15 Haziran 2013 Cumartesi

Yapılacak Tek Şey Direniş Kararı Alanları Desteklemektir Direnişin Başarısı İçin Çalışmaktır

İşçiler yine en önde ölenler oldular
Demirci Ethem Sarısülük - İşçiler yine en önde ölenler oldular
Biraz önce forumlarda alınan direniş kararı açıklandı.
Önce yanlış bir algıyı düzeltmek gerekiyor.
Bu kararı alanlar sol örgütler falan değil.
Şöyle bir yanlış algı var: orada çevreci, çiçekçi, böcekçi iyi aile çocukları var da Sol örgütler onların arasına girip veya hiçbir temsile dayanmadan örgütlülükleri ve tecrübeleriyle onları kendi istekleri yönünde yönlendiriyor. Durum bunun tam tersidir.
Örgütlü gruplar, fazla bir etkiye sahip değildir. Orada küçük propaganda çadırcıkları veya masalarından fazla bir etkileri yok ve belki buradan bize de birkaç radikalleşmiş genç düşer havasındadırlar. Ancak büyük olasılıkla tersi olacaktır, sol örgütlerden oradaki kendiliğinden harekete geçişler olabilir. Oradaki canlı hareketin dalgaları bu etkisiz ve küçük örgütleri aşındırır ve parçalar gibi görünüyor.
Öte yandan örgütlü sol gruplar (“Marjinaller”), olaya iyi kötü daha politik ve ülke ölçüsünde güçler dengesi bağlamında baktıklarından, direnişin sürdürülmesi halinde daha geniş güçlere ulaşılması, taktik geri adımlar atılabileceği, direnişin sırf orada kalmak olarak anlaşılmaması, güçlü bir konumda akıllıca manevralar yaparak toplumsal tabanın genişletilmesi gibi bir yaklaşım içindeler. Çünkü ağır yenilgiler tatmışlar, bu devleti ve onun şiddetini daha yakından biliyorlar.
Halbuki “iyi çocuklar” tam da devleti tanımadıkları için, bütün saflıklarıyla, twitter şakalarıyla veya mantıki argümanlarıyla bu devleti değiştireceklerini ve onunla mücadele edebileceklerini sandıklarından; toplumsal güçlerin çıkarları ve fizik güçleri karşısında mantıki argümanların ve alayların pek etkili olamayacağını henüz bilmedikleri; genellikle ufukları ve dünyaları da Taksim Gezi’sinde yaşanmış güzel dayanışmacı günler ve dünya ile sınırlı olduğundan daha “radikaller”. Herhangi bir şekilde oranın terk edilmesini ve oradaki direnişi bırakmayı konuşmak bile istemiyorlar ve şimdiye kadar olduğu gibi hükümeti gerileteceklerini, çünkü haklı olduklarını söylüyorlar. Hatta Taksim alanını da yeşil alan yapmak, bunun için projeler oluşturmak; Gezi’nin bir bölümüne sebze ekmek gibi düşünceler gayet ciddi olarak öneriliyor ve kimileri bu yönde kendi girişimiyle bir şeyler yapmaya başlamışlar bile.
Örneğin Gezi’deki çadırların azaltılması gibi önerileri, çadırların üzerine kurulduğu yerlerdeki otların da ölmemesi gerektiği, sulanmak ve havalanmak ihtiyacı ile gerekçelendiriyorlar.
Başka bir kadın çıkıyor, sokak çocukları ilk kez burada bizlerle beraber yaşıyorlar, yalnızlık kötü diyorlar. Onlar için bile burada kalmamız gerekir diyor.
Çocuğumu evde bıraktım, sizi desteklemek için buraya geldim, direnin diyen kadının sözü bıraktığı yerde; daha önce hâkimlik yaptım şimdi avukatım diyen ve direnin diyen başka bir kadın sözü alıyor.
Yani sanılanın aksine durum tam tersi, bizim gibi eski sosyalistler veya aşırı solcu “marjinal gruplar” daha “aklıselim” ile davranmak yönünde konuşma ve öneriler yapma eğilimindelerken (elbet hepsi değil ve bir kısmı böyle düşünse bile ifade edemiyor, burada genel bir eğilimden, ağırlıklı bir ortalamadan söz ediyoruz); oradaki “sert” ve “keskin” olanlar; eğitimli, işi gücü olan, temiz aile çocukları. Erdoğan’ın “marjinal” sol küçük sol örgütlerden ayırarak iyi çocuklar kategorisine koydukları.
Bu genç insanlar oradaki direniş kararını alanlar.
Bunu bir kere iyice anlamak gerekiyor.
*
Dün bir foruma katıldım ve izledim. Söz de aldım ama sıra gelmedi. Daha sonra Çapul TV’ye gittim. “Söylemek istediklerim var ama sıra gelip söyleyemedim. Burada söyleme imkânı var mı” dedim ve orada söyledim.
Söyleyemediğim, ama konuşma imkânı bulsaydım Forum’da da söyleyeceğim ve Çapul TV’de söylediğim ama bu gençlerin hiçbir şekilde kaale almayacakları görüşler şunlardı.
1)      Burada azınlığın çoğunluğa uyması gibi bir ilişki yok. Bunun hem mekanizması ve hem de müeyyidesi yok. Burada çoğunluk Gezi’yi boşaltalım, güçlü iken geri çekilelim; bu mücadeleyi bırakmak değildir; genişletmek ve yeni alanlara yaymaktır diye düşünüp bir karar alsa bile, konuşmalardan görüleceği gibi, her ne olursa olsun burayı bırakmak istemeyenler var. Ve bunlar burada ilk direnişi başlatanlar. Yani karar ne olursa olsun, bir kısım da burada kalacak demektir. Bu durumda, boşaltma yanlıları bile önerilerini ve davranışlarını bu fiili durumu göz önüne getirerek belirlemelidirler. Burada kalacak olanları yarı yolda bırakma ve terk etme gibi bir duruma düşmeyecek somut biçimler üzerine düşünmeleri ve öyle davranmaya çalışmaları gerekir. Bunun da bir müeyyidesi yok elbette, ama bunu akılda tutmak ve bu veri üzerinden strateji ve taktik belirlemek gerekir.
2)      Taksim’in sembolik bir önemi var ve bu hareket Türkiye çapında milyonlarca insanın katılıp desteklediği bir hareket ama örgütsüz. Bu hareketin örgütlenebilmesi için Taksim’in sırtına büyük görev düşüyor ve herkes ondan bunu bekliyor. Hareketin içindeki insanların eğilimlerini yansıtacak kanallar yok. Bunun yaratılması gerekiyor. Örgütlerden oluşan platform, kendisini geçici olarak, bu kanalları yaratmak, örgütlenmeyi örgütlemek ile sınırlamalı ve bu yönde derhal harekete geçmelidir. Örgütsel temsilin yerini kesinlikle bireysel katılım ve onun üzerinden temsilciler seçme almalıdır. Hızla açık ve kendini oluşturan tüm bireyleri kapsayacak ve onların eğilimlerinin temsilini sağlayacak bir örgütlenme yapılması gerekiyor. Şu ana kadar internet bu hareketin örgütlenmesinde büyük bir işlev gördü. Aynı olanak kullanılarak yine hızla örgütlenilebilir. Burada bu teknik bilgiye sahip insanlar vardır. Örneğin bir direniş sitesi kurulabilir. Herkes buraya vatandaşlık numarası ile kaydolur ki hile ve mükerrer oy kullanımı vs. olmasın. Adaylar resimleri, biyografilerini, neleri savunduklarını veya karşı olduklarını; hangi bölge veya şehirden olduklarını yazarlar. İnsanlar bunlara bakarak kendilerine en uygun gördüklerine bir kere oy verebilirler. Örneğin yüz kişinin oyunu ve desteğini alanlar delege olurlar. Bunlar hem bölgeler, iller hem da Türkiye ölçüsünde toplantılar yapıp kararalar alabilirler ve kararları uygulayacakları seçebilirler. Böylece bu hareketin tümündeki eğilimleri gerçeğe en yakın biçimde yansıtacak bir meclis ortaya çıkar. Bu site herkesin kontrolüne açık olur. Seçtiklerinin istediği gibi davranmadığını düşünenler oylarını her an geri alabilirler. Böyle bir yöntemle bir iki hafta içinde tüm Türkiye’de örgütlenilebilir.
3)      Hareket Müslümanların büyük çoğunluğunun ve Kürtlerin desteğini alamadı. Bunun için onların da daha aktif katılımını sağlamak üzere bir çağrı yapılmalıdır. Yanlış algıları giderme yönünde çaba harcanmalıdır. Bunu yapabilmek için de yine yukarıdaki öneriye uyun bir örgütlenme gerekmektedir.
4)      Bu hareket her ne kadar bir yeşil alanı savunmaktan çıktıysa da demokrasi ve özgürlük esas talebi olmaktadır. Bu nedenle ülke çapında bu talepler manzumesi şekillendirmek gerekmektedir. Bunun için de yine yukarıdaki gibi bir örgütlülük şarttır.
5)      Pazar günü için an azından İstanbul ve Ankara’da birer miting çağrısı yapılmalıdır Taksim ve Kızılay için. Bu mitinglere en büyük katılımın sağlanması için her şey yapılmalıdır.
6)      Direnişin bayrağı olarak hiçbir siyasete, inanca, ulusa vs. gönderme içermeyen, nötr anlamlı, barış sembolü olan beyaz bayrağı öneriyorum. Hiçbir siyasete, dile, dine ayrıcalık tanımamayı kabul edenler, bu beyaz bayrağı yükseltirler. Bunlar isterlerse kendi küçük bir sembollerini bu beyaz bayrağın alt köşesine koyarlar.
7)      Böylece farklılık (küçük semboller) içinde birlik (Beyaz Bayrak) hiçbir farklılığa üstünlük ve imtiyaz tanımama bayrağımız olur ve hedeflerimizi en iyi şekilde sembolize edebilir.
Sanırım bunlardan sonuncusu hariç (zaman baskısıyla unuttum) diğerlerini Çapul TV’de ifade ettim. Buraya bir kere daha yazmış olayım.
*
Özetle bizlerin yapabileceği tek şey vardır. Gençlerin direnme kararını desteklemek ve onun azami başarası için elimizden geleni yapıp onları yalnız bırakmamak. Tıpkı bir ana veya babanın, çocuğunun kişiliğini ezmeden, ona sürekli yasaklar koymaktan kaçınarak, onun karar verme yeteneğini ve inisiyatif kullanmasını geliştirmek için ona dostça ve arkadaşça önerilerle yetinmesi, onu ona belli etmeden korumaya çalışması gibi olabilir.
Gençlerin bu saflığı yeni bilinmeyenler koyuyor ve denklemi daha çok bilinmeyenli yapıyor.
Örneğin bu kararı alanlar “Marjinal” sol gruplar olsaydı, devletin tüm şiddetiyle geleceği sabit olurdu, değişken veya bilinmeyen değil. Bizler de zaten bu varsayımla strateji ve taktik geliştirmeye çalışıyoruz.
Ama böyle değil. Bunu bizim gibi Devletin istihbarat kurumları da gözlüyordur. Ve elbet devletin istihbarat kanalları bu bilgileri hükümete iletiyordur. Belki de Taksim Gezi’sini terk etmeme kararını alanların tam da bu naiflikleri ve toplumsal konumları, hükümetin ve devletin, Kürtlere ve sosyalistlere karşı her zaman yaptığından farklı olarak, şiddet yerine örneğin çürütme stratejisi izlemesine yol açabilir ve bu da şiddetle üzerlerine gitmesini engelleyebilir. Ne de olsa onlar İstanbul’un orta sınıflarından insanlar. Onlara Kürtlere veya Sosyalistlere davrandıkları gibi sert davranmayabilirler.
Ama bu da ister istemez, Taksim’in (ve muhtemel bu örneği izleyecek başka yerlerin) her türlü fikrin kendini özgürce ifade alanı bulabileceği, Devletin kontrolü dışında özgürlük adaları olması demektir. Bu özgürlük adaları istemeseler de fiilen birer karşı iktidar alanları olarak ortaya çıkarlar. Bu ise er veya geç Devlet’in kendi otoritesini egemen kılmak için, uzun vadeli olarak buraları tecrit etme, bölme, çürütme gibi bir stratejiye geçmesine yol açabilir. Ama böyle bir strateji bu hazırlıksız ve tecrübesiz hareketin kendini hızla geliştirmesi için bir olanaktır aynı zamanda. Yaratıcı inisiyatifiyle tabanını genişletip hükümeti tecrit bile edebilir. Mücadele uzun siper mücadelelerine dönüşebilir.
Ya da tersini düşünelim. Aniden saldırıldığını ve oraların yok edildiğini var sayalım. O takdirde tıpkı olayların başındaki gibi, yüz binler yine alanlara akabilirler. Kaybedilmiş alanlar yine geri alınabilir. Mücadele bu tür gel gitler biçiminde de sürebilir.
Ama şu da olabilir. Örneğin Erdoğan, hafta sonu yapacağı mitingden de güç alarak saldırıp dağıtabilir. Büyük bir tepki olmayabilir. Olsa bile etkili olmayabilir ve kısa süreli olabilir. Hızla geniş tevkifatlar yapıp tam bir yılgınlık yaratabilir. Böyle ağır bir yenilgi o orta sınıf gençlerin bir kısmında yılgınlık yaratır ve özele çekilme gibi sonuçlara yol açarken, önemli bir kesiminde de hızlı radikalleşmelere yol açabilir.
Her halükarda Hükümetin ve geniş kitlelerin tepkilerinin nasıl olacağına bağlı olarak değişebilen çok bilinmeyenli bir denklem karşısındayız.
Kartlar yeniden karılmış durumda.
Bize düşün görev, tıpkı Marks’ın Paris Komünarları karşısındaki gibi bir tavrı sürdürmektir.
Marks, isyanla oynanmaz, isyan etmemeliler diyordu. Ama onlar isyan ettiğinde, güneşi fethe çıkmış bu tarihsel inisiyatifi selamlamış, desteklemiş ve onun başarısı için elinden geleni yapmıştı.
Biz de bu güçlü durumda, mücadeleyi daha geniş bir alanda daha büyük güçlerle sürdürmek üzere neler yapılabilecek üzerine kafa yorup öneriler geliştirmeye çalıştık.
Ama onların bu göğü fethe çıkmış tarihsel inisiyatiflerine şapka çıkarıyor, destekliyoruz.
Başarısı için elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Onları yalnız bırakmayacağız.
Ezilenlerin elbet hata yapma hakkı da olacaktır.
Bu hakkı da savunmuş oluruz.
İş yapan yanlış da yapar.
Hiçbir şey yapmayan hata yapmaz. Ölüler hata yapmaz.
15 Haziran 2013 Cumartesi
Demir Küçükaydın


Hiç yorum yok: