“Bu bonapartist plebisitte HAYIR demek sırtımızı dayayabileceğimiz bir
siyasi hat demek. HAYIR çıkarsa ertesi günü güllük gülistanlık olmayacak
ülkemiz. Ama “biz de varız, buradayız, konuk değil, malsahibiyiz” diyebilmiş
olacağız.
Sağdan diz, soldan say, üst üste koy, ne yaparsan yap bu ilkbaharda
önümüze konacak referandum sandığı hayati önemde. Bu sandıktan yüzde elli
virgül sıfır birle de olsa çıkacak HAYIR oyu bize bir nefes aldırır.”
Aydın Selcan – Hayır diyorum
Pazartesi günü mecliste Anayasa değişikliğini görüşülmeye
başlanacak.
Gaflet ve delalet içindeki CHP hala televizyonlarınızın
başına geçin nasıl mücadele edeceğimizi görün diyor.
Halkı bu kader günlerinde, bir seyirci olarak evinde televizyon
seyretmeye çağırıyor.
Kaldı ki, Meclisteki kayıkçı dövüşünde kaybeden CHP
olacaktır.
Hem gücü yoktur, hem de ortada kural da yoktur.
Kuralları Erdoğan koymakta ve istediği an da
değiştirmektedir.
CHP bu kader günlerinde demokratik özlemleri olan tabanını
paralize etmekte, sahte hayaller yaymaktadır
Bu durumda Erdoğan, tıpkı şimdiye yasaları tanımayıp fiili
durumlar yaratarak mevziler kazandığı gibi, şimdi de meclis iç tüzüğünü vs. de
çiğneyerek, yıldırım hızıyla değişikliği meclisten geçirdikten sonra, kendi fiili tek adam rejimi altında, yani Olağanüstü
Hal Rejimi altında; yani en temel hakların ve hukukun askıya alındığı bu ortamda;
herkesi sindirip, referanduma giderek, gereğinde hileler de yaparak, fiili
duruma yasal bir kılıf da giydirip geri dönüşü olmaz bir şekilde, dizginlenemez
bir terör ve diktatörlük rejimine geçecektir.
Bu durumu bir parça aklı olan herkes görüyor. Herkes alarm
zillerini çalıyor.
Örneğin birkaç gün önce, deneyimli bir diplomat olan Aydın
Selcan “Hayır
diyorum” başlıklı yazısına şu sözlerle başlıyor: “Anayasa adı altında tıkabasa doldurulmuş bir torba Meclis’e geldi. İşte
birkaç güne, güle oynaya oylanıp geçecek.”
Ve şu sözlerle bitiriyordu: “Oksijen tükeniyor. Filmin sonu geliyor. Filmin sonu kötü bitmesin.
Gelin bir sonraki sahneyi hep birlikte yazalım. Hiç yoksa denemedik olmasın.”
Eğer şimdiden hepimiz Selcan gibi “#Hayır” demeye başlamaz, sesimizi yükseltmezsek, referandumdan #Hayır çıkma olasılığı bile kalmayacak;
bir soluklanma olanağı bile yitirilmiş olacaktır.
Ondan sonra her şey için çok geç olacaktır.
Dün tehlikenin görülmesi için belki erkendi. Henüz işlerin
bu noktaya gelmeyeceği sahte hayalleri ve beklentileri vardı.
Bu arada o hayaller de yitirildi.
Aslanda tek kazandığımız yitirdiğimizdir: sahte
hayallerimiz.
Bu nedenle belki dün erkendi.
Yarın çok geç olacak.
Şimdi tam zamanı.
Bu gidişi şimdi durduramazsak, sonra hiç durduramayız.
*
Herkes durumu görüyor aslında. Bir şeyler yapmak istiyor.
Ama somut bir öneri getiren yok.
Genel olarak “faşizme
karşı birleşmek”ten söz etme ötesinde somut bir öneri yok.
Direniş için somut Hedefler
ve Parolalar; somut Strateji, somut Taktikler, Örgüt ve Mücadele Biçimleri öneren yok.
Bu yokluğa son vermek için aşağıda son derece somut bir
öneriyi Erdoğan’ın tek adam rejimi ve diktatörlüğüne karşı olan tüm
yurttaşların dikkatine sunmak istiyoruz.
Tüm yurttaşları bu konuda fikirlerini söylemeye veya varsa
başka somut öneriler getirmeye; tüm örgüt ve girişimleri bu öneriyi gündemlerine
alıp görüşmeye; bu öneriyi benimseyenleri de en kısa zamanda harekete geçmeye
çağırıyoruz.
Aşağıda önerilen Hedef, Parola, Strateji, Taktikler okunduğu
ve üzerine düşünüldüğü takdirde tek mümkün
ve gerekli olan hareket hattının bu olduğu görülür.
Ama “el elden, akıl
akıldan üstündür” diyerek en azından başka öneri ve tartışmalara bir temel
ve başlangıç olabilmesi için, bir öneri olarak tüm yurttaşların, tüm
örgütlerin, çevrelerin, girişimlerin bilgisine ve tartışmasına sunuyoruz.
*
Aşağıdaki öneriler tarih boyunca ezilenlerin izlediği mücadele
biçimleri ve taktiklerin derslerine dayanmaktadır.
Nedir bunlar?
Ezilenler binlerce yılın tecrübesiyle şu yöntemleri
geliştirmişlerdir.
a)
Altta güreşmek ve karşı tarafı yormak, yani
karşı taraf güçten düşünceye; güç dengesi değişinceye kadar savunmada kalmak.
b)
Karşı tarafın gücünü ona karşı kullanmak.
c)
Karşı tarafı kendi oyununa getirmek.
Bütün uzak Asya sporları özünde silahsız ve güçsüzlerin silahlı
ve güçlü egemenlere karşı direnişi için geliştirilmiştir ve bu ilkelere dayanırlar.
Karşı taraftan öğreneceğiz, karşı tarafı kendi gücü ve
oyunuyla yeneceğiz. Onun gücünü ve aklını ona karşı kullanacağız.
Gücümüzü düşmanımızın gücünden, aklımızı düşmanımızın
aklından; yapacaklarımızı düşmanımızın yaptıklarından alacağız.
Ve bunları apaçık, karşı tarafın gözü önünde, hiçbir
gizlimiz saklımız olmadan yapıyoruz ve yapacağız.
*
“Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış
sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru
karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının
kalbine!dir.”
Ece Ayhan
Soruyu doğru sormak doğru bir çözümün veya cevabın
yarısıdır.
Cevaplanması gereken ilk soru şudur?
Erdoğan’ın tek adam diktasına gidişine karşı en geniş birlik, hangi hedef ve parolalar etrafında; hangi örgüt ve mücadele biçimleriyle
sağlanabilir?
Bu en geniş birliğin hedef ve parolasını bizlere bizzat
Erdoğan göstermektedir.
Erdoğan’ın hedefi başkanlık rejimi denen tek kişi
diktatörlüğünü kurmaktır. Ve bu yolda sürekli ileri gitmek zorundadır. En küçük
bir geri adım atamaz, zaaf belirtisi gösteremez. Aksi takdirde gayrı memnunlar
başını kaldırmaya başlar ve bu sonu mahkemelerde hesap vermeye gidecek bir yolu
açar.
O halde bizim hedefimiz:
Erdoğan’ın başkanlık rejimini engellemek,
bu gidişi durdurmaktır.
Bu hedef etrafında en
geniş birlik kurulabilir.
Erdoğan bizzat kendisi kendi başkanlığını baş hedef olarak
koyarak, bizlerin baş hedefimizi de belirlemekte ve en geniş birlik kurmamızın
fırsatını vermekte; yolunu göstermektedir.
Çünkü tam da Erdoğan’ın başkanlığını engelleme, buna hayır
deme hedefi bizlerin en geniş birliği kurmamızı mümkün kılar.
Örneğin Erdoğan’ın Suriye’ye girme; Irak’ta Şengal’i işgal
etme; Şhangay Beşlisi’ne katılma, İncirlik üssünü kapatma; Rojava’yı işgal etme;
tüm basını susturma, tüm gazetecileri içeri alma gibi planları karşısında böyle
geniş bir birlik kurulamayabilir.
Örneğin Erdoğan’ın Kürtlerle barış değil savaş çizgisi
izlenmesini isteyen ama başkanlığa da karşı olan kesimler küçümsenmeyecek
ölçüdedir.
Benzeri durum, “Laik yaşam tarzına” alan bırakmama
stratejisini onaylayacak veya sesini çıkarmayacak ama başkanlık rejimi karşısında
olabilecekler için de geçerlidir.
O halde, Erdoğan’ın dizginsiz bir diktatörlük rejimini bizlere
zorla dayatarak, aslında bizlere en geniş birliği kurabileceğimiz hedefi de
sunmuş olmaktadır: Erdoğan’ın başkanlığını engellemek. Ceza suçun cinsindendir.
*
“Ayağımıza pranga takarlarsa, duruşumuz, oturuşumuz, hatta
giyinişimizle; öldürülürsek gebermemizle, gömülsek mezarımızla; yakılarak
dumanımız havaya savrulsa heyûlamızla, hatıramızla…” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı,
Yol)
Peki, bu hedef etrafında bizleri birleştirecek bir “bayrak”, en geniş birliği sağlayacak
kısa ve özlü bir Parola ne olabilir?
Bunu da bize yine Erdoğan vermektedir.
O referandum’da “evet” istiyor. İstediği özünde bir tek
sözcükten ibarettir: “Evet”
O halde bizim parolamız ve bayrağımızın ne olacağı bellidir
ve bir tek sözcükten ibarettir: #Hayır
*
Hedef: Başkanlığı engellemek.
Parola: #Hayır
Askerlikte her parolanın bir de “işaret”i olur.
Bu işaretin ne olacağını da yine bize Erdoğan gösteriyor
yaptıklarıyla.
Erdoğan, bütün basını satın aldı ya da tehditle sindirdi,
gazetecileri tutukladı; İnternette bizlerin vergilerinden alınan paralarla
maaşları ödenen trolleriyle engellemeler, manüplasyonlar yaptı, yapıyor ve
yapacak.
Bunlar yetmedi İnternette de en küçük bir özgürlük alanı
bırakmayan kararnameleri çıkardı.
Bize bir tek şey kaldı bu işaret: #
Yani yabancıların “raute”,
müzisyenlerin “diyez” dediği, sosyal
medyada önüne geldiği bir kelimeyi Hashtag
haline getiren ve o işaretin önünde olduğu kavramların geçtiği tüm paylaşımları
aynı konu altında toparlamaya ve birleştirmeye yarayan; birbirini kesen iki paralelden
ibaret bir işaret.
Bu işareti bir kelimenin önüne koyduğunuzda, bütün sosyal
medyada aynı işareti içeren tüm paylaşımlar bir arada görülürler.
Bu işareti içeren her metin bu tema altında toplanır.
O halde bizler her “hayır” sözünü geçirdiğimiz yerde veya
her paylaşımımızda bir #Hayır hastağı
kullanırsak, bu paylaşımlarımızın hepsi aynı başlık altında toplanacak ve bir
arada bulunacaktır.
Bu durumda #hayır’lar çok kullanıldıkları için konular
içindeki yeri yükselecek belki de en başa geçecektir. Böylece #Hayır itirazı sosyal medyada en başta
duracaktır.
Bu durumda Erdoğan’ın trolleri işlevlerini yerine getiremez
olurlar.
Troller bu başlık altında sabotajla, gereksiz ve saçma
paylaşımlar yapabilmek için ister istemez paylaşımlarına #Hayır hastağını koymak zorundadırlar. Bunu koyduklarında
ise, #Hayır diyenlerin sayısını yükseltmek, #hayır’ı daha da yukarılara çekmek
zorunda olacaklardır. Yani Erdoğan kendi oyununa düşmüş olacaktır.
Erdoğan’ın trolleri başka bir hastağı yükseltmek isterlerse,
milyonlarca #Hayır diyen insanla baş edebilmeleri mümkün olmaz.
Milyonlarca yurttaşın her paylaşımda #hayır’ı kullanması
durumunda hiçbir engelleme veya sabotaj bunu ortadan kaldıramaz.
*
Ayrıca böylece belki dünyadaki demokratların da desteği
kazanılıp ilk kez dünya çapında bir #hayır hastağının günlerce ve haftalarca en
tepede kalması sağlanabilir.
Bu dünya çapında bir sosyal direnişe dönüşebilir; yeni bir
olgunun ortaya çıkışına da vesile olabilir.
Bütün bunlar ilk elde bizlerin gücümüzü görmemizi ve kendimize
güvenimizi sağlayacaktır.
Bunlar için karar almaya gerek bile yok. Herkes kendi girişimiyle
buna başlayabilir. Milyonlarca insanın kişisel inisiyatifleriyle başlayacak
böyle bir hareket, sanal âlemden gerçek âleme geçebilmek için, tıpkı tulumbaya
su çekebilmek için bir parça su koymak gibi bir işlev görebilir.
O halde Parola: Hayır
İşareti: #
Hiçbir şeyimiz kalmasa bile o küçücük işaretimizle: #Hayır
*
“Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB
bütün insanların dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağına
dağıttı.” (Tekvin)
Türkiye’de muhalefetin zayıflığının en büyük nedenlerinden
biri, her bir akımın, kesimin, örgütün, çevrenin farklı gündemleri, farklı
problematikleri, farklı kavram sistemleri öncelikleri olmasıydı.
Ve bunlar tıpkı Hindistan’ın kastları gibi birbirlerine de
kapalıydı ve birbirlerinin dilini de anlamıyorlardı.
Erdoğan yasaklarıyla fiilen bu çeşitliliği yok ederek ve
kast sistemini yıkarak; bizleri bir tek #hayır hastağına mahkûm ederek, bizleri
aynı öncelik ve aynı konu, aynı program ve aynı parola altında bir araya
getirmiş oluyor. Böylece en farklı birbirini anlamaz ve birbirini işitmez seslerin
ve dillerin bile aynı hastag altında toplanmasını sağlamış bulunuyor.
#Hayır bir Müslüman’ın da, bir Alevinin de bir Kürt’ün de,
bir Türk’ün de bir Anarşistin de bir muhafazakârın da, bir komünistin de, bir
liberalin de aynı şeyi anlayacağı basit bir piktogram
işlevi görür.
Bu da sanal âlemde olduğu kadar gerçek âlemde de ortak bir
şeyler yapılabilmesinin olmazsa olmaz koşuludur.
*
Biz o piktogramı kullanmaktan alacağımız güçle, sanal âlemde
toparlanabilir ve tekrar gerçek âleme gelebiliriz.
Ama nasıl?
Biliyoruz ki en küçük bir politik özgürlük alanı kalmadı
En sıradan hakları için bir araya gelenlere bile polis
saldırmaktadır. Bu nedenle kimsenin muhalefetini ifade edece dışa vuracak imkânı
kalmamıştır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, örgütlenme, gibi hakların
bütünü ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.
Bunların kullanılması yönündeki en küçük bir deneme bile
Polis’in şiddetine muhatap olmaktadır.
İşte yine Erdoğan’ın bu oyunu ve gücü de kendine karşı bir
silaha dönüştürülebilir.
Çünkü gerçek durum şuydu. Toplantı ve gösteri söz konusu
olduğunda, küçük sol gruplar veya her hareket, o eyleme yönelik somut hedef
içeren pankart ve sloganlardan ziyade, örneğin miting yapılan konuyla tamamen
ilgisiz kendi rozet parolalarını atıyor, bayraklarını taşıyordu.
Böylece o somut hedef etrafında pek ala o mitinge
gelebilecek geniş kesimlerin uzak durmasına yol açıyordu.
Ayrıca genellikle küçük sol radikal gruplar, polisin
saldırısı için bahaneler yaratmakta da çok başarılı oluyorlardı. Bu da aynı
şekilde geniş kesimlerin katılımını engelliyordu.
Katılım düşük olunca da polisin o eylemleri dağıtması ve saldırması
daha kolay oluyordu. Böylece miting ve gösterilere polis dağıttığı veya
saldırdığı için katılım azalıyor; katılım azaldığı için polis daha keyfi ve hayâsızca
saldırıyordu. Bu nedenle giderek en sıradan demokratik tepkiler bile ifade
edilemez hale geliyordu.
Erdoğan şimdi bütün bu sorunları fiilen ortadan kaldırdı. Bu
nedenle bir bakıma tekrar geniş kitlelerin katılabileceği eylemler için
istemeden de olsa alanı temizledi denebilir.
Ve şimdi gerçekten politik somut hedefe yönelik ve çok büyük
katılımlı bir hareket tam da bu sayede oluşturulabilir. Yani yine Erdoğan’ın
oyunu ve gücü kendine karşı kullanılabilir.
*
Yapılabilmesi hem
mümkün hem de gerekli olan, olan politik özgürlükler ve haklar alanına
girmeden ve bunun için zerrece bir çatışmaya girmekten kaçınarak, temel yurttaşlık ve insan hakları alanında
hareket etmektir. Bu yasakları ve olanaksızlığı, hem somut bir hedef etrafında bir araya gelmek, hem de geniş katılım için bir fırsat ve olanak olarak
değerlendirmektir.
Nedir örneğin temel insan ve yurttaşlık hakları?
Her yurttaşın, her insanın yemek, içmek, bir yerden bir yere
gitmek, bir yerde durmak, oturmak, arkadaşlarıyla sohbet etmek, yürümek,
üzerine istediği desende elbise giymek, rozet takmak gibi politik özgürlükler
alanına girmeyen ve kanunlarca ve olağanüstü hal tarafından bile
engellenemeyecek birtakım temel hakları en azından biçimsel olarak hala vardır.
Bunların kullanılmasını engelleme en keyfi olağanüstü hal
idaresinde bile bir suçtur.
Önce de belirttiğimiz gibi artık pankart, bayrak, slogan benzeri
şeyler de mümkün değildir.
Aslında bu dağınıklıkta bu da bizlerin lehine olarak
değerlendirilebilir.
Hiçbir pankart asmayacağız, hiçbir bayrak, hiçbir slogan
yok. Tamamıyla sessiz veya normal insanlar arası sohbetler, ilişkiler alanında
olacağız.
Ama #Hayır’ımızı bir kâğıda, bir çaput parçasına veya çantamıza
veya elbisemize, gömleğimize yazıp boynumuza asacağımız veya göğsümüze
yapıştıracağız veya kolumuza takacağız veya çantamızla taşıyacağız. Böyle bir
biçimde herkes günün belli bir saatinde ve belli bir yerde durabilir, yürüyebilir,
oturabilir, arkadaşlarıyla karşılaşıp sohbet edebilir, gelen geçen birine bir
şeyler sorabilir. Bütün bunlar hiçbir suç oluşturmaz ve gösteri yürüyüş kanunları
alanına girmez.
Örneğin Beyoğlu, Kadıköy, Beşiktaş gibi semtlerde neredeyse günün
her saati bir miting kadar büyük bir yoğunluk ve kalabalık var. Burada oturan,
yürüyen, duran insanların böyle üzerlerinde sadece #hayır içeren yazılarla
orada bulunmaları mümkündür.
Yani hiçbir slogan atmadan, hiçbir ses çıkarmadan, hiçbir bayrak
ve pankart açmadan olağan şekilde bir yerden bir yere gidercesine veya otururcasına
veya durucasına #Hayır diyebiliriz.
Bunu günün belli bir saatinde, belli yerlerde binler, yüz
binler yapmaya başladığı hukuken hiçbir politik yanı olmayan ama fiilen son
derece gerçek bir sosyal ve politik hareket ortaya çıkar.
Böyle bir hareket başladığı ve belli bir kritik kütleyi aştığı
takdirde binlerce, milyonlarca insan buna katılabilir.
Geniş kitlelerin katılabileceği ve herkesin bir tek hedef
etrafında birleşebileceği tek biçim budur.
Erdoğan bütün özgürlüklerimizi gasp ederek; bize kendisine
karşı mücadele edecek bu yolu bırakarak, aslında bizlere kendisini yenebileceğimiz
tek yola da sokmuş; bizlerin kendi zaaflarımı aşmamızı sağlamış olmaktadır.
*
Böyle bir hareket kısa sürede başlayabilirse, bir süre sonra
AKP saflarında da sesler daha gür çıkmaya başlar; CHP daha aktif bir direniş
çizgisine gelmek zorunluluğunu duyar; hatta MHP’de bile bir bölünme ve daha
güçlü bir direniş başlayabilir.
Bütün bunlar güç ilişkilerinde ciddi bir dönüşüme yol
açabilir.
Bütün önceki deneyler bunun böyle olacağını göstermektedir.
Gezi hareketi geniş kitleden destek görünce, CHP bu kayış ile tabanını
kaybetmemek ve Gezi’yi kontrol edebilmek için Kadıköy’de yapacağı mitingi iptal
etmiş ve geziye gitmiş böylece ona güç vermek zorunda kalmıştı. Keza o zamanlar
Gül ve Arınçların sesi daha gür çıkıyordu.
HDP 7 Haziran seçimlerinde başarı kazanınca Gül’ün sesi daha
gür çıkıyordu.
Ama HDP ezildiğinde hiç birinin sesi çıkmaz oldu. CHP daha
da sağ bir çizgiye kaydı.
TİP 1965 seçimlerinde başarı kazanmasaydı, İsmet Paşa ve
Ecevit “Ortanın solu” demezlerdi.
Böyle bir ortamda, Anayasa değişikliği meclisten geçse bile,
bu başarı rüzgârların yönünü çevirir, bu kâbus dönemine son verilerek
Referandum’da #hayır oyu çıkması sağlanabilir.
Böyle bir direniş hattı geliştirmeden referandumda #Hayır
oyu çıkması bile olanaksızdır.
*
Bu bir hayal değildir ve bu yönde iki deney de vardır.
Biri Nuriye Gülmen örneğidir.
Nuriye gülmen işinden edilince tek başına burada
önerdiğimize benzer bir direniş biçimini uygulamıştır. Ve yaptığı hiçbir kanuna
aykırı olmadığından, ister istemez her seferinde serbest bırakılmak zorunda
kalınmış ve mücadelenin bir tek kişi ile bile yapılabileceğinin örneğini sunmuştur.
Binlerce Nuriye Gülmen olduğunda nelerin başarılacağı
tasavvur edilebilir.
*
Bir diğeri de 2015 Kasım seçimlerinden önce denenmiş #istifa
hareketidir.
Bu girişim başarılı olmadı. Çünkü erkendi. Herkes seçimlerde
Erdoğan’ın ikinci bir yenilgi alacağı beklentisi içindeydi; bu nedenle #İstifa
hareketi ve talebinin esas seçimlerden sonra gündeme geleceği beklentisi vardı.
Bu yüzden ilgi görmemiş ve büyük bir katılım sağlanamamıştı.
Ama bu girişim bir erken doğum, bir düşük olmasına rağmen, böyle
bir direnişin mümkün olduğunu gösterdi.
Bu satırların yazarının da arasında bulunduğu girişimciler
boyunlarına ve göğüslerine #istifa yazılı kâğıtlar asarak her gün Kadıköy’deki
Karaköy iskelesinin önünde durdular, oturdular, sohbet ettiler, yürüdüler,
dolaştılar. Yani temel yurttaşlık hakları çerçevesini hiç aşmadılar. Slogan
atmadılar, bayrak ya da pankart açmadılar. Epey ilgi de gördüler. Ama insanlar
bunun için henüz hazır değildi.
Ve polis bu durumda ne yapacağını, neyle suçlayarak bu
direnişi kıracağını bilemedi. Uzaktan ve yakından izlese de kanun dışı bir
durum olmadığından ve bir bahane de bulamadığından bir şey diyemedi.
Seçimler beklenenin aksine tam bir yenilgi olunca, #İstifa
talebi birden anlamını yitirdi. Ayrıca kimsede başka bir direnişe başlamak için
güç ve moral de kalmamıştı.
Evet, erken olduğu için; herkes henüz tehlikenin büyüklüğünü
kavramadığı veya seçimlerde savuşturulabileceğini düşündüğü için
kitleselleşemedi. Ama örnek, bir deney oldu böyle bir şeyin yapılabileceğine
dair.
İşte şimdi yapılması gereken tamı tamına böyle bir şeydir. #İstifa için belki erkendi. Ama #hayır için şimdi tam zamanı. Şimdi #Hayır demezsek, yarın çok geç olacak.
İşte şimdi yapılması gereken tamı tamına böyle bir şeydir. #İstifa için belki erkendi. Ama #hayır için şimdi tam zamanı. Şimdi #Hayır demezsek, yarın çok geç olacak.
*
Somut önerimiz budur.
Bütün yurttaşları, örgütleri, özellikle Demokrasi İçin Birlik
Hareketi’ni, Bir aradayız Burdayız’ı,
HDK’yi, HDP’yi, Anti Kapitalist Müslümanları; Emek ve Adalet diyenleri, Barış
İçin Akademisyenleri, Barış İsteyen aydınları, EMEP’i, Halk Evleri’ni, Haziran
Hareketi’ni hâsılı herkesi bu öneriyi desteklemeye ve fiilen hareket geçmeye çağırıyoruz.
Dün erkendi, yarın çok geç olacak.
Dün erkendi, yarın çok geç olacak.
Şimdi tam zamanı:
#Hayır’da #Hayır vardır.
9 Ocak 2017 Pazartesi
@demiraltona
2 yorum:
>özellikle Demokrasi İçin Birlik Hareketi’ni, Bir aradayız Burdayız’ı, HDK’yi, HDP’yi, Anti Kapitalist Müslümanları; Emek ve Adalet diyenleri, Barış İçin Akademisyenleri, Barış İsteyen aydınları, EMEP’i, Halk Evleri’ni, Haziran Hareketi’ni
Direkt #PKK'yi yazsan daha anlaşılır olurmuş.
milyonlarca insanın #hayır dediğini, bunu sessizce görünür kıldıklarını düşünmek bile heyecan verici.
Yorum Gönder