuz. Haklı
olarak çekiniyorsunuz.
Böylece sizin gibi düşünenler de paylaşmıyor ve yorum
yapmıyor.
Dışarıdan bakınca zerrece ilgi görmemiş bir yazı, resim veya
bir paylaşım. Ama aynı insanlar hiçbir iz bırakmadan o yazıyı okuyor, paylaşımı
izliyor. Ama bunu sadece o yazının yayınladığı sitenin yöneticisi ve tabii
devletin istihbarat örgütleri görebiliyor. Yatay bir bilgilenme ve haberleşme
yok. Devletin ve örgütlerin en çok korktuğu da böyle kontrolü dışında bir yatay
haberleşme ve örgütlenebilme ağlarının oluşması. Bu bakımdan devlet ve hükümet,
sadece korku salarak bile amaçlarına ulaşmış oluyor.
Bunu aşmak için ne yapmalı?
Yapılacak iş, herkesin en az üçer kişiden oluşan en az üç
gruba üye olmasıdır.
Bu yöntemle harika, kontrol altına alınamayan, hiçbir şekilde
kesilemeyen, başı ayağı olmayan, sanal uzay içinde yeni bir sanal uzay, bir yatay
ilişkiler ağı yaratılabilir.
Bugün neredeyse her şehirli insanın elinde, hatta dağdaki
çobanda, Afrika’da çobanlık yapan Masailerde bile cep telefonu ve internet
bağlantısı var.
Bu dünya tarihinde daha önce olmamış bir durum. Ve bu işin
başındayız. İnsanlık ve özellikle ezilenler, bunun sunduğu olanakları
kullanmayı er veya geç öğrenecektir.
Hatta öğrenmiştir bile diyebiliriz. Suriyeli mültecilerin
Avrupa’ya akınları, bu gibi ağlar vasıtasıyla mümkün oluyordu. Nerede geçiş var
falan hep böyle ağlarla haberleştiler.
*
Örneğin Facebook’ta grup kurma diye bir olanak var. Bu
grupları dışa kapalı da yapabilirsiniz; gizli de yapabilirsiniz.
Yani sadece güvendiğiniz arkadaşlarınızla gruplar kurma
paylaşım yapma, tartışma olanağınız var. Açıktan paylaşamayacağınız veya
beğenemeyeceğiniz bir paylaşımı bir böyle bir grupta yaptığınızda bunu sadece güvendiğiniz
grup arkadaşlarınız görecek ve onlar da aynı şekilde paylaşabilecektir.
Yapılacak şey öncelikle Gruplar kurmaktır. Ama en az üç grup
kurması veya en az üç gruba üye olması gerekir.
Bu sayede, hem devletin kontrolü dışında paylaşımları veya
fikirlerinizi paylaşma hem de bunları hızla yaygınlaştırma olanağı da ortaya
çıkar.
Diyelim ki herkes, her biri en az üç üyesi olan en az üç
grup kuruyor veya en az üç grubun üyesi. Gruplardan herhangi birinde bir
paylaşım yapıldı. Eğer bu paylaşım, beğenilir ve ilgi görürse, hem o grubun
üyesi hem de en az iki başka grubun üyesi olan bir tarafından diğer gruplarda
da paylaşılabilir. Bu paylaşımlar gizli veya kapalı gruplarda yapılması
nedeniyle dışarıdan kimsenin görmeyeceği paylaşımlar olacaktır. O sınara
insanların duygu ve düşüncelerine uyan bir paylaşım, bu mekanizmayla (buna
viral yayılma deniyor) hızla yayılabilir.
Bunun için ilk yapılacak iş, başta bu yazıyı okuyan herkesin
en az üç gizli veya kapalı grup kurması ve bu gruplardaki arkadaşlarına da
onların da en az üçer kişilik üçer gruba katılmaları veya benzer gruplar
kurmalarını önermeleridir.
Hatta ilk yapılacak iş bizzat bu yazının o gruplarda paylaşılması
olabilir.
Diyelim ki, yakın arkadaşlar, akrabalar, iş arkadaşlarınız
ve eski okul arkadaşlarınızdan oluşan her biri yine en az üçer kişilik üç dört
grup kurdunuz.
Hatta diyelim ki sadece #HAYIR diyeceklerden ve demeye eğilimli
olanlardan kurdunuz bu grupları.
Sizin grup kurduklarınızın da aynı ilkelere göre gruplar
kurduğunu düşünün, aynı şekilde onların da.
Bu korkunç hızla yayılan bir ağ oluşmasına yol açar. Hükümetin bütünüyle kontrolü dışında bir ağ. Yöneticisi,
başı, ayağı yok. Ama muazzam bir haber ve bilgi akışı olanağı var.
Böyle bir alt yapının oluşturulması hem de hızla oluşturulması,
hükümetin kesme kanallarının olmadığı onun kontrolü dışında bir ağ demektir. Kontrol
altına alınması ve bilgi akışının engellenmesi olanaksızdır. Tek yolu vardır: tümüyle
interneti kesmek. Bu takdirde de tüm ekonomik hayat felç olur.
Aynısı gruplar ağı, WhatsApp ve Telegram gibi cep telefonu
uygulamalarıyla da yapılabilir ve yapılmalıdır.
Yine herkes en az üç tane ve yine en az üçer kişiden oluşan
gruplar kurmalı ya da bunlara üye olmalıdır.
Bunlar Facebook’a göre daha kıvrak, daha pratiğe ve eyleme
yönelik bir bilgi akışı sağlarlar.
Böylece hükümetin bilgisi dışında kısa zamanda milyonlara
ulaşacak bilgilerin ve haberlerin iletilebileceği en az iki ağımız olur.
Bu ağların ilk başta kullanılıp kullanılamaması önemli değildir.
Oluşturulması ve hazır bulunması bile önemlidir. Bunlar uygun zamanlarda hızla
bir işlev kazanabilirler; hızlı faz değişimleri yaşayabilirler. Bunu şöyle bir
örnekle açıklamayı deneyelim.
Bizlerin şimdiki hali biraz su gibidir. Herkes akışkan su
molekülleri gibidir. Örgütsüzdür. Ama su sıfır derecede buz olur, yani bu
moleküller, hızla örgütlenirler, aşağı yukarı önerimizdekine benzer biçimde
bağlar kurarlar; kristal bir yapı oluştururlar.
Ancak suyu buz olmadan eksi düzeyde (sanırım son olarak -17
dereceye ulaşıldı) tutmak da mümkündür. Suyu hiç sarsmadan soğutursanız, eksi
derecelerde bile sıvı olarak kalabilir. İşte #HAYIR diyenlerin durumu biraz
böyle, bir yandan enerji topluyorlar ama diğer yandan henüz hareketlenmeler
henüz yok denecek kadar. Ama eksi bilmem kaç dereceye kadar soğumuş ve hala buz
olmamış suyun yanında diyelim ki bir öksürdüğünüzde, elinizi şaklattığınızda,
yani bir titreşim yarattığınızda, o su yıldırım hızıyla buz olur, faz
değiştirir.
Benzeri durum nedeniyle, şimdilik kullanılmasa bile böyle
ağların yaratılması hayati önemdedir. Zamanı geldiğinde hızla aniden buz olan
aşırı soğumuş su gibi buz olma, örgütlenme olanağı doğar.
*
Böyle bir ortama sadece hayır’ın başarısı ve örgütlenmesi
için değil; eğer Erdoğan başkan olursa gelecek faşizm koşullarında devletin
kontrolü dışında direnenlerin, muhaliflerin haber akışı için de gerek var.
Ama dikkat ederseniz, bu tür gruplar aynı zamanda birer
örgütlenmedir. Hem de hiyerarşisiz, başsız ayaksız.
Bu da tıpkı sardalye veya sığırcık sürüleri gibi örgütlü
davranışlar gösterme olanağını ortaya çıkarmaktadır.
Bununla ilgili daha önce yazdığımız bir yazıyı (Viral
davranışlar ve Schwarm (sürü) konusunu) ve bunun olanaklarını alta koyuyoruz.
*
O halde yapılacak iş, her #HAYIR diyenin yapacağı ilk iş, en
az üçer kişiden oluşan yine en az üçer kişilik gruplar kurmak. Tartışmalarını,
paylaşımlarını oralarda yapmak.
Tabii isteyen, risk alan, almaktan korkmayan veya alabilecek
olan, bu grupların dışında açıkta da yapabilir ve yapmalıdır.
1 Şubat 2017 Çarşamba
Demir Küçükaydın
Kritik
Kütle, Varyasyonlar (Viral Davranış), Schwarm (Sürü)
İnternet’e boşuna Sanal
Uzay (Cyberspace) denmemektedir. Bir uzaydır internet, ama içinde
yaşadığımız fizik uzaydan farklı bir uzay. Her iki uzayda da kimi hareket
yasalarının benzerliği ve paralelliği görülmektedir.
Bu uzaylar bir bakıma paralel evrenler gibidir. Ama teorik
fiziğin varsaydığı birbiriyle etkileşemeyen evrenler, her biri kendi yasaları
olan evrenler gibi değil, birbiriyle karşılıklı etkileşim içindeki evrenlerdir.
Biz bu yeni ortaya çıkan uzayın ve hareket biçiminin çok
başlarında bulunuyoruz. İnternet yaygınlaşmaya başlayalı şunun şurası yirmi yıl
olmadı. Ama belki dünya nüfusunun dörtte birinin hayatında birinci derecede
önem kazanmış bulunuyor.
Bir de onlarca hatta yüzlerce sonrasını göz önüne getirelim.
Bizler aslında bambaşka varoluş ve hareket biçimlerinin doğuşunda yaşıyoruz
büyük bir olasılıkla. (Tabii insanlık eğer yaşarsa.)
Bir bakıma, ilk koyunu ehlileştirmeye çalışan insanların
durumundayız.
Bir bakıma ilk kez kendi benzerini üretmeye başlamış
karmaşık moleküller gibiyiz.
Birinden muazzam uygarlıklar, diğerinden her biri
birbirinden harikulade milyarlarca var olan, olmuş ve potansiyel olarak var
olabilecek canlı türü oluştu.
Örneğin ilerde bizzat Cyberspace’ın kendisi bir beyine
dönüşüp öyle gibi çalışabilir. Milyarlarca insan bu sanal uzaydaki beynin
hücreleri gibi bir işlev görebilir.
Ancak buralara daha çok var. Biz daha insanlığın varlığını
sürdürüp sürdüremeyeceğinin belli olacağı bir dar boğazda yaşıyoruz. Bu dar boğazdan geçip geçemeyeceğimiz de
önümüzdeki birkaç on ya da yüzyıllık sürede belli olacaktır.
*
Sanal Uzay – Fizik Uzay
Ama Sanal Uzay’ın gerçek uzay üzerindeki etkilerine şimdiden
rastlıyoruz. Tahrir’den Taksim’e genç kuşakların örgütlenme ve harekete
geçmesinde sosyal medyanın rolü en kör gözde bile batar durumdadır. Zaten o
nedenle en gerici, merkezi, otoriter ve demokrasi düşmanı rejimler internette
kendilerin egemenliğini tehdit eden bir düşman görüyorlar. Onu kontrol altına
alabilmek için her şeyi yapıyorlar.
Geleceğin büyük toplumsal değişiklikleri ve devrimleri
muhtemelen Cyberspace’de örgütlenen insanların gerçek uzaydaki davranışları ve
bunların da sanal uzaydaki davranışlar üzerinde karşılıklı etkileriyle
gelişecektir.
Kaba bir gözlem, düşünüş ve analoji ile bile, sanal uzaydaki
davranış yasaları ile gerçek uzaydaki davranış yasaları arasındaki
paralellikleri görmek mümkündür. Bu vesileyle bu konuya kısaca da olsa değinmek
denenebilir.
Sanal uzay davranışlarının gerçek uzay ile paralelliklerine
kısaca değinelim.
*
Kritik Kütle
Birincisi, kritik
kütle kavramıdır. Bu kavram birçok farklı bilim alanında kullanılmaktadır.
Kritik Kütle kavramı özellikle çekirdek fiziğinde, kendini
besleyen bur nükleer reaksiyonun başlaması için gerekli minimum kütleyi ifadede
kullanılmaktadır.
Kritik Kütle kavramı matematikte özellikle oyun
teorilerinde, yani toplumsal davranışların ve özellikle mücadelelerin tabi
olduğu yasaları matematik modellerle inceleyen matematik teorilerinde
kullanılan bir kavramdır.
Matematikteki Oyun teorilerinde şöyle tanımlanabilir bu
kavram. Bir grubun tamamını belli bir stratejiye (programa vs.) ikna etmek
gerekmeyebilir, eğer gruptaki katılımcıların belli bir oranı bu stratejiye ikna
olmuşsa. O zaman bu strateji kendi kendini gerçekleştirecek bir strateji halini
alır. Biraz kendini gerçekleştiren kehanet gibi bir şey yani. Yani belli bir
kitlenin kabulü kabul etmeyenler karşısında bir nesnel zorunluluk halini
alabilir.
Burada Kritik Kütle kavramı bir eşik değeri ifade eder.
Örneğin e-mail adresiniz var ama başkalarının e-mail adresi
yoksa siz e-mail adresinizi kullanamazsınız. Ben şahsen böyle bir on yıl
geçirdim 90’lar boyunca. Almanya’daki Comlink ve Fidonet gibi ağlar
aracılığıyla bir internet adresim vardı ama tanıdığım bir tek Allahın kulu
yoktu internet adresi olan, hatta öyle bir şeyin varlığını bilen.
E-maili olanların sayısı öyle bir kritik sınırı aşmalıdır
ki, artık bir süre sonra e-mailiniz yoksa bir şey yapamaz hale gelirsiniz ve
hayat sizi e-mail sahibi olmaya zorlar. Bunu cep telefonlarında, önceden faxlarda
vs. gördük.
Bir sürü cep telefonu kullanmamakta ısrar eden sorunda bir
tane almak zorunda kalmıştır. Bugün benzer etkileri Facebook veya Twitter’da da
görüyoruz.
Özetle, kendi kendini besleyen bir sürecin ortaya çıkması
için belli bir sınırı aşmak gerekir, yani kritik kütleyi aşmak.
*
Varyasyonlar - Virallik
Ancak bu kritik kütleler nasıl bir etkiyle ortaya
çıkıyorlar? Bu da aslında büyük ölçüde “Pazar boşluğu”nun doğru seçimi veya
politikanın sözleriyle o verili durumdaki ana halkanın doğru yakalanmasıyla.
Ancak doğru bir halkayı yakalamak, toplumda sonsuz değişken olduğundan
çoğu zaman mümkün değildir. Bu büyük ölçeklerde, genel eğilimleri tespitte bir
dereceye kadar olabilir. Ancak taktikler vs. alanında korkunç çeşitliliği
hesaplayıp da bir şey yapmanın olanağı yoktur. Daha bu hesap yapılırken bile
koşullar değişir hatta bizzat o hesabın kendisi kendi nesnesini değiştirir.
Burada, doğaya benzer şekilde, koşulların müthiş bir
çeşitliliği vardır. Doğa bu çeşitliliğe deneme yanılmalarla uyum gösterir. Yani
diyelim bir mutasyon oldu. O başka koşullarda öldürücü olabilecekken, bambaşka
bir koşulda bir üstünlük nedeni olabilir. Bu hemen şunu gösterir, varyasyonlar
o türlere büyük bir avantaj sağlarlar, esneklik kazandırırlar, yaşam savaşında
avantaj sağlarlar.
Ama varyasyon demek farklı genler demektir. İşte, doğa bunun için cinsleri keşfetmiştir.
Kendi kendini dölleyebilen canlılar bile karşılıklı gen alışverişi yaparlar.
Varyasyonları arttırıp türün devamlılığını sağlamak için. Daha doğrusu bu
bilinçsiz bir davranıştır, sonunda ortaya çıkan budur.
Bunu özellikle hızlı üreme ve dolayısıyla gözlemleme olanağı
sağlayan virüs ve mikroplarda görüyoruz. Herhangi bir yerde bir mutasyon
geçirmiş bir bakteri kolonisi birden bire patlarcasına yayılabilir.
Buna Viral davranış da deniyor.
Bu internete uyarlanırsa, olabildiğince her fikri, paylaşmak gerekiyor. O fikir burada işe yaramayabilir ama başka yerde işe yarayabilir. Veya başkasının yapacağı küçük bir değişiklikle (bir mutasyonla) o fikir hızla çoğalmasına yol açacak; bir eğilimin ifadesi olabilir.
Bu internete uyarlanırsa, olabildiğince her fikri, paylaşmak gerekiyor. O fikir burada işe yaramayabilir ama başka yerde işe yarayabilir. Veya başkasının yapacağı küçük bir değişiklikle (bir mutasyonla) o fikir hızla çoğalmasına yol açacak; bir eğilimin ifadesi olabilir.
Doğa’da olduğu gibi, toplumda da daha kaliteli ve doğru olan
değil, ihtiyaçlara denk düşen, belli toplum kesimlerinin o anki eğilimlerine
denk düşenler hızla büyüme eğilimi gösterirler. Doğru fikirlerin yayılmasıyla
insanlığın kurtulacağı, burjuva rasyonalizminin, hatta pozitivizmin bir
uydurmasıdır.
Bu konuyu güzel anlatan geçenlerde rastladığımız Y. Ünlü’nün
bir mailinden bir alıntı yapalım:
“Sosyal medya ve saha çalışmaları genelde "virallik" üzerinden yürüyor; çünkü sosyal medya virallik üzerinden yürüyor. "Viral" ismi çok yerinde bir isim çünkü dolaşıma sokulan her bir düşünce bir virüs gibi davranır. Kendini çoğaltabileceği ortamlarda çoğalır, uygun olmadığı ortamlarda yok olur. (…)
“Sosyal medya ve saha çalışmaları genelde "virallik" üzerinden yürüyor; çünkü sosyal medya virallik üzerinden yürüyor. "Viral" ismi çok yerinde bir isim çünkü dolaşıma sokulan her bir düşünce bir virüs gibi davranır. Kendini çoğaltabileceği ortamlarda çoğalır, uygun olmadığı ortamlarda yok olur. (…)
Bu nedenle;
Bir sloganın en iyisi olduğunu düşünmeyin.
Bir sloganın en iyisi olduğunu düşünmeyin.
Her türlü materyali
dolaşıma sokun.
Küçük değişiklikler
yapıp aynı mesajları tekrar tekrar yayınlayın.
Bunu bize Gezi
öğretmiş olmalıydı şimdiye kadar. Duvarlara yazılan binlerce virüsten sadece
birkaç tanesi yaşamını sürdürebildi; ama efsane oldular.”
*
Üç Tür Sürü
Peki, varyasyonlar ve virallik ile belli kritik kütleler
aşılınca ortaya çıkan geniş kitlenin davranışları hangi yasalarca belirleniyor.
Bunun için uygun bir analojiyi de Schwarm (İng. Flock) kavramı veriyor diyebiliriz.
Sığırcık veya sardalye sürülerini tanımlamakta kullanılıyor
bu kavram.
Türkçede hepsi bir tek sürü kavramıyla karşılanmakla birlikte,
en azından üç tür sürüyü birbirinden ayırmak mümkündür.
Kendi içinde belli bir hiyerarşi olan sürüler. Bunlara Çete demek daha doğru gibi görünüyor.
Sokaklarda gördüğümüz köpek sürülerinde belli bir hiyerarşi vardır. Bu tür sürüler
genellikle onlar hanesi civarında bir büyüklüğe kadar görülüyor.
Bir tek önderi izleyen, ondan başka hiyerarşisi olmayan
sürüler. Bunlara en iyi örnek koyun sürüsüdür. Bütün sürü sürünün önderini
(“Kösemen Koyun”, Koç) izler. Koç uçurumdan atlasa bütün sürü de atlar. Salhaneye
sürüler böyle işbirlikçi koçlarla sürülürler.
Bir de önderi olmayan ama önderli ve hiyerarşik bir sürüden
bile daha organize gibi hareketler yapabilen, sığırcık, sardalye, yarasa
sürüleri var. Bunlara Schwarm (Flock) deniyor. Bu farkı vurgulayacak Türkçe bir
karşılık bulamadık.
Schwarm Zekâsı – Schwarm Organizasyonu
Son zamanlarda bu sürülerin nasıl olup da böyle harikulade
bir organizasyon yeteneği gösterebildiği konusunda birçok matematik modeller geliştirildi
ve bilgisayar simülasyonları yapıldı.
Bütün çalışmalar aslında bunların çok basit gibi görünen
ilkelerle hareket ettiğini göstermektedir. Örneğin her kuş, yanandaki kuş
uzaklaşırsa yaklaşmakta yaklaşırsa uzaklaşmakta, aynı zamanda en geniş alanı
görebilecek bir konumda bulunmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla en geniş alanı
görebilen kuşları izlemektedir diyelim.
Böyle basit bir iki kuralla yapılan modeller, tıpkı kuşların
davranışları gibi hareketlerin bilgisayar ekranlarında da gözlemlenebilmesine
yol açmaktadır.
Bu davranış türü ancak üç boyutlu uzaylarda var. İki boyutta
fizik olarak mümkün değil.
Bu hemen sanal uzay ve fizik uzay paralellikleri ve
analojilerini gündeme getiriyor. Sosyal medya bir sanal uzay gibi.
İşin ilginci, tıpkı kuş sürülerinde olduğu gibi, sosyal
medyada da izleme ve izlenme var.
Genellikle herkes belli kişileri izlemeye özen ve dikkat
gösteriyor (en geniş alanı görmek). Aynı zamanda en yakınındakileri de izliyor
(Arkadaşlar vs.) Öte yandan çok izlenen belli kişiler de belli kişileri. Bu
izlemeler, tıpkı kuşların ve balık sürülerinin o harikulade hareket ve
organizasyon yeteneklerini sağlayan kurallarla benzeşiyor.
Dolayısıyla geleceğin devriminde, milyonlarca insanın bir
schwarm gibi davranışlar gösterebileceği düşünülebilir. Bu alışılmış bütün
biçimleri havaya uçurur. Milyarlarca insanın sadece izleyerek ve izlenerek, bu
izlemede de kendi eğilimlerini en iyi yansıtanı izlemeye, yani en geniş alanı
görmeye dikkat ederek hareket etmesi, öndersiz, hiyerarşisiz ama örgütlü
hareketleri mümkün kılmaktadır.
Kim bilir geleceğin devrimini belki de insanlar bir kuş
sürüsünün hareketlerini yöneten yasalara uyarak yapacaklar.
Bir “kuşbeyni” bile yetecektir yeryüzünü değiştirmeye.
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder