Doğa milyonlarca yıllık deneme yanılmalarla aynı sonuca
ulaşan bir çok farklı yollar, stratejiler olduğunu defalarca göstermiş
bulunuyor. Örneğin karşı tarafın ilgisini çekecek göz alıcı renklere,
hücrelerdeki pigmentler aracılığıyla da ulaşılabilir; farklı dalga boylarındaki
ışığı kırıp yansıtma aracılığıyla da. Bunların her birinin kendine göre avantaj
ve dezavantajları vardır. Yumurtayla üremek de bir stratejidir; memeli veya
keseli üremek de. Milyonlarca yumurta bırakarak da soyun devamı sağlanabilir;
birkaç yumurtaya yoğun bir bakımla da.
Toplumda da belli bir amaca yönelik olarak bir çok farklı
yollar ve stratejiler bulunabilir. Matematikçilerin diliyle, “bir doğruya
dışındaki bir noktadan sonsuzca paraleller çizilebilir”. Ama verili koşullar
göz önüne alındığında, belli bir anda, sonsuz sayıdaki olanaklar arasında
sadece bir tanesi gerçekten “paralel”dir.
Radikal Demokratik bir parti ve hareket yok. Bunun nasıl oluşturulabilineceği;
hangi ana halkayı yakalamak gerektiği sorusunu tartışıyoruz.
Buna giden bir çok farklı yollar ve stratejiler olabilir.
Bunlardan hangisini izlemek gerekir?
Ama önce şu farklı strateji ve yollar hakkında bir fikir
oluşturmaya çalışalım.
Örneğin şöyle düşünülebilir.
“Gezi Hareketi, Türkiye’de
Demokratik özlemlere dayanan genç ve modern güçlü bir temel olduğunu
göstermiştir. O halde Gezi’de ilk kez kendini gösteren bu insanlara yönelik
olarak bir şeyler yapmak; buradan hareket etmek; bu halkayı yakalamak gerekir”
denilebilir.
Böyle bir akıl yürütmeye göre de neler yapılabileceği
konusunda kendi içinde çok farklı strateji ve yollar vardır. Gezi’den geriye
kalmış küçük ve güçsüz “forumlar” ve “dayanışmalar”da çalışarak iğneyle kuyu
kazmayı denemekten; Gezi kitlesine ulaşmak için HDK’yı reforme edip onun gücü
ve olanaklarını bu kitleye yöneltmeye ve o kitle için cazip hale getirmeye
kadar çok farklı stratejiler vardır. Şurada veya burada bu stratejileri veya böyle
farklı stratejilerin çeşitli kombinasyonlarını izleyen (hem forumlarda, hem HDK’da
çalışmak gibi örneğin) insanlara rastlanıyor.
Ya da şöyle düşünülebilir.
“Her şeye rağmen Türkiye’de
en demokratik eğilimli güçler Kürt hareketi ve onun çeperindeki HDP-HDK
çevrelerinde bulunmaktadır. Buradan hareketle küçük de olsa bir tutamak noktası
oluşturulabilir. Bir radikal demokratik hareketin çekirdeği buralarda
oluşabilir. Kürt hareketinin Türkiye Partisi olma amacı da bunun için iyi bir
olanak sunmaktadır. O halde yapılacak iş buralarda çalışmak; sabırlı ve örnek
davranışlarla insanların güvenini kazanmak ve orayı gerçekten demokratik bir
yapıya ve programa kavuşturmaktır.”
Tabii böyle bir strateji içinde de farklı yollar vardır.
Örneğin Gezi’nin varlığını ve kalıntılarını bu amaca ulaşmak için güçlü bir basamak
olarak görebilirsiniz ve bu nedenle oralarda da çalışırsınız.
Ama örneğin böyle bir strateji de aslında yukarıdaki örnekle
çakışır. Yani sadece sonsuz sayıda farklı stratejiler yoktur; bunların çoğu da
birbiriyle farklı kısa vadeli amaçları olmasına rağmen diğerleriyle çakışırlar
ve farklı yolların sayısını epeyce azaltırlar.
Bu çakışmalar, vitesli bisikletlerdeki ön ve arka
dişlilerdeki farklı vites kombinasyonlarının bir kısmının aslında aynı güç ve
kat edilen yol ilişkilerine denk gelmeleri gibidir. (Burada farklı gibi görünen
yolların aynı yolar olduğu vs. konumuz olmadığından bu bahsi geçiyoruz.)
Ya da yukarıda örnek olarak verilen iki stratejiyi bir arada
sürdürmek; aralarında optimum bir denge gözetmek de bir üçüncü strateji
olabilir.
Ama soruna çok daha farklı, kısa değil, uzun vadeli bir
perspektifi ve hazırlığı öne çıkarak da yaklaşılabilir.
Örneğin şöyle de düşünülebilir
“Türkiye ve Dünya’da
radikal demokrasiyi savunacak bir hareket ve parti yok. Bu yokluğun ardında
İşçi Hareketinin büyük yenilgileri ve karşı devrimler de var; Marksizm'in Aydınlanma’nın
Din ve Ulus kavramlarından kopamamışlığı da. Bu çok derinden ve uzun vadeli
işleyen bir süreçtir. Bu radikal demokratik hareket yokluğunun hem bir
yansıması; hem de bu yokluğun yarattığı sorunlara bir çare denemesi olan post-modernizm,
yani “izafilik” ve “çok renklilik” vs. gibi özellikler, aslında radikal bir
demokrasi için bir temel oluşturamayacağı gibi, var olan gerici biçimleri
reforme etme çabasından başka bir şey olmadığından, radikal demokrasinin
oluşmasının önünde de bir engeldirler. Bu nedenle, bu ideolojik hegemonyaya son
vermek için, bugün çok daha uzun vadeli ve derinden bir hazırlık gerekmektedir.
Bir zamanların Aydınlanma
devriminin, uluslara karşı yapılması gereken; ikinci bir baskısı gerekiyor.
Tıpkı Muhammet’in İbrahim’in dinini, kaynağa (İbrahim’e) dönerek yeniden
tanımlaması gibi. Tıpkı Fransız Devrimi’ni Aydınlanma yazarlarının hazırlaması
gibi, radikal bir demokrasiyi hazırlayacak “Aydınlanmacı Düşünürlere”, “Ansiklopedist”lere
ihtiyacımız var. Bu “Aydınlanma Düşünürleri” ya da İslam’ın diliyle söylersek “hanifler”
(Devrim ve peygamber habercileri ve ideolojik hazırlayıcıları) ancak Marksizm’e
dayanabilir. Bunlar, Aydınlanma’nın o zamanki dinlere karşı yaptığı muazzam
teorik ve entelektüel hazırlığı, uluslara ve ulusçuluğa karşı yapmalıdır.
Böyle uzun ve teorik
bir birikim olmadan, bir “stratejik derinlik” sağlanmadan ileriye doğru
yapılacak her hamle, ilk atılımda benzini bitmiş bir araba gibi yolda takılıp
kalmak zorundadır. Yapılacak iş bu teorik temelleri hazırlamaktır. Yıllar sürecek
böyle teorik ve entelektüel bir hazırlık olmadan; İnsanların kafalarında
uluslara ve ulusçuluğa karşı ikinci bir aydınlanma başarılmadan, bir gerçek
ilerleme sağlamak olanaksızdır. İnsanların önce Türk veya başka şeyler olmaktan
çıkıp demokratlara dönüşmesi gerekmektedir. Bu olmadan bir şey başarılamaz.
Diğerleri boşuna güç ve zaman kaybıdır.”
Ya da bütün bu uzun ve kısa vadeli stratejilerin optimum
dengesini gözeten bir strateji de izleyebilirsiniz.
Bunların her birinin kendine göre avantaj ve dezavantajları
vardır.
Fakat aynı amaca giden çok farklı yollar olmasına rağmen ve
tam da bu nedenle, enerji ve imkanlar her zaman sınırlı olduğu için, birinden
almadan diğerine veremezsiniz.
Bu nedenle en optimum denge arayışlarında bile, verili
koşullarda yakalanacak ana halka, o anda nereye yüklenmek gerektiği çok
önemlidir.
