9 Ocak 2017 Pazartesi

Yaklaşan Felaket Nasıl Durdurulabilir? Somut Bir Öneri: #Hayır

“Bu bonapartist plebisitte HAYIR demek sırtımızı dayayabileceğimiz bir siyasi hat demek. HAYIR çıkarsa ertesi günü güllük gülistanlık olmayacak ülkemiz. Ama “biz de varız, buradayız, konuk değil, malsahibiyiz” diyebilmiş olacağız.
Sağdan diz, soldan say, üst üste koy, ne yaparsan yap bu ilkbaharda önümüze konacak referandum sandığı hayati önemde. Bu sandıktan yüzde elli virgül sıfır birle de olsa çıkacak HAYIR oyu bize bir nefes aldırır.”
Aydın Selcan – Hayır diyorum
Pazartesi günü mecliste Anayasa değişikliğini görüşülmeye başlanacak.
Gaflet ve delalet içindeki CHP hala televizyonlarınızın başına geçin nasıl mücadele edeceğimizi görün diyor.
Halkı bu kader günlerinde, bir seyirci olarak evinde televizyon seyretmeye çağırıyor.
Kaldı ki, Meclisteki kayıkçı dövüşünde kaybeden CHP olacaktır.
Hem gücü yoktur, hem de ortada kural da yoktur.
Kuralları Erdoğan koymakta ve istediği an da değiştirmektedir.

CHP bu kader günlerinde demokratik özlemleri olan tabanını paralize etmekte, sahte hayaller yaymaktadır
Bu durumda Erdoğan, tıpkı şimdiye yasaları tanımayıp fiili durumlar yaratarak mevziler kazandığı gibi, şimdi de meclis iç tüzüğünü vs. de çiğneyerek, yıldırım hızıyla değişikliği meclisten geçirdikten sonra,  kendi fiili tek adam rejimi altında, yani Olağanüstü Hal Rejimi altında; yani en temel hakların ve hukukun askıya alındığı bu ortamda; herkesi sindirip, referanduma giderek, gereğinde hileler de yaparak, fiili duruma yasal bir kılıf da giydirip geri dönüşü olmaz bir şekilde, dizginlenemez bir terör ve diktatörlük rejimine geçecektir.
Bu durumu bir parça aklı olan herkes görüyor. Herkes alarm zillerini çalıyor.
Örneğin birkaç gün önce, deneyimli bir diplomat olan Aydın Selcan “Hayır diyorum” başlıklı yazısına şu sözlerle başlıyor: “Anayasa adı altında tıkabasa doldurulmuş bir torba Meclis’e geldi. İşte birkaç güne, güle oynaya oylanıp geçecek.
Ve şu sözlerle bitiriyordu: “Oksijen tükeniyor. Filmin sonu geliyor. Filmin sonu kötü bitmesin. Gelin bir sonraki sahneyi hep birlikte yazalım. Hiç yoksa denemedik olmasın.”
Eğer şimdiden hepimiz Selcan gibi “#Hayır” demeye başlamaz, sesimizi yükseltmezsek, referandumdan #Hayır çıkma olasılığı bile kalmayacak; bir soluklanma olanağı bile yitirilmiş olacaktır.
Ondan sonra her şey için çok geç olacaktır.
Dün tehlikenin görülmesi için belki erkendi. Henüz işlerin bu noktaya gelmeyeceği sahte hayalleri ve beklentileri vardı.
Bu arada o hayaller de yitirildi.
Aslanda tek kazandığımız yitirdiğimizdir: sahte hayallerimiz.
Bu nedenle belki dün erkendi.
Yarın çok geç olacak.
Şimdi tam zamanı.
Bu gidişi şimdi durduramazsak, sonra hiç durduramayız.
*
Herkes durumu görüyor aslında. Bir şeyler yapmak istiyor. Ama somut bir öneri getiren yok.
Genel olarak “faşizme karşı birleşmek”ten söz etme ötesinde somut bir öneri yok.
Direniş için somut Hedefler ve Parolalar; somut Strateji, somut Taktikler, Örgüt ve Mücadele Biçimleri öneren yok.
Bu yokluğa son vermek için aşağıda son derece somut bir öneriyi Erdoğan’ın tek adam rejimi ve diktatörlüğüne karşı olan tüm yurttaşların dikkatine sunmak istiyoruz.
Tüm yurttaşları bu konuda fikirlerini söylemeye veya varsa başka somut öneriler getirmeye; tüm örgüt ve girişimleri bu öneriyi gündemlerine alıp görüşmeye; bu öneriyi benimseyenleri de en kısa zamanda harekete geçmeye çağırıyoruz.
Aşağıda önerilen Hedef, Parola, Strateji, Taktikler okunduğu ve üzerine düşünüldüğü takdirde tek mümkün ve gerekli olan hareket hattının bu olduğu görülür.
Ama “el elden, akıl akıldan üstündür” diyerek en azından başka öneri ve tartışmalara bir temel ve başlangıç olabilmesi için, bir öneri olarak tüm yurttaşların, tüm örgütlerin, çevrelerin, girişimlerin bilgisine ve tartışmasına sunuyoruz.
*
Aşağıdaki öneriler tarih boyunca ezilenlerin izlediği mücadele biçimleri ve taktiklerin derslerine dayanmaktadır.
Nedir bunlar?
Ezilenler binlerce yılın tecrübesiyle şu yöntemleri geliştirmişlerdir.
a)      Altta güreşmek ve karşı tarafı yormak, yani karşı taraf güçten düşünceye; güç dengesi değişinceye kadar savunmada kalmak.
b)      Karşı tarafın gücünü ona karşı kullanmak.
c)      Karşı tarafı kendi oyununa getirmek.
Bütün uzak Asya sporları özünde silahsız ve güçsüzlerin silahlı ve güçlü egemenlere karşı direnişi için geliştirilmiştir ve bu ilkelere dayanırlar.
Karşı taraftan öğreneceğiz, karşı tarafı kendi gücü ve oyunuyla yeneceğiz. Onun gücünü ve aklını ona karşı kullanacağız.
Gücümüzü düşmanımızın gücünden, aklımızı düşmanımızın aklından; yapacaklarımızı düşmanımızın yaptıklarından alacağız.
Ve bunları apaçık, karşı tarafın gözü önünde, hiçbir gizlimiz saklımız olmadan yapıyoruz ve yapacağız.
*
“Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.”
Ece Ayhan

Soruyu doğru sormak doğru bir çözümün veya cevabın yarısıdır.
Cevaplanması gereken ilk soru şudur?
Erdoğan’ın tek adam diktasına gidişine karşı en geniş birlik, hangi hedef ve parolalar etrafında; hangi örgüt ve mücadele biçimleriyle sağlanabilir?
Bu en geniş birliğin hedef ve parolasını bizlere bizzat Erdoğan göstermektedir.
Erdoğan’ın hedefi başkanlık rejimi denen tek kişi diktatörlüğünü kurmaktır. Ve bu yolda sürekli ileri gitmek zorundadır. En küçük bir geri adım atamaz, zaaf belirtisi gösteremez. Aksi takdirde gayrı memnunlar başını kaldırmaya başlar ve bu sonu mahkemelerde hesap vermeye gidecek bir yolu açar.
O halde bizim hedefimiz: Erdoğan’ın başkanlık rejimini engellemek, bu gidişi durdurmaktır.
Bu hedef etrafında en geniş birlik kurulabilir.
Erdoğan bizzat kendisi kendi başkanlığını baş hedef olarak koyarak, bizlerin baş hedefimizi de belirlemekte ve en geniş birlik kurmamızın fırsatını vermekte; yolunu göstermektedir.
Çünkü tam da Erdoğan’ın başkanlığını engelleme, buna hayır deme hedefi bizlerin en geniş birliği kurmamızı mümkün kılar.
Örneğin Erdoğan’ın Suriye’ye girme; Irak’ta Şengal’i işgal etme; Şhangay Beşlisi’ne katılma, İncirlik üssünü kapatma; Rojava’yı işgal etme; tüm basını susturma, tüm gazetecileri içeri alma gibi planları karşısında böyle geniş bir birlik kurulamayabilir.
Örneğin Erdoğan’ın Kürtlerle barış değil savaş çizgisi izlenmesini isteyen ama başkanlığa da karşı olan kesimler küçümsenmeyecek ölçüdedir.
Benzeri durum, “Laik yaşam tarzına” alan bırakmama stratejisini onaylayacak veya sesini çıkarmayacak ama başkanlık rejimi karşısında olabilecekler için de geçerlidir.
O halde, Erdoğan’ın dizginsiz bir diktatörlük rejimini bizlere zorla dayatarak, aslında bizlere en geniş birliği kurabileceğimiz hedefi de sunmuş olmaktadır: Erdoğan’ın başkanlığını engellemek. Ceza suçun cinsindendir.
*
“Ayağımıza pranga takarlarsa, duruşumuz, oturuşumuz, hatta giyinişimizle; öldürülürsek gebermemizle, gömülsek mezarımızla; yakılarak dumanımız havaya savrulsa heyûlamızla, hatıramızla…” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Yol)
Peki, bu hedef etrafında bizleri birleştirecek bir “bayrak”, en geniş birliği sağlayacak kısa ve özlü bir Parola ne olabilir?
Bunu da bize yine Erdoğan vermektedir.
O referandum’da “evet” istiyor. İstediği özünde bir tek sözcükten ibarettir: “Evet”
O halde bizim parolamız ve bayrağımızın ne olacağı bellidir ve bir tek sözcükten ibarettir: #Hayır
*
Hedef: Başkanlığı engellemek.
Parola: #Hayır
Askerlikte her parolanın bir de “işaret”i olur.
Bu işaretin ne olacağını da yine bize Erdoğan gösteriyor yaptıklarıyla.
Erdoğan, bütün basını satın aldı ya da tehditle sindirdi, gazetecileri tutukladı; İnternette bizlerin vergilerinden alınan paralarla maaşları ödenen trolleriyle engellemeler, manüplasyonlar yaptı, yapıyor ve yapacak.
Bunlar yetmedi İnternette de en küçük bir özgürlük alanı bırakmayan kararnameleri çıkardı.
Bize bir tek şey kaldı bu işaret: #
Yani yabancıların “raute”, müzisyenlerin “diyez” dediği, sosyal medyada önüne geldiği bir kelimeyi Hashtag haline getiren ve o işaretin önünde olduğu kavramların geçtiği tüm paylaşımları aynı konu altında toparlamaya ve birleştirmeye yarayan; birbirini kesen iki paralelden ibaret bir işaret.
Bu işareti bir kelimenin önüne koyduğunuzda, bütün sosyal medyada aynı işareti içeren tüm paylaşımlar bir arada görülürler.
Bu işareti içeren her metin bu tema altında toplanır.
O halde bizler her “hayır” sözünü geçirdiğimiz yerde veya her paylaşımımızda bir #Hayır hastağı kullanırsak, bu paylaşımlarımızın hepsi aynı başlık altında toplanacak ve bir arada bulunacaktır.
Bu durumda #hayır’lar çok kullanıldıkları için konular içindeki yeri yükselecek belki de en başa geçecektir. Böylece #Hayır itirazı sosyal medyada en başta duracaktır.
Bu durumda Erdoğan’ın trolleri işlevlerini yerine getiremez olurlar.
Troller bu başlık altında sabotajla, gereksiz ve saçma paylaşımlar yapabilmek için ister istemez paylaşımlarına  #Hayır hastağını koymak zorundadırlar. Bunu koyduklarında ise, #Hayır diyenlerin sayısını yükseltmek, #hayır’ı daha da yukarılara çekmek zorunda olacaklardır. Yani Erdoğan kendi oyununa düşmüş olacaktır.
Erdoğan’ın trolleri başka bir hastağı yükseltmek isterlerse, milyonlarca #Hayır diyen insanla baş edebilmeleri mümkün olmaz.
Milyonlarca yurttaşın her paylaşımda #hayır’ı kullanması durumunda hiçbir engelleme veya sabotaj bunu ortadan kaldıramaz.
*
Ayrıca böylece belki dünyadaki demokratların da desteği kazanılıp ilk kez dünya çapında bir #hayır hastağının günlerce ve haftalarca en tepede kalması sağlanabilir.
Bu dünya çapında bir sosyal direnişe dönüşebilir; yeni bir olgunun ortaya çıkışına da vesile olabilir.
Bütün bunlar ilk elde bizlerin gücümüzü görmemizi ve kendimize güvenimizi sağlayacaktır.
Bunlar için karar almaya gerek bile yok. Herkes kendi girişimiyle buna başlayabilir. Milyonlarca insanın kişisel inisiyatifleriyle başlayacak böyle bir hareket, sanal âlemden gerçek âleme geçebilmek için, tıpkı tulumbaya su çekebilmek için bir parça su koymak gibi bir işlev görebilir.
O halde Parola: Hayır
İşareti: #
Hiçbir şeyimiz kalmasa bile o küçücük işaretimizle: #Hayır
*
“Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.  Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıttı.” (Tekvin)
Türkiye’de muhalefetin zayıflığının en büyük nedenlerinden biri, her bir akımın, kesimin, örgütün, çevrenin farklı gündemleri, farklı problematikleri, farklı kavram sistemleri öncelikleri olmasıydı.
Ve bunlar tıpkı Hindistan’ın kastları gibi birbirlerine de kapalıydı ve birbirlerinin dilini de anlamıyorlardı.
Erdoğan yasaklarıyla fiilen bu çeşitliliği yok ederek ve kast sistemini yıkarak; bizleri bir tek #hayır hastağına mahkûm ederek, bizleri aynı öncelik ve aynı konu, aynı program ve aynı parola altında bir araya getirmiş oluyor. Böylece en farklı birbirini anlamaz ve birbirini işitmez seslerin ve dillerin bile aynı hastag altında toplanmasını sağlamış bulunuyor.
#Hayır bir Müslüman’ın da, bir Alevinin de bir Kürt’ün de, bir Türk’ün de bir Anarşistin de bir muhafazakârın da, bir komünistin de, bir liberalin de aynı şeyi anlayacağı basit bir piktogram işlevi görür.
Bu da sanal âlemde olduğu kadar gerçek âlemde de ortak bir şeyler yapılabilmesinin olmazsa olmaz koşuludur.
*
Biz o piktogramı kullanmaktan alacağımız güçle, sanal âlemde toparlanabilir ve tekrar gerçek âleme gelebiliriz.
Ama nasıl?
Biliyoruz ki en küçük bir politik özgürlük alanı kalmadı
En sıradan hakları için bir araya gelenlere bile polis saldırmaktadır. Bu nedenle kimsenin muhalefetini ifade edece dışa vuracak imkânı kalmamıştır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, örgütlenme, gibi hakların bütünü ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.
Bunların kullanılması yönündeki en küçük bir deneme bile Polis’in şiddetine muhatap olmaktadır.
İşte yine Erdoğan’ın bu oyunu ve gücü de kendine karşı bir silaha dönüştürülebilir.
Çünkü gerçek durum şuydu. Toplantı ve gösteri söz konusu olduğunda, küçük sol gruplar veya her hareket, o eyleme yönelik somut hedef içeren pankart ve sloganlardan ziyade, örneğin miting yapılan konuyla tamamen ilgisiz kendi rozet parolalarını atıyor, bayraklarını taşıyordu.
Böylece o somut hedef etrafında pek ala o mitinge gelebilecek geniş kesimlerin uzak durmasına yol açıyordu.
Ayrıca genellikle küçük sol radikal gruplar, polisin saldırısı için bahaneler yaratmakta da çok başarılı oluyorlardı. Bu da aynı şekilde geniş kesimlerin katılımını engelliyordu.
Katılım düşük olunca da polisin o eylemleri dağıtması ve saldırması daha kolay oluyordu. Böylece miting ve gösterilere polis dağıttığı veya saldırdığı için katılım azalıyor; katılım azaldığı için polis daha keyfi ve hayâsızca saldırıyordu. Bu nedenle giderek en sıradan demokratik tepkiler bile ifade edilemez hale geliyordu.
Erdoğan şimdi bütün bu sorunları fiilen ortadan kaldırdı. Bu nedenle bir bakıma tekrar geniş kitlelerin katılabileceği eylemler için istemeden de olsa alanı temizledi denebilir.
Ve şimdi gerçekten politik somut hedefe yönelik ve çok büyük katılımlı bir hareket tam da bu sayede oluşturulabilir. Yani yine Erdoğan’ın oyunu ve gücü kendine karşı kullanılabilir.
*
Yapılabilmesi hem mümkün hem de gerekli olan, olan politik özgürlükler ve haklar alanına girmeden ve bunun için zerrece bir çatışmaya girmekten kaçınarak,  temel yurttaşlık ve insan hakları alanında hareket etmektir. Bu yasakları ve olanaksızlığı, hem somut bir hedef etrafında bir araya gelmek, hem de geniş katılım için bir fırsat ve olanak olarak değerlendirmektir.
Nedir örneğin temel insan ve yurttaşlık hakları?
Her yurttaşın, her insanın yemek, içmek, bir yerden bir yere gitmek, bir yerde durmak, oturmak, arkadaşlarıyla sohbet etmek, yürümek, üzerine istediği desende elbise giymek, rozet takmak gibi politik özgürlükler alanına girmeyen ve kanunlarca ve olağanüstü hal tarafından bile engellenemeyecek birtakım temel hakları en azından biçimsel olarak hala vardır.
Bunların kullanılmasını engelleme en keyfi olağanüstü hal idaresinde bile bir suçtur.
Önce de belirttiğimiz gibi artık pankart, bayrak, slogan benzeri şeyler de mümkün değildir.
Aslında bu dağınıklıkta bu da bizlerin lehine olarak değerlendirilebilir.
Hiçbir pankart asmayacağız, hiçbir bayrak, hiçbir slogan yok. Tamamıyla sessiz veya normal insanlar arası sohbetler, ilişkiler alanında olacağız.
Ama #Hayır’ımızı bir kâğıda, bir çaput parçasına veya çantamıza veya elbisemize, gömleğimize yazıp boynumuza asacağımız veya göğsümüze yapıştıracağız veya kolumuza takacağız veya çantamızla taşıyacağız. Böyle bir biçimde herkes günün belli bir saatinde ve belli bir yerde durabilir, yürüyebilir, oturabilir, arkadaşlarıyla karşılaşıp sohbet edebilir, gelen geçen birine bir şeyler sorabilir. Bütün bunlar hiçbir suç oluşturmaz ve gösteri yürüyüş kanunları alanına girmez.
Örneğin Beyoğlu, Kadıköy, Beşiktaş gibi semtlerde neredeyse günün her saati bir miting kadar büyük bir yoğunluk ve kalabalık var. Burada oturan, yürüyen, duran insanların böyle üzerlerinde sadece #hayır içeren yazılarla orada bulunmaları mümkündür.
Yani hiçbir slogan atmadan, hiçbir ses çıkarmadan, hiçbir bayrak ve pankart açmadan olağan şekilde bir yerden bir yere gidercesine veya otururcasına veya durucasına #Hayır diyebiliriz.
Bunu günün belli bir saatinde, belli yerlerde binler, yüz binler yapmaya başladığı hukuken hiçbir politik yanı olmayan ama fiilen son derece gerçek bir sosyal ve politik hareket ortaya çıkar.
Böyle bir hareket başladığı ve belli bir kritik kütleyi aştığı takdirde binlerce, milyonlarca insan buna katılabilir.
Geniş kitlelerin katılabileceği ve herkesin bir tek hedef etrafında birleşebileceği tek biçim budur.
Erdoğan bütün özgürlüklerimizi gasp ederek; bize kendisine karşı mücadele edecek bu yolu bırakarak, aslında bizlere kendisini yenebileceğimiz tek yola da sokmuş; bizlerin kendi zaaflarımı aşmamızı sağlamış olmaktadır.
*
Böyle bir hareket kısa sürede başlayabilirse, bir süre sonra AKP saflarında da sesler daha gür çıkmaya başlar; CHP daha aktif bir direniş çizgisine gelmek zorunluluğunu duyar; hatta MHP’de bile bir bölünme ve daha güçlü bir direniş başlayabilir.
Bütün bunlar güç ilişkilerinde ciddi bir dönüşüme yol açabilir.
Bütün önceki deneyler bunun böyle olacağını göstermektedir. Gezi hareketi geniş kitleden destek görünce, CHP bu kayış ile tabanını kaybetmemek ve Gezi’yi kontrol edebilmek için Kadıköy’de yapacağı mitingi iptal etmiş ve geziye gitmiş böylece ona güç vermek zorunda kalmıştı. Keza o zamanlar Gül ve Arınçların sesi daha gür çıkıyordu.
HDP 7 Haziran seçimlerinde başarı kazanınca Gül’ün sesi daha gür çıkıyordu.
Ama HDP ezildiğinde hiç birinin sesi çıkmaz oldu. CHP daha da sağ bir çizgiye kaydı.
TİP 1965 seçimlerinde başarı kazanmasaydı, İsmet Paşa ve Ecevit “Ortanın solu” demezlerdi.
Böyle bir ortamda, Anayasa değişikliği meclisten geçse bile, bu başarı rüzgârların yönünü çevirir, bu kâbus dönemine son verilerek Referandum’da #hayır oyu çıkması sağlanabilir.
Böyle bir direniş hattı geliştirmeden referandumda #Hayır oyu çıkması bile olanaksızdır.
*
Bu bir hayal değildir ve bu yönde iki deney de vardır.
Biri Nuriye Gülmen örneğidir.
Nuriye gülmen işinden edilince tek başına burada önerdiğimize benzer bir direniş biçimini uygulamıştır. Ve yaptığı hiçbir kanuna aykırı olmadığından, ister istemez her seferinde serbest bırakılmak zorunda kalınmış ve mücadelenin bir tek kişi ile bile yapılabileceğinin örneğini sunmuştur.
Binlerce Nuriye Gülmen olduğunda nelerin başarılacağı tasavvur edilebilir.
*
Bir diğeri de 2015 Kasım seçimlerinden önce denenmiş #istifa hareketidir.
Bu girişim başarılı olmadı. Çünkü erkendi. Herkes seçimlerde Erdoğan’ın ikinci bir yenilgi alacağı beklentisi içindeydi; bu nedenle #İstifa hareketi ve talebinin esas seçimlerden sonra gündeme geleceği beklentisi vardı. Bu yüzden ilgi görmemiş ve büyük bir katılım sağlanamamıştı.
Ama bu girişim bir erken doğum, bir düşük olmasına rağmen, böyle bir direnişin mümkün olduğunu gösterdi.
Bu satırların yazarının da arasında bulunduğu girişimciler boyunlarına ve göğüslerine #istifa yazılı kâğıtlar asarak her gün Kadıköy’deki Karaköy iskelesinin önünde durdular, oturdular, sohbet ettiler, yürüdüler, dolaştılar. Yani temel yurttaşlık hakları çerçevesini hiç aşmadılar. Slogan atmadılar, bayrak ya da pankart açmadılar. Epey ilgi de gördüler. Ama insanlar bunun için henüz hazır değildi.
Ve polis bu durumda ne yapacağını, neyle suçlayarak bu direnişi kıracağını bilemedi. Uzaktan ve yakından izlese de kanun dışı bir durum olmadığından ve bir bahane de bulamadığından bir şey diyemedi.
Seçimler beklenenin aksine tam bir yenilgi olunca, #İstifa talebi birden anlamını yitirdi. Ayrıca kimsede başka bir direnişe başlamak için güç ve moral de kalmamıştı.
Evet, erken olduğu için;  herkes henüz tehlikenin büyüklüğünü kavramadığı veya seçimlerde savuşturulabileceğini düşündüğü için kitleselleşemedi. Ama örnek, bir deney oldu böyle bir şeyin yapılabileceğine dair.
İşte şimdi yapılması gereken tamı tamına böyle bir şeydir. #İstifa için belki erkendi. Ama #hayır için şimdi tam zamanı. Şimdi #Hayır demezsek, yarın çok geç olacak.
*
Somut önerimiz budur.
Bütün yurttaşları, örgütleri, özellikle Demokrasi İçin Birlik Hareketi’ni,  Bir aradayız Burdayız’ı, HDK’yi, HDP’yi, Anti Kapitalist Müslümanları; Emek ve Adalet diyenleri, Barış İçin Akademisyenleri, Barış İsteyen aydınları, EMEP’i, Halk Evleri’ni, Haziran Hareketi’ni hâsılı herkesi bu öneriyi desteklemeye ve fiilen hareket geçmeye çağırıyoruz.
Dün erkendi, yarın çok geç olacak.
Şimdi tam zamanı:
#Hayır’da #Hayır vardır.
9 Ocak 2017 Pazartesi
@demiraltona

2 yorum:

Adsız dedi ki...

>özellikle Demokrasi İçin Birlik Hareketi’ni, Bir aradayız Burdayız’ı, HDK’yi, HDP’yi, Anti Kapitalist Müslümanları; Emek ve Adalet diyenleri, Barış İçin Akademisyenleri, Barış İsteyen aydınları, EMEP’i, Halk Evleri’ni, Haziran Hareketi’ni

Direkt #PKK'yi yazsan daha anlaşılır olurmuş.

Kivanc dedi ki...

milyonlarca insanın #hayır dediğini, bunu sessizce görünür kıldıklarını düşünmek bile heyecan verici.