Öte yandan ek bir sorun da şudur.
Eldeki güç olağanüstü küçükse bu durumda asgari ölçüde olsun
bir güç sağlamak bütün stratejik sorunların önüne geçer. Sorun bir bakıma “ilk
birikimi” sağlamaktır. Yoksul olduğunuz için yoksul kalmaya mahkum olmak gibi
bir durumdur çoğu kez ortadaki açmaz. Size kredi verecek kimse yoktur bu
birikimsizliğin sorunlarını biraz olsun giderecek. Korsanlık ve katliamlarla da
bir “ilk birikim” de size uymaz.
Böylece elinizde tulumbaya koyacak bir maşrapa suyunuz
olmadığı için suyun yanı başında susuzluktan ölebilirsiniz.
(Bizim yıllardır trajedimiz bir bakıma tam da buydu. Türkiye
Demokratik Özlemli direniş ve hareketlerle kaynıyor; biz demokratik bir hareket
için bütün teorik temeli ve programı hazırlamışız. Ama bir maşrapa su olmadığı
için susuzluktan ölmek üzereyiz.)
İşte demokratik hareketin oluşmasının karşılaştığı temel
sorunlar genel kavramlarla ifade etmek gerekirse kısaca bunlardır.
İyi bir okuyucunun hemen fark edeceği gibi, bunlar tamı
tamına bizim karşılaştığımız sorunlardır. Bütün politik ve teorik çabamız bu
sorunları çözme çabalarından başka bir şey değildir.
Bir radikal demokratik hareket oluşturmak için sıfırdan
başlamak gerekmiyor. Ortada hiçbir şey yoksa bile yukarıdaki yolların
denenmişliği ve deneyler var.
Biz şahsen bu farklı stratejiler arasında kimi zaman birine;
kimi zaman diğerine ağırlık vererek bir optimum denge gözeterek sınırlı ve
giderek azalan gücümüzü ve zamanımızı kullanmaya çalıştık.
Bir yandan Türk sosyalistlerinin milliyetçi ve gerici
özelliklerine karşı ideolojik ve politik mücadele vererek; diğer yandan Kürt
hareketi ve çeperindekilerin eylem ve örgütlenme girişimlerine (Seçim ittifaklarından,
Çatı Partisi, HDK, HDP gibi örgütlenme girişimlerine kadar) katkıda bulunmaya
çalışarak; Gezi gibi hareketler ortaya çıktığında teorik ve pratik olarak (Gezi’de
neredeyse günü gününe ve en çok yazı yazandık) etkilemeye çalışarak yaptığımız
buydu. Sadece bunlar da değildi.
Bir yandan Açılım’dan
Köxüz’e ve Ne Yapmalı’dan Radikal
Demokrasi’ye kadar bir çok yayın girişimlerinde bulunarak; bunların bin bir
pratik işini de yaparak; diğer yandan en
küçük bir fırsat bulduğumuzda, Din ve Ulus teorileri alanında Marksizm’i adeta
yeniden yazarak yapmaya çalıştığımız hep bu farklı stratejilere denk düşen
yolların o momentte can alıcı noktasına yüklenmek ve bir bütün olarak optimum bir
güç dağılışı ve verimini gözetmek oldu.
Bunca yıllık çabadan küçük de olsa bir birikim oluştu mu?
Hiçbir şey yok gibi; suya yazı yazmışız gibi görünüyor.
Öte yandan somut bir sonucunu görmesek de “emek zayi olmaz” diye
düşünüyoruz.
Ne olduğunu görmek için, “bugün Radikal Demokratik bir hareket veya partinin oluşumu için ne
yapmak gerekir, hangi ana halkayı yakalamak gerekir, nasıl bir strateji izlemek
gerekir?” konusunu en azından tartışmaya hazır olanların parmak kaldırması gerekiyor.
Bu ilk adım olabilir.
İkinci adımın ne olacağına ise ancak böyle bir tartışmayı
yapanlar karar verebilir.
Ben varım.
09 Nisan 2014 Çarşamba
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder